Ar-Ge 250 Araştırması Analisti Prof. Dr. Onur Balcı'dan Türkiye Ar-Ge Analizi

Turkishtime Dergi

Türkiye’nin gidiş yolu Ar-Ge ve teknolojiye dayalı ortaya çıkan inovasyon ile üretmek olmalıdır. Sonuç ise artan ihracat, gelişen katma değer, azalan cari açık, globalleşebilen firma sayısının artması ve böylece artan nitelikli personel sayısı ve beyin göçünde azalma olmalıdır

Gidiş yoluna değil, sonuca odaklanmamız gereken bir dönemden geçiyoruz. Bunun nedeni artık yıkıcı teknolojilerin çok hızlı gelişim göstermesi ve bugün “yeni” denilen bir ürün/hizmetin yarın hızla “eskimesi”dir. Dolayısıyla Ar-Ge faaliyetlerinin ve ticarileştirilme yol haritalarının kısalığı çok önemli hâle gelmiştir. Çıktıların ithal ikame yaratabilmesi hususu da eklenince bu iki parametre sermaye şirketlerinin rekabetçiliğini, ülkelerin ise dünyadaki ihracattan pay alabilme performanslarını etkilemektedir. Ülkelerin ihracat performansları sadece toplam döviz girdisi ile ölçülmemektedir, aynı zamanda ihraç ettikleri malların kilogram başına düşen katma değeri ile de değerlendirilmektedir. Bu da ülkelerin ve dolayısıyla firmaların ne kadar kıymetli ve teknolojik ürünü ihraç ettiği ile belirlenmektedir. İşte odaklanılması gereken “sonuç”, bu verinin değişimini direkt olarak etkilemektedir.

“Hangi ürünü/hizmeti kaça sattık?”

Bu soruya doğru cevabı vermemizin yolu, sonuç odaklı, doğru ihtiyaçlara dokunan, yaratıcı, aşikâr olmayan, insan odaklı, ölçeklenebilir başarı ölçütlerine ve ürüne/hizmete sahip Ar- Ge faaliyetlerini yürütebilme kabiliyetimizden geçmektedir. Ülkemizde Ar-Ge, ağırlıklı özel sektör (yüzde 70’ten fazla) olmak üzere kamu araştırma enstitüleri ve üniversiteler vasıtasıyla yürütülmektedir. Özel sektörün ve kamunun Ar-Ge için ayırdığı bütçeler, bu katma değerli ürün hedefine gidişte anahtar görevi görmektedir. Özel sektörün Ar-Ge için ayırdığı bütçe GSYH’nin yüzde 1,6’sı civarlarındayken, üniversitelerinki ise yüzde 0,36 civarındadır. Bu performansın dünya üzerindeki ortalaması yüzde 2,45 düzeylerindedir. Üniversiteler ise Türkiye’de merkezi bütçenin yüzde 1,66’sını Ar-Ge çalışmaları için kullanmıştır ki bu bir önceki yıla göre yüzde 93 artış demektir. Özellikle TÜBİTAK, Üniversitelerin Ar-Ge çalışmaları için ayırdığı kaynakları artırmıştır. Üniversitelerin bilgiyi geliştirmeleri ve bunu sanayiye transfer etmesi, sermaye şirketlerinin de Ar-Ge çalışmalarının verimi ve maliyeti için olumlu etki göstermektedir.

Ar-Ge Faaliyeti Yaklaşımı

2022 yılı için Ar-Ge harcaması beyan eden firmaların ilk 500’üne baktığımızda, yaklaşık Ar-Ge bildiriminin 53 milyar TL olduğu görülmektedir. Bu 500 firmayı 10 ana sektör altında sınıflandırmak mümkündür. İlk 500 açısından, bu 10 sektörü ve 53 milyar TL’lik bu harcamanın sektörel dağılımını (%) Şekil 1’de görmek mümkündür. Şekil 1’deki veriler incelendiğinde, TÜBİTAK TEYDEB programlarının (özellikle 1501-1507) destek dağılımı ile Ar-Ge harcaması arasında bir paralellik bulunmadığı görülmektedir. Bunun 2 nedeni vardır. Bunlardan ilki özellikle savunma sanayi ve otomotiv firmalarının KOBİ olmamasından kaynaklı bu fonlara başvuramaması, diğeri ise bu firmalarının Ar-Ge projelerinin yürütülmesinden beklediği hızdır. Bu firmalar projelerini öz kaynakla veya uluslararası fonlarla yürütmektedir. Şekil 1’de verileri sunulan sektörler, yüksek teknoloji üreten ve katma değerli ihracatı da artırma potansiyeli olan firmaları içeren sektörlerdir. Bu 10 sektörde yer alan firmalara bakıldığında, birim kg başına ihracat rakamının ülke ortalaması olan 1,6 doların üzerinde olduğu görülecektir.

Özel sektör dışında Ar-Ge ekosistemindeki bir diğer önemli ve temel unsuru da üniversitelerdir. Türkiye’de YÖK kararı ile araştırma üniversitesi olarak 23 üniversite, “Öncelikli Alan Misyonu” açısından da 25 üniversiteyi belirlenmiştir. Toplam 38 üniversitenin önceliği, temel bilgiyi oluşturmak ve sanayiye aktarmak için proje üretmektir.

Sistem Global olarak, 30 yıla yaklaşan Teknoloji Transfer Ofisleri, üniversiteler ve TGB’lerdeki öğretim üyesi şirketleri ile yaptığımız özel iş birlikleri sayesinde üniversite-sanayi iş birliği projelerine katkı verdiğimiz, akademisyen-sanayi eşleştirmelerine ev sahipliği yaptığımız süre boyunca gördük ki, Ar-Ge projesi üreten 2 platformun (özel sektör ve kamu) bir araya gelmesi, yürütülen Ar-Ge projelerinin katma değeri ve daha hızlı sonuca varması için önem arz etmektedir. Gerek kamunun gerek özel sektörün Ar-Ge harcamasının niteliğini ve niceliğini artırmada gerekse ortaya çıkan ürün ve hizmetin hızla sonuca ulaşmasında, dolayısıyla katma değerli yüksek teknolojik ürünlerin eldesinde bu iş birliğinin rolü gittikçe artmakta, bu alandaki farkındalık aynı hızda gelişmektedir.

Özel sektör ve kamu arasındaki faaliyetleri dizayn ederken aşağıdaki hedefleri kısa-orta vadede önceliklendirmesi gerekmektedir:
1. THS 9 düzeyine erişecek planlamayı yapmak 2. Çıktı odaklı pazar araştırmasını yaparak projelere başlamak 3. Orta-yüksek ve yüksek teknoloji alanlarında proje geliştirmek 4. İhraç potansiyeli olan ürünleri geliştirecek projeler üretmek 5. İthal ikamesi yaratacak, cari açığı azaltacak ürünleri geliştirecek projeler üretmek Bu 5 kritere göre üretilen projeler aşağıdaki sonuçları doğuracaktır: 1. Patent ve faydalı model 2. Özel sektörün Ar-Ge harcamasının, GSYH içindeki payının artması 3. Cari açığın azalması 4. İhraç edilen birim ürün katma değerinin artması 5. Kamunun Ar-Ge harcamasının, merkezi bütçeden aldığı payın artması Bu 5 parametreyi göz önüne alarak bu 5 önemli çıktıya erişilebilmesi için özel sektör ve kamunun çeşitli teşvik ve hibelerden faydalanması mümkündür. Ar-Ge projelerinin katma değerli ihracatı artırması, ithal ikamesi yaratması, ülkenin teknoloji ve bilgi seviyesini yükseltmesi, uluslararası platformlarda yer alma potansiyelimizin artması sonuçlarına erişmesi için aşağıdaki konuları temel alması, güncel yaklaşımda aranan bir durumdur. 1. Sürdürülebilirlik ve döngüsel ekonomi temasına sahip olması 2. Avrupa Yeşil Mutabakatı’na uyumu artırma hedefine sahip olması 3. Yapay Zekâ uygulamalarını barındırması ve burada kamu, özel sektör ihtiyaçlarını karşılaması 4. Nitelikli insan ve güçlü toplum sonucunu doğurması 5. Verimlilik ve israfı önleme temasını ön plana çıkarması 6. Arz güvenliğini önceliklendirmesi 7. Biyoteknoloji konularını içermesi 8. Sağlık ve ecza alanlarında konuları barındırması 9. Akıllı şehir uygulamalarına destek olacak temaları içermesi 10. Savunma sanayi, makine imalat alanlarında ara parçaların (elektronik-mekanik) geliştirilmesi Hâlihazırda bu 10 konuyu temel alan projelerin fonlanma olasılıkları da daha fazla olacaktır.

Ar-Ge Faaliyetlerinin Finansmanı

Türkiye’de Ar-Ge ekosisteminde on yıllardır KOBİ ve Büyük ölçekli kuruluşlara farklı kuruluşların finansmanı ile destekler sağlanmaktadır. TÜBİTAK ve KOSGEB, fonları sağlayan en önemli 2 kamu kurumudur. TÜBİTAK; ARDEB birimi ile akademi, TEYDEB birimi ile özel sektör projelerini desteklemektedir. ARDEB 1005, aynı zamanda özel sektörün de başvurularına açık bir hibe programıdır. TEYDEB, son zamanlarda en önemli desteği “dijitalleşme” ve “sürdürülebilirlik” odaklı projelere sunmaktadır. TÜBİTAK TEYDEB’in lokomotif programları olan ve sadece KOBİ’lerin başvurabildiği 1501 ve 1507’de belirtilen yüzlerce öncelikli alan bu iki başlığı temel almaktadır. TEYDEB 1707 programı ise “özel sektör-özel sektör” iş birliği için önemli bir nefes olmuştur. Bu programda da öncelik ve ilave puan sebebi, projenin önceliğinin Yeşil Mutabakat uyumu olmasıdır. SAYEM 1704 çağrısı ise Yeşil Dönüşüm alanında kurulan konsorsiyumları destekleyen ve THS 6-9 arasını hedefleyen sonuç odaklı bir programdır. Ölçeği fark etmeksizin teknoloji üreten tüm firmaların ve kamu kurumlarının bulunabildiği konsorsiyumlar desteklenmektedir. TÜBİTAK 1702 programı ise üniversitelerin ve TGB şirketlerinin geliştirdiği bilginin ticarileşmesi için dizayn edilen bir “patent transfer” programıdır. Özellikle yüksek teknolojinin ticarileşmesi, katma değerli ürünlerin geliştirilmesi ve bunun ihracata yansıması için önemli bir desteği barındırmaktadır. Ar-Ge finansmanı için son ve en güncel destek programı ise TEYDEB 1801’dir. Sanayinin Yeşil Dönüşümü için Geri Ödemeli Destek Programı olarak tasarlanan bu destek Dünya Bankası tarafından fonlanan bir hibe ve sıfır faizli kredi programı olarak tasarlanmıştır. Görülebildiği üzere Avrupa Yeşil Mutabakatı’na Uyum, Döngüsel Ekonomi ve Dijitalleşme başlıkları öncelikli Ar-Ge konularıdır. Bu alanlarda üretilen projeler, yüksek teknoloji ve katma değeri yüksek ihracatın önünü açacak ve GSYH’den Ar-Ge faaliyetlerine ayrılan bütçelerin daha verimli kullanılmasını sağlayacaktır.

Ar-Ge Faaliyetlerinin Ortaya Çıkardığı Sonuçlar

Ar-Ge faaliyetlerinin ve bunların Türkiye’de ulusal kaynaklarla fonlanmasının en önemli 2 motivasyonu katma değerli ihracat yapabilmek ve cari açığı engellemektir. Nitelikli ihracatı ve değer yaratan cari açığı engelleme düzeyini ölçebilmenin de 7 temel unsuru vardır. Bunlar; 1. Birim kg başına ihracat katma değeri 2. Ar-Ge harcamalarının GSYH’deki payı ve yüksek teknolojinin bu paydan aldığı oran 3. Patent başvuru sayısı 4. Sabit sermaye yatırımları 5. Dışa açıklık oranı 6. Doğrudan yabancı yatırımı 7. Nitelikli istihdam sayısıdır. Türkiye 2010’lu yılların ilk dönemlerinde 1 dolar/kg ihracat rakamına takılmıştır. Ancak 2014’te Şekil 1’de gösterilen sektörlerin Ar-Ge faaliyetlerini artırmalarıyla 1,6 dolar/kg civarına ulaşmıştır. 2021’de 1,2 dolara düşen bu performans, 2022’de tekrar 1,5 dolarlara ulaşmıştır. Burada özellikle savunma sanayi, tarım, kimya, sağlık ve ecza sektörleri ön plana çıkmaktadır. Bu değer AB ülkelerinde 2 dolar/ kg’ın üzerindedir. Bu artışın 2 önemli alt parametreyle ilişkisi vardır: Bu 2 parametreden ilki Ar-Ge harcamalarının GSYH’deki payı, diğeri ise yüksek teknolojiye dayalı Ar-Ge harcamalarının artışıdır. Bu 2 parametre yüksek teknolojinin ihracat içindeki payını, dolayısıyla katma değerli ihracatı artıracaktır. Kısa vadede 500 milyar dolar ihracat rakamı, daha fazla ürün/hizmet satarak değil, daha katma değerli ürünü satarak erişilebilecek bir hedeftir. 2010 yılında yüksek teknolojinin ihracat içindeki payının yüzde 2,1 civarında olduğu, bunun 2021 yılında yüzde 3,3’e çıktığı yani yüzde 50 arttığı tespit edilmiştir, yıllar bazında Türkiye’nin bu alandaki performansı Şekil 2’de görülmektedir. Son yıl verileri referans alındığında, TÜİK Aralık 2022 verilerine göre, Türkiye’nin “yüksek teknolojili ürün” ihracatı 2022’de bir önceki yıla kıyasla yüzde 15,1 artarak 7 milyar 422 milyon dolara ulaşmıştır. Diğer taraftan aynı dönemdeki “Yüksek teknolojili ürün” ithalatı geçen sene yüzde 0,5 ile sınırlı gerileme göstererek, 25 milyar 478 milyon dolara inmiştir. Ancak ilgili alanda oluşan cari açık hâlâ devam etmekte ve ülke sanayisi, yüksek teknoloji ürünlerin tedariki ihtiyacını kendi kendine sağlayamamaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken husus, bu ihtiyacın tamamının son tüketici ihtiyacı değil, reel sektörün üretim yapmak için duyduğu ara mal ihtiyacı olduğudur. Yani yüksek teknoloji üretirken daha fazla yüksek teknolojiyi ithal ettiğimiz anlamına gelmektedir. Şekil 2’de görülen performans artışının, direkt olarak Ar-Ge harcamalarının GSYH’deki payının yüzde 90, bunun içinde de yüksek teknoloji ürünlerinin payının yüzde 30 artmasıyla ilişkisi vardır. Ancak tüm bu verilere rağmen dünya genelinde yüksek teknolojinin ihracat içindeki payı yüzde 20’ler civarındadır, bu OECD ülkelerinde yüzde 16, birçok sektörde rekabet ettiğimiz Çin’de ise yüzde 36 civarındadır. Malezya, Hong Kong ve Güney Kore gibi ülkeler bu alanda ortalamanın çok üstünde yer alarak başı çekmektedir. Bu performansın sonucunu başka bir çıktı ile de ölçmek mümkündür. Bu da Türkiye’de gerçek ve tüzel kişilerin yaptığı patent başvurusu sayısıdır. Şekil 3’te Türkiye’de yer alan firmaların yurt içinde, yurt dışında yaptığı patent başvurularının 2010-2022 yılları arasındaki değişimi gösterilmiştir. Şekil 3’teki veriler incelendiğinde, özellikle ulusal düzeydeki başvuru artışının, Ar-Ge için ayrılan bütçe ve ihracattaki yüksek teknoloji payının artması ile doğru orantı gösterdiği söylenebilmektedir.

Sonuç

Ülkelerin ekonomik olarak rekabet edebilmesinin temel argümanı nitelikli ve ölçeklenebilir üretim yapabilmek ve ürettiğini yüksek kârlılıkla ihraç edebilmektir. Türkiye’nin yüzde 55 oran ile en büyük ihracatının AB bölgesine olduğu düşünüldüğünde ihraç edilen ürünlerin Avrupa Yeşil Mutabakatı’na uyumlu olması ve sınırda karbon uygulaması hükümlerine uygun olarak yapılması oldukça önemlidir. Bu parametrelere uygun ihraç ürün/hizmetlerin eldesinde Ar-Ge’nin de rolü önemlidir. Bu nedenle Ar-Ge’ye ayrılan bütçe, ihracat içinde yüksek teknolojinin payı (öznitelik) ve katma değerli ihracat (çıktı) arasında direkt ve parabolik bir ilişki vardır. Özniteliklerin iyileşmesi, çıktı üzerinde parabolik bir artış sağlayacaktır. Sistem Global, bu girdi ve çıktıların her biri ve bunların arasındaki ilişkinin dengeli kurulması için ekosisteme 27 yıldır hizmet vermektedir. Bu yolda ilerlemek isteyen firmaların Ar-Ge projelerinin hazırlanması, çıktılarının patent ve faydalı modele dönüşmesi, ortaya çıkan ürün/hizmetlerin ihracatının yapılması, ortaya çıkan ekonomik değerin vergi ve hukuka dayalı teşvik, istisna ve regülatif operasyonlarının yürütülmesi ve şirketlerin ihracat sonrası globalleşmesi prosedürlerinin ilerletilebilmesi için farklı mutfaklarda 550’den fazla uzman personel ile Türkiye’de 9, dünyada 6 bölgede hizmet vermektedir.

PROF. DR. ONUR BALCI
Sistem Global Danışmanlık İcra Kurulu Üyesi
Executive Board Member of Sistem Global Consulting