Prof. Emre Alkin, mücevher sektörünü Turkishtime için analiz etti...

Kemerburgaz Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Emre Alkin Halkbank ve Turkishtime işbirliğiyle gerçekleştirilen mücevher sektörü ortak akıl toplantısını değerlendiriyor...
Ham maddesi Türkiye’de olmayan bir sektörün kendini ifade etme, anlatma mücadelesini dinledim temsilcilerinden. Kendine has problemleri olduğu kadar, diğer sektörlerde bulunan anlaşmazlıklar da mevcuttu elbette.
Bir tarafta “ithalata ağır vergi koyalım, herkes Türk Mücevheri kullansın” diyen bir kesime karşı, “olmaz öyle yanlış iş” diyerek küresel rekabetin kurallarını hatırlatan bir başka kesim vardı. benim kararım belli: Markalaşmak için küresel markaları engellemek akıllıca değil. Yine de bu görüşleri seslendirenleri dikkatlice dinliyorum. belki önemli bir yaklaşım yakalarım diye. Toplantı masasının etrafında sektörün hatırı sayılır kanaat önderleri varken, fırsat bu fırsat onları konuşturup bol bol not aldım. bana ilginç gelen şu oldu: Piyasada kıyasıya rekabet içinde olan isimlerin sağduyulu fikirlerde birleşmesi ve markalaşma adına ortak bir vizyonda bulunmaları. Tasarım ve üretim konusunda ekiplerini ve mağaza zincirlerini kurmuş olan sektör temsilcilerinin yanında bir ya da iki mağazalı kuyumcuları temsil eden kanaat liderleri de masanın etrafında bulunuyordu. bazı konularda anlaşmakta zorlanan taraflar, sektörün algısının bazı gelişmeler sebebiyle bozulduğu ve düzeltilmesi gerektiği konusunda hemfikirlerdi. Mücevher sektörünün bir ülkenin çizgisini göstermekte ne kadar önemli olduğunu hatırlatmakta fayda olduğu ortada. Mücevherin şekli, çizgileri ve tasarımı aynı zamanda bir ülkenin değerlere olan bakışını da gösteriyor. bu açıdan değerlendirdiğimizde, Türkiye’nin son bir yılda gölgelenmeye çalışan algısını karar alıcıların gözünde tekrar parlatacak sektörlerin başında yer alıyor. katılımcıların bazıları “birlik kurmak” lazım diye direttiler. Diğerleri bunun nasıl bir fayda getireceği konusunda herhangi bir fikir birliğine varamadılar. bir başka tartışma da yetkili ayar evleri üzerine oldu. Detaylarını ilerleyen sayfalarda bulacaksınız. Herkesin fikir birliğinde olduğu konulardan biri de İstanbul’daki Tarihi Yarımada’nın bir cazibe merkezi haline getirilmesi gereğiydi. Özellikle terör saldırıları ve 15 Temmuz’daki alçak girişimden sonra yabancılarda ciddi bir “güvenlik endişesi” oluştuğu herkes tarafından kabul ediliyor. Sadece terör değil, dolandırıcılık ve kapkaç vakaları da can sıkan gelişmeler içinde. Sektörün kanaat önderlerinin bu konuda bir girişimde bulunması gereği, genelde kabul gördü. bir başka nokta da devletin ortaya koyduğu ar-Ge, marka ve tasarım teşvikleriydi. bu tip teşviklerin sürekli olarak sanayi firmaları göz önüne
alınarak tasarlandığı ancak Türkiye’deki işletmelerin yüzde 95’inden fazlasında 10 kişiden az insan çalıştırıldığının göz ardı edildiğinin altı çizildi. Vergilendirme, sektörün derdini anlatmakta zorluk çektiği bir başka konu. ne vatandaşlar ne de devlet organlarına bu konuda dertlerini anlatamadığını düşünüyor sektör temsilcileri. Ham maddesi ithal olan bir sektöre çıkarılan engelleri dinledikçe hayretten hayrete düştüm diyebilirim. burada misafir ettiğimiz diğer sektörler gibi, mücevher sektörünün de kitaplara sığmayacak problemlerini dinledim. bugüne kadar anlattıkları problem sayısı kadar problemi de çözmüşler. büyük bir başarı demek lazım. Mücevher sektörünün tanıtımla ilgili de problemleri var. Türkiye’deki tüm sektörler gibi… bu konuda değişik tarafların mükerrer iş yapması veya çelişkili mesajlar vererek algıyı bulandırması ciddi şekilde eleştirildi. ancak ben kendi adıma “falanca ülkenin mücevherleri iyidir” diye bir reklam politikası hiç duymadım. İlk önce ülke imajının ve algısının yükselmesi lazım ki, sektörlere ışık verecek bir faydası olsun.