Biyoteknolojinin Türk yıldızları
Dünyada yatırım fonları, geleceğin stratejik sektörü olarak gördükleri biyoteknolojiye milyarlarca dolar akıtıyor. Türkiye’nin 19 teknoparkında filizlenen 75 biyoteknoloji girişimi de bu yarışa katılmak hedefinde. İşte biyolojik tarım ilacı üreten, kanser tanısı için genetik kit geliştiren veya ilk embriyo ihracatını yapan Türk startup'ları...
YAZI RAHİME BAŞ UÇAR
Alexander Zoeros Paşa ve Veteriner Hekimi Hüsnü Bey’in dünyada kuduz aşısını üreten üçüncü kuruluş olan Daül-kelp Tedavihanesi’ni 1887’de İstanbul’da kurduklarını biliyor muydunuz? Peki ya Moris Nikol, Ali Rıza Uğur, Nikolaki Mavroğlu ve Adil Mustafa Şehzadebaşı tarafından 1898’de Pendik ve Etlik Veteriner Kontrol Araştırma Enstitüleri’nde poliklonal sığır vebası serumunun ilk üretim ve uygulamasının yapıldığını?.. Bir buçuk asır önce yürütülen bu bilimsel çalışmalar bugün pek az hatırlansa da, Türkiye bugün dünya enzim üretiminin yüzde 80’ini, maya üretiminin ise yüzde 20’sini gerçekleştiriyor. Ancak tüm bu başarılar, Türkiye’nin geleceğin sektörü olan biyoteknolojide söz sahibi olması için yeterli değil.
Bugün genetik ve moleküler tekniklerden oluşan gelişkin biyoteknoloji uygulamalarında dünyada ABD'nin adı öne çıkıyor. GDO’larla ilgili olumsuz kanaatler nedeniyle olsa gerek Türkiye dahil birçok Avrupa ülkesi biyoteknolojiye uzun bir süre pek ilgi göstermedi. Ancak Avrupa'da son yıllarda yeni bir kavram yükseliyor: Biyoekonomi. Ve odunun ısıtma amaçlı kullanımından gen tedavisine kadar geniş bir alanı kapsayan biyolojik sistemlere dayalı faaliyetlerin serbest piyasadaki ticari karşılığını ifade ediyor. Tarım ve hayvancılığın yanı sıra sağlık, ilaç, kimya ve kozmetik ve enerji sektörleri de biyoekonomiye hizmet ediyor. Avrupa Bölgesi'nde biyoekonominin büyüklüğünün 1.5 trilyon euro'yu aştığı tahmin ediliyor.
Asya ülkeleri de biyoteknoloji yarışında
Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı'nın (TTGV) "Biyoteknoloji Sektörel İnovasyon Sistemi" raporuna göre, küresel ölçekte biyoteknoloji sektörünün lideri ABD tarımdan kaynaklı 76 milyar ve sanayiden kaynaklı 100 milyar dolarlık bir biyoekonomiye sahip. Kanada ise 87 milyar dolarlık... Son yıllarda İrlanda, İsrail, Singapur, Güney Kore, Çin ve Hindistan gibi ülkeler de bu yarışa katıldı. 2000 yılından itibaren gelişmiş ülkelerin biyoteknolojideki büyüme hızı yıllık yüzde 17 olurken, Asya’nın gelişmekte olan ülkelerinde yüzde 36'ya çıktı. Bu ülkelerde, stratejik sektör olarak belirlenen biyoteknolojiye yönelik girişim sermayesi fonlarının tasarlandığı görülüyor. Aynı zamanda bu alanda nitelikli uzman yetiştirilmesi için özel eğitim programlarının yoğunlaştırıldığı, kolaylaştırıcı yasal düzenlemeler yapıldığı dikkat çekiyor.
Akademisyenlerin şirketleri
Türkiye’de ise 7. Kalkınma Planı çerçevesinde bir Biyoteknoloji İhtisas Komisyonu oluşturuldu ancak biyoteknolojide henüz spesifik bir yol haritası hazırlandığından söz edilemez. Hatta sağlıklı pazar verilerine ulaşmanın bile mümkün olduğu söylenemez. Biyolojik hammaddelerden mikrobiyal/enzimatik dönüşüm teknikleri ile ürün geliştiren firmaların endüstriyel biyoteknoloji sektörünü oluşturduğu kabul edilirse Türkiye’de yeşil kimyasallar (etilalkol, sitrik asit, asetik asit, karboksilik asit), ekmek mayası, starter kültür, biyopreparatlar (biyokontrol ajanları, biyogübre, biyotemizleyiciler), enzimler (tekstil/deri, deterjan ve kozmetik sanayi), biyomalzemeler (biyoplastikler, biyopolimerler), biyoyakıtlar (biyoetanol, biyodizel), çevre teknolojileri (biyogaz, biyoremediasyon), doğal ara ürünler (ilaç hammaddeleri, kozmetik ara ürünleri, uçucu bileşikler) ve aşılar gibi başlıklar altında biyoekonominin büyüdüğü söylenebilir.
Son 10 yılda özellikle üniversitelerde yürütülen çalışmalar yoğunlaşırken, özel sektörün ilgisine paralel teknoparklarda kurulan biyoteknoloji girişimlerinin sayısında da artış oldu. Yaptığımız araştırmaya göre, Türkiye çapındaki 19 teknokentte biyoteknolojiyi kendine faaliyet alanı olarak seçmiş 75 şirket bulunuyor. Çoğunluğu akademisyenler tarafından kurulmuş olan girişimler arasında biyomedikal cihaz geliştirenler de var, genetik üzerine çalışanlar da...
Ar-Ge desteklerinden yararlanıyorlar
Türkiye’de biyoteknolojiyi desteklemek için oluşturulmuş spesifik bir destek programı yok. KOSGEB, TARGEM ve Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın Teknogirişim Sermaye Programı bu alana odaklanmış Ar-Ge şirketlerine destek veriyor. TÜBİTAK bünyesinde hayata geçirilen yeni programlardan yararlanan şirketler de var. Ancak Türkiye’de faaliyet gösteren melek yatırımcıların ya da fonların biyoteknoloji startup’larına yeterince ilgi göstermediğini belirtelim. Oysa Türkiye’nin dünyadaki biyoekonomiden pay alması için yeni fikirlerin cesaretlendirilmesi ve desteklenmesi gerekiyor. İşte İstanbul’dan Trabzon’a, Erzurum’dan Çanakkale’ye Türkiye’nin dört bir yanında kurulan teknoparklardaki biyoteknoloji şirketlerinin girişim hikayeleri...
İNOVİTA - İSEK
Genç girişimcileri destekleyen kuluçka merkezi
Biyoteknoloji çalışmalarıyla dikkat çeken startup'lardan biri de İnovita – Yaşam Bilimleri ve Teknolojileri İstanbul İşbirliği Platformu... Platform, 2012 yılında İstanbul Kalkınma Ajansı’ndan aldığı destekle Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Kampüsü’nde Türkiye’nin ilk tematik odaklı kuluçka merkezini kurdu. İnovita Sağlık Teknolojileri Kuluçka Merkezi bünyesinde fikir aşamasındaki erken dönem projeler de destekleniyor, ürünleri piyasada var olan firmaların yeni girişimleri de... Başvurular www.inovita.org internet sitesi üzerinden hemen devreye alınıyor. İnovita Yaşam Bilimleri ve Teknolojileri İstanbul İşbirliği Platformu Yürütme Kurulu Başkanı ve Proje Koordinatörü Prof. Dr. Cengizhan Öztürk, “İnovita ekibi koordinasyonunda yürütülen İSEK (İstanbul Sağlık Endüstrisi Kümelenmesi), sağlık teknolojileri ve yaşam bilimleri alanında İstanbul'da faaliyet gösteren startup, KOBİ, büyük ölçekli olmak üzere çeşitli seviyede 112 firma, 17 üniversite, 11 ilgili STK ve üç ilgili kamu kuruluşunun yer aldığı bir birliktelik. İSEK çatısı altında, çeşitli devlet fonlarına yönelik proje başvuruları değerlendiriliyor. Sağlık Teknolojileri Kuluçka Merkezi’nde ilk aşamayı başarı ile geçmiş projelerin hayata geçmesi sağlanıyor. Genç girişimcilerin imzasını taşıyan bu projeler arasında temassız sıcaklık kontrollü cerrahi lazer sistemi ve evde tedavi için mobil bir idrar analiz sistemi de yer alıyor” diyor.
ER-GEN BİYOTEKNOLOJİ
Küçükbaş hayvancılıkta embriyo ihracatı yapıyor
Erzurum Ata Teknokent’inde 2008 yılında kurulan Er-Gen isimli biyoteknoloji şirketi, ilk etapta Avrupa Birliği Horizon 2020 ve TÜBİTAK girişimcilik desteklerinden yararlanmış. Yerli koyun ırklarının Rus Romanov ırkı koyunlarla melezleme çalışmalarını yürüten şirket başlarda akademik bütçelerle yol almış. Er-Gen Biyoteknoloji’nin Gaziantep’teki çiftliğinde 11 koyun 7 keçi ırkı var. Bunların bir kısmı genetik materyal yani embriyo ve sperma olarak dondurulmuş halde çiftlikteki tanklarda saklanıyor. 15 kişinin çalıştığı şirket, küçükbaş hayvanda embriyo transferi ve suni tohumlama konularında uzman. Kurucu ortaklardan Bahadır Ödevci, “Romanov koyunu ile Akkaraman, Morkaraman, Ivesi melezlemesi çalışmasını devam ettirerek Anarom ismini verdiğimiz bir koyun ırkı ürettik. Anarom yerli koyunlara göre üç kat daha üretken. Keçide de yüksek süt verimine ulaşmış durumdayız. Elimizde olmayan ancak talep edilen bir genetiği Kanada'da distribütörü olduğumuz OCFlock firmasından temin edip taşıyıcı bir koyun veya keçiye nakledilmesini sağlayabiliyoruz” diyor. Er-Gen Kazakistan, İran, Suudi Arabistan, Katar, Libya gibi ülkelere küçükbaşta embriyo ihracatı yapıyor.
GEEN BİYOTEKNOLOJİ
Y Combinator'ın dahi ilgisini çekti
Geen Biyoteknoloji, Mayıs 2015'te Teknogirişim Sermaye Desteği ile kurulmuş bir ileri genetik mühendisliği şirketi. Kurucuları Yıldız Teknik Üniversitesi biyomühendislik öğrencilerinden 22 yaşındaki Arda Deniz Dokuzoğlu ile 25 yaşındaki nörobiyolog Arda Örçen. Yıldız Teknoparkı’nda bir genetik mühendisliği laboratuvarı kuran ortaklar şu anda beş kişilik ekiple çalışmalarını sürdürüyor. Arda Deniz Dokuzoğlu, “Geen genetik işlemleri kolayca gerçekleştirmek için, canlı hücrelerin ana sistemlerini standart bir virüs program ile ele geçiriyor. Bu sayede herhangi bir işlem, GeenOS adını verdiğimiz bu sisteme yalnızca basit komutlar göndererek gerçekleştirilebiliyor. Tek bir genetik modifikasyon yapmak için onlarca kit ve deney yapmak yerine, birden çok modifikasyonu tek bir anda yapmak ve doğrulamak böylece artık mümkün” şeklinde çalışmalarını detaylandırıyor. Geen Biyoteknoloji, GeenOS sistemini içeren ilk hücrelerini bu aydan itibaren ABD, Avrupa ve Türkiye’de piyasaya sürmeyi hedefliyor. Şirket, Silikon Vadisi’nde yerleşik dünyanın ticari başarısı en yüksek inkübasyon merkezi Y Combinator'ın da ilgisini çekmiş. 2015 Kış döneminde Y Combinator’dan ön kabul alarak mülakata çağrılan iki Türk firmasından biri Geen Biyoteknoloji olmuş…
KAR-BİYOSİT BİYOTEKNOLOJİ
“Hedefimiz ilk biyolojik tarım ilacı fabrikasını kurmak”
Türkiye ilaç üretiyor ama hiç biyolojik tarım ilacı üretmiyor. Trabzon Teknokent’te bir firma bu alandaki bir ile imza atmak için var gücüyle çalışıyor. Bu şirketin adı Kar-Biyosit Biyoteknoloji… Karadeniz Teknik Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü öğretim üyeleri Prof. Dr. Kazım Sezen, Prof. Dr. Zihni Demirbağ, Prof. Dr. İsmail Demir ve Doç. Dr. Remziye Nalçacıoğlu’nun 2010 yılının Ekim ayında kurduğu şirketin amacı, tarım ve ormanlık alanlardaki zararlı böceklere karşı etkili olacak bir biyolojik tarım ilacı geliştirmek. Beş yıllık çalışmanın sonunda Kar-Biyosit, KOSGEB’den 300 bin TL ve Tarım Bakanlığı’na bağlı TAGEM’den (Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü) 160 bin TL mali destek almış ve iki farklı biyolojik tarım ilacı geliştirmeyi başarmış… Bunlardan biri Karadeniz’deki kızılçamlara zarar veren ‘çam kese böceği’ne karşı… Tarım Bakanlığı’nın 2008 yılında çam kese böceği ile mücadele için yurtdışından 2.5 milyon TL’lik ithalat yaptığı düşünülürse bu ilacın önemi daha iyi anlaşılıyor. Kar-Biyosit’in ikinci biyolojik ilacı ise zararlı kelebekgillerden olan kınkanat’ın kontrol altına alınmasına yönelik. Şu anda üçüncü proje üzerinde çalıştıklarını anlatan Prof. Dr. Kazım Sezen, “Amacımız biyolojik bitki koruma ilacı üretecek bir fabrika kurmak. Bu yatırımı Antalya’daki Bioglobal firması ile birlikte gerçekleştireceğiz. Yatırım tutarı 3.5 milyon TL olarak hesaplandı. Fabrika kurulması için TÜBİTAK yüzde 40 destek veriyor. Bu fabrikada domates güvesi, yeşilkurt, bağ salkım güvesi gibi zararlı böceklere karşı biyolojik ilaç üretilecek” diyor.
KORTEKS BİYOTEKNOLOJİ
DNA izolasyon kiti geliştiriyor
Şeyma Özçırak Ergün, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Biyomühendislik Bölümü’nde akademik çalışmalarını sürdüren bir araştırma görevlisi… Ergün, ortaklarıyla birlikte Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’ndan Teknogirişim Sermaye Desteği alarak 2015 yılında Korteks Biyoteknoloji'yi kurmuş. Şirket, aynı üniversitenin biyomühendislik bölümünde görevli Yrd. Doç. Dr. Ergün Şakalar’ın Gıdagen şirketinin bir ürünü olan çoklu DNA izolasyon kitlerini taslak alarak yeni ürünler geliştirmek üzere çalışmalarını sürdürüyor. Şeyma Özçırak Ergün, Gıdagen firması ile birlikte kandan, amniyon sıvısından, dokudan, bakteri, virüs, küf vb. gibi materyallerden özellikle RNA izolasyonu yapabilen kit üretimi hedeflediklerini anlatarak “Türkiye’de DNA, RNA izolasyon kit pazarı yaklaşık 50-60 milyon TL. Pazara ağırlıklı olarak şu anda yurtdışı menşeli şirketler hakim. Henüz Türkiye’de bu kapsamlı kapsamlı bir kit sistemi üretilmiş değil” diyor.
MORLAB
Kozmetik için hammadde geliştiriyor
Morlab Biyoteknolojik Ar-Ge Danışmanlık, 2012’de Antalya Teknokent’te kuruldu. Kurucusu, Akdeniz Üniversitesi Antalya Sağlık Yüksekokulu, Beslenme ve Diyetetik Bölümü Öğretim Görevlisi Oğuz Öztürk. Morlab, Türkiye’ye özgü bitkilerden kozmetik ve ilaç sektörü için hammadde geliştiriyor. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile Tarım Bakanlığı’ndan destek aldıklarını söyleyen Öztürk, “Endemik bitki türünün hücre kültürü yöntemleriyle önce etkinliğine bakıp sonra toksikolojik testlerini yapıyoruz. Sonra uygun kısımlarını kozmetik sektörü için etkin hammadde haline getiriyoruz” şeklinde çalışmalarını özetliyor. Morlab, dört yılın sonunda üç ürün geliştirmiş. Bu ürünlerin kozmetik sanayiindeki bir şirkette deneme çalışmalarının sürdüğü belirtiliyor. Morlab’da projelerin çıktısını alabilmek ortalama iki yıl sürmüş. Elde edilen hammaddelerin kozmetik firmalar tarafından denenmesi ise en az bir yıl sürüyor. Projelerde Ege Üniversitesi ile ortak çalıştıklarını belirten Oğuz Öztürk, “Türkiye’de biyoteknolojik çalışmaların geleceğinden ümitliyiz. Bbiyoteknoloji projelerine destek alırken genellikle zorluk yaşanmıyor” diyor.
OZSRC GENETİK BİYOTEKNOLOJİ
Kanser tanısı için genetik kit
OZSRC Genetik Biyoteknoloji, Yıldız Teknik Üniversitesi Teknopark’ında faaliyet gösteren Ar-Ge şirketlerinden biri… Emine Saraç ve Gülbin Öztürk tarafından 2015 yılında Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Teknogirişim sermayesi desteğiyle kurulan şirket sağlık biyoteknolojisi alanında çalışıyor. Ve kanser hastalığının tanısını kolaylaştıracak yeni moleküler genetik kit ve biyosensörlerin geliştirilmesi, hastalığa özgü (yüksek spesifiteye sahip) moleküler biyobelirteçlerin araştırılması, gen terapisi, farmakogenomiks gibi alanlara odaklanmış durumda. Emine Saraç, “Yatırımcıların bu alana ilgisi artar, Ar-Ge kapsamındaki projelere gerek devlet gerek özel kurum, kuruluş ve bireyler tarafından teşvikler sağlanır ve mevcut olan kapsamlar artırılırsa tersine beyin göçü çalışmaları sonuç verir. Altyapı sorunları hızlı çözümlere ulaştırılabilirse önümüzdeki on yıl içerisinde Türkiye’nin sağlık biyoteknolojisi alanında dünya pazarında yüzde 10’luk bir dilime sahip olabileceğini öngörüyoruz” diyor.
VİVOSENS BİYOTEKNOLOJİ
Nihai hedefi, evdeki testlerle kanseri saptamak
Vivosens Biyoteknoloji, 2015 yılı Mayıs ayında Yıldız Teknik Üniversitesi Teknoparkı kuluçka firmalarından biri… İn-vitro tanı cihazları geliştiren Vivosens Biyoteknoloji şimdilerde, dünyanın en yaygın bakterilerinden olan E.coli’nin hızla tespitini sağlayacak taşınabilir bir biyosensör platformunu oluşturmaya çalışıyor. Şirket çalışmalarıyla kısa sürede fark edildi. Yıldız Teknik Üniversitesi ve Çalık Holding’in birlikte düzenlediği “İlk İşim Girişim” yarışmasının 2015 finalinde birinci olan Vivosens, İTÜ Arı Teknokent’in düzenlediği İTÜ Çekirdek Big Bang Yarışması’nda da 260 bin TL’lik büyük ödüle hak kazandı. Şirketin kurucusu biyomühendis Miray Tayfun, “Geliştirdiğimiz platform, birden fazla disiplinin bir araya gelmesiyle ortaya çıkan bir teknoloji. Taşınabilir bir sistem üzerinde yalnızca aparatları değiştirerek çeşitli biyomolekülleri tanıyacak ve sonuçları anında akıllı cihazlarınızdan görüntülemenizi sağlayacak bir ürün geliştiriyoruz. Bu sistem hızlı, hassas ve taşınabilir bir özellikte olacak” diyor. Şirket, ürünü 2017’nin ilk çeyreğinde pazara çıkarmayı planlıyor. Önce büyükbaş hayvanlardaki hastalıkların tespit edilmesinde kullanılacak platform ile ilgili sonraki adım ise dezavantajlı bölgelerdeki hastane ve okullarda salgın hastalıkları önlemek için ileri teknoloji bir çözüm sunmak.
VSY BIOTECHNOLOGY
Hedef göz biyoteknolojisinde dünyada ilk 5’e girmek…
Uluslararası bağımsız araştırma şirketi Market Scope’un “Global Göz İçi Lens Genel Raporu”na göre, VSY Biotechnology dünya göz biyoteknolojisi endüstrisinde ilk 10 şirket arasında yer alıyor. Şirketi 1997’de inşaat sektöründeki yatırımlarıyla da tanınan Varlıbaş Ailesi kurdu. Ailenin göz doktoru üyesi -Dr. Ercan Varlıbaş ise VSY Biotechnology'nin CEO'su. Başlangıçta ithalat ağırlıklı çalışan şirket, TÜBİTAK ile ortak projeler geliştirmeye başlayarak Ataşehir’de kurduğu fabrikasında 2009’dan itibaren katarakt lensi üretmeye başladı. Şirketin hedefi dünyada ilk beşe girebilmek… İstanbul Ataşehir ve Tuzla fabrikalarının yanı sıra VSY Biotechnology'nin Almanya’da da bir fabrikası bulunuyor. Tuzla’da toplam 7 bin metrekarelik fabrika alanında, 75 milyon dolar değerinde cihazları bulunan yeni bir tesis yatırımı daha gündemde. 50’nin üzerinde ülkeye ihracat gerçekleştiren şirketin Türkiye’nin tek biyoteknoloji Ar-Ge merkezine sahip olduğunu da belirtelim.
Şirketin CEO’su Dr. Ercan Varlıbaş, çalışmalarıyla ilgili şu bilgileri veriyor: “Geliştirdiğimiz biyoteknolojik ürünler ile artık ortopedi ve fizik tedavi alanında da etkin olmaya başladık. Türkiye’de ilk olarak yüzde yüz dizici ile uyumlu vücut sıvısını ürettik ve ithal ürünlerle rekabet ediyoruz. Dermatoloji, estetik alanlarında da dünyanın önemli markaları arasında olmayı hedefliyoruz. Ar-Ge merkezimiz kapsamında; ortopedik ve gözle ilgili besleyici ürünler olan mikronütrisyon, hibritkontakt lens, korneal halkalar, teleskopik göz içi aparatları, plastik cerrahi ve dermatoloji için dermafiller, dolgu malzemeleri çalışmalarımız devam ediyor. Her yıl en az 5 yeni patent alıyoruz ve gelecek 5 yıl içerisinde yaklaşık 40 Ar-Ge projesi’ni tamamlama hedefimiz bulunuyor”.