Dünya Bankası Türkiye Direktörü Auguste T. Kouamé ile Turkishtime Özel Röportajı

Küresel ekonomi gibi Türkiye ekonomisi de bir dönüm noktasında...
Deneyimli ve genç bir isim olarak Mayıs 2019 yılından itibaren Dünya Bankası Türkiye Ülke Direktörü olarak görev yapan Auguste Tano Kouamé, tüm dünyayı etkiyen salgından sonra küresel ekonomi gibi Türkiye ekonomisinin de bir dönüm noktasında olduğuna dikkat çekiyor. Yaşanan bu küresel krizin dikkatleri yapısal reformlar üzerinde yeniden odaklandırmak ve Türkiye'yi yüksek gelirli uluslar grubuna götürecek dayanıklı bir ekonomik sistemi yeniden inşa etmek için bir fırsat sunduğuna da değinen Dr.Koumé ile dünyada yoksulluğun bitirilmesi, yeni teknolojilerin verimlilik ve yeni iş olanakları yaratmasının yanı sıra Türkiye’de OSB’lere yönelik Dünya Bankası’nın sağlayacağı destekleri ele aldık.
Dünya Bankasının misyonunda 2030 yılına kadar yoksulluğu yüzde 3 oranında azaltmak ve dünya nüfusunun en yoksul yüze 40’lık bölümüne refah kazandırmak vardı. Dünya Bankası 2030 yılının sonuna kadar bu hedeflerini gerçekleştirebilecek mi?
2014 yılında Dünya Bankası her ülkede (a) aşırı yoksulluğun sona erdirilmesinden, yani 1,9 doların (2011 SAGP) altında gelirle yaşayan küresel nüfusun oranının 2030 yılına kadar yüzde 3 ile sınırlanmasından ve (b) paylaşılan refahın arttırılmasından oluşan ikiz hedeflerini belirledi. 1990 ile 2015 yılları arasında, dünya bu amaca ulaşma yolunda çok iyi bir ilerleme kaydetti. Bu dönemde, küresel aşırı yoksullukta ortalama bir puan düşüş kaydedildi (her yıl 47 milyon daha az yoksula eşdeğer) ve yoksulların sayısı yaklaşık 1,9 milyardan 735 milyona düştü (yani küresel nüfusun yüzde 10.1%’si).
İklim değişikliği, çatışmalar ve kırılganlık gibi küresel zorluklar sadece yoksulluğun azaltılmasına yönelik çabaları aksatmakla kalmıyor, aynı zamanda gelir eşitsizliğini derinleştiriyor, kapsayıcı ekonomik toparlanmayı ve gelecekteki büyümeyi tehdit ediyor. 2015 yılından 2018 yılına kadar dünya genelinde yoksulluk sadece 1.4 puan azaldı, bu daha önceki 25 yılda kaydedilen hızın üçte biri düzeyindedir. Ayrıca, aşırı yoksulluğun yoğunlaştığı bölgeler Asya'dan Afrika'ya kaydı. 1990 yılında Doğu Asya ve Pasifik ile Güney Asya bölgeleri aşırı yoksulların yüzde 80'ini oluşturuyordu. Çin'de yoksulluğun hızlı bir şekilde azalması, 1990'larda Doğu Asya'da yoğunlaşan küresel yoksulluğun 2002'de Güney Asya'ya ve ardından 2010'larda Sahra Altı Afrika bölgesine kaymasına yol açmış, yoksulluğu hızlı ve sürdürülebilir bir hızda azaltma çabalarında yeni zorluklar doğurmuştur. Örneğin, Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesinde, Suriye Arap Cumhuriyeti ve Yemen Cumhuriyeti'ndeki çatışmaların etkisiyle aşırı yoksulluk oranları 2015 ile 2018 arasında neredeyse iki katına çıkarak yüzde 3,8'den yüzde 7,2'ye ulaşmıştır.
2030 yılına kadar yoksulluğu ortadan kaldırma hedefi, Covid-19 pandemisinin ortaya çıkması ile sekteye uğramıştır. Pandeminin ekonomik ve sosyal maliyetleri nedeniyle 2020 yılında küresel aşırı yoksullukta yaşanan tahmini 120 milyon artış gerçekten daha önce görülmemiş bir durumdur. 2021 yılına ilişkin görünüm de çok iyi görünmemektedir ve Covid-19 salgınının yarattığı yoksulların sayısının 163 milyona yükselmesi öngörülmektedir. Sonuçta, salgının son üç yılda yoksulluğun azaltılmasında elde edilen kazanımları yok etmesi bekleniyor. Covid-19'dan önce, son otuz yılda küresel yoksul sayısında kriz kaynaklı tek artış Asya mali krizinden kaynaklı artıştı.
Dünya Bankası'nın ikiz hedeflerinden ikincisi, tüm toplumlardaki nispeten yoksul insanların ekonomik kazanımlara dahil olmalarını ve bunlardan yararlanmalarını sağlamaktır. Paylaşılan Refah olarak bilinen bu hedef, nüfusun en yoksul yüzde 40'lık dilimi üzerinde odaklanmakta ve ortalama bir hanehalkının kişi başına düşen gelirinin veya tüketiminin yıllık artış oranı ile tanımlanmaktadır. 2012 ile 2017 yılları arasında, Paylaşılan Refah göstergesi pozitifti ve yüksek düzeydeydi ve çoğu ülkede kapsayıcı büyümeye işaret ediyordu: verileri mevcut 91 ekonomiden 74'ü pozitif Paylaşılan Refah göstergesine sahipti. Bununla birlikte, paylaşılan refahın o zamandan beri durgun ve ülkeler arasında eşitsiz olduğunu gösteren kanıtlar mevcuttur. Covid-19 salgınının işler ve gelirler üzerindeki eşitsizliğe yol açan etkilerinin bu kalıbı daha da derinleştirmiş olması muhtemeldir.
Son gelişmeler bu eğilimleri sadece daha da ağırlaştıracaktır ve yoksulluk üzerindeki olumsuz etkileri 2030 yılına kadar çoğu ülkede neredeyse kesin denilebilecek bir ihtimalle hissedilecektir. Bu bağlamda, kriz öncesinde zaten risk altında olan küresel mutlak aşırı yoksulluk oranını 2030 yılına kadar yüzde 3'ün altına indirme hedefine ulaşmak artık her zamankinden daha zor hale gelmiştir. Bunu başarmak için, geleceğin işleri de dahil olmak üzere yoksulların üretken işçiler olmalarını sağlayacak beşeri ve fiziksel sermayeyi oluşturmalarına yardımcı olarak, kapsayıcı piyasalara erişimi sağlayarak ve arttırarak, finansmana erişimi genişletmek için teknolojiden yararlanarak, gelecekteki şoklara karşı dayanıklılık oluşturarak ve güvenlik ağlarını ve sosyal korumayı güçlendirerek Covid-19 sonrası bir dünyada kapsayıcı bir toparlanma sağlamak gerekecektir.
2030’larda nasıl bir dünya ile karşı karşıya olacağız? Yapay zeka ve robotik teknolojilerinin işsizi bırakacağı insanlara ve gençlere nasıl refah dağıtılacağı konusunda Dünya Bankasının bir öngörüsü ve planı var mıdır?
Geçtiğimiz yıl, COVID-19 salgınının tetiklediği ekonomik çıktıdaki çöküşün ardından, küresel ekonomik çıktının bu yıl yüzde 4'e yükselmesi ve pandeminin potansiyel büyümeye verdiği kalıcı hasarın baskılaması ile birlikte 2022'de yüzde 3,8'e inmesi bekleniyor. Özellikle, salgının yatırımlar ve beşeri sermaye üzerindeki etkisinin, yükselen piyasalardaki ve gelişmekte olan ekonomilerdeki büyüme beklentilerini aşındırması bekleniyor. Covid-19 salgının etkilerini dikkate alacak şekilde güncellenen mevcut küresel yoksulluk tahminleri, aşırı yoksulluğun 2030 yılına kadar mevcut yüzde 10,1'lik orandan yüzde 7,2’ye (615 milyon kişi) ineceğini, ancak on yıllık dönem sonunda aşırı yoksulluğu sona erdirmek için belirlenen yüzde 3’lük hedefin 4,2 puan yukarısında gerçekleşeceğini göstermektedir.
Robotik ve yapay zeka gibi yeni teknolojiler, imalatta verimliliği artırmak için heyecan verici fırsatlar sunmaktadır. Bu daha az emek yoğun yöntemlerin istihdam üzerinde yaratacağı etkilere dair haklı endişeler olsa da, Dünya Bankası Grubu'nun “Sorun Yaklaşıyor mu?: İmalatın Sürüklediği Kalkınmanın Geleceği” başlıklı raporunda, işlerdeki değişime dair basit tahminlerin sorunu olduğundan büyük gösteriyor olabileceğini, çünkü önceki teknoloji dönüşümlerinin ortaya çıkışından alınan derslere dayalı olarak özellikle hizmetler olmak üzere başka alanlarda yeni işler yaratmanın olası olduğunu göstermektedir. Dünya Bankası Grubu'nun Değişen İş Yapısına ile ilgili 2019 Dünya Kalkınma Raporu, önümüzdeki yıllarda teknoloji ilerledikçe iyi işlerin yaratılmasını sağlamaya yardımcı olacak temel politika odak alanlarını vurgulamıştır. Bunlardan birincisi beşeri sermayeye yatırım yapmak ve özellikle karmaşık problem çözme gibi gelişmiş bilişsel beceriler, ekip çalışması gibi sosyo-davranışsal beceriler ve akıl yürütme ve öz yeterlik gibi uyarlanabilirliği öngören beceri kombinasyonlarından oluşmaktadır. İkincisi, yeniden beceri edindirme fırsatları sağlamak için yaşam boyu ve yetişkin öğrenme fırsatları sunmaktır. Üçüncüsü, altyapı yatırımlarıdır - en önemlisi de, yol, liman ve belediye altyapısının yanı sıra herkes için uygun fiyatlı internet erişimi sağlamaktır. Ayrıca işin değişen doğasına uyum sağlamak için, risk yönetiminin yükünü işgücü düzenlemelerinden daha fazla alabilecek ve daha sonra daha fazla esnekliğe ve çalışanların verimli tahsisi üzerinde odaklanması sağlanabilecek etkili sosyal koruma sistemleri gerekecektir.
Türkiye’yi yoksulluk ve refah açısından nasıl değerlendiriyorsunuz ve ülkemizle ilgili bu alanlarda Dünya Bankası’nın hedefleri nelerdir kısaca bahsedebilir misiniz?
Türkiye son yirmi yıllık dönemde çoğunlukla güçlü bir kapsayıcılık geçmişine sahiptir ve yoksulluğun azaltılmasında kayda değer bir başarı elde etmiştir. Dünya Bankası'nın Üst Orta Gelirli Ülkeler için belirlediği yoksulluk sınırına (sabit 2011 satın alma gücü paritesi fiyatlarında, kişi başına günlük 5,50 ABD doları) göre ölçüldüğünde, 2003 yılında yüzde 37 olan yoksul nüfusun payı 2018 itibariyle yüzde 8,5'e düşmüştür ve bu da yıllık ortalama yaklaşık 2 puanlık bir düşüşe karşılık gelmektedir. Bununla birlikte, arka arkaya gelen iki şok bu düşüş eğilimi önemli ölçüde sekteye uğrattı: 2018-19 krizi ve Covid-19'un başlangıcı. Bu iki olayın birlikte Türkiye'de yaklaşık 3 milyon yeni yoksulla sonuçlanacağı tahmin edilmektedir.
Özellikle Covid-19 krizi, hem etkinin yükünü taşıyan insan grupları hem de toparlanma aşamasında geride kalanlar açısından derin eşitsizlikler ortaya çıkardı. Türkiye'deki pandemiye atfedilen iş kayıplarının yüzde 60'ından fazlası en alt yüzde 40'lık dilimde meydana gelmiştir ve işten çıkarmaların büyük kısmı kayıt dışı çalışanları, düşük vasıflı çalışanları ve kadınları etkilemektedir. Kriz aynı zamanda birçok kadını iş aramaktan veya işgücü piyasasına girmekten caydırmıştır ve kadınların işgücüne katılımlarını Nisan 2019 ile Nisan 2020 arasında 5,2 puan azaltarak yüzde 29,2'ye düşürmüştür.
Kadınları işgücü piyasasına geri getirmek zorlu olabilir. Kadınların işgücüne katılımını benzer bir oranda arttırmak için, Türkiye'nin neredeyse on yıllık güçlü ve istikrarlı bir şekilde büyümesi gerekmiştir. Benzer şekilde, Türkiye ekonomisi 2020'nin üçüncü çeyreğinde güçlü bir şekilde toparlanırken ve kaybedilen işlerin yüzde 72'si geri kazanılırken, bu toparlanmadan daha çok kayıtlı ve vasıflı işçiler fayda sağlamıştır.
Türkiye'de yoksulluğun 2018 krizi öncesindeki seviyeye geri getirilmesi ve sürdürülebilir bir düşüş yoluna sokulması, birkaç yıl boyunca güçlü, istikrarlı ve kapsayıcı büyüme ve politikalar gerektirecektir. Daha önce gösterildiği gibi, düşük gelirli hanehalkları genellikle şoklardan ve ekonomik dalgalanmalardan en kötü etkilenen kesimlerdir. Dünya Bankası Grubu, Türkiye'nin yoksulluğu ortadan kaldırma yönündeki gidişatını düzeltmesini sağlayacak sürdürülebilir ve kaliteli büyüme üretecek politikaları ve yatırımları desteklemek için kamu ve özel sektör kuruluşlarıyla birlikte çalışmalar yapmaktadır. Bunu destekleyebilecek temel politikalar arasında, hem yerli hem de uluslararası firmaların Türkiye'de uzun vadeli yatırım yapmaları için elverişli ve istikrarlı bir ortam oluşturulması; ikinci şanslar sağlamak ve kadınları ve dışlanmış grupları istihdama dahil etmek amacıyla uygulanacak aktif işgücü piyasası politikaları ile birlikte esnek işgücü piyasalarının sağlanması; gereksiz idari yükleri azaltarak verimli bir özel özel sektörün oluşturulması ve sera gazı emisyonlarının uygun piyasa fiyatlandırması gibi piyasa aksaklıklarının giderilmesi sayılabilir.
Türkiye’nin kalkınma stratejilerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu noktada yapılması gerekenler sizce neler? Dünya Bankası misyonu doğrultusunda 2021 yılı itibari ülkemizin kalkınma süreçlerine ne tür katkılar planlamaktadır?
Başka birçok ülke gibi, Türkiye de COVID-19 salgından ağır şekilde etkilendi. Neyse ki, ekonomi toparlanıyor. Aslında, yatırımların ve ihracatın toparlanması ile birlikte 2021 yılında ekonomik büyümenin hızlanmasını bekliyoruz. Bununla birlikte, dünyadaki birçok ülkede olduğu gibi, 2021 yılında Türkiye'deki ekonomik faaliyetin taam olarak nasıl evrileceği konusunda yüksek derecede belirsizlik bulunuyor. Ekonomik güvenin artmasını ve COVID-19 risklerinin bastırılmasını beklemekle birlikte, yine de 2021 yılında dış veya iç talep kaynaklarının azalması durumunda toparlanmanın aksayacağı hususunda aşağı yönlü bir risk söz konusudur.
Küresel ekonomi gibi Türkiye de bir dönüm noktasındadır. Buradaki zorluk, makroekonomik istikrarı korumak ve uzun vadeye hazırlanma üzerinde odaklanmak olacaktır. Bu kriz, dikkatleri yapısal reformlar üzerinde yeniden odaklandırmak ve Türkiye'yi yüksek gelirli uluslar grubuna götürecek dayanıklı bir ekonomik sistemi yeniden inşa etmek için bir fırsat sunmaktadır. Önümüzdeki aylarda ve yıllarda uygulanacak yapısal reformlar, Covid sonrası küresel ekonominin şeklini ve tek tek ülkelerin küresel ekonomideki yerlerini belirleyecektir. Türkiye, Onbirinci Ulusal Kalkınma Planında sağlam bir dizi yapısal reform fikri ortaya koymuştur ve hükümet tarafından açıklanacak yeni reform programını dört gözle bekliyoruz.
Kendi açımızdan bakacak olursak, Türkiye için kalkınma fırsatlarını değerlendirme üzerinde odaklanan düzenli raporlarımız aracılığıyla, geçmişte yaptığımız gibi, ilave veya alternatif reform fikirlerinin yanı sıra uygulama desteği sunmaya devam edeceğiz. Örneğin son yayınlanan raporlar veya hazırlık aşamasında olan raporlar Verimlilik, Küresel Değer Zincirleri, Kamu Maliyesi, Yeşil Büyüme, Bölgesel Kalkınma Eşitsizlikleri, Enerji ve Pandemiye Hazırlık gibi konuları kapsamaktadır.
Son birkaç yıllık dönemde, Türkiye’deki çeşitli kurumlar ve paydaşlar ile mutabakat içerisinde Türkiye'deki çeşitli sektörlerdeki kalkınma projelerine desteğimizi arttırabildik. 2020 yılında Covid salgına karşı müdahale niteliğindeki 5 projenin yanı sıra Türkiye’nin uzun vadeli kalkınma hedeflerini destekleyen 4 projeye daha finansman sağladık. 2021 ve takip eden yıllardaki yıllarda programımız, Türkiye'nin Covid pandemisinin etkilerinden yeşil, dayanıklı ve kapsayıcı bir şekilde kurtulmasını ve yüksek gelirli bir ülke olma potansiyelini artıracak altyapı ve kurumları desteklemeyi amaçlayacaktır. Bu bağlamda Banka, jeotermal enerji, entegre havza yönetimi, tarımsal gıda, su muhafaza, kentsel gelişim ve depreme karşı dayanıklılık sektörlerinde yeni operasyonlar sunmak için Türk muhatapları ile yakın bir şekilde çalışmaktadır.
Yakın süre önce açıkladığınız, Türkiye’deki Organize Sanayi Bölgelerinin (OSB) daha verimli, çevresel açıdan daha sürdürülebilir ve daha rekabetçi hale gelmelerine yardımcı olacak ve Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı (STB) tarafından uygulanacak olan 300 milyon ABD$ tutarındaki destek projesini kurgularken hangi konuları planladınız? Örneğin bu planlamayı yaparken şu an 348 adet olan organize sanayi bölgeleri ile istişare yapma fırsatınız oldu mu?
Kısa süre önce onaylanan 300 milyon ABD Doları tutarındaki Organize Sanayi Bölgeleri (OSB) projesi, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı (STB) ve OSB'ler ile son 15 aylık dönemde yürütülen çok yoğun ve verimli bir diyaloğun sonucuydu. Ekibimiz, STB ve OSB uzmanları ile birlikte, OSB altyapısına yapılan yatırımlardan enerji ve su tasarrufu sağlanması, CO2 emisyonlarının azaltılması ve OSB'lerin daha rekabetçi hale getirilmesi yoluyla kalkınma etkisini en üst düzeye çıkaracak şekilde projeyi özenle tasarladı. Proje tasarımı, birçok OSB'nin “yeşilleşme” ve ileri atıksu arıtma tesisleri, buhar yolları, endüstriyel simbiyoz ve yağmur suyu toplama tesisleri gibi yenilikçi yeşil altyapı tesislerine yatırım yapma talebiyle bazı OSB'lerde temel altyapıya yatırım yapma ihtiyacını dengelemektedir. Bazı yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği projeleri de desteklenecektir. Son olarak, Türkiye’nin OSB’lerinin yurt içinde ve yurt dışında rekabetçiliklerini arttırmak için, yenilikçilik ve eğitim merkezlerine yapılan bazı yatırımlar desteklenecek, OSB'ler ile yakındaki üniversiteler ve akademik kuruluşlar arasındaki bağlantıların arttırılması teşvik edilecek ve böylece sanayide yenilikçilik desteklenecektir.
Dünya Bankası ve STB ekipleri, hem alt projelerin finansal açıdan sağlamlığı ve karlılığı hem de alt proje türüne bağlı teknik kriterler üzerinde odaklanan bir dizi alt proje seçim kriteri oluşturdular. Örneğin, temel altyapı bileşeni (145 milyon ABD Doları) kapsamında, su ve kanalizasyon boru hatlarının ve şebekelerinin şiddetli yağış veya sellere dayanıklı olarak, iklim etkilerine dirençli bir şekilde inşa edilmesi gerekecektir. Benzer şekilde, yeşil altyapı bileşeni (135 milyon ABD Doları) kapsamında, proses suyu için ileri su arıtma tesisi yapımı içeren alt projelerin, arıtılan suların farklı amaçlar için kullanılmasına yönelik açık bir plan içermesi gerekecektir; örneğin OSB yeşil alanlarının sulanması veya tuvalet sifonları veya proses suyu için kullanmak üzere kiracı firmalara dağıtılması. Yenilikçilik merkezleri bileşeni için (10 milyon ABD Doları), OSB'lerin en az yüzde 50 doluluk oranı, yıllık en az 100 milyon ABD Doları toplam OSB satış hacmi, ihracat satışlarının toplam OSB satışları içinde en az yüzde 20 paya sahip olması ve 20 km'lik bir yarıçap içinde ulusal olarak onaylanmış bir üniversite veya araştırma enstitüsü bulunması koşullarını karşılamaları gerekecektir.
Proje ekibi, yoğun bir proje hazırlık aşamasında bir dizi OSB iler istişareler gerçekleştirdi. Hazırlık aşamasında yaklaşık 20 kadar OSB ile yakın bir şekilde istişareler gerçekleştirdik. Ayrıca, projenin çevresel ve sosyal yönleri ile ilgili olarak tüm OSB'lerin, yerel belediyelerin ve diğer etkilenen tarafların katılımıyla gerçekleştirilen paydaş istişareleri de kısa süre önce tamamlandı. Proje uygulaması sırasında tüm OSB'ler ile koordinasyonun yakın bir şekilde sürdürülmesini ve düzenli bilgilendirme etkinlikleri ile birlikte geri bildirim fırsatları sunulmasını bekliyoruz.
COVID salgını başlamadan önce uzmanlarımız Aralık 2019'da Türkiye'ye gelerek Eskişehir ve Başkent OSB'leri ziyaret ettiler. Her iki OSB’de de OSB yönetimi projeyi ve tasarımını büyük ölçüde destekledi. Aslında bir yenilikçilik merkezi yapılmasını talep eden taraf Başkent OSB idi. Ayrıca projenin 2016 ile 2018 yılları arasında Uluslararası Finans Kurumu (IFC) tarafından yürütülen başarılı bir teknik danışmanlık projesi sonrasında ortaya çıktığını da belirtmemiz gerekir. Bu danışmanlık projesi Bursa, Gebze, Konya, Adana, İzmir-Atatürk, Manisa, Demirtaş ve diğer OSB'ler dahil olmak üzere birçok OSB ile yakın bir işbirliği sağlamıştır.
Dünya Bankası Türkiye Organize Sanayi Bölgelerine yönelik vereceğiniz desteğin, OSB’lerde uygulama performanslarını ölçüm stratejileriniz olacak mı? Bu verdiğiniz desteklerin Türkiye’deki başarılı uygulamalarını ve sonuçlarına yönelik bir iletişiminiz olacak mı?
Mutlaka, proje çok sağlam bir performans ölçüm çerçevesine sahiptir ve proje ömrü boyunca bir dizi sonuç göstergesi izlenecektir. Proje Uygulama Birimi bünyesinde bir izleme ve değerlendirme uzmanı işe alınacak ve Dünya Bankası sonuçların izlenmesi ve izlenmesi alanında daha fazla rehberlik ve uzmanlık sağlayacaktır. Projenin temel performans hedeflerinden bazıları arasında proje sonunda yılda yaklaşık 28.000 MWh enerji tasarrufu ve yılda 6,6 milyon metreküp su tasarrufu sağlanması sayılabilir. Tüm sonuç göstergeleri için ara hedefler geliştirilmiştir ve kararlaştırılmıştır ve proje uygulaması sırasında yakından izlenecektir.
Proje, yeşil akreditasyon ve yeşil OSB'lerle ilgili yerel ve uluslararası deneyimlerden dersler çıkarma dahil olmak üzere OSB'lere teknik yardım desteği de sağlayacaktır. Tüm OSB'lerin ve iş dünyasının bu yenilikçi projeyi ilk elden duyabilmesi için çalıştaylar, konferanslar ve medya bilgilendirme faaliyetleri yoluyla başarılı sonuçları yaygınlaştırmayı planlıyoruz. Projenin özel amaçlı bir teknik yardım yoluyla desteklemeyi planladığı alanlardan biri de, OSB'lerin önerilen AB Sınırda Karbon Düzenlemesi hakkında bilgilendirilmesi ile ilgilidir. AB Yeşil Mutabakatı kapsamında (seçilen sektörler için) önerilen Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması Türkiye'nin ihracatı için bir engel olarak görülebilir ancak Türkiye seçili değer zincirlerini rakip ülkelere göre daha hızlı bir şekilde karbondan arındırabilirse, AB pazarlarına erişimi ve ihracatı artırmak için önemli bir fırsat da sunabilir.
Sayın Auguste T. Kouamé Dünya Bankası’nın Türkiye Ülke Direktörüdür.
Mayıs 2019’da bu göreve gelmeden önce, Dr. Kouamé Ocak 2017 ile Nisan 2019 arasında Dünya Bankası Grubu’nun Bağımsız Değerlendirme Grubunda (IEG), İnsani Kalkınma ve Ekonomik Yönetim Bölüm Direktörü olarak görev yapmıştır. Ekonomik yönetim ve ülke programları ile insani kalkınma ve kurumsal stratejilere ilişkin bağımsız değerlendirmelerin gözetimini gerçekleştirmiştir. Bağımsız Değerlendirme Grubu’na katılmadan önce, 2014 ile 2017 yılları arasında Dünya Bankası’nın Makroekonomi ve Mali Yönetim Küresel Uygulama Grubu bünyesinde, sırasıyla Orta Doğu ve Kuzey Afrika Uygulama Yöneticisi ve Latin Amerika ve Karayipler Uygulama Yöneticisi olarak görev yapmıştır. 2008 ile 2014 yılları arasında, Yoksulluğun Azaltılması ve Ekonomik Yönetim Birimi bünyesinde Ekonomik Politika Sektör Yöneticisi, Sektör Lideri ve Baş Ekonomist olarak görev yapmış ve orta Doğu ve Kuzey Afrika (MENA) Bölgesi Baş Ekonomist Vekili olarak hizmet vermiştir. 2005 ile 2008 yılları arasında, Dünya Bankası Grubu Başkanının asistanı olarak çalışmıştır. Kurumsal düzeydeki bu görevler öncesinde, Dr. Kouamé 2002 ile 2005 yılları arasında Dominik Cumhuriyeti - Santo Domingo’da Kıdemli Ülke Ekonomisti ve daha sonra Haiti’de Dünya Bankası Temsilcisi olarak saha görevlerinde yer almıştır. Dr. Kouamé Dünya Bankası’nın 1998/99 yılında yayınladığı “Kalkınma için Bilgi” temalı Dünya Kalkınma Raporunun çekirdek ekibinde görev almıştır. Dr. Kouamé 1996 yılında Genç profesyonel olarak Dünya Bankası’na katılmadan önce Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nda çalışmış ve Fildişi Sahili ve Fransa’da Uygulamalı Ekonomi eğitimi vermiştir. Dr. Kouamé Fildişi Sahili vatandaşıdır.
Dr. Kouamé Paris’teki Ecole Nationale de la Statistique et de l’Administration Economique (ENSAE) okulundan mezun olmuştur ve yine Paris’teki Ecole des Hautes Etudes en Sciences Sociales (EHESS) ve DELTA araştırma merkezinden (günümüzde Paris Ekonomi Okulu adını almıştır) Ekonomi Doktorası derecesine sahiptir.