ADANA HACI SABANCI ORGANİZE SANAYİ BÖLGESİ
AOSB, Türkiye’nin en büyük OSB’lerinden biri olmaya aday
Adana Hacı Sabancı Organize Sanayi Bölgesi (AOSB); 1977 yılında Bakanlar Kurulu Kararıyla kurulmuştur. 42 yıldır, kesintisiz üretimi ve gelişimiyle Türk sanayisinin güneydeki üssü konumunda bulunan AOSB, Adana-Ceyhan D-400 Karayolu üzerinde, Yakapınar (Misis)'in kuzeyinde 1590 hektar alan üzerinde kurulu olan bir yatırımcı cennetidir.
AOSB, Adana Havalimanı’na 28 kilometre, Mersin Limanı’na 98 kilometre, İskenderun Limanı’na 80 kilometre, Yumurtalık Limanı’na 40 kilometre, Ceyhan Enerji İhtisas Endüstri Bölgesi’ne 31 kilometre mesafede yer almaktadır. Bölgenin güneyinde D-400 Devlet Karayolu ve TCDD Demiryolu’na ait İndirme Bindirme İstasyonu ve TEM Otoyolu yer almaktadır. Bu özelliği ile yatırımcı için bir çok lojistik imkanı bir arada sağlamaktadır.
Türkiye’deki küçük ve büyük ölçekli şirketlerin mükemmellik yolculuğunda önemli bir misyon üstlenen KalDer’in (Türkiye Kalite Derneği) eğitimlerini tamamlayıp, EFQM (Avrupa Kalite Yönetimi Vakfı/ European Foundation For Quality Management) denetimlerinden başarıyla geçerek, “Mükemmellikte Yetkinlik İçin Tanımlanan 4 Yıldız” ödülünü almaya hak kazanan AOSB’de “Sanayicilerin kendilerini farklı hissedecekleri, yenilikçi bir OSB olmak” vizyonu ile kaliteden ödün vermeden sürekli iyileştirmeler hayata geçirilmektedir.
Yaklaşık 40 bin kişinin istihdam edildiği, Meslek Yüksekokulu ve Teknik Lise ile sanayicilerin ara eleman ihtiyacının karşılanmaya çalışıldığı Adana Hacı Sabancı OSB yatırımcısına sunduğu imkânlarla da cazibe merkezi olma özelliğini korumaktadır.
Türkiye’de bulunan yaklaşık 330 OSB içerisinde AOSB; fiziki şartlar, hacim, büyüklük ve ticari kapasitesi ile ilk altı OSB içinde yer almaktadır. 17 milyon metrekarelik bir alanda yer alan bölgenin tarıma elverişli olmayan bir alan üzerinde kurulması avantajı ile yakın zamanda genişleyerek yaklaşık 25 milyon metrekarelik bir alan ile Türkiye’nin en büyük OSB’lerinden biri olması için yapılan yatırımlar ve çalışmalar devam etmektedir. Yaklaşık 500 firmanın yer aldığı AOSB, 40 bin kişiye de istihdam imkânı sağlamakta, bu da Adana’daki toplam istihdamın yüzde 15’ne tekabül etmektedir. Adana’nın yaklaşık 2 milyar dolarlık ihracatının 1.2 milyar doları buradaki sanayici ve üreticiler tarafından yapılmaktadır.
Coğrafi konumu, uygun iklim koşulları ve ulaşım kolaylığının yanı sıra sorunsuz alt yapısı ve enerji alanındaki önemli maliyet avantajları ile yerli ve yabancı yatırımcılar için cazibe merkezi olmaya devam eden AOSB’de, sanayicilere, iş yaşamını kolaylaştıracak yüksek standartlarda hizmet sunulmaktadır. Bünyesinde yer alan ticaret merkezi, kamu kampüsü, proje ofisi, banka şubeleri, sağlık ocakları, polis merkezi, itfaiye, alışveriş merkezi, 122 Acil Servis SGK Merkez Müdürlüğü, noter, İŞKUR şubesi, Gümrük Müdürlüğü, camileri ve eğitim hizmetleri ile başlı başına bir kenti andıran AOSB, sanayicilere günlük işlerini bölge içerisinde yapabilecekleri her türlü imkânı sağlamaktadır.
YATIRIMCI CENNETİ AOSB, CAZİBESİNİ KORUYOR
42 yıldan bu yana süren kesintisiz üretimi ve gelişimiyle Türk sanayisinin güneydeki üretim üssü konumunda bulunan Adana Hacı Sabancı Organize Sanayi Bölgesi (AOSB), adeta bir yatırımcı cenneti. 500 firmanın 40 bin kişiye istihdam imkânı sağladığı bölge, 1.2 milyar dolarlık ihracatla da dış pazardaki gücünü ortaya koyuyor.
Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte Türkiye’de sanayileşen ilk illerden biri olan Adana’da sanayi derin bir kültüre sahip. Adana Hacı Sabancı Organize Sanayi Bölgesi de (AOSB) şehrin sanayide sahip olduğu bu gücü 42 yıldan bu yana daha da derinleştiriyor. Türkiye’de bulunan 330 OSB arasında fiziki şartlar, hacim, büyüklük ve ticari kapasitesi ile ilk altı OSB içinde yer alan AOSB, 17 milyon metrekarelik bir alanda faaliyet gösteriyor. AOSB, yapılan yeni yer seçimi ile ileride genişleyerek yaklaşık 25 milyon metrekarelik bir alan ile Türkiye’nin en büyük OSB’lerinden biri olmaya aday. Şu anda yaklaşık 500 firmanın yer aldığı AOSB, 40 bin kişiye istihdam imkânı sağlarken bu rakam Adana’daki toplam istihdamın yüzde 15’ini ifade ediyor. Yıllık yaklaşık 2 milyar dolarlık ihracatın gerçekleştiği Adana’da söz konusu rakamın 1.2 milyar doları AOSB’de yer alan sanayiciler tarafından gerçekleşiyor. Meslek Yüksekokulu ve Teknik Lise ile sanayicilerin ara eleman ihtiyacının karşılanmaya çalışıldığı AOSB, yatırımcısına sunduğu imkânlarla da cazibe merkezi olma özelliğini koruyor. Şu an itibarı ile AOSB; yüzde 99’un üzerinde doluluğu olan ve dünyada alt ve üst yapı olarak iyi örnekler arasında yer alan bir bölge konumunda.
ERCAN GEGEZ: Halkbank ve Turkishtime ile birlikte yapılan bu toplantı, Organize Sanayi Bölgeleri’nin rekabet gücünü artıracak sıçrama eylem planı hazırlama amacını taşımaktadır. Bu anlamda söz konusu toplantının Adana için çok kıymetli bir çalışma olacağını düşünüyorum. Şimdi açılış konuşmasını yapmak için sözü Adana Hacı Sabancı Organize Sanayi Bölgesi Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Bekir Sütcü’ye veriyorum.
BEKİR SÜTCÜ: Öncelikle Adana’ya hoş geldiniz, sizlerle burada beraber olduğumuz için son derece mutlu olduğumu dile getirmek istiyorum. Sizlerin sayesinde bugün burada hem özeleştiri yapacağız hem de eksik yanlarımızı ve sorunlarımızı masaya yatıracağız. Öncelikli olarak biraz Adana Hacı Sabancı Organize Sanayi Bölgesi’nden (AOSB) bahsetmek istiyorum. AOSB; 1977 yılında Bakanlar Kurulu Kararı ile kurulmuştur. 42 yıldır, kesintisiz üretimi ve gelişimiyle Türk sanayisinin güneydeki üssü konumunda bulunan, Adana-Ceyhan D-400 Karayolu üzerinde, Yakapınar’ın (Misis) kuzeyinde 1.590 hektar alan üzerinde kurulu olan yatırımcı cenneti AOSB’de yaklaşık 40 bin kişiye istihdam sağlanmaktadır.
AOSB, Adana Havalimanı’na 28 kilometre, Mersin Limanı’na 98 kilometre, İskenderun Limanı’na 80 kilometre, Yumurtalık Limanı’na 40 kilometre, Ceyhan Enerji İhtisas Endüstri Bölgesi’ne 31 kilometre mesafede yer almaktadır. Bölgenin güneyinde D-400 Devlet Karayolu ve TCDD Demiryolu’na ait İndirme Bindirme İstasyonu ve TEM Otoyolu yer almaktadır. Bu özelliği ile yatırımcı için birçok lojistik imkânı bir arada sağlamaktadır.
Türkiye’deki küçük ve büyük ölçekli şirketlerin mükemmellik yolculuğunda önemli bir misyon üstlenen KalDer’in (Türkiye Kalite Derneği) eğitimlerini tamamlayıp, EFQM (Avrupa Kalite Yönetimi Vakfı/ European Foundation For Quality Management) denetimlerinden başarıyla geçerek, “Mükemmellikte Yetkinlik İçin Tanımlanan 4 Yıldız” ödülünü almaya hak kazanan OSB’mizde “Sanayicilerimizin kendilerini farklı hissedecekleri, yenilikçi bir OSB olmak” vizyonu ile kaliteden ödün vermeden sürekli iyileştirmeler hayata geçirilmektedir.
Yaklaşık 40 bin kişinin istihdam edildiği, Meslek Yüksekokulu ve Teknik Lise ile sanayicimizin ara eleman ihtiyacının karşılanmaya çalışıldığı Adana Hacı Sabancı OSB yatırımcısına sunduğu imkânlarla da cazibe merkezi olma özelliğini korumaktadır.
Türkiye’de yaklaşık 330 tane OSB bulunmaktadır. Ben aynı zamanda Organize Sanayi Bölgeleri Üst Kuruluşu’nda (OSBÜK) Başkan Yardımcısıyım, bazı sayısal verilere bakmak gerekirse; bu 330 OSB içerisinde AOSB; fiziki şartlar, hacim, büyüklük ve ticari kapasitesi ile ilk altı OSB içinde yer almaktadır. Şu anda 17 milyon metrekarelik bir alanda yer alan bölge, yaptığımız yeni yer seçimi ile ileride genişleyerek yaklaşık 25 milyon metrekarelik bir alan ile Türkiye’nin en büyük OSB’lerinden biri olacak. Şu anda yaklaşık 500 firmanın yer aldığı AOSB, 40 bin kişiye de istihdam imkânı sağlamakta bu da Adana’daki toplam istihdamın yüzde 15’ine tekabül etmektedir. Adana’nın yaklaşık 2 milyar dolarlık ihracatının 1.2 milyar doları buradaki sanayici ve üreticiler tarafından yapılmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra ilk sanayileşmiş illerimizden biri olan Adana’da sanayi derin bir kültüre sahiptir. Diğer illerimize göre Adana’nın çalışma şartları, çalışma ekonomisi ve çalışanlarla iletişimi son derece iyi bir şekilde ilerliyor. AOSB, lojistik bakımdan Türkiye’ye örnek olan bir alanda kurulmuş. OSB’mizin tarıma elverişli olmayan bir alan üzerinde kurulması güzel bir örnek teşkil ederken, sürekli genişleme imkânına sahip bir şekilde tasarlanmış olması da bizler için büyük bir fırsattır. Kısacası bizler güzel bir fiziki konumda, iyi bir OSB mirası devraldık. Yönetim kurulu olarak göreve geldiğimizde AOSB, 13 milyon metrekarelik bir alan ve 3 milyon 650 bin metrekarelik de genişleme alanına sahipti. Şu anki yönetim kurulunda yer alan arkadaşlarımız ile birlikte 10 yıldır bu işin başındayız ve bu 3 milyon 650 bin metrekarelik alanın alt ve üst yapı çalışmalarını bitirdik. Şu an itibari ile AOSB; yüzde 99’un üzerinde doluluğu olan ve dünyada alt ve üst yapı (arıtma tesislerinin genişliği ve büyüklüğü bakımından) olarak iyi örnekler arasında yer alan bir bölge konumuna gelmiştir. Bölgenin genişleyebilme özelliğinin yanı sıra atık su arıtma ve kullanma suyu tesislerimiz de yine genişletilebilecek bir alanda kurulmuştur. AOSB son beş yılda en az 250 milyon TL’lik alt ve üst yapı çalışmaları yapmış ve söz konusu yatırımların tamamını kendi bütçesi ile gerçekleştirmiş bir bölge olma özelliği taşımaktadır.
ÖZER TORGAL: Her şeyden önce Adana’da bulunmaktan büyük mutluluk duyduğumuzu belirtmek istiyorum. Adana; güçlü bir sanayi temelinin olduğu ender yörelerimizden bir tanesidir. Çeşitli sektörlerde büyük yatırımlara -özellikle de tekstilde- ev sahipliği yapan ve istihdam sağlayan bir ilimiz olarak tüm bankaların olduğu gibi bizim bankamızın da son derece önem verdiği bir kentimizdir. Bu yüzden burada bulunmaktan mutluluk duyuyoruz. Biz Halkbank olarak Adana’da ilk şubemizi 1950’lerde açtık ve şu anda da 14 tanesi Adana içerisinde üçü de ilçelerde olmak üzere toplam 17 şube ile hizmet vermeye devam ediyoruz. Bankamız, Adana’da toplam 45 milyar TL’lik bir nakdi kredi hacmine ulaşmış bulunuyor. Bu demektir ki; Adana’daki toplam nakdi kredi payından toplamda sektörde yüzde 10 civarında bir pay alıyoruz. Özellikle 2018 yılından itibaren hem seçimlerin olması hem de yurt dışındaki diğer belirsizliklerin oluşturduğu gergin ekonomi ortamında başta biz olmak üzere, üç kamu bankasının piyasaya çok daha pozitif bakarak kredi akışını kesmemesi, sektördeki payımızın artmasında önemli bir etken oldu. Öyle ki; biz geçen seneye kadar gerek mevduat gerekse de kredi büyüklüğünde, sektörde tüm bankalar arasında 4’üncü-5’inci sıralarda yer alırken şu anda aktif büyüklüğünde, toplam mevduatta ve toplam kredilerde 2’nci banka konumuna gelmiş durumdayız. Halkbank; esnaf ve KOBİ’lerin garantörü konumunda olan bir bankadır. Nerede bir esnaf ya da KOBİ varsa ilk önce Halkbank aranıyor. Biz elimizden gelen desteği sağlıyor -çok zor şartlar altında da olsa- kesintisiz kredi vermeye çalışıyoruz. Tabii bunun devam etmesinin en önemli şartı da kaynak bulmamız. Bu noktada; tüm sanayici, esnaf ve halkımızdan mevduatlarını Bankamızda değerlendirmelerini diliyoruz. Ne kadar kaynağımız olursa, biz onu olduğu gibi krediye çeviriyoruz. Piyasada gerek esnaf gerekse de büyük kurumsal müşteri olsun hiçbir ayrım yapmadan herkese kredi vermeye devam ediyoruz.
SÜLEYMAN BİLİCİ: AOSB’de her şey şu anda yolunda gidiyor. Sayın Bekir Sütcü’nün Başkanlığındaki yönetim kurulu, 10 yıldan bu yana OSB’nin bir adım daha ileri gidebilmesi adına son derece başarılı çalışmalar ortaya koydu. Burada sizlerle paylaşmak istediğim tek sorun; AOSB’deki arsaların bir türlü değerlenmemesi. Sürekli yeni alanlar açıldığı için eldekilerin kıymeti kalmıyor. Bunun dışında bölgede her şey yolunda diyebiliriz.
ERGİN TURAN: Burada anlatacaklarım için bir kurgu yaptım. Bu kurgu ile ilk önce ‘kültür’den başlayacağım, ardından da ‘üretim’ gelecek. Ha-Joon Chang, “Sanayileşmenin Gizli Tarihi” adlı kitabında şöyle söylüyor; “Kore, 60’lı yıllarda sanayileşme sürecine başladığında, hükümet halkı ‘Geleneksel Konfüçyüs’ düşüncesinde bulunan diğer meslekleri küçümseme eyleminin terki için ikna etmeye çalıştı. Ancak mühendislik alanında halkın ilgisi sınırlı olduğu için birçok zeki genç, mühendis olmak istemiyordu. Bunun için hükümet üniversitelerin sosyal bilimler bölümlerinde tersini yaparken mühendislik ve fen bölümlerinde finansman imkânlarını genişleterek öğretmen sayısını artırdı. 60’lı yıllarda beşeri bilimlerden mezun olan her kişiye karşılık mühendislik ve fen dallarından mezun 0-6 kişi iken 80’li yılların başında artarak 1’e 1 oldu". Öncelikle şunu sormalıyız, son 10-15 yılda hükümetlerimiz üretime yeteri ilgiyi gösterdiler mi? Ben cevap veriyorum; hayır göstermediler. Üretime, tarıma, turizme, birçok kalkınma modeline Türkiye’de son 10-15 yılda yeterli ilgi gösterilmedi. Türk kültürü üretime uygundur ve sanayileşmenin olduğu her yerde daha doğrusu refahın olduğu her yerde refah birçok şeyi kapatıyor. Kültür çok karmaşıktır, değiştirilemez değildir. Bunun için kültürel anlamda da çalışmalar gerekiyor. Japonya’ya baktığımızda; Samurayların ateşli silahları engellemeleri içler acısıdır. Engellediler ve belki de bu yüzden Japonya hep işgale uğradı. 1950’lerde 60’larda Samurayların bireysel davranma özgürlüklerinin çok fazla olduğu söyleniyordu. 1960’lardan sonra Japonlar J tarzı bir model de kurgulamışlar. Bağlamak istediğim nokta şu; üretime ilgiyi artıralım, çalışma kültürünü değiştirelim.
Makroda baktığımızda, üretime önem verilmesi gerektiğini hepimiz biliyoruz. Son Ar-Ge teşvikleri ile TÜBİTAK’ta üretime teşvik daha da azaltıldı. Ama ülkenin kimyasal ürünlerdeki ithalat payları hala yüksek, hal böyleyken TÜBİTAK’taki Ar-Ge teşviklerine verilen teşvikler neden azaltıldı? Bu sorunun cevabını vermek gerekiyor.
Diğer taraftan “üretime olan ilgi azaldı” dedik. Evet hepimiz bunu hissediyoruz. Bu noktada üretime ilginin neden azaldığını beraber bulmamız lazım. Enerji, insan, verimlilik, hammadde, teşvikler, amortisman, yatırım zemini ve altyapıları, ihracat, pazarın durumu, finans… Üretim bunların hepsini içeriyor. Buradan şunu anlıyoruz; üretimden artık eskisi gibi kolay para kazanamıyoruz. Demek ki hükümetin, yeniden üretimden para kazanacak bir ortamı da tesis etmesi gerekiyor. Peki sanayiden çok fazla kazanabilecek bir durum var mı? Ben olmadığını düşünüyorum. Burada çok fahiş değil makul kârlardan bahsediyorum. Bunlar, çok ciddi açılımı olan konular ve birçok ayağı var. Bu noktada kültür konusunu anlattığımı düşünüyorum. Biz eğer kalkınma seviyesini değiştirirsek, kültürü de değiştirebiliriz. Samuray kültürü şaka bir kültür değil, hükümet burada yönlendirme yapmış ve mühendisliğe doğru evrilme söz konusu olmuş. İnsanları işte bu Kore örneğindeki gibi yetiştirebilirsek belirli bir noktaya gelmiş oluruz. İşe insan kaynağı ile başlamamız, bu noktada da mühendis ve teknisyenlerimizi iyi yetiştirmemiz lazım. Peki buradaki herkese şu soruyu sormak istiyorum: Teknisyen ve mühendislerin iyi yetiştiğini düşünüyor musunuz? Ben düşünmüyorum. Bu noktadan itibaren makrodan mikroya geçiş yapmış olduk. Kültürün değişimi derken, kültürü nasıl değiştirebiliriz? Meslek okullarına gerekli önemi vererek, gençlerimizin okullarda nitelikli staj yapmalarına fırsat sağlayarak ve böyle bir modeli kurgulayarak bunu sağlayabiliriz. Fakat böyle bir model yok. Mesela mühendislik bölümü dört yılsa bunu beş yıl yapalım ve bir yılı uygulama olsun. Lisedeki eğitim dört yıl olsun, bunun bir ya da iki yılında uygulamalı eğitim verilsin. Yüksekokullar gerekirse üç yıl olsun ve en az bir yılı uygulamayla geçsin. Bu bir modeldir, bunların hepsi zorunlu olsun istiyoruz. Yapmaya çalışıyoruz ama mikro-makro dengesinde valilik düzleminden tutun devletin üst düzeyine kadar bir iş birliği maalesef yok. Türkiye’de insan kaynakları ciddi bir problem olarak karşımızda duruyor. Böyle giderse önümüzdeki 15 yıl içinde sanayi için nitelikli bir istihdam bulma şansımız olmayacak. Yaşam ve eğitim tarzı, sosyal yönlendirmeler çocuklarımızı sanayinin iyi olmadığına dair algıyla büyütüyor ve bizler de onları eviremiyoruz. Mesela kendimden bir örnek vermek istiyorum. Benim çocukluğum Mersin’de geçti. O zamanlar mahallemizde cam sanayide çalışan bir ustabaşı abimiz vardı. Kendisi çok sevilen, sayılan hürmet edilen biriydi ama şu an aynı hürmeti ustabaşılara göstermiyoruz. Çünkü içinde bulunduğumuz sistem; mühendisliğe, yöneticiliğe, papyon-kravat gezenlere, AVM’lerde güvenlik görevlilerine kıymet veriyor. Bizim bu noktada “asıl üretimi nasıl kıymetli kılarız”ın cevabını bulmamız gerekiyor. Bu kıymetli bir soru. Mustafa Kemal Atatürk; “Türk milleti çalışkandır, Türk milleti zekidir…” dedi. Çünkü; insanları evirmek, iyi yönde değiştirmek istedi. Çalışmak üretmek kıymetli bir eylemdir.
İnsan kaynakları, kültür ve üretim konularına değindikten sonra şimdi biraz da merkantilizmden söz edeceğim. “Osmanlı-Türkiye İktisadi Tarihi 1500-1914” adlı kitabında Şevket Pamuk şöyle diyor; “17. ve 18. yüzyılda Batı Avrupa ekonomileri uzun dönemli bir bunalımın içine sürüklenmişlerdi. İşsizlik yaygınlaşmaya başladı. Hollanda, İngiltere, Fransa hükümetleri işsizliği azaltmak ve ekonomiyi canlandırmak için öncekilerden farklı dış ticaret politikaları izlemeye başlamışlardı. Görünüşte bu politikaların amacı; ülke olarak altın ve gümüş miktarını artırmaktı. Temel iktisadi amaç; milli servetin artırılması olarak tanımlanıyordu. Bir ülkenin milli serveti de ülkedeki altın ve gümüş oranıyla özdeşleştiriliyordu. Merkantilistler, bir ülkenin değerli maden miktarının artırılması için ithal ettiğinden fazlasını ihraç etmesi gerektiğini söylüyorlardı.”(Cari açığın adı; o zamanlar merkantilizmmiş) “Osmanlı Devleti ise sadece 15. ve 16. yüzyılda değil, 17. ve 18. yüzyılda da merkantilizmin tam karşıtı politikalar izlemiştir. Osmanlı’nın dış ticaret politikalarına egemen olan iki kaygı; sarayın ve donanmanın, kentlerin, bir ölçüde loncaların sorunlarının çözülmesiydi…” Şimdi biz, “cari açık” diyoruz ya o zamandan merkantilistler çıkıp, ihracatı artırmak için kolları sıvamışlar. Şimdi biz de uyandık ve bir şeyleri toparlamaya çalışıyoruz. Toparlamamız gerekiyor da.
Kitabın içindeki başka bir bölümden de bahsetmek istiyorum. Bu bölümde İngiltere anlatılıyor. İngiltere 15.-16. yüzyılda yün satıyor ve iyi de para kazanıyor. Fakat diğer ülkeler (Belçika ve Hollanda) elbise satıyor. İngiltere’nin o sırada elbise yapacak teknolojisi yok. Kral kademeli bir plan yapıyor ve yün ihracatının yarı mamulünü yasaklama kararı alıyor. Daha sonra diğer ülkelerden parayla usta satın alıyor. 17. yüzyılın sonunda İngiltere yün değil elbise ihraç etmeye başlıyor ve ciddi gelirler elde ediyor. Özetle şunu söyleyebiliriz. Belli bir para kazanıyor ve belli bir para harcıyorsunuz. Soru şu: Bu paranın ne kadarını size para kazandıracak bir şeylere çevirirsiniz? İşte o yatırımla oluyor. Sovyetler Birliği ve Kore bir dönem bunu çok iyi yapmış. Kore bunu 15 yılda cevri bir diktatörle bir şekilde yapmış. Şimdi demek ki bizim de böyle cevri yönlendirmelere ihtiyacımız var. Hükümetimiz bunu şimdi, “yerli ve milli” diyerek yapıyor. Her şeyden önce kültürün buna uygun olduğuna, üretimin kıymetli olduğuna, bu kültürü değiştirebileceğimize inanarak, ortak bir paydada buluşalım istiyorum.
ERCAN GEGEZ: Ergin Bey’e yorumları için çok teşekkür ediyoruz. Ben buraya birkaç not aldım. Süleyman Bey’le arsa değerinden başladık, ardından kültür, yönetim, Ar-Ge teşvikleri, üretim-üretici algısı ve katma değerli üretim üzerinde yoğunlaştık. Tabii OSB sorunları deyince insan kaynakları sorunu ilk akla gelenlerden biri oldu. Ben geçmiş çalışmalarda ortaya çıkan; lojistik, finansman ve enerji gibi birkaç sorun başlığını da biliyorum. Tabii ki burada böyle bir sorunumuz yok diyorsanız değinmemize gerek yok ama Ergin Bey ve Süleyman Bey’in dışında katkıda bulunmak isteyenleri sırayla dinleyebiliriz.
İSRAFİL UÇURUM: Bu toplantının düzenlenmesinde emeği geçen bütün paydaşlara teşekkür ediyorum. Tabii ki birçok bölgede olduğu gibi Adana Hacı Sabancı Organize Sanayi Bölgesi’nde de bir takım sorunlar söz konusu. Fakat diğer yandan son derece deneyimli bir ekip tarafından yönetildiği için diğer OSB’lerden daha iyi bir noktada olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu anlamda OSB’mize; gerek Adana’nın aynası, gerek şehrin lokomotifi gerekse de sanayi olarak bakılıp ele alınması gerekiyor. Burada altyapı gibi sorunlarımız yok. Ama arsalarımızın değerlenmemesi bir gerçek olarak karşımızda duruyor. Bunun neden kaynaklandığını da hala anlayabilmiş değiliz. Bu kesinlikle bir sorunmuş gibi algılanmasın. Aksine sanayiciyi de teşvik eden bir durum yani bu bir avantaj. Adana’da 1900’lerin başında, Cumhuriyetin kurulması ile beraber önemli sanayiciler oluşmuş ve bunlar zor şartlardan geçerek Adana’yı iyi bir noktaya taşımış. Bunun yanında etraftaki komşu iller bu cesareti -özellikle de tekstil yatırımlarında- gösterememiş. Daha sonra 1970’li yıllarda komşu illerde (Konya, Gaziantep, Denizli ve Kayseri gibi) OSB’lerin kurulmasıyla, küçük ölçekli yatırımlarla insanlar bu OSB’lere yöneldi. Dolayısıyla Adana gibi sanayiye erken adım atan bir kent, konu OSB’lere gelince, 15 yıl sonra bu alana yönelmiş. Adana’daki devasa büyüklükteki fabrikaların küçük ölçekli yatırımların önünü keseceği düşünülüyor ve buna cesaret edilemiyordu. Bu, 1990’lı yılların başına kadar böyle devam etmiş. Daha sonra da çarşıda esnaflık yapan, küçük ölçekli firmalardan, “Biz de artık üretime geçelim” diyen insanlardan oluşan bir kesim, Adana’daki OSB’ye yöneldi. AOSB, örnek bir sanayici kitlesinden oluşan bir OSB.
Bir tarafta yüksek işsizliği görüyorsunuz fakat diğer yandan baktığınızda buradaki sanayicinin en büyük sorunu işçi bulamamak. Herkes artık hizmet sektöründe çalışmak istiyor. Bu insanlar hizmet sektöründe olmayı istemekte haklı çünkü gece 3’te yağ akıtan makinenin altında yatmak istemiyor. AVM’de çalışan bir gençle sanayide ağır şartlar altında çalışan genç aynı maaşı alıyor. Bu durumun düzelmesi gerekiyor. Teşvik etme adına -sanayicinin cebinde kalmamak şartıyla- yaklaşık bin 100 lira olan istihdam yükünün sanayide çalışan işçiye 500 lirası verilerek sanayide çalışmasında avantaj sağlanabilir. Dolayısıyla bu işçiye bir teselli olacak. Bunlar uygulanabilirse, köklü çözüm olacağına inanıyorum. Yani sanayide çalışıyor olmanın cazibesinin artırılması gerekiyor. Biz üretmek istiyoruz, ihracat yapmak istiyoruz. Alışveriş merkezlerinde çalışarak ihracat yapamayız, oralarda para harcayarak kalkınamayız! Bir başka konu; eğer üreticiler ihracat yapıyorsa, bu bahsettiğimizin dışında başka desteklere de ihtiyacımız var. Mesela dışarıda doğalgaz 10 TL ise sanayide 7 TL olsun ya da söz konusu firma ihracat yapıyorsa, istihdam yükü daha az olsun. İhracatın sadece Eximbank üzerinden gitmemesi lazım. Sonuçta; Eximbank size sermaye desteği veriyor. Ama sonuç itibari ile ben buradan yola düşüp, elimdeki ürünlerimle Edirne’den çıktığımda, dünyanın dört bir yanından gelen firmalarla yarışıyorum. Dolayısıyla bu ülkenin geleceği için destek mekanizmasının daha iyi çalışması gerekiyor. Bunun dışında az önce Kore’den bahsedildi, ben de bu ülke ile ilgili bir iki örnek vermek istiyorum; Kore kalkınma açısından örnek alınan bir yer. Türkiye’de emekli olanların yüzde 85’i (kamu hariç) birkaç farklı yerde çalışarak emekli olurken sadece yüzde 15’i aynı yerden (ilk çalıştığı yerden) emekli olabiliyor. Bu yüzde 15’lik oran, çok verimli bir kesimi ifade ediyor. Onlarca sektör değiştirmiyor, sanayide üretime ciddi anlamda bir katkı veriyor. Kore’de ise çalışanların yüzde 85’i ilk işe başladığı yerden emekli oluyor. Burada sanayicinin en büyük sorunlarından biri işsizlik maaşları. İşsizlik maaşları sanayicilerin belini büküyor. Sosyal devlette işsizlik maaşı tabii ki mutlak süratle olmalı ama eğer bir çalışan çok iş yeri değiştiriyorsa, o çalışandan bir verim alınamıyor. Kaldı ki, bu çalışanın kendine de faydası olmuyor. Bu anlamda çalışan bir iş yerinden bir şekilde ayrılmışsa, evet ona işsizlik maaşı verilsin ama iş değiştirme durumuna göre işsizlik maaşının azaltılması ve bir noktadan sonra kesilmesi söz konusu olabilir. İşsizlik, iş haline gelmemeli. Devletin bu sorunlara çözüm getirmesi lazım. Biz toplum olarak üretmeye, ihracata muhtacız!
HAMİT YÜZEREROĞLU: AOSB’nin bana göre en büyük sorunlarından biri; nitelikli eleman konusu. Şöyle ki; büyük işletmelerde çalışan sayısı fazla olduğu için Adana’nın her yöresinden eleman bulabilme ihtimali yüksek ancak, bildiğimiz gibi küçük ölçekli işletmelerde böyle bir imkân bulunmuyor. Dolayısıyla istenilen nitelikli elemanları almakta zorluk çekiyorlar. AOSB’nin ilk oluşumundan bu yana baktığımızda yerleşmiş küçük şirketlerin yavaş yavaş bölgeyi terk ettiğini görüyoruz. Bu; nitelikli eleman bulamamak, maliyetlerin yüksek olması, ulaşım sorunu gibi sebeplerden kaynaklanıyor. Şehir ve OSB arasındaki mesafe ortalama 30-35 kilometre ve burada toplu ulaşımın mutlaka oluşturulması gerekiyor. Ayrıca toplu ulaşımdan sonra OSB içerisinde de -alanın büyüklüğü sebebiyle yaya olarak ilerlemek zor olduğu için- personelin ulaşımını kolaylaştırmak adına çalışmaların yapılması gerekiyor.
BEKİR SÜTCÜ: Evet, şehir merkezinden OSB’ye toplu taşıma imkânının sağlanması gerekmektedir. Çünkü bu durum AOSB’de çalışmanın cazibesini azaltıyor. Bu nedenle servislerin yanı sıra ulaşımda toplu taşıma alternatifinin de sunulması gerektiğini düşünüyoruz. Bizim en önemli problemimiz; şehir merkezinden OSB’ye geçiş için harcanan zaman. Söz konusu zamanın uzun olması işçilerin gözünde OSB’nin cazibesini kaybetmesine neden olmaktadır. Bir saat gidiş, bir saat dönüş toplamda iki saat yolda geçmekle birlikte buna servis için hazırlanma süresi de eklendiğinde yol süresi iki buçuk saati bulmaktadır. Buraya geliş gidiş yapan insanlar da haklı olarak “İki buçuk saatimi ben neden yol için harcayayım” demekteler.
ERGİN TURAN: İsrafil Bey’in önerisine ek olarak benim de bir önerim olacak. Endüstri meslek liselerinin çalışma yılları, liseden itibaren başlamalı. Nasıl ki astsubayları sayıyoruz, onları da saymamız lazım ki, SGK üzerinden sağlanan erken emeklilik opsiyonu üretime bir destek olsun. Bu çok önemli bir konu. Hatta sanayide başlayan mühendislerin de stajla beraber çalışmaya başlamaları kabul edilmeli ki, onlara ayrıcalık verelim.
Diğer yandan endüstri meslek liselerinin ve üretimde çalışacak tüm mühendisliklerin sanayideki iş birliği staja dayalı (en az 1 yıl) olmalı ve bu mecbur koşulmalı. Bu konuda Almanya örneği incelenmeli.
BEKİR SÜTCÜ: Sizlere konuşmama başlarken belirttiğim üzere OSB’ler içerisinde hem Çukurova Üniversite’sine bağlı Adana Meslek Yüksekokulumuz hem de özel teknik lisemiz var. Meslek yüksekokulunda yaklaşık 550, teknik lisede de yaklaşık 2 bin 500 öğrenci eğitim almaktadır. Biz, buradan mezun olan öğrencilerin yüzde 10’unu bile sanayiye kazandıramıyoruz. Gençler, askerlik yapmamak için üniversite okumak istiyor. Benim bu noktada çözüm önerilerimden biri; meslek yüksekokullarına da üniversitedeki imkânlar verilsin ki, oradaki gençleri biz sanayiye, üretime kazandıralım. Makro düzeyde bakınca katma değeri yüksek ürünler yapalım denilmekte. Bunu söylemek kolay ama yapması zor. Bunları hangi eleman ve hangi teknik ekip ile yapacağız? Evet en büyük engelimiz kalifiye eleman eksikliğidir. Bugün dışarıdan son teknoloji ile donatılmış bir makineyi getirdiğinizde bunu çalıştırabilecek bir ekibiniz yoksa, söz konusu yatırımın bir anlamı olmuyor. Makro düzeyde çok ciddi problemlerimiz söz konusu. Bu konularla ilgili Sayın Mustafa Fidan bizlere birazdan detaylı bilgiyi verecek.
MUSTAFA FİDAN: AOSB’de bulunan endüstri meslek lisesinde 2 bin 500, Çukurova Üniversitesi Adana Organize Sanayi Bölgesi Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu'nda da 550 öğrencimiz var. Meslek yüksekokulunda olan öğrenciler; makine, elektrik, tekstil ve coğrafya bölümlerinde eğitim alıyor. Meslek yüksekokulundaki öğrencilerin belli bir kısmına YÖK tarafından kişi başı 4 bin-4bin 500 TL ücret ödenmektedir. Bu ücret, yeni gelenlere verilirken eski öğrencilere ödenmiyor. YÖK tarafından verilen yıllık paranın yaklaşık 500 bin TL civarında olduğunu tahmin ediyoruz. YÖK; bu paranın meslek yüksekokulunda inşaat yapmamak kaydıyla öğrencilere harcanacağını söylerken meslek yüksekokulu da; “Laboratuvara, atölyeye ihtiyacımız var, bu noktada kaynağı nereden sağlayacağız” diyor. Diğer taraftan biz zaten OSB olarak her şeyi yapıyoruz. YÖK tarafından okula ödenek verilmiyor ve bütün yük buradaki sanayicilerin üstüne bırakılıyor.
Diğer taraftan meslek lisesinde verilen eğitimin de yetersiz olduğunu görüyoruz. Bu anlamda teknik eleman eksikliği yaşıyoruz. Okuldaki öğrenciyi atölyelerimize getirdiğimiz zaman, o gencin malzeme konusunda herhangi bir teknik bilgiye sahip olmadığını görüyoruz. Bu konuyu gidip okul müdürü ile görüştüğümüzde; “Biz üç yıl boyunca bu öğrenciye okulu sevdirmek için mücadele veriyoruz. Haklısınız ama bizim de yapabileceğimiz bir şey maalesef yok” deniliyor. Bu anlamda eğitimde ciddi eksiklikler söz konusu ve bu durumun bir uzantısı olarak nitelikli teknik eleman bulmada sıkıntı yaşıyoruz. “Ara eleman” derdik, bu “aranan eleman” haline geldi. Sanayicilerin aranan elemanlara çok ihtiyacı var.
İSRAFİL UÇURUM: Şu anda insanları genellikle İŞKUR aracılığıyla işe başlatıyoruz. İŞKUR da maaşları altı ay veriyor fakat bu süreçte çalışanın sosyal hakları bulunmuyor. Yani bu çalışma süresi emekliliğe vs. sayılmıyor. Biz bunu birçok yerde de dile getirdik ama burada yine tekrarlamak istiyorum; biri işe başladığında sosyal hakları vs. de eş zamanlı olarak başlamalı. Normalde bir işe başlandığında çalışan nelerden yararlanılıyorsa İŞKUR ile işe girildiğinde de o haklar verilmelidir. Bu hakların verilmemesi ciddi bir motivasyon kaybını da beraberinde getiriyor.
MEHMET ULUSOY: Burada bütün sanayicilerin genel sorunlarından bahsedildi. Ben biraz Adana özelindeki tespitlerimden bahsedeceğim. Aslında AOSB, Adana sanayi ile birlikte ele alınması gereken bir konu. Bu bölgede yer alan firmaların birçoğunun aynı zamanda AOSB dışında da tesisleri var. Biz işveren sanayici iş adamları olarak, serbest piyasa-serbest rekabet düzenini en iyi benimsemiş insanlar olmalıyız. Biz serbest piyasa düzeni içerisinde yaşıyoruz, rekabet ediyoruz ya da öyle etmemiz gerekiyor. AOSB de serbest piyasa ortamında diğer OSB’ler ile rekabet ediyor. Burayı nasıl daha fazla cazibe merkezi haline getiririz diye düşünüyoruz. Burada bütün yönetim kurulunun canla başla çalıştığını görüyorum ve bazen onların nasıl motive olduğunu anlamakta zorlanıyorum. Ben aslında çok konuşulmayan ama konuşulması gereken bir konuda söz alıyorum. Burada arsa fiyatlarını konuştuk. Arsa fiyatları aslında bir sonuç, sebep değil. Eğer AOSB daha çok talep edilirse, buranın da değeri artar. Ama değerlendirilmesi için bir türlü ana engeli aşamıyoruz. Bu konuda yönetimimizin elinde ne kadar yetki var, ona bakmak gerekiyor. Aslında kaderimiz üzerinde çok fazla yetkimiz yok. AOSB gibi bir bölge aslında çok yerde yok. En çok lojistik kaynağına sahip bir bölge, su arıtma tesisleri var yani diğer organizelere oranla cennet gibi bir alan. İnsan burada sanayici olmak ister.
Yöresel teşvikler Adana’nın en büyük düşmanı. Evet yöresel teşvik Hakkari’ye verilsin. Hakkari OSB’de kapasitesinden fazla işçi var, bu da yöresel teşvik ile mümkün oluyor. Türkiye’de ciddi bir yöresel teşvik yapıldı. Diğer bölgelere verilen yöresel teşvikler, rekabette Adana’ya dezavantajı da beraberinde getirdi. Buradaki sanayicilerin hepsi, elini taşın altına koymuş, gecesini gündüzüne katarak çalışmış insanlardan oluşuyor. Bu noktada yöresel teşviklerin ivedilikle kaldırılıp, bir daha da buraya gelmemesini bekliyoruz. Kahramanmaraş’a söz konusu yöresel teşvikler veriliyor. Şu anda oradaki tekstil, Adana’nın iki-üç katı oldu. Yöresel teşvik, bir yatırımı fizibil ve rantabl olan bir yerden alıp, fizibil ve rantabl olmayan bir yere taşımak anlamına geliyor. Pek çoğumuzun zamanında Osmaniye’de yatırımı oldu. Yöresel teşvik yüzünden yatırımlarımızı Adana’ya yapacağımıza gittik Osmaniye’ye yaptık.
ERSİN AKPINAR: Her sanayici, sanayi sicil belgesi alıyor. Tüm bilgiler, belgelerde var fakat bunları okuyacak merkezi bir sistem yok. Sanayi Teknoloji Müdürlüğü’nün 81 il için hazırlamış olduğu 81 tane sanayi envanteri bulunuyor fakat verileri okuyacak yetkin personel ve sistem eksikliği söz konusu. Merkezde bir kalkınma planı hazırlanıyor. Burada bölgesel ya da yerel olarak bir kalkınma planı yapılması kente ivme kazandırır. Diğer taraftan az önce Hamit Bey de bölgenin lojistik anlamda değerlendirilmediğini, bu alanda geliştirilmesi gerektiğini ifade etti. Bu konuya da kısaca değinmek istiyorum. OSB’ler algı olarak zengin yerler olarak değerlendiriliyor. Herhangi bir kamu kurumu buradan bir talepte bulununca, “OSB yapsın” diye bir ön hazırlık talebi oluşuyor. Bu bakış açısı doğru değil. Buralar; kendine özgü yerler ve sanayicilerin geliştirdiği Türkiye’nin başarılı olduğu ender yapılardan bir tanesi. Bölgenin içerisinde Devlet Demir Yolları var ve iki limanın tam ortasındayız. Biz hem TCDD Genel Müdürlüğü’ne hem de Bakanlığın yetkililerine; “Personel taşımacılığı başlatılsın, bizde OSB olarak destek verelim” dedik. Fakat netice almakta zorlanıyoruz.
HAMİT YÜZEREROĞLU: Ben 12 sene sanayi odası yönetim kurulu üyeliği yaptım, hükümet her teşvik yasası ile ilgili görüş istediğinde hep şunu söyledim; “İthalatı ikame edecek ürün üretecek tesislerin yüzde 100, belki de daha fazla olacak şekilde arsası ve binası teşvik edilmelidir.” Ben bugün de hala aynı görüşteyim. Kapasiteleri büyüte büyüte gidiyoruz, bir yenilik yapmadan, yeni ürün üretmeden ilerliyor, hala ithalata devam ediyoruz. Onun için ithal edilecek ürünlerin üretilmesini teşvik etmenin daha iyi olacağını düşünüyorum.
HAKKI MERT DAĞSUYU: 15 senedir AOSB’de sanayicilikle uğraşıyor ve transformatör imalatı yapıyoruz. Yıllardır gözlemlediğim AOSB’nin en öncelikli sorunu iletişim. AOSB içerisinde maalesef sanayiciler arasında iletişimsizlik-kutuplaşma söz konusu. Dolayısıyla ilk önce kendi içimizde çözülmesi gereken sorunumuzun bu olduğunu düşünüyorum.
Adana’da üretilen -tekstil hariç- tüm ürünler üzerinde bir kalitesizlik algısı söz konusu. Bunun nedenini ciddi anlamda araştırmak gerekiyor. Burada 480 tane sanayi kuruluşu var, belki buna dair bir anket çalışması yapılabilir. Bölgemizi çok daha ileri bir noktaya taşımak istiyorsak, ilk önce kendi sanayicilerimiz arasında birlik ve beraberliği artıracak hamleler yapmalı ve sinerji oluşturmalıyız. Bunu çözersek birçok yeni Adana Hacı Sabancı OSB’ler kurabileceğimizi düşünüyorum.
ERSİN AKPINAR: AOSB’de 572 tane arsa var ve yüzde 99.9 oranında doluluk oranı söz konusu. Dolayısıyla bu rakam bölgeye talebin son derece yüksek olduğunu gösteriyor. Fiyatların cazip tutulması nedeniyle sanayi dostu bir sanayi bölgesi tasarlanmış ve kurulduğundan beri bu bakış açısıyla şekillendirilmiştir. Adana Hacı Sabancı OSB, Türkiye’deki tüm OSB’ler arasında elektriği çok uygun fiyatlarla kullanan bir bölge. Şu anda AOSB içerisindeki bir sanayici ile Adana merkezde bulunan bir sanayicinin elektrik faturasını kıyasladığımızda, asgari olarak yüzde 15 fark var. Biz OSB olarak üretenin ve sanayicilerin her zaman yanındayız. Yapılan hiç bir yatırım ilave masraf olarak sanayicilerden toplanmıyor. Diğer taraftan olabildiğince kanunlara ve mevzuata uygun hareket ediyoruz. OSB’ler mevzuatla yönetilir ve maliyetin yüzde 25’inden fazla parsel tahsisi yapılamaz. Buraların kuruluş amacı; sanayiciye hizmet etmek içindir. Diğer taraftan yaklaşık 225 bin metreküplük kullanılabilir su tesisimiz var. Bu şu demek; önümüzdeki 20 yıl bizim yeni bir tesise ihtiyacımız yok. Kısacası geleceği tasarlayarak bir model oluşturulmuş. Dezavantajlarımız ise; diğer OSB’lere göre şehrin merkezine biraz daha uzak bir noktada yer almamız. Bu da insan kaynağına ulaşımda bize dezavantaj getiriyor. Bu anlamda ulaşım konusunda çözüm üretmeye çalışırken diğer yandan Adana’nın içinde yer alan sanayicilerle etkileşimi artırmaya çalışıyoruz. Tam da bu noktada kurumlara çok ciddi görevler düşüyor. Yani bir ekosistem tasarlayabiliyor, sanayicilerden beslenebiliyor, aynı şekilde sanayiciler de bizden besleniyorsa o zaman burada bir katma değer üretilebilir. Üniversite-sanayi iş birliği kapsamında iki üniversite ile protokol imzaladık. Bu protokolle hem öğrencilerimizi hem de öğretim görevlilerini sanayiye yaklaştıralım, sanayicinin de ihtiyacı varsa onları doğru öğrenci ve hocalarla eşleştirelim istiyoruz. Kendi OSB’mizde şu anda proje oluşturmaya çalışırken böylece OSB’mizi ulusal ve uluslararası kaynaklara ulaşımın nasıl olabileceğine dair hazırlıyoruz. Şu ana kadar 50-60 sanayiciyi yerinde ziyaret ederek destekler hakkında bilgilendirmeye çalıştık.
SELAHATTİN ONATÇA: AOSB’nin bir adım daha ileri gidebilmesi için çözüm önerilerimizi maddeler halinde sizlerle paylaşmak istiyorum. İşletmeler arası iletişim ağı ve bilgi bankası kurulmalı, personel mal ve malzeme taşımacılığı için ulaşım artırılmalı. Ayrıca en azından doğalgazda yüzde 5 enerji indirimi yapılırken sanayicinin getirdiği dövizin farklı kurdan alınması konularına odaklanılması gerekiyor. Başka ülkelerde bu yapılarak; farklı ülkelerden getirilen döviz, farklı kurdan change edilebiliyor. Biz firma olarak ilk ihracatımızı Mısır’a yapmıştık. Orada ürünlerimizi alan firmaların temsilcileri ile bir araya geldiğimizde, onlardan birinin söylediği bir cümle hala kulağımda çınlıyor; “Adana’dan iyi sanayici çıkar.” Bu da bizim atalarımızın Adana’ya kazandırmış olduğu sanayicilik ivmesinin güzel bir göstergesi. Ayrıca proses ve üretim için yapılması gerekenlere geldiğimizde ben kendi şirketimde şöyle bir yol izliyorum: Dört kişilik ekip kurdum ve burada olan arkadaşlarımıza; “Her yaptığınız Ar-Ge çalışması için size bir maaş ikramiye vereceğim” diyorum. Böylelikle dört kişilik ekip, fabrikadaki işleri sürekli kontrol ediyor ve işçi verimliliğini artırmaya yönelik yaptıkları her çalışmada ben de motive etmek için onları ödüllendiriyorum. Böyle bir sistem ile sanayiciliğin gelişeceğini düşünüyorum.
ZAHİT BALBAY: Bölgesel olarak bizim artı ve eksilerimize bakıldığında, en büyük sorunu personele ulaşmada yaşıyoruz. İkinci sorun ise yanlış teşvik uygulamaları. Genel olarak Türkiye’nin içinde bulunduğu makro sorunlar bizde de var. Firma olarak kompozit panel ve alüminyum profil üretiyor ve yüzde 70 inşaat sektörüne yönelik çalışıyoruz. Bir yıldır inşaat sektöründeki daralma bizi yeni arayışlara itti. Yurt dışına baktığımızda bizim problem olarak gördüklerimizin oralarda çoktan aşıldığını görüyorsunuz. Her gün üç defa 600 kişiyi Adana’nın en ücra köşelerinden toplayıp, tekrar aynı yerlere bırakıyoruz. Benim şu anda toplamda 15 servis aracım var. Bu toplama-dağıtma işini her gün yapıyoruz. Avrupa’da sanayiye gittiğimde böyle bir sorun yok, kartı basan içeriye giriyor. Firma sadece üretimine ve işletme sermayesine odaklanıyor. Ama bizim önümüzde duran o kadar gündelik sorun var ki, biz Avrupalı firmanın yaptığını yapamıyoruz. Geçmişte yapılan büyük hataların cezasını biz bugün hep birlikte burada çekiyoruz. Yurt dışında hükümetler üreticinin yanında yer alıyor, üretime ve ihracata yönelik her türlü teşviki veriyor. Bu anlamda onların organize bir şekilde hareket ettiğini görüyoruz. Biz ise bireysel hamlelerle bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Bizim sadece Adana bazında değil, tüm ülke çapında organize olmamız gerekiyor. Firmalarımızı belli bir noktaya taşıdık, bu noktadan sonra hükümetten bir şeyler yapmasını bekliyoruz.
ERCAN GEGEZ: Adana Hacı Sabancı OSB olarak dış pazarlara açılma konusunda diğer OSB’lere kıyasla avantaj ve dezavantajlarınız var mı?
BEKİR SÜTCÜ: AOSB Bölge Müdürlüğü olarak sanayicilerimizin ve bölgemizin ihracat oranını artırmak amacıyla tekstil sektörüne yönelik 3 milyon dolar bütçeli bir Ur-Ge projesi yürütülmektedir. Bu proje kapsamında Rusya’dan 60 kişilik ve her biri ülkesinde önemli tekstil firmalarının başında bulunan kişilerden oluşan tekstil heyetini ikili iş görüşmeleri kapsamında Adana’ya getirdik. Son derece başarılı iş bağlantılarının yanı sıra satışlar gerçekleşti ve siparişler alındı. En önemlisi ise Adana’nın tekstil firmaları yurt dışı firmaları tarafından birebir yerinde tanınmış oldu. Diğer taraftan yine Ur-Ge projemiz kapsamında desteklenen yurt dışı ikili iş görüşmeleri ve fuar ziyaretlerini de sanayicilerimiz için değerlendiriyoruz. Ciddi bir bütçe ayırarak Ömer Bey’in başkanlığında Polonya’ya ve sonrasında Paris’e gidildi. Ur-Ge projesi kapsamında masrafların yüzde 75’i devlet tarafından karşılanmak üzere yılda iki-üç kez yurt dışına çıkılıyor. Bu çalışmalar ihracatı artırıcı hamleler olarak nitelendirilebilir. Bu çalışmalarla buradaki sanayicilerimize öncülük yapmaya çalışıyoruz. Büyük ya da küçük ölçekli firma olduğu gözetmeksizin herkese eşit bir şekilde yaklaşarak bu projelere dahil ediliyor. Bu sayede hali hazırda ihracat yapan firmalar henüz ihracat yapmamış ya da yeni başlamış olan firmalara yol gösterici olmaktadır. Firmalarımız arasındaki işbirliklerini de tetiklemektedir.
ZAHİT BALBAY: Ar-Ge tek başına yapılacak bir iş değil. Evet biz Ar-Ge çalışmaları içerisindeyiz ama bir yandan da konuyu öğrenmeye çalışıyoruz. AOSB içerisindeki bütün Ar-Ge ve tasarım merkezleri OSB öncülüğünde yeni bir hamle yaparak ilerleyebilir.
M. NEDİM BÜYÜKNACAR: Zahit Bey’in firması gibi bazı firmalar Ar-Ge merkezlerini kurdu. Kimileri Çukurova Teknokent’te yer açmak istedi. Bizim de Teknokent’te birkaç projemiz var. Basit olarak kit ve farklı kimya inovasyon üretimi yapmak istedik fakat orada cihazlar yetersiz. Kendi laboratuvarımız ise AOSB’deki fabrikamızda yer alıyor. Bu nedenle Teknokent ile AOSB arasında sürekli git gel yapılıyor. Bu noktada benim fabrikamda yer alan ve Teknokent kalibresinde olan bir laboratuvar neden Ar-Ge merkezi statüsüne alınmıyor? Çünkü Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından Ar-Ge merkezi statüsüne kavuşabilmek için en az 15 kişiyi istihdam ettirmeniz gerekiyor. Benim 15 kişiyi istihdam ettirecek bir Ar-Ge çalışmam söz konusu değil. Bu nedenle bu sayının aşağıya çekilmesi gerekiyor. Bu konuda çok sıkıntı içerisindeyiz. Dünyadaki en önemli buluşlar bile en fazla 2-3 kişilik ekip ile başarılmış.
BEKİR SÜTCÜ: Ar-Ge, çağımızda son derece ihtiyaç duyulan bir alan. Bu ihtiyaçtan yola çıkarak Çukurova Üniversitesi, Alparslan Türkeş Bilim ve Teknoloji Üniversitesi ve Çukurova Teknoloji Geliştirme Bölgesi ile iş birliği protokolleri imzalanarak üniversitelerin teknik ve akademik bilgi birikimi ve tecrübelerinden sanayicilerimizin faydalanılması amaçlanmıştır. Ayrıca nitelikli insan kaynağının yetiştirilmesine katkı sağlamak amacıyla dünya konjonktürüne ayak uyduran, hayal kuran ve hayallerini 2019 yılında yararlı projeler halinde yansıtabilen bir nesil yetişmesine katkı sunmak amacıyla il genelinde meslek yüksekokulları arasında “Sanayiye Uygulanabilir Öğrenci Proje Yarışması” düzenlenmiştir. AOSB Bölge Müdürlüğümüzce son bir yılda sanayicilere 35 saatlik bir Ar-Ge eğitimi düzenlendi. Vestel’in Ar-Ge Direktörünü, Bosch’un Ar-Ge merkez ekibini, TÜBİTAK Başkanı ve Türk Patent Enstitüsü’nden uzmanlar bölgemize davet edildi ve sanayicilerimiz ve çalışanları ile buluşturarak bilgileri doğru kaynaklardan direk almaları sağlandı. Diğer taraftan kamu kurum ve kuruluşlarının AOSB’de faaliyet gösteren sanayicilere tek çatı altında hizmet vermesi amacıyla oluşturulan Kamu Kampüsü’nde sanayicilerimizin Ar-Ge ye olan eğilimlerini artırabilmek amacıyla öğretim görevlilerimize sanayicilerimize her an ulaşabilmeleri ve destek verebilmeleri adına çalışma odaları tahsis edilmiştir. Firmalarımızın Ar-Ge ve tasarım süreçlerini geliştirmek için şu anda ayrı bir ekip kurduk ve bu ekip sanayicilerimizi yerinde ziyaret ederek ulusal ve uluslararası kaynaklara ulaştırmak için gerekli olan bilgiyi sanayicilere ve çalışanlarına aktarmaktadır. Hatta teknik destek verilerek firmalarımızın proje hazırlamalarına yardımcı olunmaktadır. Bu ziyaretlerin meyveleri yavaş yavaş toplanmaya başlamıştır. Öyle ki yapılan ziyaretler sonucunda Ar-Ge çalışmaları olan birkaç sanayici ile üniversiteden hocalar eşleştirilmiştir. Şuanda birlikte çalışma yürütmektedirler.
Ar-Ge kültürümüzün gelişmesi için AOSB olarak elimizden geleni yapıyoruz. Bu süreçten itibaren AOSB içerisinde yapılan Ar-Ge çalışmalarından patentli ürünlerin çıkması, bugüne kadar verilen emeklerin en güzel ödülü olacak. “Bizim eksiğimiz yok, yapacağımız şey çok!” diyoruz.
ALİ CENK GİZİR: Adana’da uluslararası bir havaalanımız olmadığı için uçuşlarımız genellikle İstanbul aktarmalı oluyor. Bu da zaman kaybına yol açtığı için yurt dışında tercih edilmemize yol açarken temaslarımızı da zorlaştırıyor. Ben bir sanayici olarak Adana’dan yurt dışına ve yurt dışından Adana’ya direkt uçuşların artırılmasını temenni ediyorum.
Ar-Ge olarak 2006 yılında ahşap profillerimiz için otomatik bir raf sistemi geliştirmiştik. Model ve renk çeşitliliğinden ötürü ürün paketlerinin istiflenmesi ve sevk edilmesi ciddi yer ve zaman kaybına neden oluyordu. Geliştirdiğimiz sistem ile hem fabrika alanımızda tasarruf ettik hem de depolama ve sevk etme işlemlerimizde zamandan tasarruf sağladık. Ürün olarak ise Ar-Ge çalışmalarımız sonucu ahşap panel grubunda 2012 yılında Polylac markamızla Türkiye’de, 2018 yılında Madera Wood Panel markamızla dünyada bir ilke imza atarak ülke ekonomisine katma değer sağlamayı hedefledik.
Gizir Ahşap olarak ürün ihraç ettiğimiz ülke sayısını her geçen gün artırıyoruz ancak birçok hammadde de yurt dışına bağlılığımız bulunuyor. Gerek bizim sektörümüzde gerekse diğer sektörlerde çok sayıda firma aynı durumda. Bu anlamda dışa bağlılığı azaltmak için yerli üretimin ve üreticilerin desteklenmesinin ülkemiz yararına olacağını düşünüyorum.
YUSUF KARA: Şu an biz üçüncü kuşak mermerci olarak sanayi alanında çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Yüzde 80 ihracata yönelik çalışırken makine parkurlarımız hiç durmadan 7/24 çalışıyor. Tam sanayici olalım derken farklı bir işe daha girdik ve kablo alanına da giriş yaptık. Çok şükür bu alanda da çalışmalarımızı başarılı bir şekilde sürdürüyoruz. Biz bu işe girerken herkes ne kadar paramız olduğunu sordu. Biz de “paramız yok bankalar var” dedik. Bu noktada Halkbank’ın bizim yanımızda özel bir yeri var. Sanayici olduğumuz için ilk kredimizi bize Halkbank vermişti. Evet bazı firmaların finans gücü olabilir. Ama yine de yeni bir işe girerken ister istemez nakde ihtiyacınız oluyor. Eğer biz finansal olarak güçlü değilsek, ne işçilerimize eğitim verebiliriz ne ilerleyebiliriz.
ERGİN TURAN: Adana, Gaziantep’in en az 10 yıl gerisinden geliyor. Bu şehirde iki tane inovasyon merkezi var ve herkese hizmet ediyor. Fransa ve Almanya Avrupa Topluluğu’ndaydı ve sürekli kavga ediyor, birbirlerinin başkentine gidiyorlardı. Bir süre sonra birleşelim sinerji yaratalım dediler ve 2000’lere gelindiğinde bunları Avrupa Topluluğu’nun içinde gördük. Rekabet her yerde hep var. Önemli olan bir araya gelerek sektörler için, ülke ekonomisi için bir sinerji yaratmak.
Biz de Adana sanayisi olarak inovasyon merkezini ya şehrin içine kuracaktık ya da OSB’nin içinde yapmalıydık. Adana’da bir ekosistem kurmadığımız gibi girişimcileri de desteklemiyoruz. Bu anlamda Sanayi Bakanlığı’nın yapısının değişmesi gerektiğini düşünüyorum. Üretime yönelik daha hiyerarşik değil lokale nasıl daha fazla yayılıra bakılmalı. Sanayi Bakanlığı’nın bir Merkezi Genel Verimlilik Müdürlüğü var, bana göre bu merkezin AOSB bünyesine alınması daha faydalı olacak.
AOSB bünyesinde özel proses verimlilik uzmanlarının olması gerektiğini düşünüyorum. Bu Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nda var fakat o çok tepede kalıyor, Bakanlığın toplantılarına geliyor ve sadece takip ediyor. Bu anlamda Sanayi Bakanlığı’nın yapısının değişmesi gerektiğini düşünüyorum. Ar-Ge ile ilgili TÜBİTAK’ın tüm teşviklerinin özellikle üretim noktasında artırılması ve personel sayılarının azaltılması gerektiğini düşünüyorum. Bunları nitelikli denetimlerle yapabiliriz. Teknoparkları da kuruyoruz, hep bina yapıyoruz! Bina değil teknopark, bina değil Ar-Ge merkezi kurmamız lazım! Bunun ruhu eksik.
Teşvik konusunda da Halkbank gibi bir yapı gerekli. Bankacılığın içerisinde risk mühendisliği çok gelişti. Bunu geliştiren de sigorta ile ilgili bankalar. Bu anlamda Türkiye’de Halkbank’ın içinde bir yapılanma oluşturularak, Ar-Ge ile ilgili inovatif bir şey çıkarsa destek verilebilir. Şimdi devlet Emlak Bankası’nı kapattı ama ardından hatasını anladı geri dönmek istiyor. Neden? Çünkü, Emlak Bankası’nın tüm sektörleri mayaladığını gördü. Adana’da katma değer konusunda; mesela tekstil geçmişi; nitelikli bir laboratuvar, Ar-Ge merkezi kurulamaz mıydı? Bunun için kaynağımız mı yoktu? Tabii ki vardı ama yapamamışız.
Markalaşma konusunda da “Turquality”, diye bir yapılanma oluştu. Turquality, bizim gibi köklü bir şirkete bile çok şey öğretti. Mesela biz planlama mantığını, kurgusunu oradan öğrendik. Planlama mantığına merkezi bakmıyorduk. Turquality, marka konusunda çok büyük destek oldu. Bunun yeniden en aşağıdan en yukarıya kadar kurgulanması gerekiyor. Bizim gibi şirketler Turquality’i kolay alıyor. Ama herkes alamıyor. Adana Sanayi Odası “Teşvik Sihirbazı” diye bir çalışma yapmış, bunu anlamak o kadar zor ki... Devletin bize verdiği teşvikleri anlamak için teşvik sihirbazı yapıyoruz. Bunların bu şekilde değil en sade biçimde firmalara anlatılması gerekiyor. Burada ihracatçıyı besleyecek bir kurgu hazırlanması şart.
Buraya gelmeden önce birçok kişi ile görüştüm, görüştüklerimden biri de ihracat müdürümüzdü. Ona; ihracat için ne önerdiğini sordum. İhracat için nitelikli uzmandan başka bir çıkış yolu göremediğini söyledi. Küçük şirketlerde ihracat uzmanları çok olmuyor. Endüstri meslek liseleri ve üniversiteler için söylediğim şeyleri burada ihracat uzmanları için de söylüyorum. Devlet ihracat uzmanına zoraki ön eğitim (staj) verdirmeli. Bu sürenin de çalışma yılına dahil edilmesi gerekiyor.
ERCAN GEGEZ: Dolaylı ihracat yapma şansınız yok mu?
ERGİN TURAN: Dolaylı ihracat yapmak için AOSB’nin veya meslek kooperatif birlikleri gibi birliklerin maalesef Türkiye’de nitelikli bir destek verdiğini düşünmüyorum. Buraya gelmeden önce bir hayli anket inceledim. Uluslararası arenaya baktığımızda, bizim için üzücü bir tablo ile karşı karşıya kaldığımızı görüyoruz. Tam olarak bir bloğun içinde yer alamıyoruz. Ne tam anlamıyla Asya’dayız, ne Avrupa Topluluğu’nda, ne Amerika’da, ne de Orta Asya’da. Yıllardır AB ile gümrük anlaşmaları dillendiriliyor ama yine ortada elle tutulur faydalı bir şey yok. Az önce sanayi envanterinden söz edildi. Bunun ihracat için de yapılıp, tekil kalacakmış gibi ya da Avrupa Topluluğu’nun içine girecekmiş gibi gümrük mevzuatının da çalışması gerekiyor. Sanayilerin de bunu yönlendirip yayması gerekiyor.
Tekrar söylemek istiyorum, devletin ihracat uzmanı yetiştirmesi şart, olmadı bu yapıyı ya AOSB içine, ya sanayi içine ya da ticaret odasına gömeceğiz. Uzmanlar ile çalışıp, o kurguyu sanayi ve ticaret odalarının yapılarını daha fonksiyonel bir hale doğru çevireceğiz.
Mesela İtalya’da çok fazla endüstri bölgesi bulunmuyor. Daha ziyade lokal alanlar var. Bulgaristan’daki tesisimiz çevreyle ilgili bir yatırıma dair başvuru yaptı ve 1 milyon dolarlık destek aldı. Orada devlet organize sanayi mantığını kurgulamış. Bu kurgunun çok doğru yapılması gerekiyor. Yeni OSB olduğunda alt yapısı desteklenmeli fakat tekil olduğunda da ihracat yapılacaksa devlet, alt yapısını kurmalı. Eğer böyle bir kurguya gidilirse yaygın bir istihdam sağlanabilir.
ERSİN AKPINAR: En son Rusya ile yapmış olduğumuz organizasyonda temsilcimiz şu tespiti yaptı. “Buradaki firmaların şöyle bir problemi var; ürettikleri ürünü doğal olarak satmak istiyorlar fakat satmak istedikleri kitleyi doğru tespit edemiyorlar. Rusya pazarına girdiklerinde insanların ne beklediğini, tercihlerinin ne olduğunu analiz etmemişler. Mesela onlar renkli giymeyi seviyor fakat bizim tekstilcilerimiz koyu renkte ürünler üretiyor. Dolayısıyla neticeyi doğru alamıyoruz.” Bu anlamda pazar analizinin doğru yapılamaması da ayrı bir sorun başlığımız.
ERCAN GEGEZ: İhracat uzmanı tabii ki ihracatta işin teknik tarafıyla ilgileniyor ama pazarlama tarafında da müşterinin ne istediğinin doğru bir şekilde tespit edilerek ihracatın buna göre şekillendirilmesi gerekiyor.
ERSİN AKPINAR: İhracat uzmanı konusu son derece önemli bir konu. 1980’li yıllardan sonra rahmetli Turgut Özal’la beraber girişimciler ortaya çıktı. Onu devam ettirebilecek, besleyebilecek insan kaynağı ise şu anda bu dışarıya açılacak olan e-ihracat ya da ihracat uzmanıdır. Devletin bu konuyu besleyemediği bir gerçek olarak karşımızda duruyor. AOSB’nin bu atılımı yapması gerekiyor.
ERCAN GEGEZ: Bizde pazarlamada; ürün, fiyat, tutundurma ve dağıtım dediğimiz dört tane temel kavram var. Bu kavramları süper bir ihracat uzmanınız olsa bile yerine getirmediğinizde ihracat yapma şansınız olmuyor. Yani işin teknik tarafı ile soft olan pazarlama tarafını karıştırmamak gerekiyor.
İSRAFİL UÇURUM: Marka ve ihracatın bir arada düşünülmesi gerekiyor. Marka olmadan ihracat yapamıyorsunuz, ihracat olmadan da marka olamıyorsunuz. Bizim 15 ülkede ihracat ofisimiz, 20 tane yabancı proje geliştiren uzman ekibimiz var ve 70 tane pazarlamacı uzman kadromuz var ve buna rağmen çok zorlanıyoruz. Küçük ölçekli firmalarımızın büyük firmalara gidip, ihracat yapmaya çalışmamalı, küçük ölçekten başlarsa daha iyi bir noktaya gelebilir. Birlik olup, bir pazarlama şirketi kursalar hem kolayca bir marka oluşturmuş olurlar hem de kendi ürünlerini satmış olurlar. Çünkü marka olmak çok zor. İhracat ve markalaşma için kolektif çalışma gerekiyor.
ERGİN TURAN: Adana, güneş enerjisi konusunda çok büyük bir avantaja sahip. Bunun ortalama 1 megavatı 500 bin dolar yapıyor. Türkiye’deki enerji fiyatları dünya endeksine göre ortalardayken yapılan zamlarla birlikte şimdi daha yukarılara çıktı ve AB fiyatlarına doğru yaklaştı. Enerjiyi, insan kaynaklarını, nitelikli insanı ve hammaddeyi konuştuk. Şimdi enerji bu işin en önemli ayağı ise en büyük avantajlarımızdan biri sürdürülebilir olması nedeniyle güneş enerjisinin olduğunu söyleyebiliriz. Diyelim bir firma 6 megavat tüketiyor, 6 megavat için güneş enerjisinden 10 megavat kurması lazım. 10-15 yıllığına bir kredi alırsa ilk olarak enerjiyi sürdürülebilirlik anlamında sağlıyor. Türkiye’de fuel oil bulunmuyor, doğalgazı da ithal ediyoruz, petrolün durumu zaten ortada. Güneş enerjisi kullanımı ile kendi kaynağımızdan yararlanmış olduğumuz gibi Türkiye’yi GES’e de (Güneş Enerji Santralleri) yönlendirmiş oluyoruz. Bu anlamda sürdürülebilir enerji kaynaklarının desteklenmesi gerekiyor. Bunun yanında herkese kendi öz tüketimi kadar yatırım bedelinin 20 yıl vade ile verilmesi gerekiyor.
BEKİR SÜTCÜ: Ben arada çok kısa bir şey daha paylaşmak istiyorum. AOSB’ye ulaşımı kolaylaştırmak adına “Uydukent” yapılması önerimiz var. Bu gerçekleşirse çalışanların AOSB’ye ulaşımını kolaylaştırmış olacağız.
ÖMER KAYA: Konuştuğumuz tüm sorunlar makro anlamda tüm OSB’lerin problemleri. Bunlar sadece AOSB’ye özgü sorunlar değil. 2019 yılı Ocak ayında çıkarılan yasa ile OSB’lerin devreden KDV sorunu kısmen çözülmeye çalışılmış ve 7161 sayılı kanun ile KDV Kanunu’nun 13’üncü maddesine eklenen “j” bendi OSB’lerin sıkıntılarını kısmen çözüme kavuşturmuştur. Bilindiği üzere OSB’ler katılımcı firmaların altyapı faaliyetlerini gerçekleştirdikleri için yüklü miktarda alt yapı harcaması yapmakta ve bu harcamalar sebebiyle de devreden KDV’leri sürekli artmaktadır. Yapılan düzenleme ile altyapı harcamaları kapsamında yapılan alımlar KDV’den istisna edilmiştir. Ancak bu düzenleme öncesinden bizim geçmişten bugüne kadar içerde birikmiş yaklaşık 17 milyon TL’lik KDV alacağımız var. Biz Adana OSB olarak Bakanlıktan hiçbir maddi destek almıyoruz kendi kaynaklarımızla ihtiyaçlarımızı gidermeye çalışıyoruz. 17 milyon TL’lik bir finans bizim için çok önemli. Bu nedenle biriken bu KDV’nin bize iadesini istiyoruz.
Ayrıca yapılan düzenleme sadece yeni yapılan alt yapı harcamaları için getirilmiştir. Ancak OSB’ler yaşayan bir yapı olup sürekli olarak yenileme, bakım ve onarım harcamaları yapmaktadır. Bu harcamalar OSB’nin harcamaları içerisinde ciddi bir toplam ve KDV yükü oluşturmaktadır. Ocak 2019-Eylül 2019 dönemine baktığımızda yaklaşık 6 milyon TL’lik yatırım yapmışız ve hiç birinde KDV istisnası yok. Bunun için de 1 milyon TL KDV alacağımız söz konusu. Bu gittikçe büyüyor ve OSB’ye ciddi bir yük getiriyor.
Örneğin AOSB olarak kamulaştırma işlemleri devam eden 100 hektar alanımızla yer seçimi onay aşamasında olan 624 hektarlık alanımızdaki süreçlerin tamamlanarak bölgemize dahil edildiğini düşündüğümüz zaman OSB için ciddi bir yük artışı oluşturacaktır. Bu konularda yatırımcıya hizmet eden OSB’lerin sıkıntılarının çözüme kavuşturulmasını bekliyoruz.
OSB’lere yönelik teşviklerin belirlenmesi hususunda özel bir envanter çalışması ile OSB’lerin başlıca ihtiyaçları belirlenerek yatırımların doğru yönlendirilmesi gerekmektedir. Yatırımları ve sanayileşmeyi memleketimizin geleceği için en önemli güç ve sermaye olarak görmemiz gerekmektedir. Analizler yapılmadan doğru ihtiyaç tespiti yapılmadan verilecek teşvikler sanayicilerimizin yatırımlarını yönlendirdiği gibi OSB’lerin geleceğini de birebir etkilemektedir. İstikrarlı bir üretim artışı ve katma değeri yüksek üretimler için yatırımcıya, sanayiciye itici güç oluşturan OSB’ler öncelikli olarak desteklenmelidir.
ÖZER TORGAL: Bu benim 6’ncı OSB-Turkishtime Ortak Akıl Toplantısı’na katılımım. Bütün toplantılarda dile getirilen ortak sorunun ulaşım ve kalifiye personel olduğunu duymaktayız. Ulaşım bir şekilde çözülebilecek bir şey. Fakat kalifiye personel, es geçilmemesi gereken, üzerinde durulması gereken önemli bir sorun. Finansmana bugün yarın erişilir fakat kalifiye eleman bulamadıktan sonra elde ettiğiniz finansmanı üretime çeviremedikten sonra çok fazla anlam ifade etmeyecektir. Çünkü verimlilik için öncelikle kalifiye personel lazım, finansman mutlaka bunu takip edecektir. Bankacılık konusunda da özellikle 2001 krizinden sonra sektörünün disipline edilmesi ile ilgili çok sıkı tedbirler alındı.
Kredilendirme sürecinde kanun ve yönetmeliklerin gösterdiği kriterlere uymak zorundayız. Kredilerde sanayiciye destek diyoruz… Bankamızın vermiş olduğu kredilerin yüzde 40’ı üretim sektörüne yani sanayiciye verilmiş durumdadır. Zaten öncelikli olarak esnaf ve KOBİ bankasıyız. 200 milyar TL’yi aşan kredi tutarımızın yüzde 40’ından fazlası sanayiciye verilmiş durumda. Ama sadece sanayiciye ya da esnafa kredi veriyoruz diye bir şey yok. Yeri geliyor inşaat sektörüne de kredi verdiğimiz oluyor. Az önce GES’lerden söz edildi. Bizim de çok sayıda kredi verdiğimiz GES projemiz var. Kriterlerimize uyan her müşterimizin ihtiyaçlarını özellikle son iki senedir karşıladık, karşılamaya da devam ediyoruz.
Diğer yandan teşvik sistemindeki değişikliğin şöyle olması gerekiyor; bir kere devletin stratejik sektörleri belirlemesi şart. Nedir bunlar; ilk başta hakikaten ithal ikamesi olan sektörleri seçmek gerekiyor. Bu hammadde olur, makine olur… Bunu belirledikten sonra da teşvik, bölgesel değil sektörel olmalı. Stratejik bir yatırımı İstanbul’da yapan da Adana’da yapan da Erzurum’da yapan da aynı teşvikten yararlanıyor olması lazım.
Son olarak verdiğimiz “ivme kredisi”nden kısaca bahsetmek istiyorum. İvme kredisinde amaç ithal ikamesini üretecek sektörlerin yatırımlarının bu kredi ile finanse edilmesidir. Yerli Makine alımı, ithal ikamesi makine üretimi ve hammadde-aramalı üretimine yönelik üç kulvarda toplam 10 yıl vadeye kadar kredi olanağı sunuyoruz. Bu kredinin 2, 5 ve 10 yıl vade olarak üç dilimi mevcut. 0-2 yıl vade için TÜFE+2, 2-10 yıl arasında da TÜFE+3 faiz oranı uygulanmakta. Şu anda bu kredide 2 milyar TL civarına ulaştık.
BEKİR SÜTCÜ: Bugün burada AOSB ve Adana sanayini ilgilendiren önemli konulara değinirken özeleştirimizi de yaptık. Umarım burada konuşulan çözüm önerilerini ilerleyen dönemlerde uygulamaya geçirme şansı da elde ederiz.
Toplantıya katılan tüm sanayici arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum.
ADANA HACI SABANCI OSB’Yİ GELECEĞE TAŞIYACAK 10 PARAMETRE
Kalifiye ve yetişmiş elemanın desteklenmesi
Türkiye’de insan kaynakları ciddi bir problem olarak değerlendiriliyor. Söz konusu tablo ile önümüzdeki 15 yıl içinde sanayi için nitelikli bir istihdam bulma şansı olmayacağı öngörülüyor. Bu nedenle, endüstri meslek liselerinin ve üretimde çalışacak tüm mühendisliklerin sanayideki iş birliği staja dayalı (en az 1 yıl) olmalı ve bu mecbur koşulmalı.
Teşviklerin yeniden revize edilmesi
Verilen teşviklerin ilelebet olmaması, bu anlamda devletin stratejik sektörleri belirlemesi şart. İlk başta ikamesi olan sektörleri seçmek gerekiyor. Bunu belirledikten sonra da teşvik, bölgesel değil sektörel olmalı. Stratejik bir yatırımı İstanbul’da yapan da Adana’da yapan da Erzurum’da yapan da aynı teşvikten yararlanıyor olması lazım. Bu noktada; yöresel teşviklerin kaldırılması bekleniyor.
Ulaşım ve lojistik imkânların iyileştirilmesi için ‘Uydukent’ kuruluşu
Şehir merkezinden AOSB’ye toplu taşıma imkânının bulunmaması bölgede çalışmanın cazibesini perdeliyor. Bu nedenle servislerin yanı sıra ulaşımda toplu taşıma alternatifinin de sunulması gerekiyor. Ayrıca toplu ulaşımdan sonra OSB içerisinde de -alanın büyüklüğü sebebiyle yaya olarak ilerlemek zor olduğu için- personelin ulaşımını kolaylaştırmak adına çalışmaların yapılması bekleniyor. AOSB’ye ulaşımı kolaylaştırmak adına “Uydukent” yapılması önerisi söz konusu. Bu gerçekleşirse çalışanların AOSB’ye ulaşımının kolaylaşacağı belirtiliyor.
Üretimde çalışmanın cazibesi artırılmalı
Üretimde çalışacak endüstri meslek liseleri ve üretim mühendislerinin çalışma yılları, SGK’dan emekli olurken çalışma yılına dahil edilerek, piyasada diğer sektörlere karşı üretimde çalışmak, cazip hale getirilmeli. SGK üzerinden sağlanan erken emeklilik opsiyonu üretime bir destek olabilir.
Sanayi envanterinin doğru ele alınıp, yöresel kalkınma planının hazırlanması
Her sanayici, sanayi sicil belgesi alıyor. Tüm bilgiler, belgelerde var fakat bunları okuyacak merkezi bir sistem bulunmuyor. Sanayi Teknoloji Müdürlüğü’nün 81 il için hazırlamış olduğu 81 tane sanayi envanteri bulunuyor fakat verileri okuyacak yetkin personel ve sistem eksikliği söz konusu. Bu eksikliğin bir an önce giderilmesi yönündeki beklentiler giderek artıyor. Öte yandan bölgesel ya da yerel olarak bir kalkınma planının yapılmasının Adana’ya ivme kazandıracağı düşünülüyor.
Ar-Ge ile ilgili bir takım kolaylıkların sağlanması
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından Ar-Ge merkezi statüsüne kavuşabilmek ve Ar-Ge teşviklerinden faydalanabilmek için en az 15 kişiyi istihdam ettirme şartı aranıyor. Oysaki AOSB’deki birçok firmanın 15 kişiyi istihdam ettirecek bir Ar-Ge çalışması henüz söz konusu değil. Bölge sanayicileri her fırsatta bu sayının aşağıya çekilmesinin altını çiziyor. Buna ek olarak Ar-Ge ile ilgili TÜBİTAK’ın tüm teşviklerinin özellikle üretim noktasında artırılması ve personel sayılarının azaltılması gerektiği düşünülüyor.
Finansa ulaşımın kolaylaştırılması
Kredilerde destek bekleyen AOSB’de yer alan sanayiciler, Türkiye ekonomisine artı değer sağlayan bir bölge olarak gerek bankalar gerekse de devlet nezdinde finans anlamında desteklenmeyi bekliyor. Diğer yandan kendi kaynağı ile alt ve üst yapı çalışmalarını sürdüren bölge, kaynağa erişim noktasında sesini duyurmaya çalışıyor.
İhracat ve markalaşma için kolektif çalışma
Marka ve ihracatın bir arada düşünülmesi gerekiyor. Marka olmadan ihracat, ihracat olmadan da marka olamıyorsunuz. Bu anlamda birlik olup, bir pazarlama şirketi kurarak, hem kolayca bir marka oluşturmanın hem de ihracatın yolu açılabilir. İhracat ve markalaşma için kolektif çalışmaya ihtiyaç duyuluyor.
Sürdürülebilir enerji kaynaklarının göz ardı edilmemesi
AOSB güneş enerjisi kullanımı ile kendi kaynağından yararlandığı gibi Türkiye’yi GES’e de (Güneş Enerji Santralleri) yönlendiriyor. Bu anlamda bölge sanayicisi sürdürülebilir enerji kaynaklarının desteklenmesi gerektiği noktasında hem fikir.
Girişimcilerin desteklenmesi
Adana’da bir ekosistem kurulmadığı gibi girişimciler de desteklenme noktasında sıkıntı yaşıyor. Bu anlamda Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın yapısının değişmesi yönünde bir beklenti söz konusu. Üretime yönelik ‘daha hiyerarşik değil lokale nasıl daha fazla yayılır’a bakılmalı. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı çatısı altında yer alan Merkezi Genel Verimlilik Müdürlüğü’nün AOSB bünyesine alınmasının daha faydalı olacağı vurgulanıyor.
AOSB Ortak Akıl Toplantısı’na; AOSB Yönetim Kurulu Başkanı Bekir Sütcü, Halkbank KOBİ Pazarlama 2. Daire Başkanı Özer Torgal, Altınbaş Üniversitesi, İktisadi ve İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Dekanı / Turkishtime Toplantı Moderatörü Prof. Dr. Ercan Gegez, AOSB Yönetim Kurulu Başkan Vekilli / Adana Mensucat San. Tic. A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Kaya, AOSB Yönetim Kurulu Üyesi / Ako Mermer Kablo Taşımacılık San. Tic. Ltd. Şti. Yönetim Kurulu Üyesi Yusuf Kara, AOSB Yönetim Kurulu Üyesi / EMS Onatça Plastik Ltd. Şti. Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Selahattin Onatça, AOSB Yönetim Kurulu Üyesi / Expel İlaç San. Mak. Tic. Ltd. Şti. Yönetim Kurulu Başkanı M. Nedim Büyüknacar, Norm Mühendislik Makina San. Taah. ve Tic. Ltd. Şti. Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Fidan, AOSB Bölge Müdürü Ersin Akpınar, Bilici Holding Yönetim Kurulu Üyesi Süleyman Bilici, Gizir A.Ş. Yönetim Kurulu Üyesi Ali Cenk Gizir, Demirağlar Orman Ürünleri San. ve Tic. Ltd. Şti. Genel Müdür Yardımcısı Cumhur Demirağ, Kastamonu Entegre Ağaç San. Tic. A.Ş. Fabrika Direktörü Ergin Turan, Panel Elektrik Hidr. Mak. San. Tic. Ltd. Şti. Genel Müdürü Hamit Yüzereroğlu, Oğuz Tekstil San. ve Tic. A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı İsrafil Uçurum, Transformatör Elektromekanik San. Tic. Ltd. Şti. Genel Müdür Yardımcısı (Teknik Koordinatör) Hakkı Mert Dağsuyu, Ulusoy Tekstil San. Tic. A.Ş. Genel Müdürü Mehmet Ulusoy, Zahit Alüminyum San. ve Tic. A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Zahit Balbay ve Turkishtime Yönetim Kurulu Başkanı Filiz Özkan katıldı.