AR-GE 250


Skandalla baş etme rehberi!

Barış Soydan

VW, ne ilk ne de son. Şirketler tarihi skandallar ve yeni başlangıçlarla dolu. Büyük bir krizle dibe vurduktan sonra herkes “şimdi ne olacak?” diye sorarken, suyun üzerine tekrar çıkmayı başaranlar da var. Nasıl mı peki? Yönetim kurulunun kapalı kapıları ardında geliştirilen 'olağanüstü hal stratejileriyle' elbette...

Derleyen: Zehra Tike Atalay

zehratike@turkishtimedergi.com

Otomotiv devi Volkswagen, emisyon testlerinde hile yaptığının ortaya çıkmasıyla tarihinin en büyük krizini yaşıyor. 11 milyon aracı geri çağırarak onaracağını ve bunun yaratacağı maliyet ve gelebilecek cezaları karşılayabilmek için 7.3 milyar dolar fon ayırdığını duyurdu. Ancak bilanço bu rakamı aşabilir. Şirketin sadece ABD pazarında hileli yazılımla satmış olduğu dizel araçların sayısı düşünüldüğünde alacağı toplam cezanın 18 milyar dolara kadar çıkması bekleniyor. Volkswagen ABD CEO'su Michael Horn, “Dürüst davranmadık ve işi batırdık” şeklinde özür diledi, VW'nin Almanya merkezdeki CEO'su Martin Winterkorn istifa etti ancak markanın imajı da büyük zarar gördü. Şimdi herkes “VW, saplandığı bu çamurdan nasıl çıkar?” diye soruyor. Yeni CEO Mathias Müller “Şu anda tek derdimiz şirketin geleceğini kurtarmak. Bunun için pek çok plan yaptık” diyor... Bunlara; gerekli olanlar hariç tüm yatırımların ertelenmesi, büyük tasarruf tedbirleri ve tenkisat da dahil...

Tüm bu önlemler zaten ilk akla gelebilecek türden reaksiyonlar. Oysa VW'nin hasar gören 'sağlam ve güvenilir marka' imajı, hilekârlar ithamıyla karşılaşan tepe yönetimde yaşanan travma ve mali zarar bilançosunun telafi edilmesi için kısa ve orta vadede radikal adımlar atması gerekecek. Tıpkı büyük çalkantılardan çıkmayı başaran kendinden önceki diğer şirketler gibi...

BP 

CEO istifa ettirildi, 50 milyar dolarlık harcama yaptı

İngiliz enerji devinin Meksika Körfezi’ndeki Deepwater Horizon Petrol Platformu, Nisan 2010'da patlayarak en az 60 bin ton varil ham petrolün deniz yaşamını ve canlılarını yok etmesine neden oldu. O süreçte şirketin CEO'su olan Tony Hayward kriz iletişimini pek başarılı yönetemedi. Mevkisini korumak için de çok çaba gösterdi ancak kısa bir süre sonra yönetim kurulu Hayward'dan istifasını istedi. Krizi atlatabilmek için kesenin ağzını açan BP, 50 milyar dolarlık bir faturaya gönüllü oldu (bu rakama ABD Adalet Bakanlığı'na ödenmesine karar verilen 21 milyar dolar dahil değil!). BP'nin önceki dönem CEO'su Lord Browne The Guardian'a verdiği röportajda süreci “Böyle krizlerde atmanız gereken adımlar çok büyük olmalıdır. BP'nin imajının düzelmesi  biraz daha zaman alacak” şeklinde yorumladı.

--

TOYOTA  

Torun Toyota direksiyona geçti, şirket krizden aklanarak çıktı

Ocak 2010'da Japon otomotiv devi Toyota, küresel çapta 5.2 milyon otomobili piyasadan geri çağırmasına yol açan bir krizle sarsıldı. Şirketin ürettiği otomobillerdeki güvenlik sorununu bildiği ancak servis maliyetlerinden kaçmak için bunu hasıraltı ettiği iddia edildi. Skandal patlayınca dedesinin kurduğu şirketin Japonya'daki merkezine CEO olarak atanan Akio Toyota, otomobillerdeki fren ve direksiyon sistemindeki arızanın sebeplerini ABD Kongresi'ndeki zorlu duruşmada kamuoyuna açıklamaya çalıştı. BP CEO'su Hayward'ın tersine meydana gelen ölümlerdeki tüm sorumluluğu kabul etti, defalarca özür diledi. Aynı yılın sonlarına doğru sorunun üretim hatası değil sürücü hatalarından kaynaklandığı açıklığa kavuştu. Ancak bu düzeltme, Toyota'yı aleyhine medyada çıkan binlerce haberin yol açtığı imaj hasarından kurtaramadı.

-- 

AIG  

Kapitalizmde çareler tükenmez!

2008 yılında yatırım bankası Lehmann Brothers'ın iflasını ardından yaşanan Amerikan finans sistemi krizi sigorta devi AIG'nin de batışı ile devam etti. Şirket konut kredisi sektöründeki krizden etkilenen çok sayıda banka ve yatırım fonuna reasürans sağladığı için, onların açıklarını kendisi kapatmak durumunda kalmıştı. Bu açıkları gizlemek için de kazançları bilançolarda olduğundan yüksek  gösteriyordu. CEO Martin Sullivan'ın skandal patlamadan üç ay önce ayrılması esasında yaklaşan felaketin habercisi sayılırdı. AIG'nin 'batmasına izin verilemeyecek kadar büyük' olduğu gerekçesiyle Amerikan hükümeti şirkete adım adım 130 milyar dolar enjekte etti. Ardından şirket, devlet kontrolü altında çalışan 'kontrollü bölünme’ diye adlandıran üç farklı bölüme ayrıldı. Şirketin sorunlu varlıkları kurulan dördüncü bir bölümde toplandı. Aynı yılın sonunda AIG'deki tüm yöneticilerin başarı primi(!) alması ise Amerikalı vergi mükelleflerini çileden çıkardı.

--

WORLDCOM  

Dörde bölünerek kurtarıldı, adı artık MCI

ABD'nin AT&T'den sonra en büyük ikinci telekom şirketi olan Worldcom, 2001 yılında konkordato talebi başvurusu yaptığında henüz iki yıl önce 64 dolardan işlem gören hisseleri bir anda 9 cent'e düştü. Çünkü şirketin bilançolarında sahte gelirler yaratarak kârını fazla (3.85 milyar dolar) gösterdiği ortaya çıkmış, ardından “Enron'dan sonraki en büyük muhasebe skandalı” diye adlandırılan kriz patlak vermişti. Muhasebe yönetiminin görevlerine derhal son verildi ve denetçi firma Arthur Andersen ile ilişkiler kesildi. CEO Bernard Ebbers tasfiye edildi (daha sonra görülen mahkeme 25 yıl hapsine hüküm verecekti), yerine yeni CEO atandı. Davaya bakan mahkeme, ara finansman için 2 milyar dolar harcama koşuluyla WorldCom’a faaliyetlerini sürdürebilmesi için izin verdi. Konkordato çerçevesinde şirket, alacaklılara karşı korunurken, borçları yeniden yapılandırıldı. Daha sonra şirket Verizon tarafından satın alındı ve adı artık MCI...

--

DEUTSCHE BANK  

CEO'su “Ben bu davanın savcısıyım” dedi ve casusluk skandalını bitirdi

Temmuz 2009'da Deutsche Bank'ta yaşanan bir casusluk ve fişleme skandalı gazetelere yansıdı. Kurumsal yönetişim adına yaşanabilecek en negatif örneklerden birini ortaya koyan olayda bankanın; bir yönetim kurulu üyesi, bir küçük hissedar, bir gazeteci ve COO'sunu izlemeleri için özel dedektifler tuttuğu ortaya çıktı. Olay patlak verince CEO Josef Ackerman, 2008 küresel kriz sonrasında yazılan 6,5 milyar dolarlık zararın verdiği yıkımla uğraştıkları bir dönemde böylesine tatsız bir gündemle anılmaları yüzünden büyük bir tepki gösterdi. Soruşturma için bir hukuk firması görevlendirdi ve iç soruşturma tamamlanınca bankanın yatırımcı ilişkileri başkanı ile Almanya’daki güvenlik şefini işten attı. Deutsche Bank'ın daha sonra müşteri ve hissedar kaybına uğradığını itiraf ettiği olay Almanya'daki diğer şirketlere de sıçradı. Perakende şirketi Lidl, Airbus and Deutsche Telekom'un da işe alınacak kişiler hakkında özel hayatlarına varıncaya kadar bilgi topladığı ortaya çıktı.

--

TOSHIBA

Başını Westinghouse yaktı

Japon devi Toshiba büyük bir muhasebe kriziyle çalkalanıp yerle bir olduğunda takvimler 2015'in Mart ayını gösteriyordu. Bağımsız denetimler sonucunda, Toshiba'nın üst düzey yöneticilerinin son yedi yıldır gerçekçi olmayan hedeflerin peşinde bilanço kârlarını 1.2 milyar dolar kadar şişirdiği ve alt kademelerin de baskı nedeniyle seslerini çıkaramayıp sahte düzenlemelere iştirak ettiği ortaya çıktı. Ancak şirketi bu noktaya getiren şey kurumsal yönetim zaafları kadar gerçekleştirdiği büyük bir satın almanın değerinin öngöremediği şekilde düşmesi oldu. Henüz Fukuşima felaketinin öncesinde 2006 yılında ABD’li Westinghouse nükleer enerji firmasını 5.6 milyar dolara satın alan şirket ve kendi nükleer faaliyetlerine bunu da entegre etmişti. Ancak 2010'da Tokyo Elektrik Şirketi TEPCO tarafından işletilen Fukuşima Daiichi'de yaşanan kaza Japonya'da olduğu kadar dünyada da nükleer enerjinin görünmeyen risklerini gündeme getirdi. Toshiba'nın elinde değeri aldığı zamankinin çok altına düşen bir Westinghouse kaldı. Bu değer kaybını muhasebesine yansıtmak yerine bilançolarında üst üste  'irrasyonel düzeltmeler' yapma yoluna gitti. Olay patlak verince de hemen ardından CEO Hisao Tanaka  istifa etti. Toshiba'nın en üst düzey yöneticilerinin kameralar önüne geçip Japonlara özgü meşhur özür jestleriyle sorumluluğu kabul ettikleri sahneler yaşandı. Her ne kadar Toshiba krizi, sık görülen bir muhasebe ve kurumsal yönetişim skandalı gibi dursa da sanıldığının aksine Japon şirketlerinin amatörce yönetildiği konusuna çekti dikkatleri. Mitsubishi Motors, Sanyo Electric ve tıbbi makineler/kamera üreticisi Olympus Corp. da farklı farklı tarihlerde benzer krizlerle sarsılmışlardı. Kurumsal yönetişimi yerleştirmek için Toshiba ise yönetim kuruluna dışarıdan daha fazla bağımsız üye alacağını açıkladı.

 

--

SOMA MADENCİLİK

Bizim de skandallarımız var, tek bir farkla!

Bütün bu örnekleri okuyan herkes, “Bizim ülkemiz neden şirketlerin karmaşık muhasebe oyunları veya ileri teknoloji içeren bir üründe yazılım hilesi yapması gibi olaylarla dünyanın gündemine gelmiyor?” diye sorabilir elbette. Oysa bizim de skandallarımız var. Ödenen faturanın nevi, farklı olsa da... 2014 yılı Mayıs ayında Soma Holding'e bağlı kömür işletmesinde elektrik kablosundan çıkan yangın sonrası yaşanan felaket gibi... Yangın nedeniyle 800 metre derinlikte mahsur kalan 301 işçi, karbonmonoksit gazından zehirlenerek hayatını kaybetti. İşletme yönetiminin çalışma koşulları güvenliğini sağlamak için gerekli maliyetlerden kaçındığı, tehlike arz eden riskler madenciler tarafından daha önce dile getirildiği halde denetim taleplerinin hem şirket yönetimi hem de denetlemekle sorumlu kamu idaresi tarafından göz ardı edildiği, holdingin maden işletme yetkisi almakla birlikte bunun için gerekli teknolojik ve güvenlik yatırımlarını yapmadığı ve bu sorunların en tepeden en alttaki yöneticiye kadar oluşturulan bir baskı zinciriyle hasıraltı edildiği facianın henüz ilk saatlerinde göze çarpan noktalardı. Faciaya şirketin verdiği tepki, Soma Kömür A.Ş.'nin en büyük ortağı olan Alp Gürkan'ın tanınmış bir PR ajansıyla düzenlenen basın toplantısında savunma yapması oldu. Alp Gürkan'ın haklı olduğu bir nokta vardı ki, maden ocağının denetlenmesine yönelik verilen teklif faciadan sadece 20 gün önce Meclis'te reddedilmişti. Faciadaki çok ortaklı sorumluluk nedeniyle olsa gerek, hukuki sıkıntılar tümüyle üstüne kalmış da olsa şirketin madendeki faaliyetleri devam ediyor. Soma Holding'e bağlı madencilik şirketi, farklı tüzel kişilikler (alt birimlerin isim değişiklikleriyle ayrı işletmelere ayrılması gibi) yeniden yapılanmalar geçirdi. Kaza, Türkiye genelinde yüzlerce maden işletmesinin güvenlik konusunda kendi haline bırakılmış olduğu gerçeğine dikkatleri çekti. Daha ciddi önlemler alınması ve mevzuatların bu yönde değiştirilmesi, işçi güvenliği ve sağlığının gelişmiş ülkelerdeki koşullara yaklaştırılması ihtiyacıyla ilgili olarak kamuoyu farkındalığı yarattı. Bir de Soma Holding'in ana hissedarı Alp Gürkan ve İsmet Kasapoğlu'nun İTÜ Maden Fakültesi Akademik Danışma Kurulu üyeliklerine son verildi.