AR-GE 250


İş Dünyasında Çirkin Şansı

Kurtuluş Ozan Keser

İş Görüşmelerinde İlk İzlenim ve Dış Görünüş

Bir iş görüşmesine giderken dikkat etmeniz gerekenler içinde aklınıza ilk ne gelir? Bir çoğumuzun cevabı dış görümümüze özen göstermemiz gerektiği olacaktır. İş hayatında dış görünümün önemi ile ilgili yapılan anket ve araştırmalar da bunu doğruluyor. İnsan kaynakları ve kariyer sitesi Secret CV’nin 2009 yılında yaptığı ve 28.174 kişinin katıldığı anket sonuçlarına göre adaylar iş yaşamında dış görünüşün önemli olduğunu düşünüyor. Dış görünüşün iş yaşamındaki öneminin sorulduğu ankete katılan adayların %62’si dış görünüşün çok önemli olduğunu düşünüyor. Adayların %27’si çalışacakları pozisyona göre dış görünüşün öneminin değişeceğini söylerken, %9’u ise çok da etkili olmadığını düşünüyor. Dış görünüş iş yaşamında hiç önemli değildir diyen adayların oranı ise sadece %2.

Araştırmalara göre 100 mili saniye kadar kısa bir sürede oluşan ilk izlenimin, oluştuğu ortam ve şartlar içerisinde kalıcılığı da kanıtlanmış. Kanada Batı Ontario Üniversitesi Profesörü, sosyal psikolog Bertram Gawron, LiveScience’daki alıntısında bunu şöyle açıklıyor; “ Diyelim ki iş yerinizde yeni bir iş arkadaşınızla tanışınız ve sizde iyi bir izlenim oluşturmadı. Bir kaç hafta sonra ona bir partide rastlıyorsunuz ve aslında çok iyi birisi olduğunu düşünüyorsunuz. İlk izleniminiz yanlış olsa bile onunla ilgili sonradan edindiğiniz pozitif yargı, içinizdeki sesi yalnızca o parti ortamına benzer şartlarda etkileyebilecek. Diğer yandan ilk izleniminiz diğer tüm ortam ve şartlarda baskın olacak.”

İyi bir ilk izlenim yaratmak için ikinci bir şansımızın da olmadığını düşünürsek, özellikle iş görüşmelerinde bu şansı en iyi şekilde kullanmak şüphesiz mantıklı bir yaklaşım. Fakat temiz ve bakımlı olmak, uyumlu ve stil sahibi bir moda anlayışıyla profesyonel bir görüntü yakalamak ve sürdürmek yeterli mi? Ya genlerimizle gelenler? Boyumuz, saç rengimiz, saç yoğunluğumuz, yüzümüzün genişliği ve karakteristik özellikleri, kilomuz? Değiştiremeyeceğimiz bazı özelliklerimiz iş yaşantımızı ve başarımızı nasıl etkiliyor?

‘‘The Business Case for Hiring the Fat and the Ugly'’

Financial Times köşe yazarı Lucy Kellaway “The Business Case for Hiring the Fat and the Ugly” başlıklı yazısında ses tonundan saç rengine, boy uzunluğundan, yüz genişliğinde kadar fiziksel özelliklerin iş hayatında başarıyı nasıl etkilediğini bilimsel ve toplumsal araştırmalardan örnekler vererek anlatıyor.

Kellaway yazısını, Duke Üniversitesinde yapılan bir araştırmadan çıkan sonuçlarla açıyor. 792 Amerikalı CEO’nun ses perdeleri üzerinde yapılan araştırmalarda, daha derin ses tonlarına sahip olanların daha büyük şirketleri yönettikleri, daha iyi para kazandıkları ve pozisyonlarında daha uzun süreler çalıştıkları sonucuna varılıyor. Ses frekansındaki 22 Hertz düşüş, 440 M$ kadar daha değerli bir şirkete, 187, 000 $ daha yüksek bir ödeme paketine ve işte 151 gün daha uzun çalışma süresine işaret ediyor.

Biyolojik Ekonomi

Kellaway’a göre bu ve bunun gibi acayip istatistiklerin kaynağı biyolojik ekonomi denilen ve son zamanlarda revaçta olan, fiziksel özelliklerle bunların getirdiği maddi dönüşü inceleyen yeni bir akademik alan.

Biyolojik ekonominin araştırma konularından en popüleri boy uzunluğu ve başarı orantıları. Bu konuda 2005 yılında Amerika’da yapılan bir araştırmaya göre; Fortune 500 CEO’larının ortalama boy uzunluğunun 1,82cm olduğu görülmüş ki bu ortalama bir Amerikan erkeği boyundan yaklaşık 6.35 cm daha uzun. Bir çok CEO’da bu durumun farkında. USA Today bir araştırmasında, 5 cm uzun olmayı mı yoksa daha fazla saçı mı tercih edersiniz sorusuna neredeyse hepsi uzunluktan yana olacakları cevabını vermiş. Bu çok da şaşılmayacak bir sonuç aslında. Kalleway’in de örneklendirdiği gibi Microsoft’un CEO’su Steve Ballmer, GM’in CEO’su Daniel Akerson gibi iş dünyasının rol model isimleri kel olmanın bir dezavantaj değil avantaj gibi görüleceği hissini uyandırıyor, zaten Wharton Business School tarafından yapılan bir araştırma ile  de kellerin diğerleri tarafından dominant kişiler olarak algılandığı da kanıtlanmış.  İş hayatında erkeklerin yarattığı izlenimleri etkileyen sadece kafadaki saçlarla da kalmıyor. Journal of Marketing and Communications araştırmasına göre sakallı erkeklere müşterilerde daha çok güven duygusu uyandırıyor. Türkiye’de ise durum biraz daha farklı; sosyal hayatta ve kültürel algıda Türk erkeğinin sakallı ve bıyıklı olması onu daha maskülen ve daha güçlü gösterdiğine inanılıyor. Boşuna dememişler ya; “Sakalım yok ki, sözüm dinlensin”. Fakat iş dünyası için durum oldukça farklı; sakal ve bıyığın siyasi ya da dini bir sembol olarak kullanılması ve algılanmasının yanı sıra, kıyafet yönetmeliği daha serbest olan medya gibi sektörlerde farklılık göstermesine karşın, bir çok firmanın kendilerini temsil eden çalışanlarında titizliğin, saygının ve özenin bir göstergesi olarak tercih edilmiyor. Özellikle iş görüşmelerinde temiz ve traşlı bir yüz hem yaratılan intiba hem de mimik ve tepkilerin açıkça görülüp değerlendirmesi adına IK’cılar ve işverenler tarafından talep ediliyor.

Kellaway’ın değindiği en ilginç noktalardan birisi ise; yüz genişliği ile şirket büyüklüğü arasındaki doğru orantı. Tufts Universitesi’nde yapılan bir araştırmada, öğrencilere kim oldukları söylenmeden gösterilen Fortune 1000 şirketleri CEO’larının vesikalık fotoğraflarına bakıp hangilerinin daha güçlü ve samimi göründükleri sorulduğunda daha geniş yüzlere sahip olanları seçtikleri ve seçilenlerin daha büyük şirketlerin yöneticileri olma eğilimi gösterdiği ortaya çıkmış.

Göreceli Değil İstatiksel Güzellik Etkenli Sonuçlar

Güçlü fiziksel karakteristikler kadar güzellik de iş hayatındaki başarıyı olumlu etkiliyor. Harvard üniversitesinde yapılan araştırmada; verilen bulmacayı diğerleri ile aynı oranda başarı ile çözebilen adaylar arasından, iş verenlerin güzel olanları şeçme eğilimde olduğu görülüyor, ayrıca güzeller iş hayatında diğerlerinden %10 ila %20 arasında daha fazla para kazanıyor. İş hayatındaki kadınlar söz konusu olduğunda, Quensland Üniversitesinde yapılan bir araştırmaya göre; daha açık renkli saçlara sahip olan kadınlar, diğerlerinden ortalama %7 daha fazla para kazanıyorlar. New York Üniversitesinde yapılan bir araştırmaya göre ise; vücut kütlesindeki %1’lik bir artış gelirde % 0.6’lık bir düşüşe denk geliyor.

Tüm bunlar göz önünde bulundurulduğunda, Türk kadının, börek ve poğaçadan vazgeçerek, vücutlarına verilen elektrik akımlarıyla yoğun egzersiz programlarına binlerce lira ödeyip gittikçe açılan saç renkleri ile sürekli dip boyası stresi ile kayda değer ve saygı duyulacak bir performans gösterdiğini belirtmeden geçmek istemem.

Annelerimiz “Allah çirkin sanşı versin” derler ne olursa olsun gözlerine şahin görünen yavrularına ama bu şartlar altında çirkinin imrenilecek bir şansı olacağı pek de mümkün görünmüyor.