AR-GE Harcamaları İnovasyona Dönüşüyor mu?
Her şeye rağmen Ar-Ge harcamalarının artması sevindirici. Söz konusu artış ister istemez orta ve uzun vadede patent sayılarına yansıyacaktır. Diğer taraftan Ar-Ge harcamaları buz dağının sadece bir kısmı. Ar-Ge harcamaları inovasyona dönüşüyor mu, yeni markalar ve firmalar (spin-off) doğuruyor mu, patentler ticarileşebiliyor mu, kurumların gelirlerine pozitif olarak yansıyor mu, ayrıca patentler ağırlıklı olarak hangi faaliyet alanlarından ve teknoloji gruplarından çıkıyor, bunlara bakarak analiz etmemiz gerekiyor.
Girişimcilik ve inovasyon ülke ekonomilerinin gelişiminde motor görevi görür. Özellikle söz konusu inovasyonlar teknoloji bazlı ise çarpan etkisi iyice artar. Çünkü teknoloji inovasyonları hızlı ölçeklenebilir. Dolayısı ile hızlı bir şekilde gayri safi milli hasılaya (GSMH) katkı sunar ve istihdamı hızlı artırır. Bahsi geçen istihdam yüksek nitelikli iş gücüdür. Ayrıca ihracatımızın katma değerini yükseltir. Kuşkusuz yüksek katma değer ülkeye daha fazla döviz girmesi demektir. Tüm bunlar orta ve uzun vadede bireylerin yaşam standartlarını artırır. Daha fazla gelir elde eden insanlar daha fazla harcama yapar ve bu harcamalar üretim ve yatırıma dönüşür. Dolayısı ile Ar-Ge ve inovasyon uzun vadede tüm ülkeyi dönüştürür.
Teknoloji tabanlı inovasyonların yüksek GSMH, artan istihdam, katma değerli üretim ve ihracat gibi doğrudan ekonomiye etkileri olduğu gibi dolaylı etkileri de vardır. Başarılı inovasyonlar ve girişimciler rol model olmaya başlarlar. Ekibindeki insanları ve ekosisteme dahil olan gençleri cesaretlendirirler. Birinci ve ikinci kuşak ekipler başarılı girişimlerin her aşamasında yer aldıkları için kendi girişimlerini kurma ve büyütme bilgi ve tecrübesine sahip olurlar. Onlar da kendi girişimlerini kurarak doğrudan istihdama katkı sunarlar. Girişimcilik ve inovasyonun her şeyden önce eğitim ve tecrübe gerektirdiğini unutmayalım. İlham verici motivasyon konuşmaları başlamak için belki adayları yüreklendirebilir ama devam etmek için kuşkusuz fazlasına ihtiyaç vardır. İnovasyonların ve girişimcilerimizin sayısı ne kadar artarsa büyüme ve kalkınma oranımız o kadar artar.
Her inovasyon teknolojik bir yenilik içermek zorunda değil
İnovasyonun muhakkak ki farklı türleri söz konusu. Her inovasyon teknolojik bir yenilik içermek zorunda değil. O yüzden icat ve inovasyon farklı kavramlar. Yeni icatlar ve yeni teknolojiler kullanmadan da inovasyon mümkün. Oslo kılavuzuna göre inovasyonlar ürün, süreç, iş modeli, yönetim ve pazarlama şeklinde sınıflandırılabilir. Tabii ki tüm inovasyonlar değerlidir, iş modeli ve süreç inovasyonları da işletmelere ciddi bir büyüme dalgası yaratabilirler fakat teknoloji bazlı ürün inovasyonlarının yukarıda sayılan faktörler ve makro ekonomi üzerinde etkisi daha fazladır.
Peki ürün inovasyonlarının teknoloji tabanlı olup olmadığını ya da söz konusu inovasyonun yeni teknolojiler içerip içermediğini nasıl anlarız veya ölçeriz? İşte bu noktada yapılan Ar-Ge harcamaları ve patent sayıları ip uçları verebilir. Yükselen Ar-Ge harcamaları inovasyonu garanti etmez ama o yolda mesafe kat ettiğimizi gösterir. Aynı şekilde patent sayısı; icat ve Ar-Ge projelerinin çıktılarını ölçmek için iyi bir gösterge olabilir. İş modeli, pazarlama ve süreç inovasyonları kapsamadığı için tam olarak inovasyonu yansıtmaz ama kısmen de olsa gidişatı anlatır. Bu anlamda Turkishtime’ın her yıl düzenli olarak yaptığı Ar-Ge 250 araştırması çok önemli bilgiler içeriyor. Şirketlerimizin ajandalarında Ar-Ge ve inovasyonun nerede olduğunu görebiliyor, trendleri takip edebiliyoruz.
Pandemiye rağmen büyüme trendi devam ediyor
Gelişmeler sevindirici. 2020 araştırma sonuçlarına baktığımızda firmalarımızın Ar-Ge harcamaları artıyor. İlk 250 firmanın 2020 toplam Ar-Ge harcamaları yaklaşık 16 milyar lira (1.88 milyar dolar). Bu rakam 2019 yılında 15 milyarın liranın biraz altındaydı. 2021 planlanan rakamlar gerçekleşirse ilk 250 firmanın Ar-Ge harcamaları 18 milyar liraya yaklaşacak. Pandemiye rağmen büyüme trendinin devam etmesi umut verici. Diğer taraftan maalesef halen istenilen seviyede değil. Dünyada en fazla Ar-Ge yatırımları olan markalara baktığımızda Güney Koreli Samsung’un Ar-Ge yatırımları tek başına 15 milyar dolara yakın , Amerikalı Google yine tek başına yaklaşık 15 milyar dolar Ar-Ge ve inovasyon harcaması yapıyor. Çin menşeli Huawei 12.5 milyar dolar, Volkswagen grubu 14.5 dolar Ar-Ge harcamasına sahip.
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de Ar-Ge’ye en fazla yatırım yapan kurumlar teknoloji ve ilaç firmaları. Türkiye’de özellikle savunma ve elektronik sanayi listenin başında yer alıyor. Bunlara otomobil ve yazılım firmalarını da eklemek lazım. Özetle Türkiye ekonomisinin lokomotifi savunma/elektronik, otomobil, ilaç ve yazılım sektörleri diyebiliriz.
Listeye giren en büyük 250 firmanın ortalama Ar-Ge harcamasını hesapladığımızda yaklaşık 64 milyon lira olarak karşımıza çıkıyor. Ülke ekonominin toplam büyüklüğünü baz aldığımızda bu oldukça düşük bir rakam. 64 milyon lira Türkiye’deki tüm firmaların ortalaması değil en fazla Ar-Ge harcaması yapan 250 kurumun ortalaması. Bu açıdan değerlendirildiğinde rakamlar henüz tatmin edici seviyede değil. Ayrıca 250 firmanın yaklaşık 16 milyar lira olan Ar-Ge harcamasının yaklaşık 6 milyar lirasını ilk iki firma Aselsan ve TAI gerçekleştiriyor. Bu iki firmayı standart sapma olarak kabul edip listeden çıkartırsak firma başı ortalama 64 milyon liradan 40 milyon liraya düşüyor. Bugünkü kur üzerinden yaklaşık 4.7 milyon dolara denk geliyor. Amerika Birleşik Devletleri’nde ya da Avrupa’da herhangi bir küçük yazılım firmasının ya da Start-Up’ın en az o kadar bütçesi olduğunu söylemek yanlış olmaz sanırım.
Ar-Ge harcamasında ABD başı çekiyor
R&D World dergisinin 2020 tahmini rakamlarına göre dünyada en fazla Ar-Ge harcaması yapan ülke; 600 milyar dolar ile Amerika Birleşik Devletleri. Onu Çin, Japonya ve Almanya takip ediyor. Türkiye listede 16. sırada. Ülkenin ekonomik büyüklüğü ile paralel bir sıralama. Fakat GSMH’de Ar-Ge harcamaları payına baktığımızda maalesef çok aşağılardayız. Türkiye GSMH’sinin (GDP) yüzde 0.89’unu Ar-Ge’ye ayırıyor. Güney Kore ve İsrail yüzde 4 ile bu oranda dünya şampiyonları. Çek Cumhuriyeti yüzde 1.85, Katar yüzde 2.5, Rusya yüzde 1.5 ve Polonya yüzde 0.92 ile Türkiye’nin önünde.
Son olarak proje ve patent sayılarına baktığımızda 2020 yılında ilk 250 firma toplam 1730 adet Ar-Ge projesi yürütmüş. İlk 250 firmanın 2020 yılında toplam 672 adet patent aldığını görüyoruz. Bu sonuç bize bir projenin ortalama 0.38 patent aldığını gösteriyor. Diğer bir değişle her Ar-Ge projesi hatta iki Ar-Ge projesi bir patent üretemiyor. Ar-Ge harcamaları ile alınan patent sayıları arasında güçlü bir korelasyonun olmadığını görüyoruz. Zaten patent listesine baktığımızda sıralama oldukça değişiyor. Ar-Ge harcaması sıralamasında altıncı olan Turkcell patent sayısında birinci olurken Ar-Ge harcamasında birinci olan Aselsan patent sıralamasında 16. sıraya iniyor.
Patent sayısında düşüş eğilimi
2020 yılında firmalarımızın aldığı patent sayılarında genel olarak bir düşüş var. 2019 verilerine baktığımızda ilk 250 firmamızın toplam patent sayısı 775. Bu yaklaşık yüzde 13 oranında düşüşe denk geliyor. İlk 250 firma arasında 2020 yılında patent almayan yok. Tüm firmalarımız en az iki patenti tescillemişler. Bu güzel bir gelişme. Fakat firma ortalamamız 2.68 ile maalesef düşük. 2020 yılında sadece IBM 9435 patente imza atarken, Samsung 8539, LG 5112, Apple 2840, Amazon 2373, Panasonic 1929 patent tescillemiş . Patent konusunda gideceğimiz uzun bir yol olduğunu görüyoruz.
Her şeye rağmen Ar-Ge harcamalarının artması sevindirici. Söz konusu artış ister istemez orta ve uzun vadede patent sayılarına yansıyacaktır. Ar-Ge harcamalarını ölçmek ve yıllara göre takip etmek son derece önemli. Mutlaka bu araştırmanın devam etmesi gerekiyor. Diğer taraftan Ar-Ge harcamaları buz dağının sadece bir kısmı. Resmin tamamını göstermiyor. Ar-Ge harcamaları inovasyona dönüşüyor mu, yeni markalar ve firmalar (spin-off) doğuruyor mu, patentler ticarileşebiliyor mu, kurumların gelirlerine pozitif olarak yansıyor mu, ayrıca patentler ağırlıklı olarak hangi faaliyet alanlarından ve teknoloji gruplarından çıkıyor detaylı bakmamız ve analiz etmemiz gerekiyor.
Salgınlar ve krizler gibi son yıllarda yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen Türkiye inovasyon ekosisteminin büyümesi, başarılı girişimlerin sayısının artması, ilk unicornumuzun çıkması, genç arkadaşların teknoloji girişimciliğine olan ilgileri umudumuzu güçlendiriyor. Ülkemiz çok daha güzel yerleri hak ediyor elbette. Yeni nesil modellerle, üniversiteler ve teknoparklar dahil tüm oyuncularının katkıları ile, büyüyen ekosistemimizle, daha eğitimli girişimcilerimiz ve ileri teknolojilerde uzmanlaşan kurumsal firmalarımızla başaracağımız kuşkusuz.
İnovasyonla kalın,
D. FERHAT DEMİR
Stratejik İnovasyon Danışmanı | Yazar | Öğretim Görevlisi | Konuşmacı
fdemir@qgroup.global