Nereden Nereye 1: Nereden....
Bu yazımda sizleri ticaret blokları üzerinden bir yolculuğa çıkarıp nereden nereye geldiğimizi tartışacağım. Bu yazıda işin “nereden” tarafına bakacağız, önümüzdeki yazıda da “nereye” tarafına bakacağız.
Yüksek lisansımı yaptığım yıllarda en moda terimlerden biri “ticaret blokları” idi. Kenichi Ohmae’nin “Triad Power: The Coming Shape Of Global Competition” (Üçlü Güç: Küresel Rekabetin Yeni Şekli) kitabı ortalığı sarsıyordu. Ohmae, rekabetin artık Kuzey Amerika, Avrupa ve Asya bölgelerindeki blokların rekabeti şeklinde şekilleneceğini söylüyordu. Bloklaşma çok önemli hale gelmişti. Öğrenciliğimden hatırlarım, üniversitede okurken Penn State University’den Prof. Dr. Erdener Kaynak gelmişti konferans vermeye. Erdener hoca, yakında Doğu Avrupa ülkelerinin Avrupa Birliğine gireceğinden bahsetmişti. Fikir bana o kadar aykırı gelmişti ki, yıllar önce başvurusunu yapmış olan Türkiye hala kapıda beklerken, bu ülkelerin Avrupa Birliğine nasıl gireceklerine aklım ermemişti. Erdener hoca’nın dedikleri tek tek gerçekleşti.
Dünyadaki üçlü güç kavramı aslında bloklaşmanın ifadesiydi. Ticaret bloku dediğimiz kavram ülkelerin bir araya gelip aralarındaki ticareti arttırmak üzere imzaladıkları iyi niyet anlaşmalarının çok ötesinde karşılıklı olarak gümrük tarifelerinin indirilmesini içeren bir stratejik bütünleşme.
Ticaret bloklarının ticaret yaratıcı ve ticaret saptırıcı etkileri var. Şöyle düşünün yıllardır gümrük tarifeleri ile ithal ettiğiniz bir ürünü bir anda bir ticaret blokuna dahil olunca, blok içi ülkelerden sıfır gümrük tarifesi ile alabilir hale geliyorsunuz. Bir anda blok dışı ülkelerle olan ticaretiniz azalmaya başlıyor. İthalatınız blok içi ülkelere dönmeye başlıyor. Blok dışında kalan ülkelere uygulanan gümrük tarifeleri bazen öylesine yüksek olabiliyor ki bu ülkelerdeki üreticiler blok ülkelerindeki üreticilere kıyasla maliyet avantajına sahip olsalar bile, yüksek gümrük vergileri bu avantajları ortadan kaldırıyor. Dolayısıyla blok içi ülkelerle ticaret artışı etkisi ortaya çıkıyor.
Ticaret blokları literatürde serbest ticaret anlaşması, gümrük birliği, ortak pazar, ekonomik birlik ve politik birlik olarak sınıflandırılıyor. Serbest ticaret anlaşmasından politik birliğe doğru gittikçe anlaşma ülkelerinin birbirlerine taahhütleri ve işbirliği kapsamı artıyor. Ancak her birinin kendi içinde avantaj ve dezavantajları mevcut. Örneğin Türkiye’nin Avrupa Birliği ile gümrük birliği anlaşmasını ele alırsak, ironik bir şekilde gümrük birliği anlaşması Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyeliğinin önünde pazarlık gücünü azaltmıştır.
Öncelikle gümrük birliği anlaşması Avrupa Birliği ülkelerine Türkiye pazarına giriş imkanı verirken, Türkiye’nin üçüncü ülkelere karşı gümrük tariflerini Avrupa Birliği’nin ellerine teslim etmiştir. Türkiye’nin gümrük birliğine girişi ile üçüncü ülkelere uygulanacak tariflerin tekrar gözden geçirilmesi gerekirken, Türkiye’ye uygulaması gereken tarife oranları adeta dikte edilmiştir. Gümrük Birliği anlaşması yerine serbest ticaret anlaşmasının yapılmış olmasının Avrupa Birliği üyeliği yolunda Türkiye’nin kozlarını arttırabileceği açıktır.
Her halükarda gümrük birliği de olsa bir ticaret bloku içinde yer almak rekabet açısından önemli. Dışarda kalmanın maliyeti yüksek. İkincisi Avrupa Birliği dışında başka alternatiflerin Türkiye için kayda değer bir önemi yok. Bir zamanlar Avrupa Birliği ile sorunlar ortaya çıktığında rahmetli Turgut Özal o zaman biz de NAFTA’ya gireriz demişti. Rahmetli Özal’ın bunu söylediği zaman fakültemizde Kanada’dan gelen bir misafir öğretim üyesi bulunuyordu. Kendisinin yorumunu çok iyi hatırlarım: “Türkiye’nin NAFTA’ya girmesi, İstanbul boğazında balina yakalamaya benziyor” demişti. O zaman bile bir hayal olan bu alternatif günümüzde Trump’la birlikte (ve hatta Trump’sız) imkansıza dönüşmüş durumda.
Ticaret bloklarının dışında kalmanın maliyeti yüksek dedik. Bunun sadece ekonomik maliyeti yok. Politik maliyetleri de var. Yunanistan’ın Akdeniz kriziyle ilgili olarak sürekli dile getirmeye çalıştığı sözde “Türkiye’nin Avrupa Birliği’nin sınırlarını ihlal ettiği” söylemine bakın. Olayı Yunanistan sınırları kapsamından çıkarıp, Avrupa Birliği sınırları söylemine taşıma çabası.
Bir daha ki yazımda bu işe günümüz penceresinden bakacağız.
Prof. Dr. A. Ercan Gegez
Altınbaş Üniversitesi
İşletme Fakültesi Dekanı