İzmirli Özgörkey’in 2. Yükseliş Dönemi

Erdoğan Özgörkey, sadece İzmir’in değil Türkiye’nin en etkili sanayicilerinden. İş hayatına ticaret yaparak başladı. 18 yaşına bastığında Sicili Ticaret’e adı kayıtlıydı. En büyük hayali muhasebesini kendisinin tuttuğu, her gün kendisinin açıp kendisinin kapattığı bir mağazaya sahip olmaktı. Kafasındaki hayal gerçeğe uymadı, yaptığı işler hayallerinin sınırlarını kat kat aştı. 1966’da Coca-Cola’nın Ege ve Akdeniz’deki şişeleme ve dağıtım işlerini yapma hakkını alarak iş hayatındaki en büyük hamlesini gerçekleştirdi. Ağabeyi, aynı zamanda iş ortağı Nevzat Özgörkey ile birlikte 1966’dan 1993’e kadar geçen 27 yılda yurt içi ve yurt dışında 8 üretim tesisi kurdu. O dönem birçok ilke imza atan, vergi rekortmenleri listesinde ilk sıraları paylaşan iki kardeşin ortaklığı 1997’de sona erdi. Coca-Cola’nın tüm dünyada sistem değişikliğine gitmesi de aynı döneme denk gelmişti. Erdoğan Özgörkey’in deyimiyle “İçeriden ve dışarıdan deprem etkilerini göstermeye başlamıştı. Fırtına geliyorum diyordu. Benim için iki yol vardı; ya değişen ve gelişen şartlara uyum sağlayıp gemiyi sakince limana yaklaştıracak ya da fırtınalı havada yolculuğa devam edecektim, neticeye tüm taraflar razı olacaktı.”
Tecrübelerinin sesini dinledi, gemiyi limana yanaştırıp oğulları Murat ve Selim Özgörkey ile birlikte bu defa kendi elleriyle yarattığı bir gemiyle yeni bir yolculuğa çıktı. O dönemki durumlarını “sıfır noktası” olarak ifade eden Özgörkey sıfırdan bugün tarım, gıda, otomotiv, turizm, inşaat ve endüstriyel çamaşırhane sektörlerinde toplam 300 milyon TL ciro yapan bir grup yarattı. Erdoğan Özgörkey ile Çankaya’daki arsalarına 8 katlı otel yapma izni veren imar planıyla ilgili yıllardır beklediği onayın çıkmasından iki gün sonra buluştuk. Bu arsa için 23 yıldır mücadele veren Özgörkey’in içi biraz olsun rahatlamış gibiydi. Özgörkey ile grubun bugün ulaştığı noktadan bundan sonra gerçekleştirmeyi planladığı yeni projelere, İzmir’deki iş hayatı hakkındaki görüşlerinden yeni gözbebeği Key Hotel’in hedeflerine kadar pek çok konuyu konuştuk…
Öncelikle hayırlı olsun. Çankaya’daki arsanıza 23 yılın sonunda 8 katlı otel onayı nihayet çıktı. Bu süreci nasıl yönettiniz?
O arsanın tek sahibi haline geldiğimiz 1989 yılından bu yana proje geliştiriyoruz. 6-7 farklı proje hazırladık ancak neticeye ulaşamadık. 1997’de Crowne Plaza yöneticilerini buraya davet etmiştim. Bir protokol imzalamıştık. Onlar o zaman bu işe bitti gözüyle bakmışlardı. Ben ise temkinliydim ve haklı çıktım. Bakın 15 yıl geçti. Keşke haklı çıkmasaydım. Şimdi ilk aşamayı geçtik. İkinci, üçüncü aşamaları da geçersek 23 yıllık hikâye gerçeğe dönüşecek. Tabii orada çok daha gelişmiş bir proje yapma arzusundaydım fakat maalesef olmadı. Olacağa razı olduk. Yine de tüm onaylar alınmadan kesin gözüyle bakamıyorum.
Bundan sonra hangi adımlar atılacak?
Yeni değişikliklere göre bizim projemiz Büyükşehir Belediye’sine gidecek. Oradan onay alındıktan sonra SİT Kurulu’na gidecek. Orada da onaylanırsa gerekli imar izinlerini alıp hemen inşaata başlayacağız.
Burası size babanızdan yadigâr kalan bir yer değil mi?
Evet benim için çok büyük bir manevi değeri var. Bu yüzden de orada olabilecek en iyi binayı yapmaya çalışıyorum. Biz altı kardeşiz. Zamanla hisselerin el değiştirmesiyle buranın tek sahibi olduk. Burası bana babamdan kalan son yer. Bu yüzden ona yakışacak bir bina yapmak istedim.
Bu yatırımla birlikte turizme ağırlık vereceğinizi söyleyebilir miyiz?
Olabilir tabii. Biz 80’li yıllarda Antalya’da gelişen turizmin birebir içinde bulunduk. O zamanki ana konumuz olan meşrubatla turizme zaten hizmet veriyorduk. Gönlümüzde de böyle bir sektör yattığı için o dönem birtakım yer tahsisleriyle ilgilendik. İstediğimiz yerleri vermediler, vermeyince de yatırım konusunda çekimser kaldık. Kendi alanımıza odaklandığımız için çok da fazla ilgilenemedik açıkçası. Turizm sektörüne girmek benim 30 yılımı aldı.
Burayı başka oteller de takip edebilir mi?
İlk sırada onaylanacak otel projemiz var. İzmir’de başka bir arsamız daha var. Oradaki imar sorunu da çözülürse bir otel daha yapabiliriz. Antalya’da hazır, cazip bir otel karşımıza çıkarsa bünyemize katabiliriz.
Otelcilik sizi heyecanlandırıyor mu?
Turizm çok özel ve güzel bir sektör. Aslında yaptığımız bütün işlerde öncelikle şehrimizin ekonomisine bir katkıda bulunmak istiyoruz. Her yeni yatırıma istihdam gözüyle bakıyorum. 1998 yılında işlerimizi maalesef sıfır noktasına getirdik. Evet Coca-Cola’nın bir hissedarıydık ama aktif işimiz kalmamıştı. Daha sonra ana sektör olarak bugün lokomotifimiz olan gıdaya yoğunlaştık. Tarıma dönük bir sektör olması nedeniyle binlerce ziraatçıya ve çiftçiye iş imkanı tanır hale geldik. Bu beni çok memnun ve mutlu ediyor çünkü tarım bu memleketin en kutsal sektörlerinden biri. Bir de onu sanayiye döndürebiliyoruz. Bir bölümünü de ihracata. Turizm de bugün yine Türkiye’nin lokomotif sektörlerinden. Hem kendi kültürünüzü, hem mutfağınızı, hem de tarihinizi tanıtmanızı sağlayan çok önemli bir sektör. Turizmle hem bir müşteri olarak otel konaklamalarımdan dolayı hem de işimiz dolayısıyla yakın bir bağım oldu. Eskiden otellere meşrubat veriyorduk, bugün donmuş gıdamızla mutfaklarına giriyoruz. Özellikle de Antalya’daki yoğun otelcilik ve turizm sektörüne ciddi bir katkımız var.
Bugün turizm sektörünün ulaştığı noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Otelciliğin çok ilkel olduğu dönemleri biliyorum. Büyük bir yokluk içindeydik. İzmir’den İstanbul’a giderken yolda ne restoran bulabilirdik ne de vardığımızda kalacak otel. Bugün Antalya’da benim listelediğim 500 civarında 4 ya da 5 yıldızlı otel var. Hepsi çok ihtişamlı. Tabii nüfusumuzun hızlı artışının da bu gelişmede payı büyük. İlkokul çağlarımda Türkiye’nin nüfusu 15 milyondu. İzmir’inki 150-200 bin arasında. Bugün İzmir’in nüfusuna 4 milyon diyoruz. 20-25 kat büyümüş. Türkiye ise 5 katına ulaşmış. Bu nedenle memlekette her şey ihtiyaç meselesi haline geliyor.
Kaç yıl oldu iş hayatına atılalı?
10 yaşından beri iş hayatının içindeyim. O yaşlar çıraklık dönemimdi tabii. Ama 18 yaşına bastığımdan itibaren Sicili Ticaret’e kayıtlı, tabiri caizse tüccar olarak iş hayatındayım.
Ticarete henüz ilkokuldayken akşam yemeğinin ardından açtığınız dükkanda, ev halkına satış yaparak başlamışsınız. Başka bir mesleği hiç aklınızdan geçirmiş miydiniz?
Hep aklımda ticaret yapmak vardı. Babam sanayinin her zaman içindeydi. Onun yanına gider gelirdim. 18 yaşına bastığımda babam beni o işe ortak etti. 1956 yılında ise oradan ayrıldım. Çünkü kendim bir iş yapmak istiyordum. Mobilya işi yaptım. O dönem üretimin keyfini keşfettim. Kalite anlayışımı orada geliştirdim. Sonradan meşrubatta Coca-Cola kültürünü, Coca-Cola kalitesini, Coca-Cola standardını özümsedim. Ancak ticaret artık benim için ikinci sırada. İlk sırada sanayicilik var. Üretmek beni çok daha fazla mutlu ediyor.
2011’i grup olarak ne kadar ciroyla kapattınız?
2011 ciromuz yaklaşık 300 milyon TL. Bu da benim Coca-Cola dönemindeki işlerimi sıfırladıktan sonraki ilk hedeflerimden biriydi. Önceki cirolarıma eşdeğer bir rakama ulaştık. 12- 13 yıl önce koymuş olduğum hedefi de yakalamış olduk.
Daha önce başarılı bir markayı yönetiyordunuz, şimdi kendi yarattığınız bir markayı...
Evet, bu da size daha çok özgürlük alanı tanıyor. Çocuklarıma da hep bunu söylüyorum. Biliyorsunuz Borusan’ın en büyük bayilerindeniz. Belki otomotivde o özgürlüğe sahip değiliz. Ama lokomotif sektörümüz gıdada bütün dünya bizim pazarımız. Eskiden bize çizilmiş bir çerçevenin içindeydik. Ancak bugün sahip olduğumuz hürriyetin mutluluğu, rahatlığın huzuru birçok şeyle ölçülemez.
Kaç kişi istihdam ediyorsunuz?
Bin kişiye yakın doğrudan istihdamımız var. Özellikle tarım sektöründe temin ettiğimiz dolaylı istihdam rakamını tespit etmem mümkün değil. 10 binlerce ton hammadde alıyoruz.
Dondurulmuş gıda yatırımınızda geride bıraktığınız 10 yılı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Biz esasında 2000 yılında üretime başladık. Fakat 2001 yılında tesislerimizin resmi açılışını yaptık. 250 dönüm arazi üzerinde bu işe başladık ve toplam kapasitemiz 30 bin tondu. Bugün 100 bin ton kapasitemiz var. Arazimiz dörde katlandı. Bin dönüm oldu. İlk inşaat alanımız 35 bin metrekareydi. Bugün 85 bin metrekare büyüklüğe sahip bir alanda üretim yapıyoruz. 2009’da Feast markası ile perakendeye girdik.
Bir de çamaşırhane yatırımınız var...
Evet, Antalya’daki Coca-Cola fabrikamızı ortaklıktan gayrimenkul olarak geri alarak yine turizme hizmet veren bir endüstriyel çamaşırhane haline getirdik. O da bugün gerek standart, gerek hacim, gerek teknoloji bakımından alanında Türkiye’nin bir numarası.
2012 hedefleriniz neler?
Bazı şeyleri söylemek için erken ama şu anda biri müze olmak üzere dört tesisin inşaatına başlamanın arifesindeyiz.
2012 sizce nasıl bir yıl olacak?
Katıldığımız toplantılarda, okuduğumuz yazılarda 2012’nin birtakım riskler taşıdığı ifade ediliyor. Henüz ihracat ve sanayi alanında bir handikap görmüyorum. Ancak çıkar mı onu da bilmiyorum. En azından Türkiye’nin bu endişeleri yaşamamasını umuyorum. Grup olarak bizim bir sorun yaşayacağımızı düşünmüyorum.
Merkez Bankası’nın eski İzmir şubesini uzun bir renovasyonun ardından Key Hotel olarak açtınız. Nasıl tepkiler alıyorsunuz?
Key Hotel’in renovasyonu altı yıl sürdü. Geçtiğimiz yıl 9 Eylül’de kapılarını açtık. Key Hotel, İzmir’in ilk tasarım oteli. 34 odası var. Birçok aşamasıyla birebir ilgilendim. Hâlâ da ilgilenmeye devam ediyorum. Bana “Otelle çok ilgileniyorsun” diyenlere, “Tabii ilgileneceğim. O daha bebek” diyorum. Yeni doğdu, yardıma, ilgiye muhtaç. Bu ilgiyi de göstermeye çalışıyorum. Evimde mutfağa bazen kimse olmadığında, o da su almak için girerim. Buraya geldiğimde ise mutlaka mutfağa göz atarım. Her şey düzgün mü diye kontrol ederim. Coca-Cola dönemimizde günlük satış rakamlarını almadan yatağa girmezdim. Şimdi de otelde günlük konaklamayı, restorana gelenlerin bilgisini gece almasam da ertesi gün mutlaka alıyorum. Tanıdıklar varsa mutlaka görüşlerini alıyorum. Olumlu tepkiler de beni mutlu ediyor.
Aile anayasanız var mı? Kurumsallaşma yolunda hangi adımları atıyorsunuz?
75’inci yaş için kaleme aldığım kitabımda torunlarıma bazı mesajlarım var. Benden sonra çocuklarımın işimizi benden daha da başarılı devam ettireceğine inanıyorum. Ben artık günlük işlerle pek meşgul olmuyorum. Tüm yetkiyi çocuklarıma verdim. Anlaşarak el birliğiyle yönetiyoruz. Umarım torunlarım da babalarını takip ederler. Önemli olan bugüne kadar uyguladığımız prensipleri onların da kabullenmesi ve başarılı olması. Bu bir bayrak yarışı.
Bundan sonrası için neler düşünüyorsunuz? Gündemde birçok yeni proje var. Siz son gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
10 yıldan daha uzun bir süredir İstanbul’a karadan gitmiyordum. Geçenlerde gittim ve yapılmış olan yollar çok hoşuma gitti. Hep böyle güzel projelerden yanayım. Devamlı bir tesis yatırımı var. Özellikle şehir içindeki birtakım yollar ve marinaların yapılması gündemde. Bu projeler yapıldığı zaman İzmir’e büyük katkıları olacaktır. Son üç-beş yılda yapılan çevre yolları İzmir’de yaşamı büyük ölçüde rahatlattı.