Ayırmalı mı ayırmamalı mı?

Ankara gündemi başkanlık sistemi ile kasıp kavrulurken dünya management gündemi ise kendi başkanlık sistemi tartışmasını açtı. Hissedarlar bu tartışmanın fitilini ateşledi. Wells Fargo, News Corp gibi büyük şirketlerin hissedarları CEO’larının yerine Yönetim Kurulu Başkanı yetkilerinde bağımsız profesyonellerin gelmesi yönünde baskıya başladı.
CEO/Yönetim Kurulu Başkanı yetkilerinin ayrılmasını savunanlar CEO’nun elinde toplanan “aşırı” yetkilerin bu yolla törpülenmesini savunurken diğer kamptaki yöneticiler bu sistemin daha fazla karmaşadan başka bir şey getirmediğini savunuyor. Peki kim haklı?
Bu sorunun cevabına bir araştırmaya dayanarak “ikisi de haklı” diyebiliriz. Indiana Üniversitesi profesörü Matthew Semadeni’nin yönettiği ekip tarafından gerçekleştirilen araştırma ilginç bir sonucu ortaya koydu. 309 şirketi inceleyen ekip asıl doğru sistemin şirketin kendisi ile ilgili olduğunu buldu. 2002’de düşük performans gösteren şirketleri inceleyen ekip “yönetim sistemini” değiştirenin iyi performans ortaya koyduğunu kanıtladı. Bir başka deyişle CEO’nun tek adam olduğu ama kötü performans gösteren şirketler denetimci Yönetim Kurulu Başkanı/CEO sistemine geçince başarıyı yakalamışlar. Yönetim Kurulu Başkanı/CEO sistemini benimseyen ama kötü performans gösteren şirketler de CEO sisteminde başarıyı bulmuşlar. Bu sistem değişikliğini en son HP’de gördük. Mark Hurd’ün işine son veren yönetim ikili bir yapıya kavuştu. Performansında ise iyiye doğru gidişin emareleri var.
Kısacası hissedarların baskısı sonucu sistem değişikliğine gitmeden önce performans göstergelerini yeniden kontrol etmek gerekecek. Tıpkı siyasetteki başkanlık sistemi tercihleri o ülkeye özgü koşullarla yakından ilintili ise şirketler de kendine özgü dinamikler doğrultusunda en doğrusunu seçmek durumunda.