İran fırsat mı yoksa risk mi?

Ersin Kaplan

İran’ın nükleer inadı kırıldı ve ABD ile anlaşmaya varıldı. Tüm bölgeyi etkilemesi beklenen bu anlaşmanın sonuçlarından Türkiye’nin de payına düşeni alması kaçınılmaz.

Gamze Gören

ABD-İran anlaşmasına giden süreç, görünenden bir hayli çetrefilli. Her ne kadar, 2006 yılında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından alınan İran’a nükleer malzeme ve teknoloji satışı yasağı kararı ile başlamış görünse de, İran’a uygulanan yaptırımların tarihi en az İran Devrimi (1979) kadar eski. ABD, 1979’da Tahran Büyükelçiliği’nin işgal edilmesinin ardından İran’ın mali varlıklarını dondurmuştu. Oysa aynı ABD, çok eski değil 70’li yılların başında İran’ın nükleer programına bizzat destek veriyordu. Ne zaman ki Şah devrildi, ortaklık bitti. 70’lerin sonunda yükselen gerilim, 90’lı yılların ortalarında yerini daha sert yaptırımlara bıraktı. Öyle ki, 1995 yılında İran ile her türlü ticari faaliyetler yasaklanırken, bir sonraki yıl bu yaptırım İran ile ticaret yapan ve ülkede yatırımı olan şirketleri de kapsayacak şekilde genişletildi. Diğer bir deyişle, İran’a selam veren borçlu çıkabilirdi her an.

Sonrasında uranyum zenginleştirme faaliyetlerinde bir hayli yol kat eden İran, bölgede başta İsrail olmak üzere ABD ve diğer Avrupa ülkeleri tarafından tehdit olarak algılanmaya başlandı. Nitekim İran’ın uranyum geliştirme çalışmalarını Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun denetimine açmayı reddetmesi ve tüm dünyaya meydan okuyan tutumunu sürdürmesi, bu tehdit algısının hızla yaptırımlara dönüşmesinin önünü açtı. 2011 yılında ABD Kongresi’nde alınan bir dizi ekonomik yaptırım kararı, şimdiye kadar ülkeye uygulanan en kapsamlı ambargo olarak tanımlanıyor.

Yaptırımlar İran'ı ekonomik olarak yıprattı

Bunun yanı sıra 2010-2012 yılları arasında Avrupa Birliği tarafından uygulanan yaptırımlar doğrultusunda da, silah ambargosu ve nükleer teknoloji satışı yasağına ek olarak, ülkeden petrol ve doğalgaz alınması, taşınması, ithalatı, her türlü bankacılık ve sigortacılık işlemleri de yasaklandı. Japonya ve Kore’nin de yaptırım uygulayan Avrupa Birliği ülkeleri arasına katılması ile petrol ihracatı ciddi oranda düşen İran, önemli bir ekonomik kayba uğradı. Öyle ki, ekonomistler tarafından ülkenin yalnızca 2012 yılında petrol ihracatındaki düşüş nedeniyle 160 milyar doları aşkın bir gelirden olduğu tahmin ediliyor. Ülkeyi ekonomik anlamda ciddi şekilde yıpratan yaptırımlar İran yönetiminin inadını da kırmış olacak ki, birkaç ay önce masaya oturan taraflar sonunda diplomatik olarak anlaşmaya vardı.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesi olan ABD, Çin, Fransa, İngiltere ve Rusya ile Almanya’dan oluşan 5+1 adlı grup, geçtiğimiz ay İranlı hükümet yöneticileri ile objektiflere gülümserken, bölgede yeni bir dönemin başladığının da sinyalini veriyorlardı. Anlaşma doğrultusunda, İran nükleer faaliyetlerini denetime açıp sınırlama getirecek; karşılığında da ekonomik ve mali yaptırımlardan sıyrılacak. Söz konusu yaptırımların kaldırılmasıyla yabancı yatırımcıya açılması muhtemel Tahran Borsası’na ilk bir yıl içerisinde 1 milyar dolar tutarında sermaye girişi olacağı tahmin ediliyor. Dahası, İran bankaları AB’de şube açabilecek ve İran ile AB bankaları işbirliği içinde bulunabilecek.
Fiyatlarda düşüş bekleniyor

Ayrıca yine yaptırımların kalkmasına paralel olarak 1989 yılından bu yana tek haneli enflasyon rakamlarını göremeyen İran’da fiyatlar genel düzeyinde ciddi bir düşüş bekleniyor. Son 4-5 yılda yüzde 20 oranında küçülen İran ekonomisini ufukta bekleyen önemli yapısal değişiklikler var. Lakin her şey kameralara gülümsenen 14 Temmuz 2015 günü olup bitmedi elbette. Anlaşmanın vücut bulması uzun bir süreci gerektiriyor. Yaptırımların sona ermesi için, anlaşmanın başarılı bir onay sürecinden geçmesi gerekiyor. Yani asıl kritik süreç başlamış durumda. Uzun zamandır kapalı durumda olan İran pazarı, mevcut büyüklüğü ile yatırımcıların iştahını kabartıyor. İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney ise geçtiğimiz ay bu iştahı yatırımcıların kursağında bırakabilecek bir açıklama yaptı. Hamaney, ABD ile ilişkilerde ilerleme olduğu yönündeki iddiaları reddederek, 5+1 ülkeleri ile varılan nükleer anlaşmanın kaderinin belirsiz olduğunu söyledi. Yol uzun ve karmaşık, beklentiler ise bir hayli çok. Ne de olsa, ABD-İran anlaşması tüm bölgeyi hem politik hem de ekonomik olarak etkileyecek. Bu gelişmeden Türkiye’nin de payına düşeni alması kaçınılmaz. İran-ABD anlaşmasının Türkiye ekonomisi üzerinde esen rüzgârı bekleneni verecek mi, bunu zaman gösterecek. İran pazarında fırsat avına çıkan Türk iş dünyası, risklerin de farkında elbet. Bu anlaşmadan bakalım kimler neler bekliyor?

Türk iş dünyası fırsatların farkında

Hayat Holding Genel Sekreteri Osman Aksoy, iki ülke arasındaki ilişkilerde yaşanan dönemsel yavaşlığın iş dünyasının oldukça farkında olduğunu belirtiyor. Zira anlaşmanın mürekkebi kurumadan tası tarağı toplayan Egeli ihracatçılar, koodinatör başkan yardımcısı Nurettin Tarakçıoğlu başkanlığında İran’a bir ziyaret gerçekleştirdi. Geçtiğimiz yılı 13,7 milyar dolar ile kapatan iki ülke arasındaki ticaret hacminin 30 milyar dolara çıkarılmasının hedeflendiğini belirten Tarakçıoğlu, ziyaret sonrası yaptığı açıklamada ülkede artması öngörülen iç tüketim nedeniyle gıda ve inşaat gibi alt yapı sektörlerinin önemli fırsatlar barındırdığına dikkat çekti. Yalnızca ihracatçılar değil, DEİK ve Ekonomi Bakanlığı’nın heyetleri de şu sıralar hararetle İran seferlerini sürdürüyorlar. Yeri gelmişken geçtiğimiz Nisan ayında Türkiye ve İran arasında ticaret, eğitim, sağlık gibi ana konularda 8 ayrı anlaşmanın imzalandığını da hatırlatalım. İran’a ticaret seferine çıkmaya hazırlanan gruplardan biri de Birleşmiş Markalar Derneği. Dernek başkanı ve aynı zamanda Penti Yönetim Kurulu Başkanı Sami Kariyo, Eylül ayı başında 32 markadan 40 temsilci ile ticaret turu düzenleyeceklerinin haberini veriyor. Kariyo’nun paylaştığı verilere göre İran’da dernek üyesi 29 markanın 135 satış noktası bulunuyor. Ziyaret sırasında ülkedeki yatırım fırsatlarını inceleyeceklerini belirten Kariyo, yeni yatırımcıların da eklenmesiyle 3 yılda bin satış noktasına ulaşabileceklerine dikkat çekiyor.

80 milyon nüfuslu, 400 milyar doları aşkın bir milli gelire sahip olan İran yaptırımların kalkması ile birlikte bir zamanlar büyüme hızı ile göz kamaştıran Çin’i aratmayacak gibi görünüyor.

Satın alma gücünde iyileşme bekleniyor

Zira uzmanlar anlaşma sonrası İran’ın ekonomik büyüme oranına yüzde 8’lik bir ortalama pay biçiyor. Bu doğrultuda Osman Aksoy’un tespiti oldukça yerinde: “İran'da son beş yıldır yaşanan enflasyon ve işsizlik nedeniyle halkın satın alma gücü azaldı. Fakat önümüzdeki dönemi değerlendirdiğimizde halkın satın alma gücündeki iyileşmeyle kişi başı tüketimin artacağını öngörüyorum” diyor Aksoy.

İran pazarına ilişkin rakamlar âdeta baş döndürüyor. Fakat her Bond çantasını kapanın da iş yapabileceği bir yer değil. Çin pazarından idmanlı olan yatırımcılar, İran pazarında neye ihtiyaçları olacağını az çok bilirler. Ufak bir ipucu verelim: Bir yerel partner ile işe girişmek. Tabi öncesinde sağlam bir iş planına ihtiyacınız var. “Türk iş adamları olarak, İran'in bugüne kadar sunduğu iş yapma koşullarını değerlendirip, zorluk ve avantajlarının farkında olarak İran'ı sadece bir ihracat ülkesi olarak değil, yatırım ve üretim için de önemli bir pazar olarak değerlendirmek gerekir diye düşünüyorum” diyor Osman Aksoy. Yeni yatırımcılara bir diğer ipucu da Gübretaş Genel Müdürü ve Razi Petrokimya Yönetim Kurulu Üyesi Şükrü Kutlu’dan geliyor.

Gübretaş, 2008 yılında İran’daki Ortadoğu’nun en büyük gübre üretim tesisi olan Razi Petrokimya tesislerini satın alarak, Türkiye’nin yurtdışındaki en büyük sanayi yatırımının da sahibi oldu. Satın alma sonrasında yapılan ek yatırımlarla ülkede toplamda 1 milyar dolara yakın bir yatırımın sahibi olan Gübretaş, İran pazarını en iyi tanıyan şirketlerden biri. Bu açıdan şirketin başındaki ismin tavsiyesi de oldukça kayda değer. Kutlu, ihracattaki taşıma maliyetlerinin düşecek olmasının ve buna ek olarak para transferlerinde yaşanacak kolaylıkların göz ardı edilmemesi gerektiğini ifade ediyor. Taşıma maliyetlerine etki eden en önemli unsur, şüphesiz ki petrol. 2014 yılının ikinci yarısından bu yana gözle görülür bir düşüş yaşayan petrol fiyatlarının, Uluslararası Enerji Ajansı (İEA)’nın tahminlerine göre 2016 yılında da zayıf görünümünü koruyacağı tahmin ediliyor. Öte yandan ABD Enerji Bilgi İdaresi (EIA)’nın tahminlerine göre piyasa ile barışacak İran petrolünün fiyatlara 5 ila 15 dolar düşüş şeklinde etki etmesi bekleniyor.

Gösterişi seven İran pazarına yeni açılacak mücevher üreticileri için ise, Mücevher İhracatçıları Birliği Başkanı Ayhan Güner’in bazı önerileri var: “İran mücevher pazarına girecek olan Türk firmaları zaten MİB üyesi olarak bizden gerekli desteği alıyor. Tüm resmi kanalları kullanarak Türk firmalarına bu anlamda yol gösteriyoruz. Ancak bunun ötesinde bu ülkede mağaza açmak gibi yatırımlar yapmak isteyenler için öncelikle o ülke ve pazarı yakından tanımalarını öneriyoruz. Mutlaka onlara katkı sağlayacak yerli partnerler önemlidir. Ürünlerinin tanıtımı konusunda yerel araçları kullanmaları gerekiyor. Her ülkenin kendi dinamikleri farklı, bu nedenle İran pazarına girerken bu dinamikleri iyi analiz etmeleri gerekiyor” diyor ve ekliyor: “Risk faktörünü de göz ardı etmemeleri gerekiyor. Zira bugün ABD ve AB ile ilişkilerini geliştirerek bu gelişmeye neden olan İran'ın bu konudaki kararlılığını ve istikrarı ne kadar sürdürebileceğini de hesaba katmak gerekiyor”. Ayhan Güner’in de sözünü ettiği üzere İran ticaretinde risk faktörleri de mevcut. Bilhassa jeopolitik riskler. Suriye konusunda Türkiye ile İran’ın yaşadığı fikir ayrılığı herkesin malumu. Bu fikir ayrılığının doğurabileceği siyasi krizler, kaçınılmaz olarak etkisini ekonomide de gösterebilir. Bu açıdan yeni yatırımcılar ya bir siyasi analist istihdam etmeli ya da siyasi gelişmeleri de çok yakından takip etmeli. Ambargoların kalkışı başta enerji, finans, altyapı, inşaat gibi sektörleri hareketlendirme potansiyeli taşıyor. Türkiye ve Türk yatırımcılar hızlı davranırlarsa, bu potansiyeli fırsata çevirebilirler. Ancak gelişmiş pazarlarda yaşandığı gibi treni kaçırırlarsa, İran pazarı fırsattan ziyade Türkiye’ye rakip olan gelişmiş bir Pazar olarak tehdit unsuru da olabilir. Tabi yalnızca hızlı değil, yaratıcı olmak da önemli İran pazarında. Aklıma geçtiğimiz yıl Birleşmiş Markalar Derneği’nin yatırım toplantılarından birine konuk olarak katılan Maad Retail Tahran’ın kurucu ve Ceo’su Ali Amiri’nin sözleri geliyor: “Giysi, gıda… İran’da her şey var zaten. İhtiyaç olan şey fark. Farklı bir hizmet, farklı bir sunum”.

İRAN ORTAKLIĞI BİZE GÜÇ KATACAK

Şükrü Kutlu - GÜBRETAŞ Genel Müdürü ve Razi Petrokimya Yönetim Kurulu Üyesi

İran’ın P5+1 ülkeleriyle yaptığı müzakereler neticesinde geçtiğimiz ay varılan uluslararası anlaşmayla birlikte ambargonun kalkmasını Razi Petrokimya bağlamında değerlendirdiğimizde; bu anlaşmanın İran’daki bağlı ortaklığımızın ürünlerini uluslararası piyasalarda daha rahat ve rekabetçi/piyasa fiyatlarında satılması konusunda bize güç katacağını söyleyebiliriz. Yeni pazarlara ulaşma, ihracattaki taşıma maliyetlerinin düşecek olması ve bunların yanı sıra para transferlerinde yaşanacak kolaylıkların, satışlarımıza pozitif katkı sağlamasını umuyoruz.

TÜRK ÜRÜNLERİ İSE AVRUPA-ABD MARKALARI GİBİ ALGILANACAK

Mücevher İhracatçıları Birliği (MİB) Başkanı Ayhan Güner

Önümüzdeki dönemde İran ile ABD arasındaki anlaşmanın en doğal etkilerinden birisi kuşkusuz İran ile daha rahat ticaret yapılabilmesi olacak. İran gibi çok büyük bir ülke ve değerli bir pazar ile alış veriş yapmanın ve ticaret hacmini geliştirmenin başlıca yolu finans kanallarının açılması olacaktır. İki ülkede faaliyet gösteren bankaların karşılıklı ticareti kolaylaştıracağını öncelikle söylemeliyiz. Bankalar üzerinden para transferi gerçekleşebildiğinde iki ülke işadamları birbirleri ile daha yüksek alış veriş yapacaklardır... Elbette dönemsel dalgalanmalar olacaktır. Elbette bir anda artış beklemeyelim. Önce bankacılık sistemi ve karşılıklı çifte vergilendirme meseleleri ele alınacak doğal olarak... Bir başka önemli faktör de uluslararası akreditasyona sahip değerli kargo taşıma şirketleri ve sigorta uygulamalarının gelişmesi gerekiyor. İran ile ticaretin farklı sektörlerde farklı etkileri olmasını bekliyoruz. Mesela enerji yoğun sektörlerde İranlı firmaların avantajı çok yüksek olacak. Ancak uluslararası alanda değeri yükselen Türk firmalarının ürünleri ise İran'da Avrupa-ABD markaları gibi algılanacaktır.

YENİ NESİL İŞLERDE FIRSAT VAR!

Serkan Sevim - Genç Yönetici ve İşadamları Derneği (GYİAD) Başkanı

Her şeyden önce, Türk iş dünyası için İran'da önemli yatırım fırsatları bulunduğuna inanıyoruz. Ayrıca, Türk ve İranlı girişimcilerin Türkiye'de, İran'da ve üçüncü ülkelerde ortak iş yapma olanakları da bulunuyor. Ambargoların kaldırılması ile İran'da yapılacak işlerin öncelik kazanacak. İran'da madencilik, turizm ve otelcilik, demir-çelik, kimya, makine, otomotiv, inşaat malzemeleri sanayi, inşaat ve müteahhitlik gibi geleneksel sektörlerde iş fırsatları olacaktır. Bunlara ek olarak, Türkiye'nin genç girişimcileri için İran'da yeni nesil işlerde de çeşitli fırsatlar doğacaktır. Bilişim, yazılım, dijital işler gibi teknoloji tabanlı işlerin yanı sıra iletişim, lojistik, gayrimenkul geliştirme ve sağlık hizmetleri gibi alanlarda işler ve ortaklıklar olabileceği düşüncesindeyiz. Ancak bu ortaklıkların hayata geçirilebilmesi için, ambargoların kalkmasının ötesinde, İran'ın da uluslararası hukuk kurallarına uyumu büyük önem taşıyacak.

COĞRAFİ YAKINLIK ÇOK BÜYÜK AVANTAJ

Osman Aksoy- Hayat Holding Genel Sekreteri ve Türkiye-İran İş Konseyi Başkan Yardımcısı

Hayat Kimya olarak İran'da hijyen ve temizlik kağıdı ürünleri kategorilerinde üretim yapan tesislerimizle faaliyet gösteriyoruz. İran'da üretimini gerçekleştirmediğimiz bazı ürünlerimizi de Türkiye'den ihraç ediyoruz. İran'a yönelik ambargonun en ağır olduğu dönemlerde bile Türkiye, İran ile iyi ilişkiler içindeydi. Ambargonun kalkması sayesinde komşumuz olan İran'ın gümrük ve ticaret düzenlemelerinin diğer ülkeler paralelinde gelişeceğini dolayısıyla ekonomik ilişkilerimizin daha da güçleneceğine inanıyorum. Ambargonun kalkması sürecinin yaklaşık bir yıl kadar süreceğini düşünüyorum. Türkiye'de yaşanan son genel seçim dönemi ve seçim sonrası oluşan siyasi tablo nedeniyle ilişkilerde bir yavaşlama gözleniyor. Batı dünyası, Avrupa ülkeleri ve başta Çin olmak üzere Uzakdoğu ülkeleri yoğun bir şekilde İran'ı ziyaret ediyor. İran gelişime önem verdiği ve iyi deneyimlerden olumlu etkilendiği için yeni yatırımlara açık olduğundan İran ile ilişkilerde ziyaretlerin içeriği daha da geliştirmek ve zenginleştirmek gerekir. Ayrıca, İran'ın Türkiye'ye yakınlığı ve nakliye sürelerinin kısa olmasının bize sağladığı büyük avantaj çok iyi kullanılmalıdır.