Turkishtime analiz... Çilek’in küresel başarısının 4 sırrı

Tasarım, Ar-Ge, yalın üretim ve kalite sistemlerine entegrasyon…
Çilek Mobilya, küresel pazarda markalaşma mücadelesi veren Türk şirketlerinin başında geliyor. 66 ülkede 400’ün üzerinde satış noktasıyla tüketiciye ulaşıyorlar. Bunların 300’ü sadece Çilek mobilyalarının satıldığı konsept mağazalar. Hızlı büyüme sürüyor… Şirket geçtiğimiz yılı yüzde 15 büyüme ile kapattı. Bu yıl yüzde 15-20 büyüme hedefleniyor. Ciro 300 milyon TL’ye ulaştı. Bu rakamın yüzde 40’ı ihracattan elde ediliyor.
Çilek’in küresel başarısının sırlarını geçtiğimiz ay Yönetim Kurulu Üyesi Talha Çilek’ten dinledim. Öykümüzün ilk anahtar kavramı “tasarım.” Çilek, başından beri tasarıma büyük önem verdi. Şirket 1995 yılında İnegöl’de kurulmuştu. Daha o yıl ilk tasarımcılarını istihdam etti. Tasarım ile farklılaşma hedeflendi. Bugün artık hepimizin yakından tanıdığı Çilek çocuk ve genç mobilyaları böyle yaratıldı. Özgün tasarımlar başta yadırganmıştı. Talha Çilek, o günleri hatırlarken “Anneler bu mobilyaları eve sokmaz” dendiğini hatırlıyor. Oysa mobilya, çocuklar istediği için alınıyordu. Ve Çilek, anneleri değil, çocukları hedefliyordu…
Şirket, özgün tasarımdan hiç şaşmadı, “işin kolayına” hiçbir zaman kaçılmadı. Örneğin dünyada popüler olan çocuklara yönelik kahramanların lisansı alınıp “moda rüzgarlarından” yararlanma yoluna gidilmedi. Çilek, örneğin Karayip Korsanları’nın lisansını almak yerine kendi tasarımcılarının fikirlerinin peşinden gitmeyi seçti. Belki kısa vadede ciroyu artırma fırsatları kaçırıldı ama uzun vadede marka algısı güçlendirilmiş oldu.
Çilek’in başarısının bir başka kilit kavramı, Ar-Ge. Şirket, Ar-Ge’ye en çok önem veren mobilya şirketleri arasında yer alıyor. Sektörde kendi Ar-Ge’sini kuran ilk firma. TİM’in İnovalig’inde Çilek’in ipi göğüslemesinin arkasında Ar-Ge’ye yapılan yatırımın hiç kuşkusuz büyük payı var.
Çilek’i başarıya ulaştıran faktörleri incelerken ilk bakışta dikkat çekmeyen bir unsura, Japon yalın üretim sistemi anlayışına da özel bir yer ayırmak gerekir. Çilek, yalın üretim sistemini adeta tutkuyla uyguluyor. Talha Çilek, “Fabrikada Japonca terimler havada uçuşuyor” diyor ve ekliyor: “Biz, yalın üretimi Türkiye’de hakkıyla uygulayan birkaç firmadan biriyiz.” Çilek’in yalın üretime verdiği önem aslında bir rastlantıya dayalı. Şirket, Japonya’da katıldığı bir fuarda, başka müşterilerin yanı sıra bir ev kadınına da satış yapıyor. Bu müşteri daha sonra Çilek’e bayilik başvurusunda bulunuyor. Şirket, mobilyada deneyimsiz olan bu girişimciye bayilik vermekte başlangıçta tereddüt ediyor ama bir süre sonra denemeye karar veriyor. Çilek’in bayiliğini alan Japon girişimci kısa sürede başarılı oluyor. Bu süreçte Çilek yöneticileri Japon üretim sistemini daha yakından tanıma fırsatı buluyorlar. Ve yalın üretim sisteminden çok etkileniyorlar. Ve Japonya’da eğitimden geçerek yalın üretimi İnegöl’e taşıyorlar.
Öte yandan şirketin ihracata erken dönemde başlaması, kalite standartlarıyla da tanışmasını getiriyor. Daha ilk yıllarında, Avrupa’nın kalite sistemlerine entegre oluyor. Türkiye’de Avrupa Birliği kalite sistemi zorunlu hale getirildiğinde pek çok firma uyum konusunda zorluk yaşarken, Çilek erken dönemde uyum sağlamanın kolaylığını yaşıyor.
Çilek’in küresel başarısının arka planında işte bu dört unsur yatıyor.