KEMALPAŞA ORGANİZE SANAYİ BÖLGESİ (KOSBİ)
Kemalpaşa OSB’de (KOSBİ) ilk sanayi tesisleri 1970’li yıllarda kurulmaya başlansa da bölgenin resmi kuruluşu 1993 yılında gerçekleştirildi. Tüzel kişilik kazanma ve iptal süreçlerinin ardından KOSBİ 2011 yılı kasım ayında Islah OSB, 2012 eylül ayında ise tekrar OSB tüzel kişiliğini kazandı. Kemalpaşa OSB’nin kurucu ortakları yüzde 57 hissesiyle EBSO, yüzde 25 ile İzmir Valiliği Yatırım İzleme Koordinasyon Başkanlığı, yüzde 12 ile Kemalpaşa Belediye Başkanlığı ve yüzde 6 ile İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığından oluşuyor.
Bölge, coğrafi olarak İzmir şehir merkezine 26 kilometre, İzmir Limanına 23 kilometre, Adnan Menderes Havalimanına ise 29 kilometre uzaklıkta konumlanıyor. KOSBİ, kuzeyde İzmir-İstanbul otoyolu, güneyde Nif Çayı ve Nif Ormanı, batıda Belkahve ve doğuda Yenmiş köy yolu ile çevrili durumda. 1300 hektar alanıyla İzmir’in en büyük organize sanayi bölgesi olan Kemalpaşa OSB’de 369’u üretim tesisi olmak üzere 500’ün üzerinde firma faaliyet gösteriyor. Makine imalat, otomotiv yan sanayi, kimya, gıda, kağıt, ambalaj, yapı malzemeleri ve elektrik - elektronik sektörlerinin ağırlıklı olduğu bölgede 27 bin 500 kişi istihdam ediliyor. 2.9 milyar doları ihracat, 2.4 milyar doları ithalat olmak üzere toplam ticaret hacmi 7 milyar dolara ulaşan KOSBİ’ye bugüne kadar bölgenin kendi imkanlarıyla 100 milyon lira yatırım yapıldı. Bölgenin başarılı bulunan projelerine de İZKA’dan 3 milyon lira destek alındı. 500 KW saat kapasiteli bir güneş enerjisi santrali bulunan Kemalpaşa OSB’de toplam 20 bin m³/gün kapasiteli arıtma tesisi sanayicilere hizmet veriyor. Bölge ayrıca özel istihdam bürosu, Türk Eximbank irtibat ofisi, demiryolu uç istasyonu gibi çeşitli avantajlara sahip. Lojistik köy ve Yiğitler Barajıyla ilgili çalışmalar ise devam ediyor.
KOSBİ’nin Temmuz 2015’te kesinleşen parselasyon planları üç etap halinde hazırlanıyor. Parselasyon sonrasında bölgenin 150 milyon liralık yeni yatırıma ihtiyacı olacak.
Kemalpaşa OSB ayrıca 480 öğrencinin eğitim göreceği “Özel İzmir Kemalpaşa Organize Sanayi Bölgesi Zülfü & Mevlüt Çelik Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi”ni de Adalya Tobacco firması sahibi Ali Rıza Çelik’in katkılarıyla bu yıl hizmete açtı.
KOSBİ, 7 milyar dolarlık ticaret hacmine sahip
1300 hektar alanıyla İzmir’in en büyük organize sanayi bölgesi olan Kemalpaşa OSB’de 369’u üretim tesisi olmak üzere 500’ün üzerinde firma bulunuyor. Makine imalat, otomotiv yan sanayi, kimya, gıda, kağıt, ambalaj, yapı malzemeleri ve elektrik - elektronik sektörlerinin ağırlıklı olduğu bölgede banka, depo, antrepo, lojistik, otel ve akaryakıt istasyonu gibi kuruluşlar da ticari faaliyet gösteriyor.
Kemalpaşa OSB’de hali hazırda 27 bin 500 kişi çalışıyor ancak genişleme projeleri tamamlandığı zaman istihdam sayısı 50 bine yükselirken, fabrika sayısı ise 900’lere ulaşacak. 2,9 milyar doları ihracat, 2,4 milyar doları ithalat olmak üzere toplam 7 milyar dolarlık ticaret hacmine sahip olan KOSBİ, dış ticaret açığı vermiyor olmanın haklı gururunu yaşıyor. Kendi imkanlarıyla 100 milyon liranın üzerinde bir alt yapı yatırımının yapıldığı bölgede, yeni yatırımlar da devam etmekte.
Emre Alkin: Toplamda 62’nci, OSB’lerde ise gerçekleştirdiğimiz 25’inci Ortak Akıl Toplantısı’nı müsaadelerinizle açıyorum. Bendeniz Emre Alkin. Her sabah televizyona çıkıp konuşan adam. Bu sefer ben susacağım, sizi dinleyeceğim. Çünkü sizlerden besleniyorum, sizlerin yaptığı güzel işleri dinleyerek moral buluyorum. Sonra da gidip anlatmaya çalışıyorum. Buradaki ortağımız Halkbank. Halkbank bizimle beraber uzun bir süredir Anadolu’yu karış karış geziyor, sizin gibi kıymetli insanların dertlerini, tasalarını dinliyor. Bizler de bütün bu topladığımız notları, kritik karar alıcı olan sayın bakanlar ve bürokratlara iletiyoruz.
Sayın başkanım, kıymetli üyeler, önümdeki gündem maddelerini üç bölüme ayırdım. Bir tanesi operasyonel; nefes almak, yemek yemek, diğer bütün ihtiyaçları gidermek gibi. Biri taktiksel; yani gün içerisinde alacağınız kritik kararları ilgilendiriyor. Öbürü de stratejik; uzun vadeli, çok uzun nefesli işleri kapsıyor. Mesela Kemalpaşa OSB’nin öncelikli sorunları ve çözüm önerileri, eteklerindeki taşları dökmek isteyen varsa buyursunlar diye konmuş bir madde ama çözüm önerilerini de arkasına ekledik ki, sorunu olan çözümüyle de gelsin diye. Yatırımcı açısından avantajlar, dezavantajlar nedir? Ne yapılmalı? Bu da operasyonel. Sonra taktik işlere gidiyoruz. Üretim süreçleri, üretim verimliliği, Ar-Ge, insan kaynaklarının durumu, bununla beraber ihracat pazarları derken, en son madde olarak stratejide markalaşma ve kamu-sanayi işbirliğini nasıl etkin hale getirebiliriz? Bunlar tabii ayet-i kerime değil. Sizin ekleyeceğiniz konuları da dinlemek isteriz. Usulen ben ilk önce ev sahibimiz olan kıymetli başkana, ardından da bize destek olan Halkbank’ın saygıdeğer yöneticisine söz vereceğim. Hepinize başarılar diliyorum ve kıymetli başkanıma sözü bırakıyorum.
Kâmil Porsuk: Çok teşekkür ederim. Bölgemiz hakkında kısa bir bilgilendirme yapmak istiyorum. Şöyle bir şansımız var. Buradaki sanayicilerimizin pek çoğu ülke düzeyinde ilk 500’e girmiş, ihracatta, pek çok konuda ödüller almış, çeşitli konularda Ar-Ge yapan, alanında başarılı olmuş sanayicilerimiz. Bizim bölgemizde sanayi 70’li yıllarda kurulmaya başladı, ilerleyen yıllarda da organizeye dönüşüm süreci söz konusu oldu. 1992 yılında ilk resmi kuruluşumuzu yaptık ama tüzel kişiliğimiz 2001 yılında alındı. Sonrasında, EBSO Başkanımız Sayın Ender Yorgancılar ve diğer kurucu ortaklarımızın yetkilendirmesiyle Yönetim Kurulumuz 2011 yılı başında göreve başladı. Önce sanayileşmenin gelişmesi ve sonrasında OSB olmamız nedeniyle yaşadığımız tüzel kişilik sorunlarımızın çözümü için başta Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a ve ilgili Bakanlıklarımıza sunduğumuz öneriler ile “Islah Organize Sanayi Bölgeleri Yasası” Meclisimizden geçti. Bu yasa ile Türkiye’nin birçok yerinde aynı sorunun yaşandığı sanayi alanlarında “Islah Organize Sanayi Bölgeleri” kuruldu. OSB’mizin ortakları arasında; yüzde 57 ile EBSO, yüzde 25 ile Valiliğe bağlı Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı, yüzde 12 ile Kemalpaşa Belediyesi ve yüzde 6 ile İzmir Büyükşehir Belediyesi yer alıyor. Tabii bunlarla işbirliği içinde olmamız bize kuruluş aşamasında ciddi katkılar getirdi. Aynı zamanda Müteşebbis Heyet Başkanımız olan Sayın Valimizin, Kaymakamımızın, Büyükşehir Belediyemizin işin içinde olması, planlarımız ve çeşitli alanlardaki kamuyla ilgili süreçlerin hızlı işlemesini sağladı. Bu hafta başında Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Tunç Soyer’le bir toplantımız oldu. Dolayısıyla, bölgemizdeki eksiklikler, itfaiye, derelerin ıslah edilmesi ve Bölgemize toplu ulaşımın sağlanması yönünde Bornova EVKA-3 hattından otobüs seferleri düzenlenmesi gibi pek çok sorunumuzu kendilerine iletme fırsatı bulduk.
Emre Alkin: Peki cevap verdiler mi bu konuda size?
Kâmil Porsuk: Tabii. Zaten toplantıda Belediyemizin üst düzey bürokratları da vardı. Başkan, ifade ettiğimiz sorunların tümüne bürokratlarıyla birlikte çözüm getireceklerini ve özellikle itfaiye konusunda hızlı bir aksiyon alacaklarını ifade ettiler. Kemalpaşa OSB coğrafik konum olarak zaten şehir içinde gibi. İzmir merkezine 25-26 kilometre, limana 23 kilometre, Adnan Menderes Havaalanı’na 50 kilometre uzaklıkta. İzmir-İstanbul Otoyolu bölgemizin kuzey sınırlarını oluşturuyor. Güney sınırlarımızı ise kısmen Nif Çayı ve kısmen Nif Dağı oluşturuyor. Ortamızdan da İzmir-Ankara karayolu geçiyor. Böyle bir coğrafyada 1300 hektarlık bir alana sahibiz. Yani belki ilk 3-5’e girecek durumdayız. Şu anda 500 firma üretimde. Bunların bir kısmı üretim tesisi bir kısmı ise ticari faaliyet gösteren akaryakıt istasyonu, banka, depo, antrepo, lojistik, ticarethane, otel gibi kurumlar. Bölgemizdeki firmalar yoğunlukla makine imalatı, otomotiv yan sanayi, kimya, gıda, kâğıt, ambalaj, yapı malzemeleri gibi pek çok alanda üretim yapıyor.
Şu an itibarıyla toplam 27 bin 500 çalışanımız var. Bölgemizdeki çalışmalar bittiği zaman istihdamımız 50 bine ulaşacak, fabrika sayımız da 900’leri bulacak. O aşamada tabii ki konut, yol taşıma gibi lojistik sorunlar da olacak. Dış ticaret olarak 2,9 milyar doları ihracat, 2,4 milyar doları ithalat olmak üzere 7 milyar dolarlık ticaret hacmine sahip olan, dış ticaret açığı vermeyen bir bölgeyiz. Bölgemizde kendi imkanlarımızla 100 milyon TL’nin üzerinde bir alt yapı yatırımı yapıldı. Planladığımız yeni yatırımlarımız da devam ediyor. Kabul gören birçok projemiz ile İZKA destek unsurlarından yararlandık. Aldığımız destekler ile 500 kilovat/saat kapasiteli GES santrali kurduk. Santralimizden ürettiğimiz elektrik ile arıtma tesisimizin enerjisinin bir kısmını karşılıyoruz. Yine İZKA’dan aldığımız destekler ile bölgemizde bulunan MOPAK Meslek Lisemizin atölye ve laboratuvarlarındaki eğitim materyali ve cihazlarını yeniledik. Merkezi Atık Su Arıtma Tesisimizde ek yatırımlarımızı gerçekleştirdik.
Bölge olarak aylık yaklaşık 41 milyon kilovat elektrik enerjisi ve 16 milyon metreküp doğalgaz tüketiyoruz. Enerji satan firmaların pek çoğunun ilgi gösterdiği bir bölgeyiz.
Bölgemizdeki firmalarımızın insan kaynakları ihtiyacını karşılamak üzere İŞKUR onaylı Özel İstihdam Büromuz mevcut. Yine ihracat yapan firmalarımızın Eximbank kredi ve finansman olanaklarına hızlı erişimini sağlamak ve banka ile irtibatlarını kolaylaştırmak üzere Eximbank İrtibat Ofisimizi faaliyete geçirdik. KOBİ nitelikli işletmelerimizin teşvik ve destek unsurlarından daha hızlı yaralanmalarını sağlamak üzere KOSGEB İrtibat Ofisimiz çalışmalarını sürdürüyor.
Merkezi Atık Su Arıtma Tesisimizin kapasitesi günlük 20 bin metreküp, ek yatırımlarımız ile kapasitemiz günlük 40 bin metreküp seviyesine ulaşacak. Bölgemiz demiryoluna kavuştu. Yıllık üç milyon ton yük yükleme ve boşaltma kapasitesine sahip demiryolu istasyonumuz var. Kemalpaşa Lojistik Köyü hemen sınırımızda inşa ediliyor. Lojistik köy kurulduğu zaman bölgenin önemi daha da çok artacak. Bölgemizin su ihtiyacını karşılamak üzere Yiğitler Barajı yatırımına başlandı. Barajın kapasitesi 16 milyon metreküp/yıl. Baraj kapasitenin 9,5 milyon metreküpü Bölgemiz firmalarının kullanımına tahsis edilecek. Kalanı da tarımsal sulama amacıyla kullanılacak. DSİ ile yağmış olduğumuz protokol çerçevesinde OSB olarak kullanım oranına isabet eden maliyeti biz karşılayacağız. Parselasyon planlarımız üç etap halinde yapıldı. Bölgemizin ve firmalarımızın tanıtımını, yatırımlarımızın bilgilendirilmesini ve etkinliklerimizin duyurulduğu KOSBİ Aktüel dergimiz 2016 yılından beri faaliyette ve yayına devam ediyor.
Özel İzmir Kemalpaşa OSB Zülfü Mevlüt Çelik Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’ni aramızda bulunan Sayın Ali Rıza Çelik’in katkıları ve bize yaptığı okul bağışıyla bu yıl faaliyete geçirdik. Okulda bu yıl 120 öğrencimizi eğitiyoruz. Onlar bizim ihtiyaç duyduğumuz teknik elemanlar olarak yetiştirilecek. Sanayi Bakanlığımız ve Milli Eğitim Bakanlığımızın üzerinde özenle durduğu OSB’lerde mesleki eğitim veren okulların kurulması seferberliği çalışmaları kapsamında öncü olan OSB’ler içinde yerimizi almamız bizleri gururlandırıyor. İnşallah sanayicilerimizin ihtiyacına yönelik pek çok teknik eleman yetişmiş olacak. Okulumuz tüm sınıflarda eğitime başlayınca 480 öğrenci kapasitesine sahip olacak, her yıl 120 öğrenciyle bu sayıyı artıracağız. Okul binamız bitmiş durumda, eksiklerimiz hızla tamamlanıyor.
Emre Alkin: Sayın başkan çok teşekkürler. Özer Bey buyurunuz.
Özer Torgal: İzmir’de bulunmaktan, herkesin gönlünde yaşamayı dilediği bu güzel şehrimizde bulunmaktan gerçekten büyük mutluluk duyuyoruz. Biz İzmir’e çok sık gelip gidiyoruz, çok da önem veriyoruz. 40 tanesi şehir içerisinde, 22 tanesi ilçelerde olmak üzere toplam 62 şube ve üç bölgemizle İzmir’de hizmet vermeye çalışıyoruz. 2019 yılı hepimiz için çok çalkantılı bir yıl oldu. 6 ay yerel seçim dönemi yaşadık, daha sonra Suriye olayları gündeme geldi. Dolayısıyla hem reel sektörü hem de mali sektörü oldukça derinden etkileyen bir yıl oldu. Ancak geldiğimiz son noktada piyasaların biraz normalleştiğini görmekten mutluluk duyuyoruz. 2020 yılının; faizlerin, kurların daha istikrarlı olduğu, dış politikamızın da sorunlardan arınmış ve hepimizin üretime, istihdama, eğitime kanalize olduğu bir yıl olmasını diliyoruz. 2019’da özellikle kamu bankaları olarak çok büyük çaba sarf ettik. Reel sektörü, esnafı, KOBİ’leri desteklemek için gerçekten olağanüstü çaba gösterdik. Bankamız yıl başından bu yana kredilerde yüze 15’e yakın bir artışla 392 milyar TL’ye ulaştı. Mevduatta keza 284 milyarı, aktif büyüklükte ise 443 milyarlık bir büyüklüğü yakaladık. Bunu niye söylüyorum? Biz belki birkaç sene önce sektördeki bankalar sıralamasında mevduatta, kredilerde 4-5’inci sıralardayken şimdi bu rakamlarla ikinci sıraya yükseldik. Bundan da büyük övünç duyuyoruz. 2020 yılında da reel sektörü desteklemekten ve desteklemeye devam etmekten de mutluluk duyacağımızı belirtmek istiyorum.
İzmir’deki kredilerimize baktığımızda ise yıl başından bu yana bankacılık sektörü kentte nakit kredilerde yüzde 9 büyürken, bankamızın yüzde 28 büyüdüğünü görüyoruz. Yani yıl başından bu yana İzmir’de verilen her 100 liralık kredinin 30 lirasını bankamız kullandırmış durumda. Bu da bizi sevindiriyor. Zaten sektör paylarında da biz bunun etkisini görüyoruz. Bankamızın İzmir’deki sektör payı yüzde 11’lere yaklaşmış durumda.
Bugünlerde iki önemli kredimiz var; birincisi İvme Yatırım kredimiz, ikincisi son zamanlarda çıkardığımız ve önümüzdeki senenin altıncı ayına kadar devam edecek olan İstihdam Destek kredimiz. Her ikisi de uygun faizlerle, şartlarla sizlere, sanayicimize, ticaret erbabımıza, inşaatçımıza sunduğumuz ürünlerdir. Sözlerimi daha fazla uzatmak istemiyorum, biz buraya sizleri dinlemek için geldik.
Emre Alkin: Efendim bundan sonra söz serbest, buyurunuz.
Haluk Meriç: Biz KESİAD olarak Kemalpaşa OSB’deki iş insanları ve sanayiciler tarafından 17 yıl önce kurulmuş bir sivil toplum örgütüyüz. Yüzde 95 oranında bölge sanayicilerinden oluşan bir üye profilimiz var. Hep şöyle diyoruz, “Biz KOSBİ’yiz”. KOSBİ yarı resmi bir kuruluş, biz de arkalarından hem destekleyen hem üyesi olduğumuz hem de zamana zaman karşı karşıya geldiğimiz, fikirlerimizi anlattığımız, eleştirdiğimiz, el ele, kol kola, bir organizasyonuz. Bizim 17 yıllık dernek hayatımızda sekiz tane yönetim kurulu başkanı görev yapmış, ben dokuzuncu yönetim kurulu başkanıyım. Benden bir önceki yönetim kurulu başkanımız Sayın Zeki Yöndem aramızda, ondan bir önceki dönem başkanımız Sayın Aytekin Öztaş da şu anda burada. Her başkan bir dönem görev yapıp yerini bir başka arkadaşımıza devretmiş. Bu dönemde biz yaş ortalaması 40,6 olan genç bir ekiple, ikinci nesilden oluşan bir yönetimle faaliyetlerimizi sürdürmeye çalışıyoruz.
Bölgemizin ve ülkemizin hem yerelde hem genelde sorunları var. Yönetim kurulumuz canla başla çalışıyor bu konularda. Ulaşım, altyapı, dere ıslahı, nitelikli ara eleman gibi hem ülkemizin hem de yerelde OSB’mizin çok önemli sorunları var. Yerel yönetimlerle ilgili sayın başkanımız da belirtti, itfaiyedir, dere ıslahıdır… Bundan bir önceki belediye başkanımıza hem dernek hem OSB olarak, seçilmeden önce dosyalarımızı sunduk. Her şey belli, burada ulaşım problemi var, 30 bin kişi çalışıyor. Buraya hafif raylı sistemin gelmesi lazım. Bir yangın istasyonu lazım. İki gün önce burada bir iş yerinde yangın çıktı, çok hızlı intikal edildiği söylendi ama burada bir istasyonumuz olsaydı çok daha çabuk önlem alınabilirdi.
Emre Alkin: En yakın itfaiye istasyonu nerede?
Haluk Meriç: Bornova ve Kemalpaşa’dan geliyor. Bornova buradan 10-12 kilometre. Seçilmeden önce bütün büyükşehir belediye başkanları hem OSB’mizi hem derneğimizi ziyaret ederler, “Bizden ne istiyorsunuz?” diye sorarlar, aynı şeyleri söyleriz. Bu dosyayı tekrar ben şahsım olarak ilettim, “Buraya itfaiye lazım, dere ıslahı lazım, raylı sistem lazım” hepsini anlattım. Bu dönem nasıl olacak bilmiyorum, inşallah başarırız. Yerel ve merkezi yönetimler paranın bizde olduğundan hareketle, bizim halletmemiz gibi bir tavra girdi. Hallolmuyor, hala biz bunları konuşuyoruz. İnşallah yönetim kurulumuzun özverili çalışmalarıyla en azından bir-iki konuyu halletsek bile çok önemli bir kazanım olur. Ulaşım çok önemli bir problemimiz burada. Yüzlerce, binlerce insan servis araçlarıyla trafikte büyük risk altında her gün gidip geliyor.
Erol Diren: Burada başkan ve ekipteki arkadaşlarımızla birlikte elimizden geldiği kadar sorunların çözümüne katkı sunmaya çalışıyoruz. Bence önemli olan konulardan birisi demiryolu. Demiryolu taşımacılığı ülke için de önemli. Buraya kadar yatırımlar yapıldı, bir uç istasyonu kondu ama hiçbir sanayicimiz şu anda orayı kullanamıyor. Ben bununla ilgili bir çalışma yaptırdım, demiryolu taşımacılığı karayolu nakliyesinin 1,5 katı bir masraf getiriyor. Oysa tersi olması lazım. Yükleme ve boşaltma faaliyetleri TCDD tarafından ihale edilmiş durumda. Yükleme firmasının öngördüğü fiyatı ödememiz lazım, gittiği yerde de boşaltmayı öngörmemiz lazım. Hat devletin. Bu konuyla ilgili olarak OSB içindeki istasyonların OSB tarafından işletilmesine yönelik olarak ilk baştan itibaren görüşmelerimiz oldu. O görüşmelerde ben de yer aldım. Ancak netice alınamadı. İstasyonun yerinin verilmesi, trafosunun konulmasına kadar her türlü desteği verdiğimiz halde OSB olarak işletme hakkına erişemedik. Bana göre en önemli konulardan bir tanesi bu. Bizim kendi sektörümüzde kilosu 2-3 lira olan bir üründe maliyetin yüzde 4,5-5 civarında bir nakliye maliyeti oluşuyor. Yüksek bir rakam bu. Bu rakamın diğer büyük firmalarda, özellikle seramikte vb. ağırlıklı sektörlerde çok daha yüksek olduğunu düşünüyorum. Buna bir an önce bir çözüm bulmamız lazım. Ayrıca lojistik köy kuruldu buraya, altyapısı yapıldı. 40 milyon liraya yakın para harcandı ama faaliyet geçirilmesi ile ilgili hiçbir gelişme yok. Biz OSB olarak bazı öneriler getirdik. Ancak lojistik köyün işletilmesine ilişkin esaslar halen belli değil. Şu an yapılan yatırım atıl olarak bekliyor.
Mesut Kanat: Sanayicilik bir gönül işi. Gerçekten çok büyük fedakârlık isteyen bir konu. Sanayici önce yerini hazırlıyor, yolunu yapıyor, elektriğini getiriyor. Buradaki arkadaşlarımızın çoğu bu bölgenin çok eski sanayicileri ve buraya elektriğini de kendi getirmiştir, yolunu da kendi yapmıştır. Burası gecekondu bir sanayi bölgesiyken, bugün organize bir sanayi bölgesi olma vasfını elde etmiştir. Buna emeği geçen tüm arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum. Gerçekten çok büyük mücadeleler verildi, çok emekler çekildi, çok kez Ankara’ya gidilip gelindi. Bu gerçekten önemli bir konu. Tabii ki eksikliklerimiz var, bunlar için de aynı şekilde mücadelemize devam edeceğiz. Bunu söylerken, bankacı arkadaşlarımız da burada, şunu belirtmek istiyorum: Bütün yükümlülükler sanayicilerde. Yani bir yandan ticareti var bu işin, ki alıp satma işin kolay tarafı, bir taraftan da işin hamurundan, taşından toprağından başlayıp bitmiş bir ürün haline getirmeye ve son kullanıcıya kadar ulaştırma zahmetine katlanan ve bunun için de finansmanı, hukuku, iş güvenliğini öğrenmesi gereken sanayiciler var. Tüm yükümlülükler bu kıymetli arkadaşlarımızda. Bu arkadaşlarımızın hepsi, bu konuların hepsinde uzmanlaşmış durumda. Yani biz bir hukukçudan sadece hukukla ilgili bilgi alıyoruz ama bir sanayiciye baktığımızda finansman bilgisi de hukuk bilgisi de iş güvenliği bilgisi de vardır. Bu anlamda kamunun özellikle sanayicilere ciddi anlamda destekler vermesine ihtiyacımız var. Finansmana erişimde olsun, kanun ve kurallarda, müşavirlik hizmetlerinde olsun. Sanayiciye diyorlar ki, “Mali müşavir tutmak zorundasınız”. Belli bir ciroyu aştığınız zaman aynı şekilde hukukçu bulundurmak zorundasınız. Yani tabiri caizse, kafesteki tüyü yolunacak kazlar gibi görülmekteyiz. Tamam biz elimizden geleni yapalım ama kamunun da üzerine düşeni yapması gerektiğini düşünüyoruz. Bu fedakarlıkların yanında bir de vergi yükümlülükleri olsun, SGK yükümlülükleri olsun hepsi sanayiciye düşüyor.
Ahmet Semiz: Biz kimyacılar maalesef sanayinin kötü çocuklarıyız. EPDK sorunları olsun izinler olsun, hiçbir sektörde olmayan ÖTV yükü ve vergiler olsun teminat mektubu vs. hepsi belimizi büküyor. Ben buralara 1990’larda geldim, o zaman OSB’ye girecek bir yerdeydim, sağ olsun OSB iptal oldu ama sonra tekrar yapılandı. Yönetim kuruluna da çok teşekkür ederim, bizi rahat bıraktılar en azından. Bizim sanayideki en büyük derdimiz, kimya sektörü olduğumuz için burada büyüyemiyoruz. İhtisas organizeler diyoruz ama bu noktadan sonra toparlanıp ihtisas organizeye gitmek çok zor. Tek umudum, bu demiryolu benim yanıma geldi, çok güzel bir “hesaplamama” neticesinde. Yani bundan sonra artık bir gar gazinosu yapar devam ederim diyorum(!)
Davut Yanık: 1976 yılında 50 metrekare bir yerde imalata başladık. İki kişi çalışıyorduk… Bugünlere kadar geldik. Kemalpaşa’ya yaklaşık 20 yıl önce geldiğimde çok mutluydum, çünkü OSB’den kendime yer edinmiştim. Hala da mutluyum. OSB’de bugüne kadar yönetim kurulu başkanımız, yönetimde bulunan arkadaşlarımız, canla başla çalıştılar, birçok sorunu hallettiler. Ben de müteşebbis heyette çalışıyorum. Birçok sorunu hallettik ve daha da güzel gidecek diye düşünüyorum. Ancak yapılması gereken birtakım şeyler de var. Genişleme alanlarının bir an önce yapılanması, düzeltilmesi, yatırımcılara da tapu ve ruhsatlarının verilmesi gerekiyor ki, üreticiler de fabrikalarını bir an önce yapabilsin diye düşünüyorum. Altyapı eksiklikleri de giderilmeli, zira bu genişlemeden dolayı birtakım altyapı sorunları çıkıyor. Güvenlik sisteminin yapılanmasıyla ilgili çalışmalarımız oldu. Ortak bir çalışma oldu, araçların alınması için biz de yardımcı olduk. İtfaiye sıkıntısı var, arkadaşımız da bu konuyu dile getirdi.
OSB’mizin önemli bir avantajı da şehir merkezine çok yakın olması. Keza otobanın açılması, İzmir ve bizim OSB için bir avantaj teşkil ediyor. Demiryolu da başka bir avantajımız. Dezavantaj konusunda ise dağınık bir OSB olmamızdan dolayı birtakım sorunlarımız var. Yerleşim, parselasyon sorunları, onları da gideriyoruz. İzmir’e bağlanan diğer ilçeler gibi teşviklerin olmaması da bir başka dezavantajımız. Bu konu tüm OSB’ler için de geçerli. Manisa’ya göre, diğer illere göre daha dezavantajlı bir konumdayız. Bu haksızlığın mutlaka giderilmesi gerekiyor. Çünkü o zaman eşit koşullarda yarışmıyoruz. Bölgemizdeki fabrikalar kendi imkanlarıyla bazı çalışmalar yapıyor. Çünkü burada çok büyük işletmeler var. Ama KOBİ anlamında da çok firmamız var. Kendi gelişmemizi daha çok kendimiz sağlıyoruz. Oysa OSB’miz bu konuda bir Ar-Ge merkezi yapıp devreye sokarsa sanıyorum birçok firma bundan faydalanacaktır. Yurtdışında pazar çalışmaları dersek, o konuda da yine herkes kendi çalışıyor. Bu gerçekten başbakanımız, cumhurbaşkanımız Özal’la başlayan bir dönem; iş adamları çantasını alıp, her yere gidiyor artık. Sanıyorum tüm arkadaşlar bu çaba içinde. Sanayi odamızın da bunda çok katkısı oluyor. OSB’mizin de fuarlara katılımı ile daha iyi tanıtım anlamında biraz daha katkısının olması gerektiğini düşünüyorum.
Emre Alkin: Buradaki herkes İhracatçı Birliği üyesidir diye tahmin ediyorum. Ticaret Bakanlığının bu konudaki destekleri konusunda bir fikriniz var mı?
Davut Yanık: Var elbette. Firmamız da destek anlamında tanıtım gezileri ve yurtdışı fuarlarına katılıyor. Fakat yeterli olmadığını ve bu tür desteklerin daha da çok artırılması gerektiğini düşünüyorum.
Tunç Tuncer: Ben de “markalaşma“ konusuna değinmek isterim. Markalaşma dendiği zaman lojistik köy kavramı üzerine odaklanılmasının faydalı olacağını düşünüyorum. Sonuç olarak sanayiciler rekabet avantajı elde etmek için maliyet unsurlarının düşürüldüğü ortamlarda faaliyet göstermek isterler. Bana göre lojistik köy bu noktada önemli bir başlık. Çünkü genel fiyat artışlarının yaşandığı bir ortamda siz ürününüzün maliyetini düşürmeye çalışıyorsunuz ama lojistik maliyetleri sürekli artıyor. Bana göre KOSBİ’nin en önemli özelliği bir lojistik köy olması. İçinde otoyolları, nakliyesi, demiryoluyla beraber kombine olması. Diğer alt başlıklar operasyonel, birleştirici süreçler olarak düşünülebilir. Örneğin direkt resmi otoriteyle temas kurup, hafif raylı taşıma vesaire gibi çözümler bulunabilir. Bunlar sonuçta hem iş güvenliği hem maliyet açısından da katkıda bulunacak faktörler. Saydığımız diğer konular genellikle bunun altında işlenebilecek gibi görünüyor. Tabii bir de OSB olarak, başkanım da belirtti, sorunlu bir ortamla başladık ancak yönetimin çabası ve ısrarları sayesinde bugünlere kadar geldik. Aşağı yukarı her konuya dokunuldu, her iş belli bir seviyeye kadar geldi, bundan sonra onların geliştirilmesinin önemli olduğunu düşünüyorum.
Emre Alkin: Kalkınma planları, biraz, “Bu kıymetli insanlar, bugüne kadar bunu yaptılar, herhalde bundan sonra da en az bunu yaparlar” gibi yazılıyor. Bu doğru bir yaklaşım olmuyor. Demek ki biz önce pazarı hedefleyeceğiz. Yani pazar gelecekte ne olacak? Biz bu pazardan ne kadar pay alacağız? Geri döndüğümüzde soracağımız ilk soru, “Bunu gerçekleştirecek kapasitemiz var mı?” olmalı. Kapasiteyi nasıl ortaya çıkaracağımızı düşündükten sonra, Türkiye’nin ithalatının yüzde 85’inden fazlasının hammadde, ara malı ve yatırım malı olduğunun bilinciyle tedariki nasıl yapacağımızı düşünüp, sonra da dediğiniz gibi, bu tedarik ettiğimiz hammadde ve ara malını hangi lojistikle getireceğiz ve bitirdiğimiz malı hangi lojistikle geri göndereceğiz? Bunun devlet tarafı var, finans tarafı var…
Zeki Yöndem: Aşağı yukarı 170 çalışanım var. 6/24 çalışıyoruz, üretimimin yüzde 70’ini ihraç ediyorum. Halkbank burada olduğu için de sevindim, mutlu oldum ama Halkbank’a sitemlerim de olacak. Müteşebbis heyetinin tümü burada gördüğüm kadarıyla. Ama biz sanayici olarak heyetin aldığı kararların bazılarını duymuyoruz, geç duyuyoruz, o yüzden aldıkları kararları biz sanayicilerin de duyması anlamında destek istiyoruz. Bölgede 20 yıldır faaliyetteyim. Şimdi yerim çok küçük ve dar geliyor. Dar geldiği için ileriyi görme anlamında, yatırım yapıp gelişme anlamında yatırımlar yaptık, bölgenin genişleme alanında parseller aldık bundan 10-15 yıl önce. Maalesef bu yatırımlar atıl paralar olarak duruyor orada. Biz sanayicilerin bu noktada ciddi sıkıntıları var. Ya genişleme alanları çıkartılmayacaktı ya da çıkartılıp bunların bize kullanıma sunulması gerekiyordu. Bunu birçok arkadaş da almıştı. Bu mevcut yerlere finansman sağladık ama o finansman şimdi atıl olarak duruyor. Bu bizler için bir yük aslında ama genişleme alanına çok ciddi yatırım da yaptı OSB. Geçen yıl bize tapu verilmişti ama tapunun tekrar arsaya dönüşmesi bir sorun oldu. Bu arsalarda şimdi biz belediyeyle ters düştük. OSB’yiz diye vergi vermedik, şimdi belediye arsa vergisi istiyor. Oysa arsalar tekrar tarlaya dönüştü.
Bununla birlikte bölgemizde birçok sanayiciye bakın, suyla işi var. Burada kuyular 1000 metrelere kadar indi. En az 300-500 metrede var yeraltı suları. Bu suyu biz tüketiyoruz ama biz şikayet ediyoruz. Bölgemize yapılan baraj çok olumlu ama barajı şu an denetleyen sanayicimiz veya sivil toplum örgütümüz yok. Ben DSİ’ye geçenlerde sordum, bu sene hiçbir ödenek ayrılmamış. Barajın temeli atıldı, şu anda bekliyor. 2020 bütçesi hazırlanıyor şu an, OSB veya bizim sivil toplum örgütü, DSİ veya siyasete ne kadar baskı yapıyor buradaki su probleminin giderilmesi anlamında? Su hayati mesele artık. Yarın burada yer altı suyunun olup olmayacağının bir garantisi yok.
Emre Alkin: İstanbul’daki bir OSB dayanamadı, 400 milyon lirayı koyup barajı kendi yapmak zorunda kaldı.
Zeki Yöndem: Yani burada aslında, başkanım bilir, hisse alan arkadaşlara yüzde 50 daha ucuz su satılmalı veya parası ödenen kadar bir avantaj yaratıp burayı atıllıktan çıkarmak lazım. Şu an bu baraj için hükümetin bütçe ayırması gerekiyor bence. Fakat biz konunun üzerine gidersek bu mümkün olur. Gitmezsek havanda su dövmeye devam edeceğiz diye düşünüyorum. Arkadaşlar birçoğunu dile getirdi ama avantajlarımız çok aslında. Demiryolu yakın, Anadolu’ya açılan bir kapıdayız, İstanbul otobanı buradan geçiyor, hızlı trenin buraya gelmek üzere olması, lojistik köyün kurulması ciddi avantajlar. Dezavantajlarımız ise buralardan tam olarak hizmet alamamak, bunları sanayimize kazandıramamamız… İnsan kaynakları yönünden İzmir’e yakın olmamız bir avantaj ama yatırımları artıramadığımız için istihdam sağlamakta da geri kalıyoruz. Bölgemizdeki sanayicilerimizin pek çoğuna sorun, nitelikli eleman bulmakta zorlanıyoruz. Ben Turgutlu’dan, Turgutlu’nun köylerinden, Buca’dan, Kemalpaşa’dan, eleman taşıyorum. Yani ilçenin dışından insanlar alıyorum.
Emre Alkin: Eğitiyorsunuz bir de.
Zeki Yöndem: Tabii eğitiyorum. O eğitim ayrı bir sorun. Yeni yasa çıktı biliyorsunuz, sanat okulu dışındaki herkesin meslek edindirme sertifikasını ben aldırmak zorundayım. Yani sanayici olarak ben üretimi durduracağım, 100 kişiyi ya ben getireyim eğitin, sertifikasını verin ya da siz bana hoca gönderin. Bende presçi, kaynakçı, boyacı, robot kaynağı, otomasyon var; bunların hepsinin sertifikası olması gerekiyor. Her birinin cezası var, adam başı bilmem ne kadar. Şimdi bunları Mesut Bey dile getirdi, biz hukukçu mu olacağız, üretici mi olacağız, sanayici mi olacağız? Devlet yapamadığı işleri bizlere yük olarak atıyor aslında, bunların önüne geçilmesi lazım. Yani siz sanat okullarını çoğaltın o zaman, eğitin, ben de nitelikli elemanımı sertifikası alınmış olarak işe alayım. Ben sertifikalı adamı alıyorum, finansmanını sağlıyorum, o sertifikası var diye başka bir yere kafadan giriyor. Benim emeğim de boşa gidiyor.
Emre Alkin: Tamamen robotlara geçtiğimiz gün bu acı da bitecek.
Zeki Yöndem: Ama gidiyoruz zaten. Ben şimdi ciddi sayıda eleman azaltmaya gidiyorum üretim yaparken. Tabii Kemalpaşa OSB aslında üniversitelerle beraber ayda bir toplantıların yapılması lazım. Zaman zaman yapıyoruz ama yine de kopuğuz sanayi-üniversite iş birliğinde. Çünkü bizim kesinlikle Ar-Ge yapmamız lazım, Ar-Ge ve tasarım merkezi oluşturmamız lazım. Tasarım merkezinden bazı destekleri alabiliyoruz bazılarını alamıyoruz ama çoğu sanayici almıyor. Aslında yoğunluktan ve organize olmamaktan. Buna liderlik yapılsa olabilecek. Örnek olarak bölge sanayisinde çok karma bir yapı var, aslında benim ayağına gitmemdense o müşteriyi buraya getirmenin planları yapılabilmeli. Bizden kim tedarik yapıyorsa onu firmamızda ağırlamak ya da burada, KOSBİ’de buluşturmamız lazım. KOSBİ’nin yaptırım gücü olduğunu da düşünüyorum. Yeşil bant olacak derede, uzun süredir yapılmadı. Nif Çayı’nın ıslah edilmesini, orada yeşil bandın oluşmasını, herkesin atık suyunu arıtmaya vermesi anlamında… Bölge bizim olduğu için, ben bununla birlikte, KOSBİ’de biz buranın yeraltı sularını yok ederken, çevre anlamında da sorumluluklarımız olduğunu düşünerek söylüyorum; çünkü tarım havzası olan bir bölgedeyiz gerçekten ama zamanında yapılmış. Bunu koruma anlamında da KOSBİ veya KESİAD ve sivil toplum örgütleri ve sanayiciler olarak burayı yeşil sahaya kavuşturabiliriz. Bir ormanımız olabilir, KESİAD Ormanı veya KOSBİ Ormanı. Aynı zamanda yollarımızda hiç ağaç yok, Atatürk OSB’ye bakın her caddesinde muazzam ağaç dikili. Yolumuz, sınırımız izin verdiği ölçüde buraları yeşillendirmek lazım. Yani biz yeşil çevreci sanayiciler olarak da bu taraftan bakmalıyız. Bu havayı biz soluyoruz. Yine sayın Başkan söylemek istiyorum, enerjimiz çok yüksek, elektrik gideri hepimizin derdi. Benim aylık 60 bin lira gelen faturamın vergilerle giydirilmişi 120 bin lira. YEKDEM diye bir enerji kalemi çıktı, bir yıldır yüzde 25-30 fazladan ödüyoruz. Yenilenebilir Enerjiyi Destekleme Fonu. Bu fonu ben kendim ödesem çatıma enerji santrali yaparım. Niye bu benden ezbere alınıyor veya nereye, kime veriliyor? Bana ne faydası var? Ben nasıl rekabet edeceğim? Benim yüzde 80 gelen enerji maliyetimi yabancı müşteriye anlatamıyorum. Şimdi Halkbank’a gelelim. Kurulduğundan beri işletmem ona ipotekli, Halkbank geliyor bakıyor binaya bu sene 7 bin eder diyor ama geçen sene 2 bin 600 euro senin ederin varmış diyor, euro ikiye katladı, benim bina aynı fiyatta. Euroyu ben artırmıyorum ki. O euroya göre bana limit açtınız, ben de o euroya göre yatırım yaptım. Şimdi “limiti aştınız” oldu. Haydi beni alttan destekleyin. Neyle? Çekle. Ben gayrimenkul mü üreteceğim, sanayicilik mi yapacağım?
Emre Alkin: Halkbank dahil diğer bankalar da şikayetçi. Herkes şikayetçi bundan genel müdürümüz de şikayetçi. Osman Bey’den dinledim geçenlerde.
Zeki Yöndem: Ekspertizlerin parasını bankalar verdiği için ekspertiz onlara yakın fiyat çıkarıyor.
Emre Alkin: İşi büyütmek istiyorlar, ekspertiz işi ufaltıyor.
Zeki Yöndem: Evet, evet.
Özer Torgal: Ufak bir ekleme yapayım. Kur dalgalanmasından dolayı sektörde birçok firmada teminat yetersizliği ortaya çıktı. Ayrıca siz haklısınız ama biz de haklıyız. Biz mesela banka olarak birçok firmanın kredilerini, kur artışından dolayı teminat düşse bile bir yıl süreyle aynı seviyede devam ettirme kararı aldık ama bankacılıkta da birtakım düzenlemeler var, bazı şeylere kendinize göre karar veremiyorsunuz. Reytinge göre bir teminat açığı görülüyorsa zaten sistem otomatik olarak kredi kullandırımını engelliyor. Euro’yu siz arttırmadınız doğru ama keşke Euro arttığında sizin binanızın da değeri artsaydı; bu sorun olmayacaktı. Öyle bir ortamda tam tersi gayrimenkullerin fiyatları düşüyor. Eksperler, SPK lisanslı bağımsız kuruluşlar. Bizi terse düşürdükleri zamanlar da çok oldu. Fakat sizin gibi müdahale edemiyoruz biz. Ancak siz itiraz ettiğinizde, belli bir oranın üzerinde itiraz varsa başka bir ekspere tekrar yaptırıyoruz, aradaki marj yüzde 10’dan fazla çıkarsa bu sefer üçüncü ekspere yaptırılıyor. Yani bizim keyfi olarak çıkardığımız şeyler kesinlikle değil.
Zeki Yöndem: Son bir şey söylemek istiyorum. Bu İVME ve Yatırım Destek kredileriniz nereye kadar devam edecek? 2027’yi bulur mu? Sizde bilançomuzun borçlu çıkması anlamında bu sene yapmak istemiyoruz, sene başı yapmak istiyoruz. Hakkımız da var. İhtiyacımız da var ama 31/12 bilançosunda borçlanma yükseldi dememek için girmek istemiyoruz. O yüzden sordum.
Özer Torgal: Şimdi şöyle, İVME yatırım kredisinde paket büyüklüğü 30 milyar. Vakıfbank ve bizim 8 milyar, Ziraat Bankası’nın da tarım sektöründe olduğu için, 14 milyarlık bir kredi hedefi var. Biz şu anda 6,5 milyarı yakaladık. Sene sonunda da herhalde 8’i bulup hedefimize ulaşacağız. Şu anda diğer iki kamu bankasından önde gidiyoruz zaten İVME’de. 8 milyara ulaştığımızda ne olur? Bakanımız "isterseniz devam edebilirsiniz" veya "üzerine 1 milyar daha verin" der mi o konuda şu anda bir şey söyleyemiyorum ama borçlanma olarak ama en uygun ay bu aydır. Enflasyona endeksli olduğu için İVME’de içinde bulunduğumuz ay %10,55 ve %11,55’ten kullandırıyoruz krediyi. Önümüzdeki ay enflasyonda bir miktar yükselme bekleniyor. Geçen yılın baz etkisi % -1,5’tu, % 0,7 de bu ay gelse enflasyon en az % 8,55 olur, kredinin faizi de iki-üç puan spread ile %10,5-11,50 arasında olur.
Ali Rıza Çelik: Sanayici arkadaşlar birçok sorunu anlattılar. Ben herkesin takım elbiseyle geldiği bir yere tişörtle gelmiş bir insan olarak, hocamdan da rol çalıp, biraz aykırı bir şeyler söylemem lazım diye düşünüyorum. Ben ülkenin genel bir sorunu olduğunu düşünüyorum. Burada denizin kenarında bir kentiz ama sanki deniz bitti diye konuşuyoruz biz. Yani şahsi sohbetlerimizde… Bu okul projemizin yanında daha değişik birkaç projemiz daha var. Biz bunları sosyal sorumluluk olarak görüyoruz. En azından kendi çapımızda. Diyoruz ki, hep kötü şeylerden konuşmayalım, iyi şeylerden de konuşalım. Yani geleceğe dair umutlu olalım. Ülkenin herhalde yeni bir hikayeye ihtiyacı var. Yeni bir hikaye sıkıntısı hepimizin sanki birincil maddesi ama biz bunu pas geçiyoruz, yok farz ediyoruz, ondan sonra da diğer lokal konuları başlık haline getiriyoruz. Mevlana’nın bir sözü var; “Düne ait şeyler dünde kaldı cancağızım, bugün yeni şeyler söylemek lazım” diyor. Tabii sanayinin birçok sorunu var ama ben şu konuyu çok daha ciddi bir sorun olarak görüyorum: İçinde bulunduğumuz havzanın, girişten, karşıdaki tepeden itibaren Turgutlu’ya kadar olan havzanın planlanması lazım. Çevre açısından, yerleşim yerleri açısından, kent planı açısından, sanayi açısından… Burada hangi sanayi tesislerine izin verilecek, hangilerine verilmeyecek? Buraların arıtması nasıl olacak? 20 yıl sonra ne olacak? Mesela okul planlarının yapılması lazım. Belki bir üniversite havzası olması lazım buranın. Yani hakikaten sanayi tek başına sanayi değil, bunun yanında araştırma merkezleri, Ar-Ge merkezleri, üniversiteler, ilgili akademik çalışma yapabilecek merkezler olmalı. Az önce birkaç arkadaş söyledi, dişimizle tırnağımızla bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Ama Amerika’yı tekrar tekrar keşfediyoruz sanayiciler olarak. Etmek zorunda kalıyoruz daha doğrusu. Dünyanın birçok ülkesine gidiyoruz, buradaki gibi zorluklarla inanın karşılaşmıyoruz. Almanya’da fabrika kurduk, iki ayda fabrikanın bütün izinlerini aldık, inanabiliyor musunuz? İki ay… Burada ilk kurduğumuz fabrika için bize tam bir buçuk yıldır bir izin verilecek mesela. Bir merciye gidiyoruz, “Kapasite raporu getirmen lazım” diyorlar. Kapasite raporunu almaya gidiyoruz, “Senin şu izni alman lazım” diyorlar. Hangisini alacaksınız? İkisini de alamıyorsunuz. Yani böyle bir mekanizma var burada. Büyükşehir veya valilik, karar alıcı mekanizmalar neresiyse, bu havzanın planlanması lazım. Yerleşim yerleriyle, parklarıyla, üniversiteleriyle bu havzanın planlanmasının acil bir ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Ayrıca bölgesel bir istihdam merkezinin kurulmasını öneriyorum ben. Yani her organize bölgede, onun tüzel kişiliği içinde bir istihdam merkezi kurulsun. İşçi kurumuna başvuruyoruz, bu arkadaşın yol durumu nedir, nerede oturuyor, hiçbir bilgisine sahip değiller. Ama bir istihdam merkezimiz olursa, Kemalpaşa’daki bir başvuruyu bileceğiz, buraya yakın bir yerde oturuyor, vasıflarını şöyle, yani çok daha lokal bir bilgiye ulaşabileceğiz diye düşünüyorum. Benim iki önemli önerim bu. Karar alıcılar ülkeye yeni bir hikaye, bir gelecek ufku kazandırmalı. Biz yurtdışındayız, 2011-2012-2013’e kadar yurtdışındaki Türkiye imajıyla şimdiki imajımız arasında dağlar kadar fark var. Benim oturumum var ama kapıda “Niye geliyorsun?” diye soruyorlar. “Niye geliyorsun? Niye gidiyorsun?” yani o kadar keyfi bir hal almış ki… Tabii bu ülke prestijiyle alakalı. Biz naçizane önerimizi söyleyebiliriz, ülkeye yeni bir iklim gelirse birçok şeyi daha olumlu konuşacağız diye düşünüyorum.
Levent Ürkmez: Şu anda Kemalpaşa’nın en eski sanayicisiyim, toplam 49 yıllık bir geçmişimiz var sanayici olarak burada. Neleri yaşadık? İlk defa organize sanayilerde sanayi altyapısı organize olur, ondan sonra sanayicilik başlardı. Kemalpaşa’da bunun tam tersi oldu. Yıllarca bunun sıkıntılarını çektik. İlk önce sanayiciler geldi, biz geldik. Bizden sonra birçok firma daha geldi ama ne altyapı var ne yol, su, elektrik var. Birçok yokluklarla karşılaştık. Hatta kâğıt fabrikamız cadde üzerinde, o tarihte kanalizasyon sistemi ve arıtma tesisi olmaması nedeniyle biz aşağıdaki dereye kadar kanal yaptık, şu anda o kanallar halihazırda kullanılıyor. Ayrıca OSB’deki yönetici arkadaşlara da teşekkür ediyorum. Bu yokluklar içerisinde bayağı işler yaptılar ama eksik tarafları yok mu? Var.
Ben bazı notlar aldım, onları da size aktarmak istiyorum. TIR parkı organizasyonunun eksik olduğunu ve sıkıntıların, sorunların olduğunu ifade ediyor benim arkadaşlarım. Bu konularla ilgili de antrparantez, önümüzdeki günlerde şirketteki uzman arkadaşlarla sizlerden bazı arkadaşlar bir araya gelip, bu ve buna benzer çözümlerle ilgili çalışabilirler. Yüksek gerilim hatları problemi var, bular büyük tehlike arz etmekte. Bir ara Gediz Elektrik sahiplenmişti, şimdi o da kaldı.
Arkadaşlar bahsettiler, yangın, itfaiye... Bir fabrikada yangın olayı söz konusu oldu fakat bizim kâğıt sektörü olmamız nedeniyle birçok tedbiri almamızdan dolayı bir şekilde çözdük ama büyükşehir belediyesi ve Kemalpaşa’dan gelen yangın söndürücülerin doğru dürüst hiçbir yararı olmadı. Yangını yukarıdan söndürmeleri gerekiyor ama merdiven yok. O zaman ne yapmaya geldin ki buraya sen? En büyük sorunlarımızdan bir tanesi da su. Arkadaşlardan bir tanesi bahsetti; şu anda bazı firmalar 1000-1100 metreden su çıkartıp kullanmakta, biz de kâğıtta, 750 metreden su çıkartıp kullanıyoruz ve hep tedirginiz, acaba ne zaman suyla ilgili problem yaşayacağız? Karşımıza ne çıkacak? Bu Yiğitler Barajı’yla bir konsorsiyum oluşturulup işbirliğine gidilebilir. Başkanım da bahsetti, 500 tane sanayi kuruluşunun burada olduğundan. Aktif olarak nereden baksanız 350-375 tane sanayicimiz var. Özel istihdam bürosu konusu gündeme geldi, evet OSB’miz tarafından daha profesyonel bir şekilde ele alınabilir ve değerlendirilebilir. Onu söylerken şöyle bir soru geldi aklıma: Birçok sanayi kuruluşunun önünde “eleman aranıyor” yazıyor. Şu anda Türkiye’deki işsizlik oranı yüzde 14. Nasıl bir şey bu? Çözümlenecek gibi değil. Bir OSB’de olması gereken sosyal tesisler, dinlenme tesisleri gibi olanakların da olması lazım. Burada benim şahsi tavsiyem, Amerika’yı tekrar keşfetmeye gerek yok, önümüzde Çiğli OSB diye bir OSB var, bunlarla yapılacak işbirliğiyle çok rahatlıkla bu sorunu çözebiliriz. Bilgilendirmede ortak nokta zaten EBSO. Okullarla da işbirliği yapılabilir.
Mesela Ali Rıza Çelik Bey güzel bir girişimde bulunmuş, biz de bundan 7-8 yıl önce Lütfü Ürkmez okullarını kurduk. 650 civarında talebesi var. Yani bunların hepsi konsorsiyum şeklinde yürütülebilir. Arkadaşlar bahsettiler, teşvikler yok. Sahiden İzmir cezalı bir şehir. Konulardan bir tanesi de tanıtım. OSB’mizde showroom tarzında yerler olabilir. Biz şu son iki yılda yaptığımız atılımlarla şunu gördük: Muhakkak ve muhakkak işbirliği yapacak olduğunuz firmaları ülkenize, fabrikanıza davet edin. Böyle bir durum olduğunda, geldiklerinde düşünceleri tamamen değişiyor. Çünkü birçok ülke ithalatçısı Türkiye’yi bir şark ülkesi gibi görüyor ve öyle değerlendiriyorlar. Bunları bilfiil kendileri söylediler.
Bunlar bölgemizin özel sorunları. Bir de ülkemizin özel sorunları var. Ben yıllardır bir şeyin peşinde koşarım; Türkiye’nin bir sanayi envanteri yok. Bakınız şu anda tüm sektörlerin sanayi envanteri olmaması nedeniyle yapılan yatırım, toprağa gömülen para 1 trilyon dolar, inanın. Bir örnek vereceğim minimize ederek; şu anda Türkiye’de 1 milyon 800 bin adet satılmayı bekleyen konut var. Toplam para karşılığı 450 milyar dolar. Ülke olarak toplam borcumuz da o civarda. Yani yazık, parayı bir güzel gömmüşüz. Biz kendi firmamız olarak üç yıl önceden bu sıkıntıları gördük. Her yıl muhakkak yatırım yaparız. Son üç yıl hariç hiç boş geçmemiştir. Sebep? Geleceği, bugünleri gördük. Frenimize bastık, bekledik ve borçsuz harçsız bir şekilde bu krize yakalandık, bu arada da ihracata yönlendik. Türkiye’nin geleceği ihracattır. OSB’miz de dahil olmak üzere ilgili kurumlar ne yapıp edip bu konuyla ilgili bizlere bir katkıda bulunurlarsa çok mutlu oluruz.
Aytekin Öztaş: Bizim bölgemizin en büyük sorunu, parselasyon ve imar. Bölge başkanımın ve diğer katılımcıların da bahsettiği gibi burası önceden yapılaşıyor, sonradan sanayi bölgesi, devamında OSB oluyor. Tabii bunun getirdiği çeşitli sıkıntılar yaşanıyor, kendi arazisi olmadığı için yapılaşma belli bir planla olamıyor, sonuçta yumuşak karnımız hep karşımıza çıkıyor, birkaç kez iptallerle karşı karşıya kalıyoruz. Bu bizim sorunumuz. Çözümüyse şöyle: Her bölgenin kendi içerisinde değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Yani Türkiye’nin tamamını kapsayacak mevzuat ve yönetmelikler tabii ki olsun ama her bir bölgenin özel durumlarına, sorunlarına karşı da izin verilmesi lazım ki bu sorunlar çözülebilsin. Yoksa mevzuattan kaynaklanan iptallerden bir türlü kurtulamayacağız. Yönetim kurulumuz canla başla çalışıyor, müteşebbis heyetin içinde kamu kurumları var, valilik var, belediyeler var ama yine de bir türlü aşamıyoruz sorunlarımızı. Yani bağlı olduğumuz bakanlığın bölgelerin kendi özgül durumlarına göre sorunların çözümüne izin vermesi gerektiğini düşünüyorum. Bir de bizim bölgemiz yapılaşmayla organize olmuş, bazı parsellerde iki tane firma var. Bir yönetmelik çıkıyor, “Aynı parselde iki tane işletme olamaz” diyor. E kurulmuş bir kere, ne yapacaksınız? Bu organizeler de aslında sanayicinin işini kolaylaştırmak için gerekli ama biz mevzuatlarla bunun da önünü tıkamayı beceriyoruz. Zeki başkanımın ifade ettiği gibi, mevcut alanda biraz genişlemeye çalışıyoruz, birden emsal bedelleri karşımıza çıkıyor. Üçüncü şahısları tehlikeye atmayacak pozisyonlarda yapılması gereken içerideki batar katlara izin ver, çalışsınlar. Kısacası bu mevzuatın da bir gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Bunun dışında arkadaşların bahsettiği sorunların hepsine katılıyorum. Lojistik köyü kurulalı, yani lojistik köyün adı geçeli yaklaşık 6-7 yıl oldu, çalışmalar hala sürüyor. Kamu bu işleri çok hızlı götüremiyor. Lojistik köy bizim sınırımıza yakın. Hızlıca lojistik köyün KOSBİ’ye devredilip işletilmesinin önünün açılması lazım. Yani Anadolu’nun bütün yükünün bu merkezde toplanıp, buradan dağıtımının sağlanması gerekir. Şimdi bakın, Çin’den çıkan bir tren geçen hafta içinde Avusturya’ya 12 günde ulaştı. Bizde demiryolu taşımacılığı kültürü yok. Niye? Yıllarca devlet işletmiş demiryollarını, bu hantal yapı da insanların çalışmasına izin vermemiş. Hem Avrupa’dan yüklerin bize çok hızlıca ulaşması hem de buradan hızlıca dağıtılması lazım. Lojistik köy acilen KOSBİ’ye devredilmezse bu iş daha çok uzar. Ben 2013-2016 yılları arasında aynı zamanda buradaki sivil toplum örgütünün başkanlığını yaptım. Orada bir sanayi envanteri çıkarılması için çok çaba gösterdim. Üyelere mailler, anketler gönderdik. Herkes sanki onların sırlarını alıp kullanacağımız mantığıyla hareket ederek bize asıl envanterini vermedi. Dedik ki, “Mali bilgileriniz sizin olsun kardeşim, hangi sektörlerde ne iş yapıyorsunuz bir görelim”. Bir tanesi bir fabrika kuruyor, diğeri onun işi çok iyi diye geliyor kuruyor. Kapasite belli, satacağın rakam belli, dolayısıyla atıl duruyor. Ondan sonra inşaat gibi her şey ortada kaldı. Dedik ki; Turgutlu’ya kadar, Turgutlu OSB’yi de kapsayan bir vadi var burada, buranın adını “Sanayi Vadisi” koyalım, sağlı sollu yapılaşma da var, tarıma izin verecek şekilde bu sanayi vadisi projesini hayata geçirelim. Bunu kamu yetkililerine de bildirdik ama sözde kaldı ve sanayi vadisi olayımız da hikaye oldu.
Burada bir istasyonumuz var demiryolu taşımacılığıyla ilgili. O da atıl bekliyor, hiçbir işe yaramıyor. Yağmurlu bir havada şovla açtık orayı, ondan sonra kimse görmemiştir. Bir tek Ege Seramik kullanıyor, onun dışında kullanılmıyor. Oysa limana ulaşacak bir raylı sistem kurularak hem toplu taşımacılığı çözüp hem bu yük istasyonunu faal hale getirme imkanımız var ama bunu da ne yazık ki yapamıyoruz. Aslında birçok sorunu biz burada hallediyoruz, belki de duyuramıyoruz. Ben yönetim kurulu üyesi olarak bazı şeylere cevap vermek zorunda kalıyorum. Bizim burada istihdam büromuz var, ben bölgeden, çevremden, kimden bize CV ulaşıyorsa o CV’leri buraya yönlendiriyorum. Demek ki istihdam büromuz çok iyi hizmet vermiyor. Bu CV’lerin tasnif edilip paylaşılması gerekiyor. Çünkü duyuramadığımız ortaya çıktı. Servis alanı olayına gelince, yine benim dernekte başkanlık yaptığım dönemde, KOSBİ’den de rica ettik, o zamanlar KOSBİ yönetim kurulu üyesi değildim, “Sergi salonu açalım” dedim. Niye dedim bunu da? Başıma gelen bir olaydan dolayı söyledim: Bir arkadaşımız, yönetim kurulundaki bir diğer arkadaşımıza, bir makinayı soruyor, “Bunu nereden aldıysan bana söyle” diyor. Diğeri, “Yahu bunu ben yapıyorum” diyor. İki tane fabrika birbirinin yaptığı işten habersiz. Yani dışarıdan arıyor. Bizim bir sergi salonumuz olsa ve bunları orada sergiliyor olsak, kendi içimizdeki ticareti de geliştireceğiz. Dışarıdan bir yabancı heyet geldiğinde fabrika fabrika dolaştırmak yerine o sergi salonunda OSB’mizin tanıtımını ve markalaşmasını artırabilecek bir ortam yaratabiliriz. Bunu da beceremedik.
Aşırı artezyen suyu kullanımı ise bölgemizin uzun zamandır sorunu. Bununla ilgili, Yiğitler Barajı’nın yapılmasıyla ilgili bir protokol imzalandı. Çok hızlı başladık ama kamunun ödeneklerinden dolayı biraz yavaşlamış durumdayız. Eğer bir kamuoyu oluşturulabilirse, bu iş hızlanır diye düşünüyorum. Çünkü aşırı artezyen suyu kullanımı gerçekten bölge için büyük tehlike. Üniversite - sanayi işbirliği, Türkiye’nin neresine gidersek gidelim, hangi toplantıya katılırsak katılalım hep üniversite - sanayi işbirliklerinden bahsedilir. Tamamen güdük, bir adım ileriye gitmeyen, hiçbir işe yaramayan projeler. En azından biz bunlara tanık oluyoruz bölgemizde. Biz üniversitelerden hocalarla görüştüğümüzde çok güzel, ekonomik değere ulaşabilecek projelerden bahsediyorlar ama bunu sanayiyle buluşturup bir türlü hayata geçiremedikleri için bir işe yaramıyor. Öyle sanayicilerimiz var ki, yaptıklarıyla onların akademik çalışmalarına ışık tutacak ama ne yazık ki bu işbirlikteliği sağlanamadığı için ne onların yaptığı üretim daha katma değerli bir hale gelebiliyor ne de üniversitede geliştirilen o çalışmalar sanayiye kazandırılıp bir ekonomik değer haline getirilebiliyor. Yapılamaz mı? Yapılabilir elbette. Birçok üniversiteyle protokol yaptık, hocalar geldi bizi dinledi, biz onları dinledik, hatta ben birinde şahit oldum, bir arkadaşımız, “Ben bu projeyi destekliyorum” dedi, eminim ki kimse aramamıştır. Bizim üniversite - sanayi işbirliklerimiz de bu şekilde yani, onu da söyleyeyim.
Bölgemizin avantajlarına gelince, gerçekten konum olarak çok güzel bir yerdeyiz. Bir kere OSB’nin içerisinden Ankara yolu geçiyor, yani bütün Anadolu bu bölgeden geçiyor, bu bölgeyi görüyor. İstanbul-İzmir otobanı bizim yakın sınırlarımızdan geçiyor, yani bizi güneye bağlayacak bir noktadayız ama bunu yine bir ekonomik değere dönüştüremiyoruz. Hem tarım hem sanayinin olduğu bir bölgeyiz. Aslında KOSBİ organik ya da endüstriyel tarımla uğraşan işletmeleri de bünyesine kazandırıp, yani onları da organize edip bölgenin ekonomik değerini artırabilir. Toplu taşımayla ilgili de şöyle de bir önerim var; Kemalpaşa doğa harikası bir yer, her tarafı yemyeşil. Bu yeşilliği bozmadan, kıraç olan dağlarımızda toplu konutları artırıp, mesken ihtiyacını gidererek, insanları burada istihdam edebiliriz. Yani yüzlerce servisin şehir merkezine gidip gelmesini engelleriz. Bu hem zaman kaybı hem işletmeler için maliyet hem de kullanılan akaryakıttan dolayı ülkeye bir yük. İş adamları için de güzel yerler var, doğayı çok bozmadan onların da oturabileceği alanlar yaratılabilir. Yani Kemalpaşa’yı aslında biz organize bölge olarak yerelle birlikte hareket edip çok daha cazip bir hale getirebiliriz.
Bölgemizde uluslararası markalaşmış firmaların yanı sıra çok sayıda da KOBİ var. KOBİ’ler ne yazık ki finans güçleri zayıf olan firmalar. Oysa çok güzel işler yapıyorlar. Bu firmaların klasik üretimden yalın üretime geçebileceği, Ar-Ge ve Ür-Ge’lerini yapabilecekleri ortak merkezleri oluşturarak, onların daha teknolojik ve katma değerli ürünler yapmasını sağlayabiliriz.
Osman Öz: Kemalpaşa OSB’de ben ilklerindenim, buraya ilk kazmayı 1980 yılında vurduk, 1993’te ilk oluşum faaliyetlerine geçtik, başından beri içindeydik. Zaten 1980 yılında OSB falan yoktu. Ondan geldik buraya. Bir de su ihtiyacımız vardı kuru meyveyi yıkamak için. Öyle ya da böyle gelişti, bir şey oldu ama bazı şeylerimiz var, biz pek üzerinde durmuyoruz. Bizim mütevelli heyeti toplantılarımız acil bir durum çıkmazsa senede dört defa oluyor. Vali beyin işi başından aşkın, kısa sürüyor toplantılarımız, öyle saatlerce konuşamıyoruz. Haklıdır yani, İzmir’in valisi sonuçta. Mütevelli heyeti başkanımızın vali olması bana göre çok büyük bir avantaj. Bizim burada küçük küçük dosyalar hazırlayıp daha önceden ona ileterek, toplantı sırasında da kısaca onun olurunu ve desteğini alıp işleri Ankara’da nerede bitecekse bitirmemiz gerekiyor. Kaldı ki, mesela barajla ilgili bayağı bir gayret gösterdi. Çalışma yaptı, bir yere geldi baraj, şimdi bizim yine vali bey kanalıyla onu ısıtmamız lazım. Üniversite - sanayi işbirliği hakikaten çok önemli bir konu. Biz de Ege İhracatçılar Birliği olarak üniversiteyle yıllardır çok iç içeyizdir. Fakat benim gözlemlediğim, orada iş yapan çok az. Kimisi haftada iki gün uğruyor. Kayıt kuyut da yok. Hiçbirinin umurunda değil. Geçenlerde biraz artık aşırı kaçtım, biraz da samimiyetimden dolayı, “Hiçbir şey yapmıyorsunuz yahu” dedim. Bir günden bir güne geldiniz mi bana, “Şöyle bir proje var, destekler misiniz?” dediniz mi? Demediniz. Ha ben de gelmedim belki ama kaç defa sizin kapınızı çaldık, hiçbir şey yapmıyorsunuz. Yani insanlarda motivasyon kalmamış, bir umutsuzluk var.
Uzatacağım ama kısa bir anekdot: Ben 1981 yılında ABD’ye gittim, üzüm yıkama tekneleri, makine falan alacağım. 1900’lü yıllarda Diyarbakır’dan gitmiş bir Ermeni bey vardı, rahmetli oldu şimdi, muhabbet ediyoruz, bana “Üzümü burada yıkayacağız” dedi. “Ne yapıyorsun? Üzümler ezilir” dedim. “Hayır, ben bunda çilek, şeftali yıkıyorum” dedi. “Nasıl olur? Senin ne işin var çilekle, şeftaliyle?” diye sordum. “Üniversitede mülkiyeti bana ait olmayan ama sorumluluğu bana ait olan 20 dönüm bir yer var, bütün öğrenciler, yüksek lisans yapanlar falan herkes orada çalışıyor” dedi. Meğerse şeftaliyi geliştirmek üzere bir araştırma yürütülüyormuş orada. Ben de meraklandım tabii, “Senin ne alakan var?” dedim. “Ben buradan ekmek yiyorum. Makina yapıp satıyorum. Benim üniversiteyi teşvik etmem lazım” dedi. Haklı adam. Ben üzüm, kayısı işinden ekmek yiyorsam o konularda üniversiteden gelecek talepleri de desteklemem lazım. Yine dünya çapında büyük bir kuruluş vardır INC diye, ben orada mütevelli heyetindeyim. Diyorlar ki, “Bu sene projelere toplam 300 bin euro para vereceğiz, proje bazında ise 50 bin euro. Projeyi çok beğenirsek 100 bin euro”. Geliyorum buraya, üniversiteye, “Bir proje yok mu götürelim” diyorum. “Yok” diyorlar. Böyle yani. Biraz o yönde üniversitelerimizi ateşlememiz lazım. Onlar kendi kendilerine yapmayacaklarına göre bizim onların üzerine gitmemiz lazım. Kemalpaşa OSB olarak çağırmışız işte, oradan bir şey gelmiyor mu? Biz gideceğiz. Devamlı bastırmamız lazım.
Yüksek Teknoloji Enstitüsü var İzmir’de. Her ilde yok bu, faydalanmamız lazım. Ege Üniversitesi buradan 8 kilometre mesafede ama biz faydalanmıyoruz. İçimizde üniversite istiyoruz, tamam olsun ama var zaten dibimizde. Biz oradan faydalanmıyoruz, burada kuracağımız üniversiteden medet umuyoruz. Mevcudu ayaklandıralım. Üniversiteler çoğaldı ama vasıfsız. Öğrenciler vasıfsız, öğretim üyeleri vasıfsız. Lojistik konusunda arkadaşlara katılıyorum, buraya ayağımıza kadar gelmiş bir şeyi hemen bir şekilde ayağa kaldırmamız lazım ama kolay olmuyor. 20 yıl önce bilirsiniz büyük şirket Arkas, Devlet Demiryolları’nın kapısını aşındırıyordu. Vermiyorlardı izin. Kendine özel şimendifer alacak, olmaz diyorlar. Dolayısıyla hala burada böyle kelepçeyle bağlıyız devletin eline ama boş da durmamak lazım. Eskiden İzmir Limanı’na gönderiyorduk yüklerimizi, Aliağa yokken, Tabii ihtiyaçtı, Aliağa çıktı, iyi ki de çıktı diyelim ama oraya 70 kilometre fazladan yol yapıyor arabalar. Bunların hepsi milli servet. Yakıt gidiyor, kim ödüyor? Biz ödüyoruz, ondan maliyetimiz yükseliyor. İzmir’e gönderseniz buradan o kadar para tutmaz da Aliağa’ya gönderince tutuyor. Yani o kısım da önemli. İtfaiye konusunda ben şöyle bir öneride bulunacağım, uygun görürseniz; geçen sene biri geldi, “Panolarınızın röntgenini çekeceğim, bakacağım” dedi, hakikaten bazı yerlerde bir kırmızılık var, ısınma var. Yangınların çoğu elektrik kontağından çıkıyor. İtfaiye bulunsun da biz önce yangını çıkarmayalım bir kere. Biz de OSB olarak böyle şirketlerle anlaşalım, bütün fabrikalarımızı gezip dolaşsın, panolarında sıkıntı varsa o elektrik panolarının iyileştirilmesi yönüne gidilsin. Hem de enerji tasarrufu olur firmalar için.
Nurettin Avcı: 42 yıllık geçmişi olan bir firmayız temizlik sektöründe. 12 yıldır da buradayız. 450 çalışanımız var. Bu yıl Ar-Ge merkezi belgesi aldık. Kemalpaşa’da Ar-Ge merkezi belgesini alan nadir firmalardan biriyiz. Arıtma tesislerimizi hem biyolojik hem kimyasal alanda kendimiz gerçekleştirdik. Şu an tesisimizden çıkan suyla bahçe suluyoruz, o kadar iyi seviyeye getirdik. OSB kendi arıtma tesisini yapıyor bu aralar ama biz kısmen bağlanacağız kısmen de bağlanmayacağız. Kendi üretimimizle ilgili yurtiçi ve yurtdışında çok fazla kalite belgelerimiz var. ABD ve AB ülkelerine, Afrika’ya üretim yapıyoruz. Ar-Ge’mizle ilgili söylemek istediğim bir şey var. Sürdürülebilir yol haritamız çerçevesinde 1 Mart 2019’da Ar-Ge merkezi kurduk. Türkiye’de yaklaşık 900’ün üzerinde Ar-Ge merkezi var ve bunun sadece yüzde 5’i kimya sektöründe faaliyet göstermekte. Biz de bu yüzde 5’in içinde yer alıyoruz. Ar-Ge departmanı çalışan sayımızın artmasıyla sadece yeni ürünlerin geliştirilmesi değil yeni üretim yöntemlerin geliştirilmesi, çevre dostu teknolojilerin oluşturulması, üretim proseslerinde enerji verimliliğinin artması gibi çok geniş kapsamlı çalışmalara imza atıyoruz. TÜBİTAK SANTES destekli projeler ve HORIZON 2020 projeleriyle Türkiye’de ilkleri gerçekleştiriyoruz.
Biz çok sorunlu bir OSB’deydik. Fakat yönetimin muhteşem özverisi, bizim her zaman yanımızda olması ve bizler açısından ulaşılabilir olması, dertlerimize çare olmaya çalışması nedeniyle öncelikle kendilerine teşekkür ediyoruz huzurlarınızda. İtfaiye tabii ki mutlaka halledilmesi gereken bir durum. Bir de eğer oluşabilirse insan kaynakları biriminin kurulması gerekli. Bu konuda özellikle yetişmiş personelle ilgili olarak çok sıkıntılar çekiyoruz. OSB bünyemizde insan kaynaklarıyla ilgili bir birim oluşturup bize yardımcı olmaları sağlanabilirse çok müteşekkir oluruz.
Ahmet Semiz: Biz kimya sektörü olduğumuz için itfaiye konusuna eklemek istediğim bir nokta var. Burada kimya sektörüne ait bir sürü firma bulunuyor. Mesut’ta 600 metreküp, bende 900 metreküp, arkamızda firmada 1500 metreküp depo var. Bizler burada bir araya gelsek, hepimiz yakınız size, ne yapabiliriz? Önce bunları düşünsek. Çünkü bir yangın çıkarsa, tabii öncelikle çıkartmamak taraftarıyım ama çıkarsa, itfaiye yangını söndürdükten sonra bana fabrikayı arsa olarak geri verecek!
Davut Yanık: Şimdi burada güncel konuların dışında, ülkenin sorunları, ihracatçının sorunları da açıldığı için ben de birkaç görüş belirtmek istiyorum. Halkbank’a öncelikle teşekkür ederiz. Biz firma olarak Halkbank’tan teminat mektubu alarak Eximbank kredileri kullanıyoruz. Esnafa, sanayiciye yardımcı olduğu için çok teşekkür ederim. Ancak şimdi verilen krediler bana yine cazip gelmiyor. Biz ihracat yapan firmalara özellikle KOBİ’lere yaptığı ihracat oranında destek verilmeli. Ben bunu sanayi odasında Bakan’a da söyledim, Bakan da yazılı olarak istedi. Örneğin; yaptığı ihracatın belli oranına kadar bir destek verilmeli. Para istemiyoruz, ödeyeceğimiz vergiden ve SGK ödemelerinden mahsup edilsin. Böyle bir çalışma olursa sanıyorum ihracat yapan firmalar yurtdışında daha çok pazarlama şansı elde edecek, daha rekabetçi fiyatlar verecekler diye düşünüyorum.
Aytekin Öztaş: Madem ülkeye geldik ben de şöyle bir şey söylemek istiyorum: Ülkenin kalkınmasıyla ilgili hükümetin mutlaka bir stratejisi vardır ama sizler konuyu biliyorsunuzdur. Bizim bu kalkınma planları, 5 yıllık planlar, şunlar bunlar var. Gerçek anlamda bizim ülkenin kalkınmasıyla ilgili devletin bir stratejik planı var mı çok merak ediyorum. İkincisi de mesela ben demir-çelik sektöründeyim, ülkede bu sektörlerle ilgili çalışmaların zayıf kaldığına inanıyorum. Yani lokomotif sektörlerle ilgili stratejilerin de belirlenmesi lazım. Şimdi ülkeye bakıyorum, birincil ihracatımız otomotiv, ikincisi tekstil geliyor galiba, üçüncüsü makine, dördüncüsü bu kotalardan dolayı demir-çelik. Otomotiv yan sanayi demir-çelik ürünlerle, vasıflı çelik ürünlerle yapılıyor. Makine sanayi yine demir-çelik vasıflı çeliklerle o ihracatı gerçekleştirebiliyor. İki tane önemli sektörümüz var ihracata yüklenen. Fakat demir-çelikle ilgili ne yazık ki halen daha kilosu 1 doları bulmayan bir ihracatın peşinde gidiyoruz. Buna yani devlet bir strateji belirleyip de bu ülkedeki inşaat demirlerinden daha öte, vasıflı çeliklerin daha uygun koşullarda üretebileceği destekleri hayata geçirebilir mi? Şayet böyle olursa, ülkeye ciddi anlamda da ithal ürün geliyor, dünya sekizincisiyiz demir-çelikte ama hala ithalat yapıyoruz. Niye? Hamallığını biz yapıyoruz, kaliteli ürünleri dışarıdan alıyoruz. Böyle lokomotif sektörler için bir strateji belirlenip bunların önünün açılması gerektiğine inanıyorum. Çünkü orada da ithalatta diğer ihracatımızın hammaddesinde olduğu gibi hurda ithalatı yapıyoruz. Benzer durumun daha vahimi demir-çelik sektöründe var. Çünkü hurda geliyor. Dünyanın en büyük hurda alıcısıyız Çin’den sonra, oysa ülkemizin madenleri, cevherleri değerlendirilebilir. Mevcut fabrikaların ark ocaklı üretimi yerine cevherden üretim yapabilecek tesislerin desteklenmesi noktasında stratejiler belirlenebilir mi, oralara destek verilebilir mi diye düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.
Emre Alkin: Yavaş yavaş toplantımızın sonuna gelirken, bütün bu konuşmalarda benim açımdan bazı başlıklar öne çıktı. Toparlayacak olursam, lojistik köyü, yani demiryolu hattının canlandırılması ve lojistik köyünün KOSBİ’ye devri. Su ve baraj, bu çok önemli. İnsan kaynağı ve istihdam, çok tekrar edildi. Çevre konusu, bölgenin yeşillendirilmesi. Havzanın planlanması, yani bu havzanın 20 yıl sonraki halinin planlanması. Enerji ve bu enerjinin tasarruflu ve uygun şekilde organize sanayi bölgemize verilmesi. Üniversite - sanayi işbirliği, birkaç kere altı çizildi. Keza sanayi envanteri ve sanayi stratejisine vurgu yapıldı ve herkese yeni bir hikaye gerektiğine çekildi. Tabii bir de itfaiye konusu var, netleştirilmesi gereken.
Aytekin Öztaş:Bu insan kaynaklarıyla ilgili, bizim geçmiş dönemde bölgedeki bütün işletmelerin insan kaynakları yöneticilerini bir araya getirerek onların ellerindeki CV’lerin paylaşımını sağlıyorduk. Bu toplantılar tekrar organize edilebilir. Eğer sizler de insan kaynakları yöneticilerinizi veya temsilcilerini gönderirseniz çok iyi olur. O toplantılarda hem mevzuatla ilgili değişikliklerin bir aktarımı ve eğitimlerin duyurulması oluyordu hem de eldeki CV’lerin paylaşımı söz konusu olabiliyordu. Bence o toplantıları tekrar gündeme almamız gerekiyor.
Osman Öz: Ben orada parantez içinde bir şey söylemek istiyorum. Sizlere de muhakkak geliyordur. Nereden buluyorlarsa adresi, yüzlerce CV geliyor. Ben daha oradan kimseyi beğenip de görüşmeye çağırmadım. O kadar çok vasıfsız insan var ki etrafta. Anlıyorum zaten yazdığı CV’den ne olduğunu. Bunun bir merkezden ayıklanması ve sanayiciye sunulması önemli.
Aytekin Öztaş: Aslında tam dediğiniz noktada oluyordu bu. Çünkü örneğin bir sanayicimizin bir pazarlamacıya ihtiyacı var. Sanayicimiz bir ilana çıkmış, gelen CV’leri tasniflemiş, içinden 10 tane belirlemiş, iki tanesini almış. Geriye kalan sekiz tanesi boşta. Oysa bunlar birer değer, tasniflendikleri için. İnsan kaynakları toplantılarımızda bunlar çok kullanılıyordu.
Erol Diren: Bence o konuya fazla takılmamak lazım çünkü insan kaynakları konusunda geçen ay bizdeki toplantıda bilgi verdiler. Bu sene 9 ay boyunca tam 100 bin tane CV taramışlar bizim firmada. Bu işi sene aldığımız 50 kişi, daha bir sürü alacağımız eleman var, bulamıyorlar. İnternet öyle bir hale getirdi ki artık bir bilgi kirliliği var. Herkes orada da bulunsun, burada da bulunsun diye CV atıyor sağa sola.
Bir de itfaiye konusunu abartmamak lazım. İş sadece bize kalsaydı biz OSB olarak bugüne kadar çoktan yapmıştık itfaiyeyi. İtfaiyenin konu olması şuradan kaynaklandı. Kemalpaşa Belediyesi dedi ki, “İtfaiye için yerimiz yok, biz bunu OSB’yle ortak yapalım”. Yoksa biz OSB olarak o itfaiyeyi yapar kurarız buraya. Zaten yerini de Dimes olarak biz bağışladık itfaiyenin. Onun olurunu verdik, 1-2 senedir gidiyor geliyor, yok binasını siz yapın, bilmem neyini biz yapalım gibi.
Levent Ürkmez: Her şeye rağmen itfaiye konusu önemli ama. Örneğin yılda 350 bin lira sigorta primi ödeyecekken, itfaiye olmaması nedeniyle ödediğimiz para 450-500 bin liraya çıkıyor. İkincisi de itfaiye olunca kâğıt sektörü yanıcı sektör olması nedeniyle kontrol altına alınmış oluyor. Yani dolayısıyla güzel, teşekkür ederiz bu bilgiden ötürü ama süratle harekete geçilmesinde yarar var.
Kâmil Porsuk: Bakın yanlış anlama olmasın, itfaiye bizim için elbette bir sorun değil ama bir ihtiyaç. Nitekim biz de bu konuyu çözmek üzereyiz. Dün itfaiye daire başkanıyla, itfaiyeden sorumlu genel sekreter yardımcısıyla, belediye başkanımızla beraberdik. İtfaiyede sorun şu: Biz itfaiyenin binasını yapıp teslim edersek hemen çok kısa sürede getirip alet edevatlarını koyacaklar. Binanın maliyeti de en fazla 4,5-5 milyon lira civarında. Çok önemli bir rakam değil. Biz de hemen protokolümüzü verdik. İtfaiye Kemalpaşa Belediyesinin de ihtiyacını karşılayacağı için belediye meclisinden geçti, İzmir Büyükşehir Belediyesi meclisinden de geçti. Biz arsayı tahsis ettiğimiz ve protokol yaptığımız için görüşmeler sürüyor. Binayı yapmayı kabullenirsek, “Binayı bize teslim edin, hemen donanımları yapalım” diyorlar. Bu konuda yönetim kurulu olarak karar vereceğiz.
Bu toplantı için hepinize çok teşekkür ediyorum. Başta Emre Hocama, Halkbank adına Özer Bey’e ve diğer katılımcı arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Son derece keyifli ve bize de ufuk açan bir ortak akıl toplantısı oldu. Biz hep iç içeyiz. Arkadaşlarımız, insan kaynakları temini konusunda sıkıntılar çektiklerinden bahsettiler. Bölge Müdürlüğümüz kapsamında İŞKUR bağlantılı ve izinli bir Özel İstihdam Büromuz faaliyet gösteriyor. Bu alandaki çalışmalarımızdan firmalarımızın insan kaynakları yöneticileri yararlanıyor. Çalışmaların daha verimli hale gelmesi için firmalarımız ile daha yoğun işbirliği içinde olmalıyız. Aytekin Bey’in söylediği gibi ortak birtakım toplantılar yaparak burayı nasıl daha aktif hale getirebiliriz? Çünkü bizim portalımız yalnız KOSBİ değil, genel İŞKUR’a müracaat edenlerin, iş arayan ya da iş sahibi olanların pek çoğunun, patronların ve fabrikaların da ortak çalıştığı bir nokta. Bunu geliştirelim.
Bir diğer konumuz, yeraltı suları, yeraltı kaynakları. Bu konu biz 2011 yılında görevi devraldığımızdan bu yana önemli bir sorun. Barajla ilgili DSİ’yle çeşitli görüşmeler yaptık, en son üç yıl önce geldiğimiz noktada, barajın yapımı konusunda Veysel Hoca’yla bir mutabakat yaptık ve “Başkan, siz barajı yapamazsınız, bize devredin, biz yapalım” dedi. Kalkınma Bakanlığından bir şerh konmuş, o şerhin kaldırılmasıyla ilgili bir gün beni aradılar Bakanlıktan, “Bu baraj yapılırsa 30 gün içinde siz bunu devralır mısınız?” dediler “Evet alırız” dedim. 100 milyon liraydı. Bu para bizim için fazla ama yine de evet dedik. Yeter ki bu şerh kalksın. Şerh kalktı. O zaman Orman Bakanlığımızın işi kolaylaştı, sonrasında da DSİ’yle bir protokol yaptık. Bu 30 günü 90 güne çıkardık. Ben de geçen hafta Orman Bakanımızdan bir randevu talep ettim.
Sizleri bulmuşken ben şunu öneriyorum: Sanayicilerimizle bu konuda özel bir toplantı yapalım. Sonuçta bizim ödeyeceğimiz 50-60 milyon lira. Sanayicilerimizin tamamını buraya ortak edebiliriz. Halkbank bölge müdürümüz de bu konuyu incelesin. Burada, yılda 10 milyon metreküp su satacağız. 1o milyon metreküp suyu en az 2 liradan satsak 20 milyon lira gelirimiz var. Dolayısıyla bu barajı 3-4 yılda finanse edebiliriz. Tabii siz bizden teminat isteyebilirsiniz. Teminat veremeyiz. Örneğin Nurettin Bey kaç ton su kullanıyorsa suyu bizden alacağına dair taahhüt verebilir. Bu taahhütlerle siz bize kredi sağlarsanız ben tüm sanayicilerimizi toplarız, onların ihtiyaçlarına göre de bu parayı da toplarız. Taahhütleri aldığımız için de size ödemelerimizi buradan yaparız. Bu konuda bölge müdürünüz ya da genel müdürlüğünüzde bir çalışma yapılsın.
Aslında bu çoktan düşündüğümüz bir proje ama DSİ “yapacağım” dediği için biz bu süreci kredilendirme aşamasında sizleri arayabiliriz. Şu anda hazır müteahhit var. Devlet yapamıyor, yapılmış ihaleye göre biz bu barajı devralırız, aynı müteahhitle veya bir başkasıyla devam ederiz, kaynağı da bankada hakkediş şeklinde bize ödersiniz. Biz sizden 60 milyon lirayı istemiyoruz. Size en az 2 yıl ödemesiz, baraj bittikten sonra ödeme yapılacak şekilde su kullanım taahhüdü veririz. Siz ya da herhangi bir banka su kullanım taahhüdünü bir garanti olarak alır ve 2 yıl ödemesiz 7 yıl vadeli bir kredi oluşturulursa biz bu barajı satın alırız. Barajın da tümünü değil bir bölümünü devletten alacağız. Baraj 100 milyon liraya yapılacak, biz 60 milyon lirasını karşılayacağız, tarımsal sulama için 40 milyonunu yine Orman Bakanlığı verecek. Bu ortak konsorsiyumla, bu protokolle hareket edersek, baraj sorununu çözeriz diye düşünüyorum. Yani gündeme de girsin diye bu konuyu burada tartışıyoruz, Orman Bakanımıza da sizin kanalınızla bir mesaj vermiş olalım. Yani devlet “bizim paramız yok, yapamıyoruz” derse, Kemalpaşa OSB sanayicilerini toplayıp, “arkadaşlar uygun mudur?” diye soracağız. Üretiminde su ihtiyacı yoğun olan birçok firmamız var. Hepsiyle birlikte oturup, bu sorunu çözmek adına adımlar atabiliriz.
Benim önemsediğim bir başka konu da biz bir meslek lisesi yaptık. Bu meslek liselerinin Türkiye’de, özellikle de OSB’lerde yaygınlaşması lazım. TOBB, 81 ilde 81 meslek lisesini odaların denetimine verdi. Mesela İzmir’de Çınarlı Meslek Lisesi’ni sanayi odası, ticaret odası ve borsanın kontrolüne verdi. Ancak şöyle bir sıkıntı var. Biz Ali Rıza Bey’in hayırseverliğiyle meslek lisemizi yaptık, ruhsatlarımızı da aldık ama Standartlar Yönetmeliği diye bir yönetmelik var. Bu yönetmeliğe biz tam olarak uyabilseydik meslek lisesini açamazdık. Çünkü atölye ve laboratuvarlarla ilgili 10 milyon liralık daha yatırım yapmamız lazım. Bizim bu konuda bir takım önerilerimiz var. Organize Sanayi Bölgelerinde ve Serbest Bölgelerdeki firmaların elinde atıl duran makine ve teçhizat mevcut. Hepsi de güncel teknolojiye sahip makine ve teçhizat. Ancak teşvikli alım nedeniyle mülk devri yapılamıyor. Bu makinaların meslek liselerine bağışlanabilmesine yönelik gümrük ve vergi mevzuatında bir takım düzenlemeler yapılabilir.
Osman Öz: Kâmil Bey bunun uzun uzun düşünülmesi gerekiyor bence. Teknolojisi geçmiş, 20 sene evvelki bir makine âtıl diye okula verilirse çocukları onunla mı eğiteceğiz? Yani zaten okulda verilecek olan eğitimler laboratuvar düzeyinde verilebilir. Belki bir torna tezgâhı lazımdır, bir CNC lazımdır… O başka bir konu. Bu makineler satın alınabilir ve dışarıya iş de yaptırılabilir o makinelerle.
Kâmil Porsuk: Hayır öyle değil kesinlikle. Teknolojiyi an be an takip eden firmalar var. Örneğin görüştüğüm bir firmanın elinde 200 bin euroluk bir makina var ama âtıl duruyor. “Ben bunları bağışlayabilirim” diyor. Bu arkadaşın her bir makinası 10 milyon euro. Yani vereceği makine, kullandığı makinaların, bugün tezgahlarda kullanılan makinelerden biri.
Aytekin Öztaş: Başkanım iki tane çözüm önerimiz var. Bence burada şöyle bir şey yapılması lazım. İlk çözüm önerisi çok doğru bir öneri; OSB’lerdeki teknik liselerin laboratuvar ve atölyelere ihtiyacı yok aslında. Öğrenciler o bölgedeki fabrikalarda, modern makinalarda eğitim ihtiyaçlarını karşılayabilmeli. İkincisi siz eğer diğer yolu açarsanız eski teknolojili makinalar gelecek, bir işe yaramayacak başkanım. Yani tek çözüm yoluyla gidip, bizim gibi ticari amacı olmayan OSB’ler tarafından işletilen teknik liselerin işleyişinin mevzuatla düzeltilmesi gerekiyor. Diyecekler ki, “O bölgedeki fabrikalar gerekli iş güvenliğini sağlayacak, bu öğrenciler de fabrikalardaki laboratuvar ve atölyelerde eğitimlerini alacak”.
Kâmil Porsuk: Bu doğru ama bahsettiğimiz makineler hurdaya ayrılmış eski makineler değil, onu söyleyeyim. Mesela arkadaşın elinde iki tane enjeksiyon makinası var, bir tanesi önceki versiyon, robot sistemine geçtiği için eskisini, yani daha üç yıl önce kullandığı makinayı vermek istiyor.
Onun dışında parselasyonlarla ilgili birtakım sıkıntılardan bahsetti arkadaşlarımız. Buradaki sıkıntı şu; her bölgenin özgül koşullarına göre bir çalışma yapılmalı. Sanayi Bakanlığımız bir düzenleme yaptı ama yeterli değil, daha fazlasına ihtiyaç var. Örneğin bir parselasyon planımızda bir kişinin açtığı davadan dolayı iptal kararı çıkarsa tüm OSB’nin parselasyon planları iptal ediliyor. Halbuki bir arsanın sorunu varsa sadece o arsanın planı iptal edilmeli. Bu konuyu da bir öneri olarak yazalım diye düşünüyorum.
Bir arkeopark, sergileme alanı ve bir idari bina projemiz var. 6 bin metrekarelik bir arkeolojik alan var, o alanı arkeopark haline getireceğiz, kalan 30 bin metrekareye de bir idari bina, yeşil alan ve sosyal tesis yapma düşüncemiz var. Bunu da sizlerle paylaşmak isterim. Sergi salonu ve fuar alanı olarak bunlar sanayinin hizmetine verilecek. Üniversite - sanayi işbirliği konusunda da katılıyorum size. Bizim de işbirliklerimiz var. Yüksek Teknoloji Merkeziyle geçtiğimiz günlerde görüştük. Merkezdeki üç kişi geldi, bir inovasyon yapmışlar, Elon Musk 15 milyon dolar vermiş yeniliklerine, onlar da Aselsan’a devretmişler. O arkadaşlarla da tanışma şansımız oldu. Bu işbirliğine her zaman önem veriyoruz. Şimdilik söyleyeceklerim bu kadar, teşekkür ederim.
Emre Alkin: Özer Bey son sözü size verelim efendim.
Özer Torgal: Kemalpaşa OSB’nin bugüne kadar gezdiğimiz OSB’lerden çok daha farklı bir OSB olduğu kesin. Bir kere konum olarak çok şanslı. Ama şansın içerisinde geçmişte bazı şanssızlıklar yaşayan bir OSB gibi görünüyor. Anladığım kadarıyla herkes de duyarlı sorunlara. Fakat bir birliktelik içinde bu sorunların teker teker de aşılacağı da belli. Aslında OSB’lerdeki en büyük sorunlardan bir tanesi de bu. İnsanların sıklıkla bir araya gelip görüşmesi gerekiyor. Kümelenme olayı bu noktada çok önemli. Mesela kimya sektörü, kâğıt sektörü ya da demir-çelik sektörü. O kümelenmeler aslında organize sanayi işlerinde kendilerine ilişkin sorunları çok daha rahat ifade edebiliyor, mücadele ediyorlar. Bir de mesela ortak tedarik, ortak satın alma gibi konularda da avantaj sağlayabiliyorlar. Yatırım alanlarında da bunun birçok avantajını gördüklerini biliyorum. Öyle bir kümelenme burada da olabilir. Çünkü gerçekten büyük bir OSB’siniz, her şey var gibi görünüyor. Farklı imalatlar da olduğu için son derece uygun.
Ar-Ge konusuna değinildi. Eskiden İŞGEM’ler vardı, İş Geliştirme Merkezleri. Öyle ortak bir merkez kurulursa, çeşitli cihazlar oraya koyulur hem sanayiciye hem sanayide çalışan ustalara eğitim verecek bir merkez haline dönüştürülebilir diye düşünüyorum. Teşvik konusuna gelince, tabii bunu her yerde söylüyoruz, İzmir gelişmiş bir yer olduğu için teşviklerden mahrum görünüyor. Fakat ben teşviklerin bölgesel değil de sektörel olması gerektiğini düşünüyorum. Eğer ülkenin kimya sektörüne ihtiyacı varsa fabrika ya da yatırım nerede olursa olsun birinci derecede öncelikli teşviklerin uygulanması gerekir. İhracat yapılıyorsa fabrika nerede olursa olsun birinci derece teşviklerin uygulanıyor olması gerekir. O yüzden biz sektörel teşviklerin olmasından yanayız. Ülkenin geleceği üretim ve ihracatta. Biz üretimimizde kullandığımız ara maddeleri büyük oranda ithal ediyoruz. Gerektiği kadar ithal ettiğimiz ara malını üretimde kullanıp daha sonra ürettiğimizi yurtdışına satarsak yani katma değer yaratırsak bunda bir sorun olacağını zannetmiyorum. Teşekkür ediyor ve herkesi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Emre Alkin: Ben de bizleri ağırladığınız ve ve düşüncelerinizi bizlerle paylaştığınız için çok teşekkür ediyorum.
İZMİR KEMALPAŞA OSB’Yİ GELECEĞE TAŞIYACAK 10 PARAMETRE
Devlet bir sanayi stratejisi oluşturmalı
Türkiye’nin kalkınması sanayinin günümüz koşullarına uygun bir şekilde güçlendirilmesiyle mümkün olabilecek. Ancak ülkemizde henüz netleşmiş, içeriği ve kapsamı üzerinde herkesin fikir birliğine vardığı bir sanayi stratejisi yok. Bu noktada görev devlete düşüyor. Devletin tüm tarafları bir araya getirerek, uzun vadeli bir sanayi stratejisi oluşturması bekleniyor.
Ortak Ar-Ge ve Ür-Ge merkezleri açılmalı
Bölgede uluslararası markalaşmış firmaların yanı sıra çok sayıda da KOBİ var. KOBİ’ler finansal güçleri zayıf firmalar olsalar da çok başarılı işlere imza atıyor. Bu firmaların klasik üretimden yalın üretime geçebileceği, Ar-Ge ve Ür-Ge’lerini yapabilecekleri ortak merkezler oluşturarak, daha teknolojik ve katma değerli ürünler üretmeleri sağlanabilir.
Bölge içi iletişim güçlendirilmeli
Bölgedeki fabrikalar, birbirlerinin yaptığı işlerden habersiz olabiliyor. İşletmelerin ürünlerini sergilediği showroom niteliğinde bir sergi salonunun varlığı, bölge içindeki ticaretin gelişimine büyük katkı sağlayacak. Ayrıca dışarıdan bir yabancı heyet geldiğinde fabrika fabrika dolaştırmak yerine o sergi salonunda OSB’nin tanıtımı ve markalaşmasını artırabilecek bir ortam yaratılabilecek.
Demiryolu hattı rantabl hale getirilmeli
KOSBİ’nin yıllık üç milyon ton yük yükleme ve boşaltma kapasitesine sahip demiryolu istasyonu var. Ancak bölge sanayicisi şu anda bu olanağı kullanamıyor ve istasyon atıl bekliyor. Çünkü demiryolu seçeneği karayolu nakliyesinin 1,5 katı bir maliyete yol açıyor. Oysa tam tersi olmalı. Bölge içindeki istasyonların OSB tarafından işletilmesi bir çözüm olabilecek.
İstihdam ofisi daha etkin kılınmalı
KOSBİ’de halihazırda firmaların insan kaynakları ihtiyacını karşılamak üzere İŞKUR onaylı Özel İstihdam Bürosu mevcut. Ancak bu büronun bölge sanayicisinin ihtiyaçları doğrultusunda daha etkin hale getirilmesi ve bölge üyeleri nezdinde tanıtımının yapılmasına ihtiyaç var.
Yiğitler Barajı bir an önce tamamlanmalı
Aşırı artezyen suyu kullanımı bölge için büyük bir tehlike oluşturuyor. Bölgenin su ihtiyacını karşılamak üzere Yiğitler Barajı yatırımına başlandı. Ancak ödenek yetersizliği nedeniyle inşaat çalışmaları çok hızlı ilerleyemiyor. KOSBİ yönetiminin Orman Bakanlığı ve DSİ ile imzaladığı protokoller sonucunda baraj için ortaklık söz konusu olabilecek.
Sanayicinin gözü kulağı lojistik köyde
Kemalpaşa Lojistik Köyü bölgenin hemen sınırında inşa ediliyor. Lojistik köy kurulduğu zaman bölgenin önemi daha da artacak ve sanayicinin rekabette eli daha da güçlenecek. Ancak lojistik köy için çalışmalar yaklaşık 6-7 yıldır hala sürüyor. Kamu bu işleri çok hızlı götüremediği için lojistik köyün KOSBİ’ye devredilip işletilmesinin önü açılmalı.
Bölgeye hafif raylı sistem gelmeli
30 bin yakın çalışan KOSBİ’ye servis araçlarıyla gelip gidiyor. Bu da muhtemel trafik kazaları gibi içerdiği çeşitli risklerin yanı sıra zaman ve kaynak israfına neden oluyor. Bölgeye yönelik toplu ulaşım olanaklarının bir an önce sağlanması, sanayici ve çalışanların rahat bir nefes almasını sağlayacak.
Çevre koruma çalışmaları yoğunlaşmalı
KOSBİ’li sanayiciler çevre konusunda çok hassas oldukları için bölgede çevreye yönelik çalışmalar da yapılmasını istiyor. KOSBİ’nin kurulu olduğu havzanın sanayisiyle, arıtma tesisleriyle, konutlarıyla, parklarıyla, okullarıyla planlanması ve bu çerçevede Nif Çayı’nın ıslah edilmesi, genel olarak bölgenin yeşillendirilmesi sanayicinin acil talepleri arasında.
İtfaiye teşkilatına ihtiyaç var
Bölge fabrikalarından birinde yangın çıktığı zaman itfaiye Kemalpaşa ve Bornova’dan geliyor. Bu da yangınlara zamanında müdahale edilmesi için yeterli olmuyor. KOSBİ yönetimi itfaiye istasyonu için gerekli arsayı İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne tahsis etmiş durumda. Belediye ile yapılan protokol doğrultusunda süren görüşmelerin ivedilikle tamamlanması bekleniyor.
Ortak Akıl Toplantısı’na; Kamil Porsuk (KOSBİ YKB / Soymetal YKB), Prof. Dr. Emre Alkin (Turkishtime Ortak Akıl Toplantı Moderatörü),̈ Özer Torgal (Halkbank Kobi Pazarlama-2 Daire Bşk.), Erol Diren (KOSBİ YKB Vek. / DİMES Grup YKB), Aytekin Öztaş (KOSBİ YKÜ /Mert Çelik Metal Ürünleri YKB), Ahmet Semiz (KOSBİ Müt. Hey. Ü. / Semkim Boya ve Kimyevi Maddeler YKB), Ali Rıza Çelik (Adalya Tobacco Tütün Mamulleri YKB), Levent Ürkmez (BTM YKB), Davut Yanık (KOSBİ Müt. Hey. Ü. / Tekpan YKB), Haluk Meriç (KESİAD Bşk. / Cihan Oto Sanayi YKB), Mesut Kanat (Kanat Boyacılık YKB), Nurettin Avcı (Viking Temizlik ve Kozmetik YKB), Osman Öz (KOSBİ Müt. Hey. Ü. / Anatolia Tarım Ürünleri YKB), Tunç Tuncer (Pınar Entegre Et Gen. Md.), Zeki Yöndem (Eko Endüstri Kalıp YKB) ve Filiz Özkan (Turkishtime YKB) katıldı.