ZARAR RÖNTGENİ
Dünyada ve Türkiye'de rekabetin yoğunlaşması, şirketlerin etkin yönetimini beraberinde getirdi. Bir süredir şirketler, maliyetlerini kontrol altında tutarak rekabette bu şekilde öne çıkmaya gayret gösteriyor. Bu durum şirketlerin kârlılığına önemli etkide bulunuyor. Şirketlerin kâr etmesi için sadece gelir getiren kalemlere değil, gelir getirme potansiyeli olmayan gider kalemlerine de yönelmesi gerekiyor. Bu kapsamda Türkiye'de şirketlerin maliyet hanesinde yazanlar dikkate alınması gereken bir nitelik sunuyor. Kamuyu Aydınlatma Platformu'nda yer alan şirketlerin mali tablolarındaki detaylar Türkiye'deki şirketlerin gider ve zarar kalemleri hakkında trendlere dikkat çekiyor. Bu detaylar incelendiğinde sektörlere özel maliyet kalemlerinin olduğu görülüyor. Dolayısıyla Türkiye'de şirketlerin zarar röntgenini çekerken sektörlere özgü koşulları da dikkate almak gerekiyor. Bununla birlikte bütün sektörlerdeki şirketleri ilgilendiren genel zarar trendleri de söz konusu. Atıl yatırımlar, pazarlama faaliyetleri bu ortak trendlerin başında geliyor. İşte öne çıkan sektörlerin maliyet-zarar röntgeni...
BANKACILIK
Kiralama bir maliyet unsuru
Türkiye'de bankacılık faaliyeti kârlı bir faaliyet olarak dikkat çekiyor. Dolayısıyla bankacılığın zarar röntgeninde acil olarak kontrol altında tutulması gereken kalemlerin olduğunu ifade etmek mümkün değil. Bununla birlikte her işte olduğu gibi bankacılık işinde de maliyet getiren kalemler olduğunu söylenebilir. Bunların başında bankaların kur riski geliyor. Bankaların sağladıkları finansmanların yabancı para cinsinden olması bankalar için bir kur riski yaratıyor. Türkiye'de faiz politikasında uzun süren sessizlik ile kurların yeni bir banda yerleşmesi, eski kur seviyelerindeki pozisyonları da önemli ölçüde zorlayan bir konum yaratıyor. Elbette sadece bankacılık değil döviz borcu olan reel sektörler de kur maliyetleri ya da başka bir ifade ile kurdan doğacak zararlarla karşı karşıya kalıyor. Bununla birlikte bankacılık için bir maliyet kalemi olan, zarar olmasa bile kârın azalmasına yol açan bir başka etken kiralama maliyetleri. Türkiye'de tüketicinin banka şubesine önem vermesi, bankaların da alternatif dağıtım kanalları kadar fiziki şubelere yatırım yapmasını beraberinde getiriyor. Bankalarda fiziki şubelerin yarattığı maliyetlerin başında elbette ofis kiraları geliyor. Denizbank Finansal Hizmetler Grubu Başkanı Hakan Ateş, bir basın toplantısında herhangi bir şube için mekan kiralamak istediklerinde bu yerlerden talep edilen kira fiyatlarının arttığına dikkat çekiyordu. Bununla birlikte şube açılışlarında ödenen harçlar ve diğer yükümlülükler de bankaların maliyet kalemlerinde şubeleşmeye yönelik öğelerin ağırlık kazanmasına yol açıyor. Bankaların alternatif dağıtım kanallarına, mobil gibi yeni dağıtım trendlerini takip etmesinin arkasında bu maliyet kalemleri yatıyor. Kamuyu Aydınlatma Platformu'nda yer alan bankaların mali tabloları incelendiğinde bankaların bir başka maliyet kalemi finansal kiralama olarak öne çıkıyor.
ENERJİ
Finansman maliyetleri kârı baskılıyor
Enerji sektöründe özellikle iş modeli yurtdışında fosil yakıtların temini üzerine kurulu olan şirketlerin zarar etmesine yol açacak olan yeni trend kurların ulaştığı seviye olacak. Yapılan yorumlar kurların belli bir banda yerleştikten sonra orada yeni bir normalin oluştuğuna dikkat çekiyor. Bu durum enerji şirketleri için de önemli bir maliyet kalemi olarak öne çıkıyor. Mali tablolarında yabancı para çevrim farkları 2013'te neredeyse 40 kat artan şirketler var. Bu durum enerji şirketlerinde likit pozisyonu zorlayan bir atmosfer de yaratıyor. Kurlarla ve dünyadaki finansman ile ilgili oluşan bu durum, enerji sektöründe finansman maliyetlerinin de ciddi boyutlara ulaşmasına yol açıyor. Yatırımlarını finanse etmek isteyen şirketler, bu anlamda ciddi bir finansman maliyeti ile karşı karşıya. Kamuyu Aydınlatma Platformu'nda yer alan enerji şirketlerinin mali tablolarına bakıldığında bu fotoğraf daha net bir şekilde ortaya çıkıyor. Tek bir örnek verelim. Ayen Enerji'nin 2012 yılında finansman giderleri 3,6 milyon lira iken, 2013 yılında bu rakam astronomik bir artışla 144 milyon seviyesine yükseldi. Yukarıda enerji sektörü ile ilgili dikkat çektiğimiz iki unsur da sektörün finans maliyetlerinin çekirdek işe etkilerini göstermesi bakımından dikkat çekici. Bununla birlikte enerji şirketlerinde yapılan satışların maliyetlerinin de diğer sektörlere oranla hatırı sayılır bir payı bulunuyor. Enerjiyi son tüketiciye ulaştırmak, elektronik bir tüketim malzemesinin son tüketiciye ulaştırılmasından daha kapsamlı bir operasyon gerektiriyor.
DAYANIKLI TÜKETİM
Pazarlama ve dağıtım bilançonun büyük eksilerinden
Dayanıklı tüketim sektöründe kârların daha düşük kalmasına yol açan gider kalemlerinin başında, pazarlama ve dağıtım maliyetleri geliyor. Türkiye'de tüketimin ülke çapına yayılması, dayanıklı tüketim şirketleri için de bu ürünlerin tüketicilerin olduğu her yere ulaştırılması meselesini doğurdu. Bu durum, şirketlerin mali tablolarında artan bir gider olarak sürekli yükseliyor. Elbette bu giderlerin artması, şiddetlenen rekabet içerisinde agresif bir stratejiye de işaret ediyor. Bu anlamda Türkiye'nin önde gelen sektör şirketlerinden biri olan Vestel'in mali tablosu bu trende dikkat çekiyor. Şirketin Kamuyu Aydınlatma Platformu'nda yer alan mali tablosuna göre 2012 yılında 32 milyon lira olan pazarlama ve satış giderleri 2013 yılında 36 milyon liraya yükseldi. Bu verinin sektörün genel eğilimini de yansıttığını söylemek mümkün. Bununla birlikte dayanıklı tüketimde de finansman maliyetlerinin arttığı görülüyor. Tüm sektörlerde olduğu gibi dayanıklı tüketim sektöründe de yatırımların ve satış operasyonunun finanse edilmesi, 2012 yılına göre daha maliyetli ve bu durum kârlar üzerinde bir baskı yaratılmasına da yol açıyor. Finansmanın maliyetli olması, yazının başında bankacılık sektörü için altı çizilen maliyetli atmosferin bir yansıması olarak değerlendirilebilir. Bankacılığı etkileyen bu atmosfer, dayanıklı tüketimin işleyişini de etkiledi.
OTOMOTİV
Malzeme giderleri temel maliyet
Türkiye ihracatının motor gücü olan otomotiv sektöründe de kârlılığı zorlayan, bir anlamıyla kârdan zarar edilmesine yol açan unsurlar var. Türkiye'de malzeme, diğer deyişle ara malındaki ithalat seviyesinin en çok etkilediği sektörlerin başında otomotiv geliyor. Tüketiciye ulaşan son üründe ithalatın yüzde 80'lere vardığı otomotiv sektöründe, malzeme konusunda önemli mesafe alınmasına rağmen bu alandaki maliyet seviyelerinin bir önceki yıla göre yükselme eğilimi içerisinde olduğunu belirtmek gerekiyor. Türkiye'nin en büyük otomotiv üreticilerinden biri olan Ford Otosan'ın Kamuyu Aydınlatma Platformu'nda yer alan mali tablolarında maliyetleri ile ilgili olarak ortaya koyduğu veriler, sektörün maliyet tablosuna ilişkin de genel eğilimleri yansıtıyor. Buna göre, 2012 yılında Ford Otosan ilk madde ve malzeme giderleri olarak 6,5 milyar liralık bir harcama yaparken 2013 yılında bu harcama 7,4 milyar liraya yükseldi. Bununla birlikte otomotiv sektöründe finansman ve kur farkı maliyetlerinin de diğer sektörler gibi ciddi seviyelere yükseldiği görülüyor. Bu saptama ile ilgili olarak yeniden Ford Otosan'ın mali tablolarındaki verilere başvuralım. Buna göre 2012 yılında şirketin finansman giderleri 133 milyon iken, 2013 yılında 295 milyon liraya yükseldi. 2013 yılında kur farkı gideri olarak 20 milyon liralık bir zarar oluştu.
PERAKENDE
Vergiler ve etkin olmayan maliyet yönetimi zorluyor
Türkiye, tüketim harcamaları açısından Avrupa'da yedinci sırada, gıda harcamalarında beşinci sırada, gıda dışı perakende harcamalarında ise sekizinci sırada. Perakende sektörü, 300 milyar dolar ciro, 365 bin mağaza, 3,8 milyon kişilik istihdam ve 25 milyon metrekarelik satış alanı ile Türkiye ekonomisinin en dinamik sektörlerinden biri. Sektörün en yoğun alanlarından hazırgiyim ve konfeksiyonun, Türkiye'nin genel ihracatı içindeki payının yüzde 11,5 olduğunu görüyoruz. 2013 yılı 11 aylık sonuçları, Türkiye'nin toplam ihracatının 138 milyar doları aştığını gösteriyor ve 12 aylık sonuçların 152 milyar doların üzerinde gerçekleşeceği tahmin ediliyor. Bu rakamlara imza atan sektörün kârlarında son dönemde baskı yapan temel unsur vergi düzenlemeleri, daha spesifik olarak ifade etmek gerekirse ithalattaki vergi düzenlemeleri. Sektör, rekabetçi gücünü olumsuz etkileyen ve tüketicinin daha pahalı ürün elde etmesine yol açan ithalattaki vergi yükü gibi düzenlemelerin kalıcı olmaması gerektiği görüşünde. Sektörün hızlı büyümesinden kaynaklanan yetişmiş insan gücü eksiği, eğitim politikalarının sektörün büyüme hızına uygun olarak dönüştürülememesi, taklit ürün, marka isim ve değerlerinin istenen ölçüde korunamaması gibi sorunlar da sektörün dinamizmi önünde bir engel olarak görülüyor. Vergi düzenlemeleriyle birlikte maliyetler yönünde oluşan yeni seviyeler de sektördeki kâr trendini baskıladığı gibi birçok şirket için bilançoda zararların oluşmasına yol açıyor. Son zamanlarda iflas eden perakende/hazırgiyim şirketlerinin öyküsü incelendiğinde ortaya şu trend çıkıyor: Maliyetlerin yönetilememesi şirketlerin iflasını getiriyor. Türkiye'nin en büyük tekstil markalarından biri olan Bücürük Tekstil'in iflası bu şekilde gerçekleşti. Bununla birlikte Wenice Kids ve Rodi Mood gibi şirketlerin başına gelen iflas hikayelerinde de benzer motifler var.
ZARAR RÖNTGENİ SONUCU
Bu sayfalarda yapılan zarar röntgeni sonucu, yeni dönemde kârı baskılayan maliyet kalemleri olarak şunlar öne çıkıyor:
2013'te kurların ulaştığı yeni normalin yarattığı kur farkı maliyeti
Finansman maliyetleri
Etkin olmayan maliyet yönetimi
Finansal kiralama
Fiziki şubeleşme
Pazarlama ve dağıtım maliyetleri
Malzeme maliyetleri
Spesifik vergi düzenlemeleri
185 FİRMANIN 69'U ZARAR BEYAN ETTİ
Borsa İstanbul’da işlem gören farklı sektörlerdeki 185 firmanın 2003 ve 2013 kârlılık performansları incelendiğinde, sektörlerin yerel ve küresel gelişmelerden farklı ölçülerde etkilendikleri gözlemleniyor. 2013 yılı için incelenen 185 firmanın 69’u (%37) yıl sonunda zarar beyan ederlerken, zarar eden firma oranının (%18) 2003’ten çok daha yüksek olduğu göze çarpıyor. Buna paralel, sektörlerin birçoğunda kârlılıkta düşüş görülüyor. İncelenen 18 sektörün sadece üçünde kârlılıklarda artış söz konusu iken; özellikle enerji, telekom, lojistik, turizm ve medya sektörlerindeki kârlılık oranları büyük oranda gerileyerek 2013’te 2003 seviyesinin altında kaldı.