Deplasmanda inovasyonun sırları

Ersin Kaplan

 Başbakan Erdoğan’ın Nisan ayındaki Çin gezisinin sıcak dış politika gündemine rağmen iş dünyası için de büyük anlamı vardı. Başbakan 300 işadamıyla son 20 yılda kapitalizme damgasını vuran Çin’e çıkarma yaptı. Benzer tarihlerde ise Türkiye ekonomisinin cari açık verileri açıklandı. Düşüş sevindirici de olsa açık yine açıktı. Bu açığı kapatmak için kalabalık işadamlarının katıldığı seyahatlerden daha fazlası gerekiyor. Türkiye’nin ihracatla yetinmeyip Çin, Hindistan gibi trilyonlarca dolarlık tüketim potansiyelinden yatırımlar yoluyla faydalanması gerekiyor.

Peki bu nasıl olacak? İşadamları için bu zorlu deplasmanlarda kalıcı başarının sırrı ne? “Tersine inovasyon” kavramının mucidi Vijay Govindarajan’a göre başarının sırrı bir Çinli gibi Çin’in piyasasına ve ihtiyaçlarına bakmak gerekiyor. Govindarajan tarih boyunca inovasyonların zengin ülkelerde gerçekleştirilip gelişmekte olan ülkelere satıldığını söylüyor. Yeni yaklaşıma göre inovasyonu artık gelişmekte olan ülkelerde yapıp buralarda ve ana ülkede inovasyonu satmak mümkün. Govindarajan bunun için Hindistan’daki 2 bin dolarlık kalp ameliyatını örnek gösteriyor. Kişi başı milli geliri birkaç bin dolar olan Hindistan’da hastaneler, kaliteden ödün vermeden açık kalp ameliyatını ucuz yapmanın yolunu buldular. Kısacası Govindarajan’a göre düşük gelirli ülkelerde gerçekleşen inovasyonlar, düşük maliyetleriyle de geleceğe yön verecek.

Burada Türk şirketlerinin çıkarabileceği iki ders var: Birincisi Çin, Hindistan gibi pazarlarda tersine inovasyon yaptıkça potansiyelden faydalanmak mümkün görünüyor. Ancak bunun için de şirketlerin bir Çinli, bir Hintli gibi düşünmesi gerekiyor. Govindarajan’ın bu noktadaki tavsiyesi yerel inovasyon ekipleri kurmak. Bu altın strateji, Türk ihracatçıları ve doğrudan yatırımcıları için Çin ve Hindistan gibi deplasmanlarda başarının anahtarı olabilir.