Avrupa ve Orta Asya Bölgesinde Pandemi Sonrası Toparlanma Süreci İklim Değişikliği Eylemlerini Hızlandırmak için Fırsat Sunuyor

Turkishtime Dergi

2021 yılının iklim değişikliği ile ilgili önlemlerin aciliyetinin hakkında gerçek anlamda kolektif bilincin geliştiği ve bunu kalıcı eylemlerin takip ettiği bir yıl olması gerekiyor. 

Tıpkı iklim hasarının yol açtığı etkilerin genellikle geri döndürülemez olarak tanımlandığı gibi, değişim çağrısında bulunan hareket de geri döndürülemez niteliktedir. 

İklim değişikliği ile ilgili olarak şimdiye kadar gerçekleştirilen en büyük kamuoyu araştırması olan ve UNDP tarafından 2020 yılında yürütülen araştırmanın bulguları, dünya genelinde insanların neredeyse üçte ikisinin iklim değişikliğini öncelikli olarak ele alınması gereken küresel bir acil durum olarak gördüğünü ortaya koymuştur. Bu mesaj, en trajik koşullarda eski tutum ve davranışlarımızın değiştirilebileceğini, emisyonların azaltılabileceğini ve bugün yaşadığımız gezegenden sorumlu olduğumuzu gösteren bir pandemi ile daha da güçlendirilmiştir. 

Dünya genelinde hükümetler ve şirketler 2050'ye kadar net sıfır emisyon veya iklim nötr olma hedefleri taahhüt etmişlerdir ve yıl sonunda Glasgow'da gerçekleştirilecek COP26 toplantısı yaklaşırken bu ivmenin sürdürülmesi gerekmektedir. Çünkü, salgının bizlere öğrettiği değiştirebileceğimiz derslere ve verilen taahhütlere rağmen emisyonlar 2020 sonu itibariyle salgın öncesi seviyelere sıçramış durumdadır. 

Şu anda bütün dünya öncelikli olarak COVID-19 üzerinde odaklanmıştır. Üzücü bir şekilde kaybedilen milyonlarca hayatın ötesinde, insanlar aynı zamanda bu zorunlu geçiş sürecinin getirdiği ekonomik sancıları da hissetmektedir. İşletmeler kapanmış, istihdam kesintiye gidilmiş ve insanların geçim kaynakları tehlikeye girmiştir. Şimdi politika yapıcılar özellikle sürdürülebilirliği merkeze alarak küresel ekonomiyi nasıl hayata döndürebileceklerinin yollarını aramaktadırlar.

Bu ekonomik yeniden düşüncenin büyük bir örneği Avrupa’da görülebilir. AB’nin iddialı Yeşil Mutabakatı, karbondan arındırma, iklim etkilerine dayanıklılık, doğal sermaye ve sosyal kapsayıcılık arasındaki önemli bağlantıyı kabul ederek iklim eylemi için cesur bir vizyon ortaya koymaktadır. AB COVID-19 pandemisi karşısında Yeşil Mutabakatın hedeflerini küçültmek yerine bu konudaki kararlılığını daha da arttırmış ve iklim hedeflerini yükselterek stratejisini 2 trilyon doların üzerindeki toparlanma programının tam merkezine oturtmuştur.

Sırbistan’daki sel felaketi: 2014 yılında bir alçak basınç siklonu Güneydoğu ve Orta Avrupa’yı etkilemiş ve taşkınlara ve toprak kaymalarına yol açmıştı. Sırbistan’da ve Bosna’da bir hafta boyunca süren taşkınlardan 1,6 milyondan fazla insan etkilenmişti. Dünya Bankası 2014 yılındaki yıkıcı sellerin ardından Taşkın Acil Durum İyileştirme Projesi yoluyla Sırbistan’a destek sağladı.

Pandemi ortamında Dünya Bankası Grubu gelişmekte olan ülkelerdeki iklim yatırımlarının en büyük çok taraflı finansörü olmuş ve son beş yıllık taahhüdü 83 milyar doları aşmıştır. Dünya genelinde, cesur iklim amaçlarının politikalara ve yatırımlara dönüştürülebilmesi için her ülkenin kendi koşullarının yakından incelenmesi ve ulusal hükümetler ile uluslararası kuruluşlar arasında güçlü işbirliği sağlanması gerekmektedir. İklim değişikliğinin en kötü etkilerini bertarafı edebilmek için politika yapıcıların üç temel önceliği değerlendirmeleri gerekecektir:

İlk olarak, orta ve düşük gelirli ülkelere temiz enerji teknolojileri, elektriğe erişim, sürdürülebilir ormancılık ve iklim değişikliğinin yol açtığı doğal afetleri hafifletmeye yönelik dayanıklılık ve azaltma önlemleri gibi alanlarda sağlanan finansal desteğin arttırılması değerlendirilmelidir. Bu kapsamda zengin ülkeler yaşam standartlarının yükseltilmesine ve çevrenin korunmasına yardımcı olmak için yoksul ülkelerdeki sürdürülebilir kalkınmayı destekleyebilirler. Dünya Bankası Grubu olarak biz kendi rolümüz kapsamında iddialı bir hedef belirledik: önümüzdeki beş yıllık dönemde sağlayacağımız finansmanın yüzde 35’i kararlı iklim eylemleri gerçekleştiren ülkeleri desteklemek için kullanılacaktır. Bu aynı zamanda Avrupa ve Orta Asya bölgesindeki ülkeler de dahil olmak üzere ülke ortaklarımızın 2015 Paris Anlaşması kapsamında yaptıkları ulusal iklim taahhütlerini gerçekleştirmelerini desteklemede de kritik bir rol oynayacaktır.

İkinci olarak, politika yapıcılar iklim değişikliği konusuna çok yönlü bir bakış açısından bakmalıdır. Geçmişte sıklıkla iklim yatırımları veya “yeşil” yatırımlar adil olmayan bir şekilde profillendirilmiştir ve bunlar çevre için iyi ancak maliyetli ve rekabetçi olmayan yatırımlar olarak görülmüştür. İklim eylemlerinin ekonomik potansiyeli ve sağaldığı tasarruflar her zaman etkili bir şekilde vurgulanmamaktadır. Örneğin, güvenilir elektriğe erişim, gelişmekte olan ülkelerdeki girişimciler için çalışma saatlerini uzatabilir. Çocukların akşam ders çalışmalarına ve beklentilerini yükseltmelerine olanak tanır. Benzer şekilde, temiz yemek pişirme ve ısıtma malzemeleri, yaşam süresini uzatmak ve sağlık hizmetlerinin maliyetlerini düşürmek için inkar edilemez faydalara sahiptir. Evdekileri (çoğu kez kadınları) her gün ilkel sobalarda yakmak üzere odun veya gübre gibi biyokütle kaynakları toplamaktan kurtarır. Harcanan bu zaman aslında bir eğitim almak veya bir iş kurmak için harcanabilecek zamandır.

Polonya’da Yenilenebilir Enerji: Dünya Bankası, Polonya'nın kömür kullanımından adil bir şekilde çıkmasını desteklemektedir. Sonuç olarak, ülkenin elektrik üretim bileşiminde yenilenebilir enerji kaynaklarının payı yaklaşık yüzde 20 olan mevcut seviyelerin önemli ölçüde üzerine çıkacaktır.

Şimdiye kadar bu iklim "dışsallıklarının" hepsinin ekonomiye bir maliyeti olduğunu öğrendik. Bunları ortadan kaldırmamanın, yoksullukla mücadele, finansal performans, halk sağlığı ve sonuçta ekonomik büyüme için olumsuz etkileri bulunmaktadır. Dünya Bankası gibi kurumlar, yatırımlar yoluyla bu faydaların nasıl en üst düzeye çıkarılabileceği konusunda teknik yardım ve politika önerileri sunmaktadır.

Üçüncü olarak, kırılgan kesimleri iklim şoklarından korunması ve düşük karbon ekonomisine geçişten etkilenecek insanların ve yerlerin desteklenmesi değerlendirilmelidir. COVID-19 pandemisinde olduğu gibi, hükümetler, işletmeler ve uluslararası kurumlar, toplumlarımızda en fazla risk altında olan grupları korumak için insanları ve kaynakları harekete geçirmeye hazır olmalıdır. Bu “dayanıklılık” temel ilkesine dayalı programlar oluşturarak her zaman beklenmedik olaylara hazırlıklı olmayı da gerektirir. Dünya Bankası, özellikle Orta, Doğu ve Güney Avrupa'dakiler olmak üzere üye devletlerin 2050 yılına kadar AB'nin iklim nötr olma hedefine ulaşmalarına yardımcı olmak için 18 milyar avroluk Adil Geçiş Fonu ile Avrupa Komisyonu'nu desteklemektedir. Böyle bir geçiş sürecinin büyük bir kısmı kömür kullanımını aşamalı olarak bırakılmasından oluşmaktadır. Banka, politika yapıcıların Yunanistan, Bulgaristan, Batı Balkanlar ve Ukrayna'daki projelerden çıkarılan derslerin yanı sıra Rusya Federasyonu, Polonya ve Romanya'nın uzun bir geçmişe dayanan deneyimlerinden yararlanmalarına yardımcı olmaktadır. Adil Geçiş, enerji politikasındaki değişiklikler ve geçiş süreçleri için kapsamlı bir yaklaşım sunmakta ve Avrupa ve Orta Asya bölgesinin de ötesinde büyük bir önem taşımaktadır.

İklim değişikliğinin özellikle çevresel, sosyal, politik ve ekonomik olmak üzere bir dizi karmaşık zorluk barındırdığı bir gerçektir. Her duruma uyan tek bir çözüm bulunmamaktadır ve bu sebeple iklim değişikliğini hızlı bir şekilde ortadan kaldırmak güçtür ve bunu başka etkenlerden bağımsız olarak ele almak imkansızdır. İşte bu noktada büyük ya da küçük her ülkenin şu ya da bu şekilde küresel liderliği uygulama fırsatına sahiptir. Küresel ve uluslararası finansal kuruluşlar, ortak bir tehdidi ortadan kaldırmak için ülkeleri masanın etrafında bir araya getirmede oynayacakları önemli bir role sahiptir. 

Gelecekte geriye baktığımızda 2021 yılını COVID-19 salgının artık insanların hayatlarını ve geçim kaynaklarını almadığı ve bir yandan kolektif olarak net sıfır emisyon hedefine katkıda bulunurken aynı zamanda toparlanmanın tüm hızıyla başladığı bir yıl olarak görelim.

Yazar Hakkında

Anna Bjerde,
Dünya Bankası Başkan Yardımcısı, Avrupa ve Orta Asya 

Anna Bjerde 1 Mayıs 2020 tarihinde Dünya Bankası’nın Avrupa ve Orta Asya bölgesinden sorumlu Başkan Yardımcısı oldu. Anna bu görevi kapsamında Dünya Bankası’nın bölgedeki stratejik, analitik, operasyonel ve bilgi çalışmalarını yönetmektedir. 

Anna bu görevi öncesinde yine Dünya Bankası bünyesinde Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesi Strateji ve Operasyonlar Direktörü olarak görev yapmaktaydı. Daha öncesinde ise Banka’nın altı bölgesinin tamamında sürdürülebilir kalkınmaya yönelik stratejilerinin, kredilendirme ve analitik çalışmalarının gözetiminden sorumluydu. Ayrıca 2014-2015 yıllarında Avrupa ve Orta Asya bölgesi Başkan Yardımcısı vekili olarak da görev yapmıştır.

Anna Afrika, Orta Doğu, Avrupa ve Orta Asya, Latin Amerika ve Karayipler, Doğu Asya bölgelerindeki kalkınma çalışmalarında 25 yıldan fazla deneyime sahiptir. Anna ekonomik kalkınma alanında tanınmış bir liderdir ve spesifik olarak kapsayıcı büyüme ve sürdürülebilir kalkınma konuları ile ilgilenmektedir. 

Anna kalabalık ve merkezden uzak yerlerde çalışan bir işgücünün ve ülke ofislerinin yönetilmesinde ve aynı zamanda güçlü ikili ve çok taraflı ortaklıkların geliştirilmesinde deneyim sahibi bir lider ve yöneticidir. Anna Stockholm Üniversitesi’nde İşletme ve Ekonomi alanında yüksek lisans derecesi almıştır. 

Bu makalenin orijinali ilk olara Capital Finance International haberi olarak Nisan 2021’de yayınlanmıştır. https://cfi.co/finance/2021/03/world-bank-pandemic-recovery-is-an-opportunity-to-step-up-climate-change-action-in-europe-and-central-asia/