AR-GE 250


Dr. H. Bader Arslan'dan Türkiye Ar-Ge 250 Analizi

Turkishtime Dergi

Son yıllarda özel sektörün Ar-Ge harcamalarındaki payı artıyor. Savunma sanayi doğası gereği Ar-Ge listelerinde hep ilk sırada yer alsa da diğer sektörlerde Ar-Ge’nin öneminin bilinciyle hareket ediyorlar. Ar-Ge eskiden bir tercihti, artık bir mecburiyet. Bunu görenler yaşamaya devam edecek.

Türkler arasında olumlamanın önemini vurgulayan yaygın bir söz vardır. Denir ki: “Bir şeyi 40 kez söylersen olur”. Türkiye sanayisinin Ar-Ge hikayesi de buna benziyor. 40 defa olmasa da 40 yıla yakın süreden beri konu sürekli gündemde önemli bir yer tutuyor. Önce konunun anlaşılması ve bir bilinç olarak yaygınlaşmasını amaçlayan bir süreç yaşandı. Ardından, araştırma-geliştirmenin katma değer ve rekabet üstünlüğü yaratma açısından vazgeçilmezliği ve küresel ligde üst sıralara tırmanmak için bir zorunluluk olduğu gerçeği toplumun tüm kesimlerine aşılanmaya çalışıldı. Fidan tuttu ve boy atmaya başladı. Devlet, şirketleri Ar-Ge konusunda yatırım yapmak için teşviklerle destekledi. Zamanla bu destekler gelişti ve çeşitlendi. 2010’lu yıllarda özel sektörün Ar-Ge harcamalarındaki payı artmaya başladı. Pek çok şirket kendi Ar-Ge merkezini açtı. Ancak savunma sanayii, biraz da doğasının gereği olarak, Ar-Ge listelerinde hep ilk sırada yer aldı.

Şu anda Türkiye bir kavşak noktasına yaklaşıyor. Bu kavşak, özel sektörün mevcut sektörel kurgusu ile alışageldik tarzda üretime mi devam edeceği, yoksa Ar-Ge ve inovasyona doğru keskin bir dönüş mü yapacağına karar vereceği bir nokta. Zira, ülkede gelir düzeyi arttığı için klasik sektörlerde düşük maliyet ve işgücü verimliliği ile üretim yapmak imkansızlaşırken hem ihracatta patinaj yapma hem de iç pazarı başka üreticilere kaybetme riski yükselmiş durumda. Bu yüzden tarımdan hazır-giyime, makineden kimyasallara kadar çok yaygın bir sektörel düzlemde Ar-Ge’ye dayalı üretime geçiş bir zorunluluğa dönüşüyor. Ar-Ge 20 yıl önce bir tercihti, artık bir mecburiyet. Eylül başında açıklanan Orta Vadeli Program’ın bu konuya özel vurgular yapması, devletin firmaları bu alanda yönlendireceğini açıklaması bu yüzden.

Açıklanan son Orta Vadeli Program metninde farklı alanlarda 12 kez “Ar-Ge” ifadesi kullanılmış. Önceki yıllara göre bir artış dikkat çekiyor. Bundan önceki iki OVP’de bu sayılar 5 ve 7 idi. Program metnindeki bu değişiklik tek başına bir anlam ifade etmiyor elbette. Ancak kamunun vizyonundaki değişimi ve konuyu sahiplenmesini göstermek adına kritik bir gelişme olduğunu kabul etmek gerekir.

Ülkede Ar-Ge bilincini diğer sektörlere yaygınlaştırmanın önünde dört engel var: Ölçek küçüklüğü, rekabet anlayışı, bilinçsizlik ve yüksek enflasyon.

Türkiye’deki girişimlerin yüzde 99,85’i KOBİ. Bunlar toplam Ar-Ge harcamasının yüzde 27’si yapıyor. Toplam girişimlerin binde 1,5’ini oluşturan büyük işletmeler ise ülkedeki Ar-Ge harcamalarının yüzde 73’ünü gerçekleştiriyor. Bu çarpıcı resim ancak, küçüklük konusunda birbiri ile yarışan işletmeleri bir araya getirip bazı maliyetlerin ortadan kaldırılması ile değiştirilebilir.

Rekabet pek çok firma ve girişimci için fiyatla ilişkilendirilen bir kavramdan öteye geçemiyor. Rekabeti fiyat indirme yarışı olarak görmeye devam ettiği sürece özel sektörümüzün Ar-Ge yapma isteği ve buna fon ayırma ihtimalinin artmasını beklemek mümkün değil.

Ar-Ge’nin bir masraf kalemi değil, geleceğe yönelik uzun vadeli bir yatırım olarak görülmesini; savunma, ulaştırma ve elektronik gibi belli birkaç sektörle sınırlı olmadığı bilincini geliştirmek gerekiyor.

Yüksek enflasyon, firmaların ve bireylerin uzun vadeli planlar yapmasını engelleyen bir tehdit. Böyle bir ortamda ve hele ki; finansman kısıtlı ve maliyetleri yüksekken, firmaların arkalarını toplamaktan önlerine bakmalarını; Ar-Ge’ye odaklanmalarını ve buna fon ayırmalarını beklemek mümkün olamaz.

Dolayısıyla, Ar-Ge konusunda planlanan atılım sürecinin başarıya ulaşması için yapılacak çalışmaların bu engellerin de ortadan kaldırılmasını amaçlaması gerekiyor.

Gelelim bu yılki sonuçlara…

İlk 250 firmanın toplam Ar-Ge harcaması 50 milyar TL’nin üzerinde. Bunun 33 milyar TL’lik kısmını ilk 10 firma gerçekleştirmiş. İlk on firma Tusaş, Aselsan, Roketsan, Arçelik, Ford, Tusaş Motor, Türkcell, Havelsan, Mercedes-Benz Türk ve Vestel olarak sıralanıyor. Önceki yıllara göre liste çok değişmemiş. Ancak savunma dışı sektörlerin giderek güçlendiği ve üst sıralara çıktığı dikkat çekiyor. İlk 10 dışındaki firmalar arasında bu daha da belirginleşiyor. İlk 250 içinde savunma sanayinden 14 firma varken, otomotiv 45, yazılım-bilişim 37, ilaç 18, makine 15, tekstilhazır giyim 11, elektronik 10 firma ile temsil ediliyor. Mobilya, lojistik, metal, tarım gibi sektörlerin listede yer alması dikkat çekiyor.

Bu listenin pek de dikkat edilmeyen ancak belki de en önemli özelliği firmaların tamamına yakınının ihracatçı olması. Üstelik yıllardan beri ihracat yapan, cirolarının önemli bir bölümü ihracattan gelen firmalar. Bu elbette bir tesadüf değil. Ar-Ge yatırımları meyve verdikçe, firmaların üretimlerinde katmadeğer yükseliyor, ürünlerinin niteliği ve cazibesi yükseliyor, dünya pazarlarında aranan markalar olmaya başlıyor. Yani Ar-Ge, istikrarlı bir ihracatçı olma yolundaki çabaları destekliyor.

Turkishtime’ın 2013’ten beri devam ettirdiği en fazla Ar-Ge yatırımını yapan 250 firması çalışması, Türkiye’nin bu alandaki en muteber firmalarını öne çıkarmakla kalmıyor; aynı zamanda ülkede bu alandaki değişime yakından tanık olmamızı sağlıyor.

Dr. H. Bader Arslan