TÜRKİYE RİSKİ DIŞA AÇIYOR!

Türkiye ekonomisinin son yıllarda dünya piyasalarına tam anlamıyla entegre olmuş bir yapısı var. Büyüme stratejisi olan daha fazla sayıda yerli şirket, artan bir şekilde yurtdışındaki yatırım fırsatlarını takip ediyor. Deloitte Türkiye'nin “2012-2013 Dönemi Yurtdışı Birleşme ve Satın Almalar Raporu” bu gelişmenin özellikle altını çiziyor. Rapora göre, 2012-2013 döneminde 106 adet yurtdışı işlemgerçekleşirken, geçmiş yıllara göre yıllık işlem sayısında gözle görülür bir artış yaşandı. İki yıldaki toplam işlem hacmi ise yaklaşık 6,5 milyar dolar. Yerli alıcılar 2013’te yurtdışı pazarlarda toplam hacmi 3-3.5 milyar dolar bandında işlem gerçekleştirdi. Bu yatırımlar ihracat pazarlarının çeşitlendirilmesi, yeni markalar yaratılması, maliyet üzerinden rekabet avantajı elde edilmesi ve know-how transferi gibi faydaları beraberinde getirdi. Türkiye'deki şirketler, gelişmiş piyasalardaki geciken toparlanmanın neden olduğu cazip varlık fiyatlarını avantaj olarak görüyor ve fırsatları takip ederek de satın almalar gerçekleştiriyorlar. Ancak Türkiye'nin yeni ekonomik konjonktüründe buna rasyonel bir motivasyon daha eklendi: Riski dağıtma isteği. Özellikle büyük şirketler, Avrupa ve ABD'nin tekrar yakaladığı büyüme trendinden pay almayı ve yatırımlarını daha öngörülebilir bir ortamda gerçekleştirmeyi tercih ediyorlar.
Ekonomik ve siyasi riskler etkili
Bugün küreselleşmenin hızı, AB ile bütünleşme çabaları ve sermayenin sınır tanımaz etkileri giderek daha fazla hissediliyor. Türkiye'deki girişimciler artık yalnızca kendi şirketlerinde marjinal kapasite artışı veya modernizasyon projeleri ile ayakta kalmanın pek mümkün olmadığını biliyorlar. Rothschild Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Yılmaz Argüden, “Yeni pazarlara açılmak büyüme için gerekli olsa da Türkiye'deki siyasi ve ekonomik riskler de şirketleri daha güvenilir pazarlara gitmeye itiyor” diyor. Yolsuzluk soruşturması ve yerel seçim sürecinin sona ermesi güveni bir miktar artırmış olsa da yerel seçimler sürecinde ülkedeki kutuplaşma arttı. Ayrıca bölgesel gerilimler de baskı unsuru olarak devam ediyor. Avrupa ekonomisindeki toparlanma ve iç talebin daraltıldığı bu dönem, gelişmekte olan ülkeler arasında yer alan Türkiye için önemli bir fırsat yaratıyor. Haftalık haber dergisi The Economist'in geçtiğimiz aylarda yayınladığı yazı tam da bu konuya değiniyor. Yazıda Türkiye'nin iki büyük grubu Koç ve Sabancı üzerinden yaptığı analizde şirketleri yurtdışına gitmeye iten riskleri anlatılıyor: “Merkez Bankası'nın faizleri yukarı çekmesi, Türk Lirası'ndaki olası gerilemeler, artan borçlanma maliyetleri ve yükselen enflasyon bu grupların yurtiçindeki satışları üzerinde etkili oluyor.”
Orta ve büyük ölçekli şirketler öne çıkıyor
Belli bir sermaye gücüne ve finansal büyüklüğe ulaşmış, borçlanma kapasitesi bulunan, birçok alanda faaliyeti olan orta ve büyük ölçekli gruplar alım işlemlerinde başı çekiyor. Bununla birlikte yurtdışı tecrübesi bulunmayan ancak sektörlerinin önde gelen oyuncuları olan daha küçük ölçekli şirketler de büyümelerini desteklemek ve işlerine katma değer yaratmak amacıyla satın alma fırsatlarını kovalıyor. Yerli alıcılar söz konusu yatırımlarda kontrol hissesi veya yüzde 100 hisse satın almayı tercih ediyor. Deloitte Türkiye Kurumsal Finansman Ortağı ve İşlem Danışmanlığı Hizmetleri Lideri Başak Vardar, “Yerli şirketler yurtdışında yatırım yapmayı sevdi. Belli bir sermaye gücüne sahip gruplar düzenli bir şekilde yurtdışında, çok farklı coğrafyalarda yatırım yapmaya başladı. Ayrıca sektörlerinde önde gelen yerli şirketler de finansal ve operasyonel performanslarını artırmak için yurtdışındaki yatırım fırsatlarını artık gündemlerine alıyor” diyor.
Anadolu Grubu, Doğuş Holding ilk sıralarda
Türkiye’de birleşme ve satın alma pazarının en önemli oyuncularından olan finansal yatırımcılar, 8 işlemde, portföy şirketlerinin yurtdışında yaptığı yatırımlarla göze çarpıyor. Özel sermaye fonları, ağırlıklı olarak halihazırdaki portföy şirketlerinin operasyonlarını güçlendirmek ve büyümesini hızlandırmak amacıyla yurtdışında aynı sektördeki şirketleri satın aldılar. Ayrıca sayısı az da olsa, yeni yatırımlar ile mevcut portföylerini genişleten yerli fonlar da oldu. Büyük holdingler yurtdışı birleşme ve satın alma işlemlerindeki hareketliliğin temel aktörleri olurken Anadolu Grubu, Doğuş Holding, Esas Holding, Yıldırım Holding ve Yıldız Holding gibi gruplar öne çıkıyor. Ayrıca sektörlerinin önde gelen oyuncuları olan ve finansal gücü yüksek büyük ve orta ölçekli şirketlerin de büyümelerini hızlandırmak amacıyla yurtdışı yatırımlara giriştiği gözleniyor. Yerli gruplar yurtdışında ihale yoluyla satışı yapılan veya imtiyazı devredilen varlıklara ilgi gösteriyor.
Yerli şirketlerin adresi, Avrupa
Hedef pazar olarak Avrupa ülkeleri, 2012-2013 yılında yaklaşık 2,8 milyar dolarlık hacme sahip toplam 56 işlemle öne çıktı ve yerli yatırımcılar arasındaki popülaritesini bu dönemde de sürdürmeye devam etti. Avrupa’yı, 12 işlem ve toplam 1,1 milyar dolarlık işlem değeri ile Rusya, Ukrayna ve Türki Cumhuriyetler izliyor. Ülkeler bazında ise İtalya ve ABD 10’ar işlem ile listelerde ilk sırada yer aldı. Rusya, komşu pazar Irak, ana ticaret ortakları Almanya ve İngiltere ile finansal sıkıntı yaşan İspanya ve yerli şirketlerin Brezilya, Meksika ve Tayland gibi, gelişmekte olan ülkelerde faaliyet gösteren şirketlere de yönelmesi sonucunda, bu ülkeler de hedef şirket listelerinde ilk defa yer almış oldular.
Hazırgiyimde atak bekleniyor
Yerli şirketlerin en fazla rağbet gösterdikleri sektörlerin başındaenerji, üretim ve gayrimenkul geliyor. Geçmiş dönemlerde olduğu gibi gıda, hizmet, finansal hizmetler gibi alanlarda ilgili olsa da yurtdışındaki altyapı ve turizm varlıklarına da yerli şirketlerin ilgisi yoğun. Finansal krizin süregelen etkilerinin yoğun bir şekilde hissedildiği Avrupa ülkeleri ile Çin, Hindistan ve Brezilya gibi, önemli maliyet avantajları sunan ülkelerdeki üretim varlıkları Türk şirketlerin ana hedefleri arasında yer alıyor. Ayrıca çeşitli Avrupa ülkelerindeki turizm, gayrimenkul ve altyapı varlıkları da Türk şirketlerinin ilgi alanına giriyor. PwC Türkiye Danışmanlık Hizmetleri Lideri Hüsnü Dinçsoy, “Önümüzdeki dönemde değerli markaları olan giyim şirketlerine yüksek talep olacağını düşünüyoruz. Diğer taraftan finans, gıda işleme ve lojistik alanlarında aktivite bekleniyor” diyor. Ayrıca gelişmekte olan piyasalarda da Türkiye'ye daha fazla ilgi olacağını düşünüyorlar. İç pazarda büyümenin nispeten düşük olacağı önümüzdeki birkaç yılda daha hızlı büyüyen ekonomilerin yerli yatırımcıları cezbedeceğini tahmin ediyorlar.
İnorganik büyüme için satın almak şart
Sektör temsilcileri, 2014 ve sonrasında da satın almaların devam edeceğini düşünüyor. Ancak Türk lirasındaki devalüasyonun satın almaları negatif olarak etkileyeceğini, bu anlamda bir yavaşlama olacağının altını çiziyorlar. Bu nedenle şirketler daha fırsatçı yaklaşacaklar. PwC Türkiye Danışmanlık Hizmetleri Lideri Hüsnü Dinçsoy, “Bizim artık çok sayıda uluslararası şirketimiz var ama maalesef global şirketimiz hala yok. Bunu sağlamanın bir yolu da inorganik büyüme yani şirket satın almalarından geçiyor. Bu sayede mevcut ürünlerinizi bu pazarlarda satma fırsatının yanı sıra satın aldığınız firmadaki ürün ve hizmetleri Türkiye piyasasında pazarlama imkanı buluyorsunuz. Tedarikçisi olduğunuz bir firmayı satın alarak münhasır tedarikçisi olabileceğiniz gibi ürün geliştirmeyi birlikte yaparak kalitenizi de artırabiliyorsunuz. Türkiye'de artık yerli sermaye oluşmaya başladı. Satın alma yoluyla şirketlerin daha da büyüyeceğini düşünüyoruz” diyor.
NEDEN DIŞA AÇILIYORLAR?
- Seçimlerle ve diğer gelişmelerle ortaya çıkan siyasi belirsizlikler
- Türkiye’de toplumsal kutuplaşmanın artması bunun oluşturduğu risk
- Avrupa ekonomisinin toparlanmasının ortaya çıkardığı fırsatlar
- İç talebin daraltılmasına yönelik uygulanan ekonomi politikaları
- Son yıllarda yaşanan bölgesel entegrasyonun yurtdışına yatırımı kolaylaştırması
- Dış yatırımların risklerini öğrenmek ve tecrübe kazanma isteği
- Piyasa ve ekonomik koşulların Türkiye’de yatırım yapmayı zorlaştırması
- Türk Lirası'ndaki olası değerlenme riskleri
- Artan borçlanma maliyetleri, yurtdışı fırsatların cazibesi
- Yükselen enflasyon, ekonomik dengenin bozulma risklerinin artması
THE ECONOMIST'İN KOÇ VE SABANCI ANALİZİ:
“ÇIKIŞI GLOBALDE ARIYORLAR”
Haftalık haber dergisi The Economist, Türkiye'nin iki büyük grubu Koç ve Sabancı hakkında yayınladığı analizde bu grubun iç piyasadaki risklerine dikkat çekiyor. Bu iki grubun küresel şirketlerle olan yoğun ortaklıklarına değiniyor. Dergi, bu küresel erişimin Türkiye'deki riskli ortamda gruplara önemli bir kaldıraç vazifesi sağladığı görüşünde. Türkiye'nin en büyük iki grubu için içeride söz konusu olan riskleri ise şöyle tanımlıyor: “Merkez Bankası'nın faizleri yukarı çekmesi, Türk Lirası'ndaki olası gerilemeler, artan borçlanma maliyetleri ve yükselen enflasyon bu grupların yurtiçindeki satışları üzerinde etkili oluyor”. Yazıda, bahsedilen risklerin bertaraf edilmesi için yurtdışında yapılan girişimlere şöyle dikkat çekiliyor: “İki grup da Gümrük Birliği'nden avantaj sağladı. Bu durum iki grubun da 500 milyonu aşan bir nüfusu içeren Avrupa pazarına açılmasını beraberinde getirdi. Böylelikle içeride yaşanan zorluklar karşısında ihracatı artırma şansları oldu. Koç'un sahibi olduğu Arçelik'in yurtiçinde yüzde 50'lik pazar payının yanında, Beko markası altında Avrupa'nın en büyük üçüncü beyaz eşya markası olduğu görülüyor. Britanya'da ise Beko pazar lideri. İki grup arasında bir kıyaslama yapmak gerekirse Sabancı Grubu'nun bankacılığa ve yurtiçindeki iniş çıkışlara daha fazla hassas olduğu görülüyor. Fakat grup enerji alanındaki girişimleri ile çıkış yakalama amacında. Enerjisa ile yedi hidroelektrik santral açan ve 2014'te üç tane daha açacak olan grup, buradaki orijinal ortağı Verbund ile yollarını ayırdı. Ancak ondan daha güçlü olan Alman E.On ile bir ortaklık kurdu”
“ASYA, AFRİKA VE ABD’DE DAHA FAZLA YATIRIM FIRSATI OLACAK”
Mehmet Sami - Deloitte Türkiye Birleşme ve Satın Almalar ve Borç Danışmanlığı Hizmetleri Lideri
Türkiye, sağlam altyapısı, dünya ticaretindeki konumu ve yüksek büyüme potansiyeli ile birlikte bölgesel bir üretim ve servis üssü olma yolunda ilerliyor. Son yıllarda yaşanan bölgesel entegrasyon, yerli şirketlere yakın coğrafyada yatırım yapma fırsatı yaratmakla birlikte dış yatırımların risklerini de öğretmeye başladı. 2014 ve sonrasında yerli şirketleri, konfor alanlarının dışında uzak pazarlar olan Asya, Afrika ve ABD’de daha fazla yatırım fırsatı değerlendirirken göreceğiz. Deloitte’un ofislerinin bu fırsatları bizimle paylaşması, yerli şirketlerin artık potansiyel global yatırımcılar olmaya başladığının en somut göstergesi.