AR-GE 250


AR-GE Yatırım Trendleri ve Analizi

Yekta Özcan Özözer

Geçtiğimiz üç yıl sivil sektörlerin Ar-Ge yatırımlarını büyütmekte zorlandığı ortamda Ar-Ge’deki toplam büyümenin lokomotifi savunma sanayii firmaları olmuştur. Ancak, 2021-2022’de negatif koşullar nedeniyle Ar-Ge’lerimiz başta sivil sektörlerde, hatta devlet destekli savunma sanayinde büyümekte ve finanse edilmekte zorlanabileceklerdir. Bu durum da önümüzdeki yıllarda uluslararası rekabette daha da zorlanma olasılığımızı beraberinde getirmektedir.

Ülkemizin son yıllardaki Ar-Ge yapılanması ve mühendislik gelişimi giderek daha fazla savunma sanayine yönelmiştir. Ancak, Ar-Ge yatırımlarının eskiden diğer güçlü sektörleri olan otomotiv, beyaz eşya ve önemi giderek artacak olan yazılıma daha fazla yönelmesi, mesleki eğitime ve Ar-Ge’ye daha uzun vadeli bakmamız gereklidir.  

2020 Ar-Ge yatırımlarında gördüğümüz başlıca unsurları aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:

a) 2020 yılında Ar-Ge yatırımları ciddi devlet teşviklerine rağmen ciddi bir büyüme sağlamamıştır. İlk 50 firma toplamının 2020’deki yüzde 5,5’li nominal büyümesi özünde reel küçülme demektir. Bunda firmaların dünya ve ülkemizdeki olumsuz koşullar nedeniyle düşen kâr oranları ve pandeminin olumsuz etkileri neden olmuştur.   

b) Ülkemizdeki Ar-Ge yatırımlarının ekipman bölümü firmalarda çoğunlukla Amerikan Doları olarak planlandığı ve hesaplandığı için, 2017’de 3,65 civarında olan yıllık ortalama TCMB $/TL ortalama alış kurunun 2019’da ortalama $/TL 5,67’den yüzde 23,5 artışla 2020’de $/TL 7,00’e yükseldiğini düşündüğümüzde, ilk 50 firmamızın, özellikle de özel sektör firmalarımızın Ar-Ge yatırımları toplamı aslında döviz bazında ve enflasyondan arındırılmış reel rakamlarda aslında küçülmektedir. 

c) Ülkemizdeki büyümesinde en büyük etkinin devlet teşvikleri olan Ar-Ge yatırımları ülkemizde artık artmakta zorlanmaktadır. Sıralamadaki firma değişiklikleri dikkate alınarak, 2020’de en fazla Ar-Ge yatırımı yapmış ilk 50 firmanın Ar-Ge yatırımları toplamı 2017’de 6.461 milyon TL’den, 2018’de yüzde 47,2 artışla toplam 9.507 milyon TL’ye, 2019’da yüzde 31,7 artışla 12.521 milyon TL’ye, 2020’de ise sadece yüzde 5,5 artışla 13.214 milyon TL’ye yükselmiştir. 

Ar-Ge yatırımlarında 2020’deki 381 milyon TL’lik artışı ile 2020’de Ar-Ge’nin lokomotifi olan ve Aselsan’ın bu Ar-Ge büyümesinde ve 1. sıraya yükselmesinin bir bölümünde çığır açan birçok Ar-Ge projesinin katkısı vardır. Bunlardan benim de destek verme şansı elde ettiğim bazı öne çıkanları: Derin Öğrenme Karar Sistemleri, KEMENT veri bağı projesi, KAPLAN bomba imha robotu, ilk yerli MR cihazı çalışmaları, M60T Tank modernizasyonu, nano İHA geliştirme projesi, (Akıllı Adaptif Kontrolcü Algoritmaları Geliştirme) AKAD Projesi, (Hava ve Yer Platformları Otonom Konvoy Teknolojileri Araştırma) İHADOK Projesi, (Enerji Verimliliği Yüksek, Atik ve Sessiz Uçan Mekanizmalar Araştırma) doğadan esinlenilen Kanatlı Projesi, Grafen Bazlı e-Tekstil, Solunum ve Giyilebilir Sensör Projesi, kimyasal tehditlerin tespitine yönelik akıllı ve esnek gaz sensörleri geliştirilmesi çalışmaları, Doğal Dil İşleme çalışmaları, Biyosensör Geliştirilmesi gibi ileri seviye inovasyon projeleridir. 

2020-2021 yılında Aselsan’da ayrıca birkaç farklı koldan kimyasal, biyolojik, radyolojik, nükleer teknolojileri, ileri malzeme ve enerji teknolojileri, bilgi yönetimi ve ileri kumanda teknolojileri alanında ciddi çalışmalar yapılmaktadır.   

d) 2017-2020 arasındaki her yılda Ar-Ge’de ilk 50 firma arasında savunma sanayinin oranı 2017-2020 arasında sırasıyla yüzde 54,1, yüzde 56,3, yüzde 62,6, yüzde 60,7 gibi çok yüksek oranlardır. Hatta, ilk 50 firma yatırımının 2017-2020 arasında sırasıyla yüzde 50,8, yüzde 49,7, yüzde 58,2, yüzde 55,9 gibi çok yüksek bölümünü sadece Aselsan, TUSAŞ, Roketsan, TEİ ve Havelsan gibi TSK Vakfı’nın beş önemli firması gerçekleştirmiştir. Bu rakama yine Aselsan’ın bir yan kuruluşu olan Bites Savunma’yı da eklediğimizde TSK Vakfı’nın Türkiye Ar-Ge’sinin öncü gücü olduğunu belirtebiliriz.   

e) Savunma sanayii Ar-Ge yatırımlarının dolaylı yollardan teknolojinin ve inovasyon kültürünün gelişmesine ciddi yararları vardır. Ancak, toplumun refahına yansıma oranı sivil sektörlere göre daha düşüktür. Ayrıca, aşağıda Ar-Ge ve Ür-Ge farkında değineceğimiz üzere ülkemizdeki Ar-Ge yatırımlarının çoğu aslında Ürün Geliştirme yatırımlarıdır. Savunma sanayinde mühimmata yapılan yatırım ise mühimmatın (örneğin roketin) kullanılması ile tüketilebilmektedir. Sektörde elde daha çok teknolojik, sistemsel ve know-how yatırımları kalmaktadır.      

f) Ülkemizdeki Ar-Ge büyümesinin 2. önemli unsuru otomotiv ve onun yan sanayisidir. Onun da en önemli üç firması yakın çalıştığım Ford Otosan, Tofaş ve Mercedes (MBT) firmalarıdır. kamyonlar için “Platooning-Otonom Konvoy” projesini, H2H (hub-to-hub) lojistik taşımacılık yapacak “Seviye 4 Otoyol Pilotu” teknolojisini, ağır ticari filo CO2 emisyonlarını 2025’te yüzde 15 ve 2030’da yüzde 15 daha düşürecek karbon ayak izini azaltma ve bu amaçla termal verimliliği yüzde 50’ye çıkaran Ecotorq 12.7L motoru projesi, BEV (Tam Elektrikli), Fuel Cell (Yakıt Hücresi) gibi yeni karbonnötr teknolojiler ve Hidrojen Yakıt Hücreleri üzerinde geliştirme çalışmaları yürüten Ford Otosan son dört yıl toplamında savunma sanayii dışında en yüksek Ar-Ge yatırımı yapan firmadır. 

g) Tofaş son yıllarda Egea modelinin ailesini yenilemiş, Sedan, Hatchback ve Station Wagon gövde seçeneklerine ek olarak bu aileye Egea Cross(over)’ı da eklemiştir. 2020’de ayrıca C19’a karşı sağlık çalışanlarına yönelik üç ayrı ürün geliştiren Tofaş’ın 2018-2019-2020 Ar-Ge yatırımları 269, 355 ve 575 milyon TL gibi yüksek rakamlarda seyretmiştir. 

h) Diğer yandan, Tofaş’ın 2020’deki yüzde 61,9’luk ciddi büyümesini hariç tutarsak otomotiv sektörü Ar-Ge toplamları 2019 ve 2020’de aslında reel olarak küçülmüştür. Halbuki ihracatın lokomotifi, yan sanayisi ile birlikte ciddi katma değer ve istihdam sağlayan bu sektördeki Ar-Ge büyümesi ülkemiz için yaşamsaldır.

i) Otomotiv sektörü her zaman kendi yan sanayisiyle birlikte geliştiğinden (Bosch, Kordsa, Brisa, Jantsan, Tırsan ve TOGG’un da tedarikçisi olan Farplas gibi firmaların da içinde yer aldığı) otomotiv yan sanayisini otomotiv sanayisindeki gelişmelerin bir parçası olarak düşünmek gerekir.

j) Yakın çalıştığım Arçelik’in UV Bölmeli Buzdolabı, UV Hijyenik Havalandırma Programlı Kurutma Makinesi, Oksi Hijyen Programlı Çamaşır Makinesi ve HygieneIntense bulaşık makinesi Ar-Ge ve C19’a karşı solunum cihazı ortak üretiminde yer aldığı yenilikçi çalışmalarına, ayrıca Vestel’in ve Almanya’da birçok Ar-Ge projesini ülkemize getiren BSH’ın gayretlerine rağmen beyaz eşya sektörü Ar-Ge toplamı da reel anlamda küçülmektedir. 

k) Otomotiv ve Beyaz Eşya Ar-Ge’leri reel olarak niçin büyümüyor?: Yukarıda adı geçen firmalar başta olmak üzere birçok savunma sanayii, otomotiv ve beyaz eşya firmasının Ar-Ge projelerinde, özellikle de ilk 12 sıradaki firmanın 10’unun Ar-Ge projelerinde yer aldığım için özel sektördeki bu durumun iki temel dinamikten çokça etkilendiğini bizzat gözlemledim. 

...I Savunma sanayisinin aksine yurt içi ve dışı piyasa daralmalarından direkt etkilenen ve kâr marjları giderek azalan özel sektör firmaları pandeminin olumsuz etkilerini de aşan bu olumsuz durumda Ar-Ge yatırımlarını mecburen azaltabiliyorlar. Bu, ülkemizin teknolojik gelişimi için olumsuz bir gelişmedir. Pandemide ise başlanmış projelere devam edildi ama yeni proje açılma hızı yavaşladı. 

...II Özellikle Mercedes-Benz (MBT), MAN ve BSH gibi yabancı ve Ford, Tofaş, O.Renault gibi yarı-yabancı firmaların Ar-Ge projelerinin içinde yer aldığımda gözlemlediğim; bu firmalar başardıkları Ar-Ge projelerinin referansı ve ülkemizin Ar-Ge teşviklerinin katkısı ile artık Avrupa’daki (özellikle Almanya’daki buna dirençli) genel merkezlerini Ar-Ge ve Ürün Geliştirme projelerini Türkiye’ye kaydırma konusunda artık daha etkililer. Bu ise ülkemiz teknolojisi için hem Türk mühendislerimizi hem de bu firmalardaki yerli-yabancı üst yöneticileri takdir ve onlara teşekkür etmemiz gereken çok olumlu bir gelişmedir. Bu çalışkan ve başarılı ekiplere ve yöneticilerine ülkemiz adına şükran borçluyum. 

l) Turkcell Teknoloji, dijital ve perakende kanallarda (Global Bilgi) çağrı merkezi için de dahil olmak üzere Alt Yapı Çözümleri, BiP, fizy, lifebox, TV+, Yaani, Upcall, 5G gibi Ar-Ge yatırımlarına devam ederek ülkemizin en önemli Ar-Ge Merkezleri’nden birisi haline geldi. Son üç yılda hep ilk 6’da yer alıyor artık. Birlikte yaptığımız Ar-Ge çalışmaları ile Çin’deki Ar-Ge merkezinden Avrupa’ya gidebilecek birçok projeyi Ümraniye Ar-Ge Merkezi’ne kazandıran Huawei 2020’de 145,8 milyon TL Ar-Ge yatırımı yapmıştır. Huawei ve diğer Uzak Doğu Ar-Ge yatırımlarını ülkemize daha da fazla çekmemiz gelecek yıllar için önemli bir strateji hamlemiz olacaktır. 

m)  6. sıradaki Turkcell Teknoloji, 12. Türk Telekom, 14. Logo, 15. Netaş, 18. Huawei ve hatta sanayi firmalarındaki yazılım çalışmaları ile ülkemizde yazılım Ar-Ge’si gelişmektedir. Ancak, sektörün gelişim hızı yeterli değildir. Dergimizin daha önceki sayılarında yayımlanan Global Ar-Ge 1000 firma analizlerimde belirttiğim üzere; dünyada en fazla Ar-Ge yatırımı yapan ilk sıralardaki Amazon, Alphabet/Google, Samsung, Huawei, Microsoft gibi devlerin Ar-Ge yatırımlarının önemli bölümü Yapay Zeka (#AI), Sanal Gerçeklik (#VR), Bulut ve Büyük Veri Yönetimi, İş Zekası, Görüntü-Ses işleme gibi alanlarda gerçekleşmektedir. Ülkemizin; katma değeri düşük sektörlerden bu sektörlere daha fazla yönelmesi, ama bunun için de niteliksiz iş gücünün istihdamı, nitelikli mühendislerin de yurt dışına beyin göçü sorunlarını halletmesi gerekmektedir. Ülkemiz sivil sektörlerin bu alanlarında çok geri kalmakta, gelişmeleri ve fırsat trenini bir kez daha kaçırmaktadır. 

n) Rakamları analiz ettiğimizde Ar-Ge merkezlerimizde çok daha yüksek oranda kadın mühendisimizin istihdam edilebileceği görülmektedir. Deva Holding yüzde 60,3 oranı ile Ar-Ge bölümünde en yüksek kadın çalışan oranına sahip firmadır. Logo Yazılım’ın (yüzde 43,4) ve Turkcell Teknoloji’nin (yüzde 36,0) istihdamda kadın çalışan oranları iyi seviyelerdedir. Ancak, bu alanda birçok proje yapan bir kişi olarak diğer firmalarımızın da bu konuda yapabileceği birçok sosyal girişim olanağı olduğunu belirtebilirim. 

o) Daha da acısı ülkemizde yetişmiş çok iyi Ar-Ge mühendislerimizin ciddi bir bölümünü kaybetmemizdir. Göçmen politikalarını değiştirerek gelecek yıllarda yazılım, elektronik, Yapay Zekâ ve teknoloji yatırımları için gerekli nitelikli iş gücü açığını özellikle Hindistan ve Türkiye’den sağlama stratejisine geçen Almanya ve Hollanda (başta ASML ve TE firmaları için) özellikle en nitelikli mühendislerimizi işe almak için çaba göstermektedir. 

Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın TÜBİTAK ile birlikte “Tersine Beyin Göçü Projesi” ile yurt dışından Türkiye’ye geri getirmeye çalıştığı mühendis ve akademisyenlerden çok daha fazlası ülkemizi terk etmektedir. Ama ülkemizde bu daha büyük kayba yeterince odaklanılmamaktadır. Ar-Ge’nin gelişmesinin en önemli temel taşı olan nitelikli mühendis ve akademisyen kaybımıza karşı (Aselsan ve TUSAŞ gibi bazı firmalar dışında) bu konuda somut bir adım atan özel kurum ve kamuda henüz ciddi bir reaksiyon göremedim. Halbuki Ar-Ge beyin göçü, haklı olarak önemsediğimiz Bor madenlerindeki katma değerini kaybetmemizden bile çok daha önemlidir. 

p) İlaç Sektörü: İlk 50 firmanın ilaç sektöründeki yatırımları 2020 yılında 377,9 milyon TL’ye yükselmiştir. Bunda, en büyük yatırıma sahip Deva İlaç’ın DEVAR-GE bünyesindeki analitik geliştirme, formülasyon, biyoteknoloji ve sentez laboratuvarları, Turgut İlaç ve Nobel İlaç’ın biyoteknoloji, Abdi İbrahim’in (diyabet ve yanma sorunlarına karşı) sentetik yara örtüsü, oftalmolojik, steril ürünler ve Sanofi (yakın çalıştığım Lüleburgaz Ar-Ge’deki) pomat, likit ve steril ürünlerde Ar-Ge yatırımı etkili olmuştur. 

Dünyada en yüksek Ar-Ge yatırımlarının ciroya oranı en yüksek sektörün başında ilaç sektörü (yüzde 15’den fazla) gelir. Hatta bu oran biyoteknoloji ve biyofarmada yüzde 30’ların üzerindedir. Hatta dergimizin daha önceki sayılarında Global Ar-Ge 1000 (firması) analizimizde belirttiğimiz üzere ABD, İrlanda (!), Danimarka ve İsviçre ülke stratejisi olarak bu sektöre özellikle odaklanmaktadır. Ülkemizde ise 2020’deki ciddi artışlara rağmen ilaç sektörü Ar-Ge yatırımları diğer sektörlerin çok gerisinden gelmektedir. Birçok ülke artık DNA/RNA sentezi, genetik, hücre ve doku mühendisliği gibi geleceğin teknolojilerini de içeren biyoteknoloji alanına özellikle odaklanmaktadır. Sadece ABD, ülke toplam Ar-Ge harcamalarının sırasıyla yüzde 27’sinden ve yüzde 22’sinden fazlasını biyoteknoloji Ar-Ge’sine yönlendiren İsviçre ve Danimarka değil, İrlanda (Allergan, Shire Pharmaceuticals) ve Çekya da biyoteknolojiyi özellikle önemsemektedirler. MR, Tomografi gibi yüksek teknolojili cihazlar için geç kalmış olsak da, dışa bağımlılığı da azaltmak ve insanımızın sağlığını koruyabilmek için, önemi pandemide fark edilen tıbbi cihaz sektörü de potansiyeli yüksek bir Ar-Ge alanıdır. 

q) Tıpkı daha önceki yıllarda da olduğu gibi Ar-Ge yatırımlarının büyük bölümü hâlâ bilimsel ve teknik bilgi-birikim geliştiren, temel bilimlere dayalı (THS-Teknolojik Hazırlık Seviyesi 2-3 olan) gerçek temel araştırma ve THS 4-5 deneysel geliştirme (teknoloji geliştirme ya da tasarım) projeleri değildir. OECD kriterlerine göre çoğunluğu (THS 6-9 olan) deneysel ve ürün geliştirme çalışmalarıdır. 

Yani, firmalarımızın çoğu, daha zor ve uzun soluklu bir süreç olan Ar-Ge ile teknoloji geliştirmek yerine, mevcut olan yabancı teknolojileri ürünlerimize entegre etmekte, bunun ile ilgili giderlerini ve mühendislik maaş ve harcamalarını Ar-Ge kategorisinde göstererek teşviklerden yararlanmaktadır. Devletimiz de hem yurt içi kamuoyunda hem de OECD raporlarında “artık kendi Ar-Ge’mizi başarı ile yapıyoruz” izlenimi yaratmak ve diğer bazı başka nedenlerle bu duruma bilerek göz yummaktadır. 

r) Ülkemizin gelişebilmesi, “10 bin Dolar Tuzağı”ndan yukarılara doğru çıkabilmesi için Ar-Ge’lerimizi gerçek Ar-Ge, yani THS 2-5 seviyelerine getirmemiz. Bunun için ise:

...l Ülkemizin geleceği olan hangi sektörlerde uzmanlaşacağının yol planının yapılması (30 yılı aşkın süredir iş dünyasındayım, önümüzdeki 10 yılda hangi sektörlerden çekileceğiz stratejisini hâlâ göremedim. Halbuki Almanya bunu rekabetin güçleştiği TV’de, tüketici elektroniğinde, Japonya Tekstilin belli alanlarında bu çekilmeyi 1980’lerde yaptı), 

...Il Bir türlü hâlâ istenilen seviyelere gelemeyen üniversitelerin-sanayi iş birliklerinin gelişmesi, yani üniversite hocalarımızın teorik söylemleri bırakıp endüstri içine girmesi, kısa vadeli düşünen iş adamlarımızın Ar-Ge ve üniversite iş birliklerine yakınlaşması,

...IIl Bu bağlamda, Ar-Ge ve bilim ile sanayi arasında olması gereken California Institute of Technology, Argonne Nat. Laboratory (ABD), Korea Institute of Science & Technology (Kore), Fraunhofer Society (Almanya) Chinese Academy of Sciences (Çin), National Center for Scientific Research (Fransa) gibi sanayi için çalışan enstitülerin oluşturulması ve (örneğin TÜBİTAK MAM gibi az sayıdaki mevcutların da) daha işlevselleştirilmesi,

...IV Yine üniversiteler ve MYO’ları ile ilgili olarak, ileride iş olanağı sağlamayacak birçok eğitim alanı yerine mühendisliği veya teknikerliği özümsemiş, meslek olarak gören, araştırmacı mezunların yetiştirilmesi ve elde tutulması!, 

...V Tüm bunlar için de ülkemizdeki birçok kurumun günlük ve sürekli strateji değiştirerek değil, en az 3-5 yılı planlayan, stratejik düşünme anlayışına geçmesi gerekmektedir. 

s) Diğer yandan, Temel ve Uygulamalı Araştırma seviyelerinde teknoloji geliştirmek dünyanın her ülkesinde zor, masraflı ve başarısızlık riskleri içeren süreçlerdir. Ar-Ge çalışmalarının birçok başka gelişmekte olan ülkede de başlangıçta ürün seviyelerinden başlaması doğaldır ve çoğu durumda kısa dönemde kâr getirmeyebilir. 

Bu bağlamda, THS 6-9 arasındaki çalışmalar gelişmekte olan birçok ülke tarafından da tercih edilmektedir. Ayrıca, özellikle Yeni Ekonomi’de bazı durumlarda Ar-Ge temelli büyümek yerine İş Modeli İnovasyonu ile başarılı sonuçlar elde eden Starbucks, DHL, Zara, M&S, eBay, ülkemizde de Getir, Yemeksepeti, Sahibinden.com, n11, GittiGidiyor gibi yerel/küresel birçok başarılı yenilikçi firma örneği de vardır. İnovasyonun bu alanlarında da büyümemiz önemlidir. 

t) Orta Doğu’daki siyasi belirsizlikler, Azerbaycan, Suriye, Doğu Akdeniz ve diğer bölgelerde askeri gerginliklerin süreceğini düşündüğümüzde savunma sanayinin önümüzdeki yıllarda da yüksek Ar-Ge yatırımlarına devam etmesini gerektirecektir. Ama ekonominin giderek artan zor ortamına, COVID-19’un devam eden olumsuz etkileri ve 2021-2022’deki Hazine’nin yüksek borç geri ödemelerinin ekleneceği dikkate alındığında bu durum savunma yatırımları ile ekonomik öncelikler arasında bir açmaz oluşturacaktır. 

Özetle, uluslararası güvenlik, politika konuları, ABD ve Avrupa’nın savunma ürünlerimize açık/gizli ambargoları nedeniyle geçtiğimiz üç yıl sivil sektörlerin Ar-Ge yatırımlarını büyütmekte zorlandığımız bir ortamda Ar-Ge’deki toplam büyümeyi savunma sanayii firmaları sağlamıştır. Ancak, 2021-2022’de negatif ekonomik baskılar sivil sektörler üzerinde daha da yoğun devam edecek, ülkemiz savunma sanayisini bir taraftan güçlendirmek zorundayken tüm sektörleri için gereken Ar-Ge finansmanında zorlanabilecektir. Bu da önümüzdeki yıllarda uluslararası rekabette daha da zorlanma olasılığımızı beraberinde getirmektedir. 

Örneğin, istihdam ve ihracatımızda tekstilin çok önemli yeri olmasına rağmen, tekstilde ve teknik tekstilde Ar-Ge çok zayıftır. 2020’de ilk 50 firma arasına giren Tekstil firması yoktur. Son yıllardaki Ar-Ge yatırımlarında Türkiye’de Ar-Ge teşviklerinin yüksek olmasının büyük payı vardır. Dolayısı ile daha stratejik davranılırsa (otomotiv, beyaz eşya ve Huawei’de olduğu gibi) bazı ülkelerin engellemelerine rağmen geleceğin teknolojilerinin bir bölümünün ülkemizin Ar-Ge merkezlerinde geliştirilmesi olanağı vardır.

Yekta Özcan Özözer
İnovasyon ve Dijital Dönüşüm Danışmanı, Eğitimcisi, Yazar 
yekta.ozozer@surekligelisim.com.tr