Çorlu 1 Organize Sanayi Bölgesi Ortak Akıl Toplantısı
ÇORLU 1 OSB’Yİ GELECEĞE TAŞIYACAK STRATEJİ
Turkishtime ve Halkbank’ın organize sanayi bölgelerinde düzenlediği ortak akıl toplantılarının sekizincisi, Çorlu 1 Organize Sanayi Bölgesi’nde, Çorlu sanayisine yön veren liderlerin katılımıyla gerçekleşti. 6 Kasım Salı günü düzenlediğimiz toplantıda Çorlu 1 OSB'nin sorunları, geleceği ve yapılması gerekenler konuşuldu.
2012’de ıslah organize sanayi bölgesi olarak kurulmuş olan Çorlu 1 OSB’de altyapı yatırımları süreci henüz devam ediyor. Halkbank-Turkishtime Ortak Akıl Toplantısına katılan Çorlu 1 OSB liderleri, geleceğe yönelik güçlü adımlar atabilmek için altyapı yatırımlarının bir an önce tamamlanmasını beklediklerini belirtiyorlar…
Çorlu 1 Organize Sanayi Bölgesi, 52 fabrikadan oluşuyor. Bölge, Tekirdağ'a 44, Çorlu'ya 6, Türkgücü köyüne ise 1 kilometre mesafede bulunuyor. Çorlu 1 OSB, 4 Temmuz 2012’de kurulmuştu. Islah OSB’ler diğer bölgelerinden farklı bir prosedür ile kurulmuş organize sanayi bölgeleri olarak tanımlanıyor.
Islah organize sanayi bölgesi, sanayileşmiş olan bir yerin daha sonradan 2562 sayılı organize sanayi bölgeleri kanununa istinaden organize sanayi bölgesi olarak çevrilmesi, prosedüre uygun hale getirilmesi anlamına geliyor. Bu zorlu süreç, Çorlu OSB’de altyapı yatırımlarının henüz tamamlanmamasına neden oldu. Halkbank-Turkishtime Ortak Akıl Toplantısına katılan Çorlu 1 OSB liderleri, bu noktaya dikkat çekerek sürecin bir an önce tamamlanmasını talep ettiler.
Sonuç raporunu ve "ÇORLU 1 OSB’NİN GÜNDEMİNDEKİ10 TEMEL PARAMETRE"'ı sayfa sonunda bulabilirsiniz.
İşte toplantıda konuşulanlar:
PROF. DR. EMRE ALKİN: Saygıdeğer ev sahipleri, Halkbank’ın kıymetli temsilcileri, kıymetli kanaat liderleri, bu toplantıya gelip burayı onurlandıran, aynı zamanda fikirlerin de bu rapora büyük bir destekte bulunacak olan kıymetli katılımcılar, ben Prof. Dr. Emre Alkin, Altınbaş Üniversitesi Rektör Yardımcısıyım. Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin ilk genel sekreteri olarak 7 yıl görev yaptım. Turkishtime bu dönemde elimizde doğdu. Turkishtime’ı sivil mesleki toplum kuruluşunun çıkardığı, ama okuyucuları tarafından para verilip de alınan bir dergi haline getirdik. Daha sonra dışarıya ihraç ettik ki, İhracatçılar Meclisi’ne de bu yakışırdı zaten. Bugün baktığımızda Turkishtime, köpük yaratmayan, emin adımlarla iş dünyasının yanında duran, sorunları çözmeye çalışan, sadece bununla yetinmeyip Halkbank gibi kıymetli kuruluşlarla çalışan ve aynı zamanda karar alıcılara resmi rapor olarak doküman sunan bir kurum haline geldi. Yani yarı resmi, yarı ticari bir yayın oldu. Çok kolay bir iş değil. Sizin adınıza mücadele ediyoruz. Kaçıncı moderatörlüğüm, hatırlamıyorum. Bugün de burada bulunmamızın sebebi, Halkbank ile beraber Turkishtime’ın ikinci etap Anadolu turlarından birinin devamı.
Organize sanayi bölgelerini tek tek geziyoruz. Buradaki sorunları dinliyoruz, çözüm önerilerini alıyoruz. İlgili mercileri sizlerle beraber her konuda bilgilendiriyoruz. Bu toplantının törensel bir özelliği var. Başlangıçta kıymetli ev sahibimize sözü bırakıyoruz. Ardından da Halkbank’ın kıymetli temsilcisi, saygıdeğer üstadıma söz vereceğim. Sonrasında söz serbest.
Bir yanda mevcut organize sanayi bölgemizle alakalı güncel sorunlar var. Bunlara güncel çözüm önerileriniz vardır diye düşünüyorum. Türkiye’nin kurtuluşunun ihracatta olduğuna inanıyoruz. Gelişmeler de zaten bunu gösteriyor, büyüme yavaşlarken ihracatın katkısı çok ciddi artmaya başladı. Gündemimizdeki bir başka konu, hep arzuladığımız, düşlediğimiz üniversite-sanayi iş birliği meselesidir. Tabii organize sanayi bölgemizin geleceği konusu da gündemimizdedir. Üstadım, siz ev sahibisiniz, söz sizin, buyurun lütfen.
CEM FİTOLOĞLU: Hocam, öncelikle size, sizin şahsınızda da Turkishtime grubuna çok teşekkür ediyorum. Sayın Halkbank Genel Müdürlüğü Yetkilileri, kıymetli katılımcılar, hepiniz hoş geldiniz. Organize sanayi bölgemiz 4 Temmuz 2012’de kurulmuş bir organize sanayi bölgesidir. Islah Organize Sanayi bölgesi olarak kurulmuştur. Islah OSB’ler diğer bölgelerine göre değişik bir prosedür ile kurulmuş organize sanayi bölgeleridir. Islah organize sanayi bölgesi, malumunuz olduğu üzere sanayileşmiş olan bir yerin daha sonradan 2562 sayılı organize sanayi bölgeleri kanununa istinaden organize sanayi bölgesi olarak çevrilmesi, prosedüre uygun hale getirilmesi anlamına geliyor. Bizim bölgemiz 52 fabrikadan oluşuyor. OSB’miz 370 hektar büyüklüğündedir.
Şimdilik bu konuda başka bir şey söylemeyeyim, daha sonra devam edeceğiz. Başkan Vekilimiz Sayın İsmail Köroğlu da gelecekti, fakat çok önemli bir mazereti söz konusu oldu. O nedenle hepinize selamlarını ve özürlerini iletti. Çok zamanınızı almak istemiyorum o yüzden konuşma sırasında gereken katkıları yapmaya devam ederim zaten.
HAKAN BAŞARAN: İş dünyasının değerli temsilcileri, Çorlu’nun önemli iş insanları, toplantımıza hoş geldiniz. 80 yıldır reel sektörün en güçlü destekçisi olan Halkbank ailesi adına sizleri saygı ve sevgi ile selamlıyorum. İnşallah hayırlı ve verimli bir toplantı olur. Bankamız; yüz yüze bankacılığa önem veren, müşterilerin sorunlarını, sektörün sorunlarını yerinde dinlemeye çalışan bir davranış modeli ile hareket ediyor. 15 gün önce Çorum’daydık. Bu hafta sonu Denizli ve Konya’da sanayicilerle buluştuk. Sayın hocamız Prof. Dr. Emre Alkin’le birlikte ortak akıl toplantısı vizyonumuz zaten uzun zamandır devam ediyor. Bizler klasik bankacılığın yanında her zaman müşteriden gelen talepleri dinlemeye çalışan, aktif olmaya çalışan bir anlayışla hareket ediyoruz. Önemli olan yerinde izlemek, sorunları yerinde dinlemektir. 80 yıldır açtığımız yolda ilerlemek, Türk ekonomisinin destekçisi olmak hedefiyle, sizlerin sayesinde var olduğumuz bilinciyle buradayız. Tekrar hoş geldiniz diyorum. İyi ki buradasınız, inşallah verimli bir toplantı olur.
PROF. DR. EMRE ALKİN: Teşekkür ediyorum. Toplantıyı hayırlısıyla açıyoruz. Öncelikle sorunlarımız ve çözüm önerilerine değinmek, bölgenin yatırımcı açısından avantajlarını masaya yatırmak faydalı olur. İhracat pazarlarındaki son durum da gündemimizde olacak. Alternatif ihracat pazarları hangisi, ihracatı artırmak için ne yapmak lazım gibi soruları tartışmayı arzuluyoruz. Firmaların insan kaynaklarının mevcut durumu ve ihtiyaç analizini de ele alacağız. Bir başka önemli konu da, markalaşma stratejileridir. Biliyorsunuz, iş hayatında dört nesil yan yana çalışmaktadır. Bunlardan bir tanesi, 1945-1965 jenerasyonudur. Diğeri 1965-1979 jenerasyonudur ki, bendeniz de buna dahilim. Otoriteye saygılı, hatta bir önceki kuşağın otoritesine çok saygı duyan, başkaldırmayan, çalışkan bir kuşaktır… Yeni jenerasyon ise öyle değil. Y Kuşağı, üç günde müdür yardımcısı olmak istiyor. Bizler gibi bir hiyerarşinin içinde çalışmadılar. Daha çok network tipi yerlerde çalıştılar. Yani bir orkestra şefliği istiyorlar. Patronluktan çok liderlikten hoşlanıyorlar. Orkestra şefi, “Piyanosuz da çalarız” demiyor ama piyano bir hata yaparsa da keman onu kapatamıyor, herkesin enstrümanı düzgün şekilde çalması gerekiyor. Günümüz gençleri inisiyatif almak, sorumluluk almak, kişiyi değil de işi kontrol eden firmalarda çalışmak istiyorlar. Bu geri dönülemez bir değişim. Bu konuda yapılan bir test de var. Gençlere haftada kaç gün çalışmak istedikleri sorulmuş. Yüzde 70, haftada dört gün çalışmak istediğini söylemiş. Büyük ihtimalle bu ilerde üç güne de düşecek. Öyleyse gençlerin işe saat kaçta gelip gittiğini mi sorgulayalım, yoksa işi 14.30’da bize teslim edip etmediklerini mi sorgulayalım? Bu tabii çok önemli bir değişim. Bizim kuşağımıza öğretilen şey iş disiplinidir. İş disiplini dediğiniz zaman da, işe vaktinde gelmek, vaktinde çıkmak anlaşılır. Hatta vaktinde çıkmamak, mesai mefhumu gözetmeksizin sabahlara kadar çalışmak gerekir. Oysa gençler bunlardan hoşlanmıyor. İki oğlum var. Bir tanesi Y Kuşağının ucunda, diğeri Z Kuşağının ortasında bulunuyor. Y Kuşağı üyesi olan oğlum bana “Baba ben senin gibi olmak istemiyorum” diyor. Onun için dünyanın en kötü şeyi benim. Öbürü daha akıllı, “Senin gibi olunmaz ki zaten baba” diyor. Aslında ikisi de aynı şeyi söylüyor. Benim gibi olma niyetleri hiç yok. Biri kibar söylüyor, öbürü daha dobra davranıyor. Y olduğu için dürüst o. Demek ki, bizlerin bugüne kadar çok büyük çalışmalarla, emeklerle, meşakkatle, belki zararlarla, aldığımız yaralarla kurduğumuz şeyleri yaşamak istemediklerini çok ciddi şekilde ifade ediyorlar. Bu gerçek de karşımızda. Ben üniversitelerde dört ayrı nesille çalışıyorum. Barış yapmanın imkansız olduğunu görüyorum. Biz sürekli olarak ateşkes yapıyoruz. Tabii ki, birbirimizi dinleyerek. Kısacası insan kaynağını nasıl yöneteceğimizle ilgili ciddi bir mesele var önümüzde. Bunu da isterseniz yeri geldiğinde tartışalım. Zira bu konu belki dövizden, faizden, ekonomik daralmadan çok daha tehlikeli. Eğer yönetemezsek çok zorlanacağımız bir durum var karşımızda. Bu gençlere bizim ihtiyacımız var. Efendim, ben meseleleri ortaya koydum; buyurun, güncelle başlayalım. Ben, sizler konuşurken itina ile notlarımı alacağım.
HASAN ÇAPKINOĞLU: Paşa Tekstil’in bölgedeki fabrikası 27 sene önce kurulmuştu. Gelecekte insansız bir sisteme dönüleceğinden bahsettiniz. İlk hesap makinesini İngiltere’de, üniversitenin ikinci sınıfında görmüştük. Şu anki hesap makinelerinin yaptığı işi Manchester Üniversitesi’nde oda büyüklüğünde bilgisayarlar yapıyordu. Şu anda diğer fabrikalarla biraz güce, biraz bilgiye, biraz da elektroniğe dayalı bir iş yapıyoruz. Güzel şeyler konuşuyoruz ama bizim gündemimiz apayrı. OSB yönetiminde sanayici bulunmamaktadır. Bizim adımıza başkaları karar vermektedir. Ne zaman sonra apar topar arıtma yapıldı. Yönetimde kararlar alınıyor ama bizim haberimiz olmuyor. Yol sorunumuz var. Bunlara baktığımız zaman diğer konular ütopik kalıyor.
27 senedir bu sıkıntıları yaşadık ve çözemedik. Seyirci olarak kaldık. Bizim adımıza kararları başkaları almaktadır. OSB Kanunu, kuruluşta mutlaka devlet bürokratlarının bulunmasını gerektiriyor. Bir torba yasasıyla, kuruluş aşamasında görev üstelenen sanayiciler de çıkarıldı. Yönetim bizim adımıza borçlanıyor. Bu durum karşısında elimiz kolumuz bağlı. Belki 10 sene sonra tamamen bilgisayarlar, robotların çalıştığı bir sisteme geçeceğiz. Ama bizim bunları düşünecek halimiz kalmadı.
PROF. DR. EMRE ALKİN: Benim bahsettiğim, kaçınılmaz bir gelecek. 2025 yılında 50 milyar tane nesne, bir fabrikadaki makineden tutun da cep telefonuna kadar her şey, birbirini görüyor hale gelecek. Bu arada 2027 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde freelence, yani serbest çalışanların sayısı bordrolu çalışanların sayısını geçecek. 2007 yılından beri Türkiye dünyanın ilk 10 sanayi ülkesi arasında yer almıyor. Yani biz aslında sanayi ülkesi olmaktan çıktık. Ve sözünü ettiğim gelişmeler jet hızıyla geliyor. Korkarım ki, biz burada bu sorunlarla boğuşurken tam otomasyon fabrikaları kuran ülkeler, üretimi bizim elimizden alacaklar. Biz hepimiz, buradaki iş insanları dahil olmak üzere, hep beraber iş arayacağız. Parası olmayan değil parası olan da iş arayacak. Çünkü elinde bir iş olmayacak.
Benim gördüğüm kadarıyla acilen bir mevzuat değişikliği yapılması gerekiyor. İşin doğası gereği OSB’lerde menfaat sahipleri söz sahibi hale getirilmelidir. Biz bunu not ettik. OSB’lerin, sanayicinin sesinin duyulduğu, isteklerinin, arzularının yerine getirildiği bir yönetim biçimine kavuşturulması gerekiyor. Bir çözüm önerisi geldi. Biraz zor olacak ama mevzuat değişikliği gerekiyor.
CAVİT OTAY: Ben toplantıya Dal Teknik Makine temsilcisi olarak katılıyorum. Biz yüksek teknoloji ile uğraşıyoruz. Daha önce Almanların Türkiye’de ve dünyada yaptığı teknolojileri biz şu anda yapıyoruz, onlar da bizim taşeronumuz oluyor. Fakat onları buraya getirdiğimiz zaman resmen utanıyoruz. Çünkü yabancılar fabrikamızı görünce yol, enerji vb. sorunlarımızın olduğunu görüyorlar. Örneğin, “Yenilenebilir enerji ölçüleriniz nedir?” diye soruyorlar, “GES var mı?” diye ekliyorlar. Bizde bulunmuyor.
PROF. DR. EMRE ALKİN: Herhangi bir oran istiyorlar mı? “Şu kadar yenilenebilir enerji bizim kriterimizdir” diyorlar mı?
CAVİT OTAY: Biz, DAL Teknik olarak Özbekistan’da iki tane çimento fabrikası kurduk. Komple anahtar teslim şeklinde üstlenmiştik. Şu anda tam kapasite ile çalışmaktalar. Orta Amerika’da, Afrika’da, Balkanlarda bazı işlerimiz var. Uluslararası müşterilerimiz fabrikamızı görmek istiyorlar. Bu konuda bazı kriterleri var. Fabrikanızın dizaynı, teknolojisi, insan kalitesi, Ar-Ge yapısını gözlemliyorlar. İşi ondan sonra size veriyorlar. Dolayısıyla nerede bulunduğumuz, önemli. Bugün kendimize, altyapısı olmayan bir Organize Sanayi Bölgesine neden geldik sorusunu soruyoruz.
Burada olmamızı gerektiren bir nokta bulunmuyor bugün. Bölgenin çevresi belli değildir, güvenliği bulunmamaktadır. Elektrik başka yerlerle aynı fiyattadır. Bölgenin sadece adı var. Fabrikanız nerede diye sorulduğunda, organizede diye cevap veriyoruz. Ama uluslararası iş ortaklarımız geldiği zaman çok kötü bir görünüm ortaya çıkıyor. Bölgeyi gördüklerinde “Teknoloji ürünlerini burada mı üretiyorsunuz?” diye soruyorlar. Biz de farklı bölgeler aramak durumunda kalıyoruz.
PROF. DR. EMRE ALKİN: “Öyle olmaz, şu şekilde olur” şeklinde bir öneriniz var mı?
CAVİT OTAY: Buradaki altyapı sorununun çözülmesi gerekiyor. Eğer bölge halledemiyorsa tüm sanayicilerin toplanıp çözümünü ortaya koymaları gerekmektedir. Düşünün, bölgedeki fabrikalarda bu kadar ileri teknoloji kullanılıyor ama yolumuz bulunmuyor. Yabancı ziyaretçilerimiz bu durumu anlayamıyor. Aslında çok büyük bir masraf da gerektirmiyor. Bölge yapamıyorsa, yapma imkanı yoksa, yasal prosedürler engelliyorsa, o zaman sanayiciler olarak bizler bir şeyler yapmalıyız.
PROF. DR. EMRE ALKİN: Dernekleşme yöntemiylemi çözmek istiyorsunuz?
CAVİT OTAY: Daha önce bir dernek vardı, benim bildiğim kadarıyla. Ama bu işler üzerinde yoğunlaşmamıştı.
HASAN ÇAPKINOĞU: Bu noktada, benim belirttiğim konuya geliyoruz. OSB Kanunu gereği zaten yönetimde olamıyoruz. Olsak bile devletin atadığı kişilerin oy oranı yüksek olduğu için yine hiçbir etkimiz olmamaktadır. Kanun değişmediği sürece yapacak çok bir şeyimiz yok.
CAVİT OTAY: Bizim Avrupa Serbest Bölgesi’nde de 10 bin m²’lik kapalı alanımız var. O bölge de belirli bir kanunla kurulmuştur ve buranın farklı bir versiyonudur. Ancak oradaki çalışma çok farklıdır. O bölgeye yerleşeli aşağı yukarı dört yıl oldu. 10 bin m² içerisindeki makinalar için Türkiye’nin teknoloji parkı diyebilirsiniz. Çünkü sözkonusu makinalar birçok yerde bulunmamaktadır. Bu bölgere uçak da imal edebilirsiniz. Biz o tesisi ihracat için kurduk. Ve düne kadar tam kapasite ile çalışıyordu. Ama kurlar nedeniyle biraz yavaşlama oldu.
Dikkat çekmek istediğim nokta şudur: İki bölge de kanunla yönetiliyor. Fakat o bölgedeki kişiler çok tecrübelidir. Kanunları oradaki sanayicilerin lehine, onları destekler şeklinde kullanıyorlar. Kuşkusuz yasadışı işlem yapmıyorlar. Fakat inisiyatif kullanarak o kanunları çalıştırıyorlar. Bir şeye mi ihtiyacınız var, hemen Bakanlığı arıyor ve anında ruhsatınızı, izninizi alıyorlar. Gümrük konularında bir probleminiz varsa, malın nasıl yapılacağı, nerelere nasıl gönderebileceğiniz konularında sizlere yardımcı oluyorlar. Maalesef burada böyle bir teşkilatımız bulunmamaktadır. Burada taraflar arasında iletişim tesis edilmesi durumunda ileriye gideceğimizi düşünüyorum. Olmaması halinde ise bir süre sonra hepimiz bu bölgeden uzaklaşacağız. Hatta belirttiğim gibi uzaklaşmaya da başlamış bulunuyoruz. Nitekim bizim bir şirketimiz bu nedenle Avrupa Serbest Bölgesi’ne gitti. İkincisi de gidiyor. Burada sadece iki şirket kalacak. Burada kalan Ar-Ge şirketi de yakında gidecek, çünkü TIR’ları elektrikliye çeviren bu şirket yakında kendi fabrikasını açmaya hazırlanmaktadır.
Çorlu Organize Sanayi Bölgesi’nde kalması için bölge yöneticilerinin farklı şeyler yapması gerekmektedir. Öncelikle fabrikaların çatılarına kesinlikle GES konulması gerekmektedir. Bizim bünyemizde GES yapan şirket de bulunmaktadır. İstanbul’daki merkezimizde 15’e yakın elektrikli araç da bulunuyor. 80 kilometre çapındaki yerlere kesinlikle elektrikli araçlar ile gidiyoruz. Çünkü masrafı daha düşük. Burada da kullanıyoruz. Bu bölgede GES tipi santraller oluşursa maliyetimiz daha da düşecek. Tabii ki GES’i sadece aydınlatma için değil, makinanın ihtiyaç duyduğu enerjiyi üretmek için de kullanıyoruz. Benim önerim budur.
FULYA HAŞHAŞ: Ortak Akıl Toplantısı’na Alfa Kutu Firması adına katılıyorum. Tüm katılımcıları saygıyla selamlıyorum. Türkgücü bölgesinde yatırımımızı yeni tamamladık. Akümülatör sektöründe faaliyet gösteriyor ve plastik akü kutusu üretiyoruz. Arazimizi 2012’de aldık. Yatırımı tamamlamak ancak bu sene nasip oldu. Bunun sebebi, tamamen bürokrasi ile ilgili. 18 binlik planların iki sene öncesine kadar onaylanmayışı, imar iznini alamamak, yatırımı geciktirmiştir. Bu süreçte altı sene geç kaldık. Pazar büyüdü, müşterilerimiz arttı ama bu süre zarfında biz İstanbul’un içinde küçücük bir atölyeye sıkışıp kaldık. Hatta bu sebeple müşteri potansiyelimizi kaybettiğimiz bile oldu. Bölgede su yoktu. Dört tane kuyu açtık, hiçbiri çalışmadı. Taşıma suyuyla değirmen döndürüyoruz. Suyu üretimde kullanan bir firma değiliz ama kişisel kullanım için bile su bulamıyoruz. Yaklaşık 100 kişilik bir firmayız ve suyumuz bulunmuyor.
Diğer yandan yolumuz da bulunmuyor. Sırf bu sene dört defa otomobilimin lastikleri patladı, fabrika yolunda. Düşmediğim çukur kalmadı. Dikkat çekmek istediğim bir başka sorun, internet erişimidir. Nesnelerin interneti, Endüstri 4.0 diyoruz ama bölgede internet bulunmuyor. Biz uydudan özel internet almak zorunda kaldık. Arıtma konusu da bir sorun olarak varlığını
sürdürüyor. Hala foseptiğimizi vidanjör alıyor. Dayanılmaz bir koku oluşuyor. Bir taraftan da arıtmamız da çürüyor. İhale maalesef talihsiz bir krize denk geldi. Kurlar ve belirli mevzuatlar nedeniyle iptal edilmek durumunda kalındı. Arıtma konusunun akıbeti nedir, onu bilmiyoruz.
Sorunları anlatırken iş gücü konusuna da değinmek isterim. Komşularımıza karşı mahcup durumdayız çünkü onlardan çıkan onlarca eleman kapınıza gelerek iş istiyor. Referans için komşunuzu aradığınızda, “Benden çıkan beşinci personeli de aldın” diyerek tepki gösteriyor. Makinelerim elemansızlıktan çalışamıyor. Bir taraftan otomasyona ağırlık vermiş durumdayız ama elemansız da hiçbir şey olmuyor. Benim görüşüm, ülkemizin şu anda 3.0’ın başında olduğudur. 4.0 için daha zamanımız vardır. Bunu, robotlu otomasyonlarını kendi üreten bir firmanın yöneticisi olarak söylüyorum. Makinalarımın yarısı robotla çalıştığı halde iş gücü ile ilgili büyük sıkıntı var- dır. Çorlulu zaten fabrikada çalışmıyor, bütün çalışanlarımız ülkemizin farklı yerlerinden bu tarafa göç etmiş kişiler. Herhangi bir gün canı çalışmak istemiyorsa, sağlık ocağına gidip rapor alıyor. Ertesi gün de karşı komşum olan fabrikaya gidip iş sorabiliyor. Bölgede herkesin elemana ihtiyacı var.
HASAN ÇAPKINOĞLU: Çorlu eskiden göç alıyordu. AVM hastalığı ve yatırımları sonucunda ilkokul - lise mezunları, “Ben tezgahtarlık yapayım, takım elbisemi giyeyim” demeye başladı. Son beş - altı senedir bu sıkıntı var. Çorlu’da göç almamaya başladı. Mevcutlar da AVM’lerde çalışmak istiyor. Kimse sanayide çalışmak istemiyor maalesef.
FULYA HAŞHAŞ: En son okuduğum kitaptan bir bilgi aktarmak isterim. “Sanayileşmenin Gizli Tarihi” adlı, Koreli bir profesörün yazdığı kitapta şöyle bir bilgi yer alıyor: 1900’lerin başlarında Avrupa ve Avusturalya’dan Japonya’ya giden gözlemciler, insanlarla ilgili, “Çok tembel ve kaygısızlar. Zamanla hiç işleri yok” yorumu yapıyorlar. Kitabın yazarı şöyle diyor: “O insanlar aslında tembel oldukları için fakir değillerdi, fakir oldukları için tembellerdi.” Bu konuyu Türkiye’ye taşıyacak olursak, gelişmenin bizi daha çalışkan, daha disiplinli günlere taşıyacağını söyleyebiliriz. Bizim insanımız da ürettikçe, daha çalışkan daha disiplinli olacak. Sanayinin burada motor güç olacağı kesin. Ama bence bugün üreten ve eğiten maalesef desteklenmiyor, aksine köstekleniyor. Sanayici artık sanayiciliğini yapabilmeli ve arsa üzerine bina dikip satmayı bırakmalı. Maalesef sanayi bugün bu durumdadır.
HASAN ÇAPKINOĞLU: Dünyanın hiçbir yerinde devlet, elektrik ile doğalgazı sanayisine neredeyse iki misli fiyatına satar mı? Sanayicisini kollaması gerekmez mi? Sanayide kullanılan elektrik ve doğalgaza bireysel kullanıcıya yapılan zammın iki misli zam yapılmadı mı?
YALIM YÖNTER: Tüm katılımcıları saygıyla selamlıyorum. Ar Yıldız Genel Müdürüyüm. 1948’de kurulmuş, çelik mutfak eşyaları sektöründe bir firmayız. 1997’de burada inşaata başladık, 2001’de Çorlu’ya taşındık. Organize sanayi bölgeleriyle ilgili bazı mevzuatlar ve kanunlar var ama onlara rağmen sorunları aşmak çok zor değil, diye düşünüyorum. Bu konuda Hasan Bey ile aynı görüşteyim. Ticaret Odası Başkanımız İzzet Bey’in bizi bir araya getirme konusunda çabaları var. Bu konu önem arz etmektedir. Çünkü her şeyden önce birbirimizi tanımıyoruz. Bence bölgemizde en büyük problem budur. Birbirimizi tanımadığımız için iletişim çok sınırlı. Bu sorunu çözme noktasında bir önerim var. OSB altında bir icra kurulu yaratılabilir. Mevzuat nedeniyle yönetime belki giremeyiz ama ayda bir defa toplanma koşuluyla bir icra kurulu oluşturulursa, kendi problemlerimizle ilgili kararlar alarak, uygulama için OSB yönetimine baskı yapabiliriz diye düşünüyorum. Altyapı problemleri konusunda arkadaşlarımız söylenmesi gerekenleri söylediler. Buradaki en büyük problem insan kaynağıdır. Bence bu problem Çorlu’ya özgü değil. Bu konu Türkiye’nin en büyük problemidir. Sizin de anlattığınız gibi teknik eleman konusunda çok büyük sıkıntılar var. Biz liselerden yeni mezun olacak gençleri fabrikaya çekmeye çalışıyoruz. Onda da başarılı olamıyoruz. Bir gün geliyorlar, iki gün geliyorlar, üçüncü gün gelmiyorlar. Teknik eleman konusunda çok büyük sıkıntılarımız bulunmaktadır. Bu konuda nasıl bir çözüm bulabiliriz? Veya nasıl bir bilgi havuzu oluşturabiliriz? Bence bunları da konuşmak gerekiyor.
Endüstri 3.0’dan 4.0’a geçiş bence de çok önemli. Bizim bu yatırımları yapabilmek için para kazanmaya, kar etmeye ihtiyacımız var. Hele ki Türkiye’nin şu andaki enflasyonist ortamında bu konu çok önemlidir. Maliyetlerimizi azaltmaya mecburuz. Artık başka çaremiz yok. Çünkü pazarımız daralıyor. Benim ilk önerim, iletişimin arttırılmasıdır. Bu toplantıya en çok bu nedenle sevindim. Bizim mutlaka toplanıp bu problemleri kendi aramızda konuşarak sorunları çözme yolunda adımlar atmamız gerektiğini düşünüyorum. Bölgedeki 52 firmanın en az 20-30 tanesi toplanabilirse büyük bir başarı olur.
MEHMET BEŞİR BESNELİ: Temko Temizlik Kozmetik ve Gıda Sanayi temsilcisi olarak toplantıya katılıyorum. 1978’den beri kozmetikler üretiyoruz. Sadece otellere çalışıyoruz. İmalatımızın yüzde 80’ini yurt dışına satıyoruz. Biz de inşaatımıza 2016’da başlamıştık; ancak bu sene bitti. En büyük problem, arkadaşlarımızın da söylediği gibi altyapı sorunudur. Mesela doğalgazı fabrikamıza taşımak için 215 bin dolar istediler. E–devlet üzerinden şikayet ettik ve “Biz yatırım yapıyoruz, siz bizden 215 bin dolar istiyorsunuz” dedik. Yapılacak bir şey olmadığı, doğalgaz dağıtıcısı ile devletin anlaşmasının bu şekilde olduğu yanıtı geldi. Biz de İpragaz ile anlaşarak depo koyduk. Telefon bağlantısında da sorunlar var. Hat olmadığı için telefon ve internet bağlatamıyoruz. İlgili şirket bunun için 15 bin lira istedi, biz de fiber hat çektik. Bu konu çok önemlidir. Biz yurt dışı ile çalışıyoruz ama internet bağlantımız çok zayıf.
Personel konusunda da sıkıntılar var. Düz eleman, “Koliyi buradan al, buraya koy” diyeceğiniz personel çok ama vasıflı eleman maalesef çok azdır. Kanal ve yol sorunlarına değinildi, hepimiz biliyoruz. O konuda büyük sıkıntılar var. İnşallah daha iyi olacak.
MUSTAFA İLBAŞ: BEL Group’ta Endüstriyel Direktör olarak görev yapıyorum. Yaklaşık 20 senedir sektördeyim. 20 yıl boyunca hep yabancılarla çalıştım. Geçtiğimiz dönemde Konya’ya da 3 fabrika kurduk. O projeye 2014-2015 arasında ben bakmıştım. Bölgemizi, Konya Organize Sanayi ile karşılaştırdığınızda çok büyük açıklar olduğunu görüyorsunuz. Konya Organize Sanayi Bölgesi’nin kapıları bellidir. Kapıdaki güvenlik mutlaka, “Kime geldiniz?” diye sorar. Önünde o gün gelecek insanların listesi vardır. Otomobillerin park edebileceği cepler, TIR’ların TIR parkları vardır. Şoförlerin yemek yiyeceği restoran ve kafeler bellidir.
Üç buçuk yıldır burada, Türkgücü’ndeyim. Tamamen el değmemiş hijyenik ürünler üretiyoruz. Bizim firmamızın dünya üzerinde 30 tane fabrikası vardır. 82 ülkede faaliyet gösteriyoruz. 30 fabrikanın her biri, iki - üç ülkeye ihraç yapmaya çalışıyor. Bu da fabrikalar arasında tonaj kapma rekabeti yaratıyor. Bu rekabette denetimden geçiyoruz. Sigorta şirketinin uzmanları fabrikamızı ziyaret ederken adresimizi anlatmakta bile zorlanıyoruz. Denetime gelen uzmanlar, bölgenin girişinde güvenlik görevlisi olup olmadığını soruyor. Mecburen olmadığını söylüyoruz. Ardından, “Güvenlik gece tur atıyor mu, güvenliğin rotası nedir?” sorularını yöneltiyorlar. Biz mecburen şirkete bağlı güvenlik personelinin çalışma yöntemlerini anlatıyoruz. Bölgeyi çeviren tel örgülerin altındaki oyuklar da dikkat çekiyor.
Dikkat çeken bir başka konu, itfaiye. “Ani bir yangın olsa itfaiye nereden gelecek? OSB alanı içerisinde size ilk müdahalede bulunacak bir itfaiye var mı?” sorularını yöneltiyorlar. Onlara kendi su kuyumuzun olduğu yanıtını veriyoruz. Fakat kuyunun suyu yetersiz. Ani elektrik kesintisinde devreye girecek jeneratörün varlığı da inceleniyor. Bizim jeneratörümüz var. Ama bizim jeneratörümüz sadece aydınlatmayı sağlar, hiçbir makineyi çalıştırmaz. Bu noktada da sıkıntı yaşıyoruz.
Neyse ki, çevresel konularda iyi durumdayız. Kendi atık arıtma sistemimiz bulunuyor. Biyolojik arıtma da mevcut. Arıtmada OSB’ye bağlantı değiliz ama kendi arıtmamızı yapabiliyoruz. Fakat ortaya çıkan maliyet nedeniyle bu sefer tonaj kaybediyoruz. Biz üç yıl boyunca Türkiye’de süt ürünleri ihracatında İstanbul şampiyonu olduk. Geçen yıl da İstanbul ikincisiydik. Ondan önceki dönemde de İstanbul bölgesinde derecelerimiz vardı. Fakat bu dönem muhtemelen ilk üçe giremeyeceğiz. Çünkü bizim yüzde 60-70’lerde olan ihracatımız yüzde 35’lere indi.
Katma değeri başka noktalarda yakalamaya çalışmaktayız. Örneğin Euro yükseldiğinden beri yerel hammaddeye ağırlık veriyoruz. Ama yerel tedarikçilerde teknik yetersizliklerle karşılaşıyoruz.
Biraz önce dile getirilen öneriye katılıyorum, bu tip bir OSB’de sanayicilerin bulunduğu bir icra kurulu olursa daha sonuç odaklı ilerleme sağlanabilir, diye düşünüyorum.
LEVENT POLAT: Katılımcıları selamlıyorum. Termo Teknik adına toplantıya katılıyorum. 30 yıldır bu bölgedeyiz. Bölgeye ilk gelen fabrika biziz. Biz geldiğimizde bölgemizde elektrik dahi yoktu. Çorlu’dan elektrik hattı getirmiştik. Panel radyatör üreticisiyiz. Arkadaşlarımız OSB’nin sorunlarını anlattılar, ben bu konuya çok fazla değinmeyeceğim. Fakat hakikaten OSB’mizin altyapı konusunun bir an önce çözülmesi gerekmektedir. Tüm hisseleri ile yabancı yatırımcının olduğu bir firmayız. İngiliz hissedarlarımız Çorlu tesislerini üretim merkezi olarak görüyorlar. Birçok yerde fabrikaları var ama en karlı ve verimli üretim merkezi olarak gördükleri, Termo Teknik’tir. Fabrikamıza her yıl kapasite ve teknolojik odaklı ciddi yatırımlar yapıyorlar.
En çok canımızı sıkan, fabrika arazimizin sınırlarının bizlerin operasyonlarının şeklinin düşünülmeden, birilerinin masa basında yaptığı planlarla yeniden çizilerek çok fazla içeri çekilmesidir. Bu durum neredeyse, malzeme, proses akışlarınızı bloke edecek noktaya getirmiş olup, bizi ek maliyetlerle yeni çözümler bulmaya zorlamıştır. Bunu İngilizlere anlatırken de ciddi olarak zorlanıyoruz. Ama sağ olsun OSB yönetimi bu konuda elinden geleni yapıyor, pozitif destek vermeye çalışıyorlar.
Öte yandan personel bulmak hakikaten büyük bir sıkıntıdır. Fabrikamızın yanına Topkapı Sur Teknik Lisesi kurulmuştur. Bu okulun yöneticilerini fabrikaya davet ettik, mevcut çalışanlarımızın eğitimine verecekleri desteği ve mezunlarını nasıl istihdam edebileceğimizi konuştuk. “Termo Teknik olarak nasıl bir desteğimiz olabilir?” konusunu tartıştık. Bölüm müdürlerim, her yıl Çorlu’daki teknik okulları ziyaret ederek Termo Teknik’i ve kendi faaliyetlerinin enteresan ve başarılı yönlerini anlatarak sanayiyi cezbettirip sevdirmeye çalışıyorlar. Fakat henüz sonuçlarını görmedik. Üniversitelerden de hiçbir sonuç alamadık. Bu nedenle, kendi akademimizi, eğitim merkezimizi kurma, kendi personelimizi yetiştirme konusunu gündeme aldık. İzmir’de bir firma bunu başarılı bir şekilde uyguluyordu. Fakat yetiştirdikleri personelin başka şirketler tarafından transfer edilmesi nedeniyle bu faaliyete son vermişler.
Değinmek istediğim bir başka konu, KOS-GEB, TÜBİTAK gibi kuruluşların proje destekleridir. OSB içinde bir proje destek ünitesi kurulması iyi olur diye düşünüyorum. Böyle olunca her firma kendi bünyesinde böyle bir departman kurmak zorunda kalmayabilir. OSB’nin eksiklerine de değinmek isterim. TIR parkları ile sosyal yaşam alanlarının olmaması gelecekte çok büyük sıkıntı doğuracak görüşündeyim. Sınırların içeri çekilmesi dolayısıyla artık TIR’ları fabrika sahamızda beklemek için içeri alamayacağız, hepsi dışarda bekleyecek. Bu konu, şu aşamada değilse bile ileride sıkıntı yaratacaktır.
Bundan iki sene öncesi sendika ile yaptığımız pazarlıkta en önemli maddelerden biri, işçilerin otopark problemiydi. Arazimizden otopark için yer vermek zorunda kaldık. TIR’lar, kamyonlar artmaya başlayınca, bu sıkıntı daha da artacak. Bekleyen tır, kamyon şoförlerini kontrol altında tutmak için yine sahamız içinde özel kabinler, alanlar yapmak zorunda kalıyoruz. Halbuki, özel park yeri olsa TIR’ları orada bekletebiliriz. Her türlü sosyal ihtiyaçlarını da orada giderebilirler. Genel olarak söyleyeceklerim bunlardan ibarettir. Söz tekrar geldiğinde ilave edilmesi gereken konuları ekleyeceğim.
CEM ÖZYILDIRIM: Termo Isı Sistemleri Tic. ve San. A.Ş. Genel Müdürü olarak görev yapıyorum. Isıtma alanında teknolojik ürünler üretiyoruz. Yakma sistemleri, yakıcılar endüstriyel tesisler santraller için yakma sistemleri, kazanlar bizim esas çalıştığımız konulardır. Biz de OSB’nin ilk kurulmuş olan şirketleri arasında yer alıyoruz. Termo Teknik’ten sonra biz gelmiştik. O dönemde imkansızlıklar vardı, neredeyse hiçbir şey yoktu. Su bile bulamıyorduk. Her şeyi kendiniz yapmanız, elektrik hattını bile kendiniz çekmeniz gerekiyordu. Bunlar zaten bilinen şeyler ama o zamanlar yan sanayi sıkıntısı da vardı. Biz metal sektöründe faaliyet gösteriyoruz. Bu bölge tekstil ağırlıklıdır. Metal alanında bir yan sanayi, kümeleşme yoktu. Biz kendi yan sanayimizi kurmak zorunda kaldık. Kendi makinalarımızı, takımlarımızı, tezgahlarımızı vererek bazı şirketleri bize yan sanayi olmaya ikna etmeye çalıştık. Onlara iş vermeye başladık ve yavaş yavaş gelişim sağladık. Metal sektörünün bugün bu bölgeye kayması bence bizlerin filizlendirmiş olduğu çalışmalardan dolayı oldu. Bizim canlandırdığımız yan sanayi şirketleri büyüdükçe daha fazla şirket kurulma başladı. Sonucunda da sanayi İstanbul’dan bu bölgeye taşınmaya başladı.
O zamanlar Çorlu’ya yönelik çok göç vardı. Burası tarım arazisiydi. Çiftçilerin yoğun olarak bulunduğu bir yerdi. Nitelikli eleman bulmak çok zordu. Personeli kendiniz eğitmemiz gerekiyordu. Ama göçmenlerin bir avantajı vardı, teknik olarak iyiydiler. Bugün aynı sorunları konuşmak istemiyorum. Evet, sıkıntılar var. Önemli olan çözüm bulmaktır. Beyefendi biraz önce bahsettiler, bir vakıf veya dernek kurulabilir, bu kuruluş vasıtasıyla OSB ile daha yakın çalışarak bazı sorunlara çözüm bulunabilir.
Biraz önce mescit konusu konuşuldu. Bu bölgede insanların dini vecibelerini yerine getirmesi için biz de arazimiz içerisinde bir mescit kurmuştuk. Şu anda herkes kullanıyor. O zamanlar biz personelimizin namaz için dışarıya gitmesini istemiyorduk. Bu ihtiyaç, mescit ile çözüldü. Biz hep kendi içimizde çözüm arayışı içerisinde olduk. İlerde OSB bir cami yaparsa bu mescit farklı şekilde değerlendirilebilir.
Diğer katılımcıların da belirttiği gibi bölgede nitelikli eleman bulmak güçtür. Metal sektöründe personel meslek liselerinde yetiştiriliyor. Meslek okulunun kurulması güzel bir başlangıçtır. Tekirdağ Üniversitesi’nin varlığı da önemlidir. Teknoloji firması olduğumuz için bizim kendi tasarım merkezimiz de vardır. TEYDEP, KOSGEB projeleri yürütüyoruz. Proje yapan bir firmayız. Ama tabi bu projelerde üniversite ile çalışmak gibi bir beklentimiz de var. Fakat üniversiteler çok fazla ticari amaçlı düşündüklerinden çalışmakta veya proje yapmakta zorluk çekiyoruz.
Bizim için önemli olan nokta, katma değerdir.
Öte yandan üniversite mezunlarının ticaret ve üretim konusunda altyapıları yetersiz oluyor. Üniversiteler arasında öğrenci kalitesinde inanılmaz bir seviye farkı var. Demek ki, eğitim seviyesini biraz daha yukarılara çıkarmamız veya bir şekilde nitelik kazandırmamız gerekiyor. Bunu bir sıkıntı olarak görüyoruz. Mezunları sıfırdan alıp eğitmek durumunda kalıyorsunuz. Onları akademik olarak da bir yerlere getirmek için muhakkak ki bir hocanın desteği gerekiyor. Ama üniversitelerle özel sektörün kesinlikle iş birliği içerisinde olması gerekmektedir.
Enerji konusundaki maliyetler de herkesi inanılmaz bir şekilde etkiliyor. OSB’nin bize ucuz fiyatla, iyi yönetebilmesi gerekiyor. Çerkezköy’de OSB uygun fiyata enerji üretip üyelerine avantaj sağlamaktadır. Demek ki, uygun maliyette yapıp satabiliyorlar. Enerji de OSB’lerin bir geçim kaynağıdır. Bunların araştırılması gerekir. Bu yönde yatırımlar yapmak lazımdır. Daha etkin, maliyeti düşürecek çalışmaları yapıp bize destek olması gerekiyor. Bizler ne kadar büyüyüp gelişirsek OSB de bizimle birlikte gelişecektir.
Ne yazık ki, Çorlu OSB, sonradan OSB olmuştur. En baştan OSB olsaydı belki daha avantajlı olacaktı. O zaman belki bu altyapı sorunları şimdi konuşulmayacaktı. Altyapı sorunları bugün öncelikli konular arasında yer alıyor. Biraz önce dijital dönüşüm konusunda söz edildi. Bu konuda İstanbul’la bu bölge arasında büyük bir uçurum var. Bu uçurum ancak zamanla kapatılabilir. Ama bugün bir araya gelip doğru kararlar vererek süreci hızlandırmamız gerektiğine inanıyorum. Bunun için devlet desteğini de almak gerekir. Çünkü söz konusu olan yatırımlar inanılmaz maliyetlidir. Bu yatırımlar, hele bu konjonktürde, sanayici üzerinde büyük külfet oluyor. Kısacası, devleti de arkamıza alarak daha hızlı çözüm arayışına girmekte fayda var diye düşünüyorum.
PROF. DR. EMRE ALKİN: Değerli katılımcılar, ilk tur burada sona eriyor. İkinci tura geçmek istiyorum. Bölgedeki sanayiciler ile OSB arasında hiç mi temas olmadığını merak et- tim. Cevap hakkı doğmuştur anlamında söylemiyorum ama OSB Bölge Müdürü Sayın Fitoloğlu’nu dinlemekte fayda var.
CEM FİTOLOĞLU: Soruların hepsinin cevabını vereceğim. Sorulardan da anlaşıldığı üzere altyapıda ciddi anlamda sıkıntımız vardır. Altyapı konusunda ne yapıyoruz? Altyapı konusunda projelerimizi hazırlıyoruz. Diğer konulara geçmeden önce ona değinmek isterim. Altyapıyı yapmanın iki yolu vardır. Birincisi Bakanlık kredisiyledir. Halkbank kanalı ile yılda yüzde 2 faizle kredi kullanıyoruz. Neredeyse bedavaya yakın bir kredidir. Kısacası altyapı yatırımlarını ya Halkbank kredi- siyle ya da OSB’nin kendi bütçesiyle yapabiliriz. Islahtan geldiğimiz için burada herhangi bir mülkiyetimiz bulunmuyor. Sıfırdan yapılan OSB’lerde mülkiyet söz konusu olabiliyor. Biz belirli bir mülkiyetin kullanıldığı bölgeye devlet olarak geldik, idari bir kararla OSB haline dönüştürdük. Yani mülkiyet kıymetli sanayicilerimizde bulunmaktadır. Dolayısıyla iki yolumuz var, birinci yol bu şekilde krediyi kullanmak, ikinci yol da kendi imkanlarımızla OSB’nin ihtiyaçlarını gidermektir.
OSB’nin altyapı ihtiyaçları için yüzde 2 faizle kredi kullandırılıyor ama vade yapısı 3 yıl ödemesiz, 10 yıl ise ödemeli şeklinde. Biz bu vadeyi 30 yıla çıkarma gayretindeyiz. İnşallah 30 yıl olmasa bile 20 yıl kredi kullanma imkanını yakalayacağız. Bunun için uğraşıyoruz. Bu sene gerekli projelerimizi hazırlayarak bakanlığa müracaatımızı yaptık. Bakanlık da projelerimizi onayladı. 20 Haziran’da ihalelerimiz yapıldı. Fakat maalesef güvenlik soruşturması çok hassas ve uzun inceleme gerektiren bir süreçtir. Hem Ankara, hem de Tekirdağ’da güvenlik soruşturması yapıldığı için uzun sürdü. 60 günü geçtiği için de müteahhidin teklifini yenileme hakkı doğdu. İhale sonuçsuz kaldı.
CAVİT OTAY: Oysa mesela ABD vizesini verirken sadece TC kimlik numarası ile gerekli incelemeyi yapabiliyorlar…
PROF. DR. EMRE ALKİN: Değerli katılımcılar, ilgili yönetmelik bu şekildedir.
LEVENT POLAT: İşi neden Bakanlığa pas ettik? Bakanlık mı ihale ediyor?
CEM FİTOLOĞLU: Bakanlık ihale ediyor. Neden Bakanlığın ihale ettiğini merak edeceksiniz, izah edeyim. Çünkü Halkbank’tan kredi kullandığımız için Bakanlık kontrolü elde tutmak istiyor. Dolayısıyla Bakanlık marifetiyle biz kredi kullanıyoruz. Gerektiği zaman bizi denetleyebilir, hesaplarımıza bakabilir. İhaleyi de kendisi yapıyor. Bizden iki yönetim kurulu üyesi ihale komisyonuna giriyor. Bu şekilde ihale gerçekleşiyor.
İfade etmek istediğim şudur: Bir şekilde bu sorun çözülecektir. Ya devlet kararıyla yapacağız ya da kendi imkanlarımızla. Kendi imkanlarımızla da yapabiliriz. Eğer kendi imkanlarımızla yaparsak ihaleyi biz yapabiliriz. Buna engel yoktur.
HAKAN BAŞARAN: Sayın Fitoloğlu’nun aktardığı kredi, OSB’nin kurulmasına yönelik bir kredi türüdür. Ama biz Banka olarak, kurulmuş bir Organize Sanayi Bölgesi yatırım yapmak istediğinde, örneğin güneş enerjisi santrali yatırımı gibi, onu kredilendiriyoruz. Fakat biraz önce sözü edilen kredinin denetimini biz yapmıyoruz. Bu kredide bizler sadece aracıyız..
HASAN ÇAPKINOĞLU: “Yapım işine devam ettiğiniz sonraki yıllarda ödeneklerin tahsil edilememesi halinde ihtiyaç duyulacak ödeneklerin müteşebbis heyet başkanlığınca karşılanmasına…” Söz konusu madde bu şekildedir. Sanayiciye bu konu sorulsa evet diyenler de, hayır diyenler de olurdu. Kimsenin haberi yokken böyle bir iş yapıldı.
CEM FİTOLOĞLU: Fakat bilindiği gibi burada bir yönetim kurulu vardır. Yönetim kurulunda sanayicilerin temsili konusunda bir sıkıntı vardır. Bu da zaten belli. Bunu yeni
başkanımız İzzet Bey de gördü. Ve İzzet Bey’i bazı sanayicilerle bir araya getirdik. Sırada Hasan Bey vardı, henüz gidemediğimiz başka sanayiciler de oldu.
HASAN ÇAPKINOĞLU: Daha önce belirttiğim gibi bu iş tek bir toplantıyla bitebilir. 52 fabrikanın katılımı ile bir toplantı yapılır. Bütün fabrikaların yetkilileri çağrılır. Bunu pek çok kez talep ettim, yönetim kurulu toplantılarının gündem maddelerini bize 10 gün önceden bildirmeniz çok faydalı olur. Mevcut uygulamada karar yönetim kurulu tarafından alınmakta ve kararı bize tebliğ edilmektedir. Alınacak kararları 10 gün önceden bize bildirirseniz en azından önemli konularla ilgili olarak, toplantıya geliriz.
CEM FİTOLOĞLU: Biz de uzun zamandır bugünkü gibi bir toplantıyı planlıyorduk. İyi de oldu. İnşallah bundan sonra bunu devam ettireceğiz. Her ay yapmayı düşünüyoruz. Bu şekilde çoğulcu bir katılım ile yönetimi devam ettireceğiz. Zaten yıl başında yönetimimiz yenileniyor. Müteşebbis heyetimiz ve yönetim kurulumuz tekrar yenilenecek, çünkü süremiz doldu. Yeni yönetimde büyük bir ihtimalle sanayiciler olacak.
FULYA HAŞHAŞ: Kaç sanayici olacak Cem Bey?
CEM FİTOLOĞLU: Katılımcılarımız üç kurumdur. Birincisi Tekirdağ Valiliği, beş üye veriyor. Çorlu Belediyesi’nden katılımcı kuruluşlar da beş üye veriyorlar. Beş üye de Ticaret Odası veriyor. Toplamda 15 üyeyle Müteşebbis Heyetini teşkil ediyoruz. Daha sonra bu Müteşebbis Heyeti, kendi arasında görev birliği yapıp Yönetim kurulunu oluşturuyor. Yönetim kuruluna da Valiliği temsilen YİKOB üye veriyor. Ama bu sefer Vali Yardımcımız Sayın Tayyar Şaşmaz, Yönetim Kurulu Başkanımızdı. YİKOB’dan iki kişiyi yönetim kuruluna aldı. Dolayısıyla şu anda iki Sanayi Odası temsilcimiz yönetim kurulunda bulunuyor. İki YİKOB temsilcisi bulunuyor; Sayın Vali Yardımcısı ve YİKOB Müdürü. Bir de Belediye Başkanı Ahmet Sarıkurt yer alıyor. Yönetim Kurulu bu şekilde dizayn ediliyor. Sanayicilerin yönetim kuruluna girme ya da müteşebbis heyete girme ihtimali yok mu? Elbette var. OSB Kanunu’nda katılımcıların müteşebbis heyetine katılmaları ile ilgili bir madde var. İşletmelerin yarısı eğer çalışma belgesi alırsa yedi katılımcının müteşebbis heyetine girmesi söz konusu oluyor. Mevzuat bu şekilde. Yedi sanayici ayrıca müteşebbis heyete gire- bilecek. Geriye kalan sekiz kişiyi de belediye, valilik ve ticaret odası atayacak. Sekiz kişinin yanı sıra iki kişi de Ticaret Odası’nı temsilen girerse, 10 kişilik sanayici listesi oluşur.
PROF. DR. EMRE ALKİN: İşyeri vesikası alan firma sayısı % 50’yi aşınca heyete yedi tane üye gönderebiliyorlar. Bunun yanında Sanayi ve Ticaret Odası'nı temsilsen iki kişi var. Başkanımıza rica edeceğiz, bu bölgenin üyesi olan sanayicilerden seçilecektir. Dolayısıyla 15 üyenin içinde 9 üyesi sanayici olacaktır.
CAVİT OTAY: Madem Belediye Başkanı bu kurulun içinde, yollarımız neden böyle? Biz organize sanayiden önce fabrikamızı yaptık, ruhsat harcımızı ödedik. Bu süreçte yolların da bedelini aldılar. Bu durumda ya bizim paramızı vermeleri ya da yolları yapmaları gerekir.
PROF. DR. EMRE ALKİN: Buradaki altyapıdan kaç ayrı kurum sorumlu olacak? Tamamen Organize Sanayi sorumluluğundaysa kiminle çalışıyor, kimden müsaade istiyor? Sorumlu Belediye midir, Karayolları mıdır?
CEM FİTOLOĞLU: Organize sanayi bölgeleri özel hukuk tüzel kişiliği olarak kabul edilir. Normal şartlarda biz kimseye bağlı değiliz. Özerk bir tüzel kişilik olarak tanımlanmış bulunmaktayız. Halkbank ve Sanayi Bakanlığı ile olan ilişkimiz kullandığımız krediden kaynaklanıyor. Hem Halkbank, hem de Bakanlık, kendi menfaatlerini korumak adına gerektiği zaman hesaplarımızı, ihalelerimizi kontrol edebilir. Projeler Bakanlık tarafından onaylanıyor. Parası ve fonlanmasını da Halkbank gerçekleştiriyor.
PROF. DR. EMRE ALKİN: Para alındıktan sonra kanalizasyon, iletişim hattı ya da farklı yatırımlar nasıl yapılıyor?
CEM FİTOLOĞLU: Önce projelerimizi hazırlatıyoruz. İhaleyi yaptıktan sonra yükleniciyi çağırıyor, sözleşmemizi yapıyoruz. Yer teslimi yaptıktan sonra işe başlatıyoruz. Belediye’ye soru sorulmuyor. Biz organize sanayi bölgesi olarak, yer seçimi yapılmış, sınırları tanımlanmış olan bölgenin belediyesiyiz. Yani burada iskanı, ruhsatı, işyeri çalışma belgesini biz veriyoruz. Bu bölgenin itfaiyesini ileride biz kuracağız. Para toplayarak yapacağız. Çerkezköy OSB’nin yaptığı gibi ihtiyaçlarını tamamen biz karşılayacağız. Yönetimde, belirttiğim gibi üç katılımcı kuruluşumuzun verdiği üyeler var. Müteşebbis heyet toplanarak “Biz kuruluş protokolünü tekrar yenileyeceğiz” diyebilir. Örneğin, “Valilik ve Belediye’den ikişer temsilci alacağız, gerisi Sanayi Odası üyelerinden oluşacak” diyebilir. Eğer başlangıçta bu şekilde yapılsaydı olurdu. Bunu şimdi değiştirmek için kuruluş protokolünün tekrar düzenlenmesi gerekiyor. Bu konuda karar yetkisi Bakanlık’a aittir. Bakanlığa bunu teklif olarak götürecek olan da müteşebbis heyetidir. Bugünkü toplantımız gayrı resmi bir niteliğe haizdir ama biz yine de resmi toplantı gibi telakki ediyoruz. Burada konuşulanların hepsini Müteşebbis Heyeti ve Yönetim Kurulu’na taşıyacağım. Islah OSB’lerin nasıl kurulacağı ile ilgili 12 madde vardır. Biz, Bakanlığa, “Bizi sıfırdan dizayn edilmiş OSB olarak değerlendirmeniz doğru değildir. Bizim mülkiyetimiz bulunmamaktadır” mesajını iletiyoruz.
PROF. DR. EMRE ALKİN: Çorlu Organize Sanayi Bölgesi’nin arzu edilen seviyeye gelmesi için acil bir eylem planına gerek olduğunu gördüm. Başta mevcut olan mevzuat sizin bahsettiğiniz sorunları yaratmış. Kimse kötü niyetle çıkmıyor yola. Ama sonuçta test edilip can yanınca bir şeylerin değişmesi gerekir. Çünkü öyle gözüyor ki, can yanmaya devam edecek. Hanımefendi, “Uydudan internet kullanıyoruz” diyor. Bunlar başka bölgelerde duymadığım şeyler. Demek ki, bizim çok acil bir eylem planı ortaya koymamız lazım. Ben bunu not ettim, herhalde siz de not ediyorsunuz.
CEM FİTOLOĞLU: Hocam acil eylem planı kapsamında yapılması gereken altyapı çalışmasının bir an önce yapılması mümkün değildir. Bunun için Bakanlığa tekrar müracaatta bulunduk. Siyasi kanaldan da ilgili temsilcileri bilgilendirdik. Bakanlık, “2018 değil de 2019’un ikinci ayında ihalemizi yapacağız” diyebilir. Bunu siz de iletirseniz çok makbule geçer sayın hocam. Biz bu ihaleyi yapmak zorundayız. Yaptığımız ihalenin içerisinde yollarımız, kanalizasyonumuz, yağmur suyu tesisatımız, dijital hatlarımız, telekom tesisatımız var. Telekom hattında farklı firmalara imkan sağlamak istiyoruz. Rekabet ortamı yaratarak sanayicilerimizin elini rahatlatmayı hedefliyoruz.
Elektrik ve doğalgazla ilgili altyapı, dağıtım lisansı almış firmalar tarafından yapılıyor. Devlet tarafından bu firmalar 20 yıllığına lisans verilmiştir. Dolayısıyla bizim doğalgaz ve elektrik konusunda bir şey yapma imkanımız yoktur. Dağıtım lisansını geri almak istediğimiz zaman da şirketler, “Ben ihaleye girerken bölgedeki fabrikaların elektrik tüketimini öngörerek fiyat verdim. Bu fabrikaları elimiz- den alamazsın” diyor.
HASAN ÇAPKINOĞLU: Buradaki parsellerin % 50’sinin fabrika olması benim görüşüme göre yeterli değildir. Nasıl ki, bazı konular torba yasa çıkartılarak bir günde çözülüyor. Bu tür ıslahtan organize sanayiye dönüşen bölgelerle ilgili mevzuata bir madde koyup “Yönetimde belirli bir oranda sanayici olması gerekir” denmesini gerekir. Aksi takdirde biz sanayiciler olarak uzun süre yönetimde olamayacağız. Zaten hayati nitelik taşıyan, 3-5 senelik harcamaların kararı verildikten, sanayiciler 20 senelik borcun altına sokulduktan sonra yönetimi alsak ne olur, almasak ne olur? Dolayısıyla bu sorunun çok basit bir torba yasasıyla veya bir KHK’yla düzeltilmesi çok faydalı olacaktır.
CAVİT OTAY: Ekonomik şartlar düzelmezse bu ihaleyi yapamayacağız. Bu kadar az sanayici ile bunu ödemenin imkanı olamayacak gibi görünüyor. Biz bunu aşmak için dağıtım şirketlerine “5 bin m² çatımızda güneş santrali kurmak istiyoruz, belgemizi verin” dedik, vermediler. Şimdi 250 megawatt düzeyinde kendi GES santralimizi kuruyoruz. Bu elektriği makinada kullandığımız zaman, lisanssız, öz tüketim biçiminde tüketebiliyorsunuz. Öz tüketime izin veriliyor.
PROF. DR. EMRE ALKİN: Ben Futbol Federasyonu’nun üç buçuk yıl genel sekreterliğini yaptım. Bu dönemde Antalya stadında doğal- gazla ilgili problemimiz vardı. UEFA, “Doğal- gaz hattında yeterli güvenlik yok” dedi. Biz de tüm stadı güneş enerjisi paneli gibi yapmaya karar verdik.
Aslında Antalya Stadı’nın tamamı güneş enerjisi panelidir, fakat bunun anlaşılması güçtür. Antalya Stadı, kendi elektriğini ürettiği gibi lisansı alarak elektriği etrafa dağıtmaya başladı. Kısacası bu yapılabilir, zor oyunu bozar. Zorlukla karşılaştık ve mecburen böyle bir tedbir aldık. Konya’da da bu uygulama yapılabilirdi. Ama Konya’da bir sıkıntımız olmadı. Yani bazen de müteşebbisler bir araya gelip bir başka alternatifle halletmeleri gerekir. Tabii, doğalgaz ile olsa iyi olur.
CAVİT OTAY: Kayseri OSB’de bu yapılmış. Şirketimizde çalışan bir elektrik mühendisinin verdiği bilgiye göre OSB’de 50 megawatlık bir santral yapılmış. Söylediğine göre Kayseri OSB’de yapılan 50 megawatt’lık GES projesiy- le organize sanayi bölgesindeki bin 300 fabri- kanın gündüz tükettiği elektriğin yüzde 20’si karşılanırken yıllık ekonomiye yıllık 10 milyon dolarlık katkı sağlanmıştır.
PROF. DR. EMRE ALKİN: Fabrikanızı ne ile ısıtıp ne ile aydınlatıyorsunuz?
FULYA HAŞHAŞ: Doğalgaz kullanıyoruz. Talep ettikleri parayı verdik. 200 bin lira da su için istediler. Suyu taşıyoruz. Artezyenle su çıkaramadık. Dört kuyu açtırdık, dördünde de su bulunamadı. İlgili yerler önce su bağlayabileceğini belirtiyor ama daha sonra, “Kusura bakmayın, biz size su veremiyoruz” diyorlar.
PROF. DR. EMRE ALKİN: Neden öyle söylüyorlar?
FULYA HAŞHAŞ: Altyapının yetersiz olduğu, yetkilerinin bulunmadığı gibi gerekçeler ileri sürüyorlar.
CAVİT OTAY: Ana borudan çekmek zorun- dasınız. Biz böyle yaptık. Yaptığımız ilk işler- dendi. Sonra “ana boru parası” adı altında ücret talep ettiler. Ama biz yardımla ilgili suyu dışardan tankerle taşıyarak depoluyoruz. Bu da tabii ki bir problemdir.
CEM ÖZYILDIRIM: Gelmeden önce Halkbank – Turkishtime Ortak Akıl Toplantılarıyla ilgili yayınları okudum. Nilüfer, İkitelli OSB gibi bölgelerin gündemi ile bizim gündemimiz birbirinden çok farklı. Onlar bambaşka bir dünyada yaşıyor.
CEM FİTOLOĞLU: Ama bizim dışımızda aksilikler oluştu. Örneğin bir parsel içeri zorla girmek istedi. Kabul edemeyiz çünkü yetkimiz yok. Bir parseli içeri alma ya da çıkarma gibi bir yetkimiz bulunmuyor. Bakanlık onayı gerekiyor.
HASAN ÇAPKINOĞLU: Öyle bir sanayi kuruluşu var ki, fabrika binasının üzerinden yol geçmiş. Projede de problemler bulunuyordu. Siz bunu yaptığınızda bütün herkesle sulh içerisinde olmuş olsaydınız kimse itiraz etmezdi. Sorunların çözülebilmesi için neler yapılabileceğini konuşalım. Yönetim kurulu, Belediye, Kaymakamlık ve Valilikten oluşuyor. Sorunu çözebilmemizin yolu, kanunla ıslahtan çıkmaktan geçiyor.
CEM ÖZYILDIRIM: Altyapı için bütçe mevcut mudur şu anda? Bu para hala duruyor mu ve Bakanlık’tan onay geldiği zaman kullanacak mıyız? Hemen ihale yapılacak mı?
CEM FİTOLOĞLU: Bakanlık 2018 yılı içerisinde ihalenin bedeli olarak 1 milyon ödenek ayırdı. 2018’de başlasaydık zaten 1 milyon ödenekle bir şey yapılması mümkün değildi. Ama o tutarı zaten sembolik olarak koydular. Daha sonra o 1 milyon ödenek Kalkınma Bakanlığı’nı harekete geçirerek, takviye yapılmak suretiyle işler yürüyecek. 2019 içerisinde devletin derin deşarj sistemi ve arıtmalar, altyapılarla ilgili ayırdığı bütçe 50 milyon TL ile sınırlı.
HASAN ÇAPKINOĞLU: Derin deşarjı, devletin bu yöredeki atık suları birleştirdiği sistemdir. Bu devasa projenin mali olarak sorumluları kim biliyor musunuz? Biz, sanayiciler. Devletin yapması gereken şeyi de bizler yapıyoruz. Altyapı yatırımlarının bedelini, deşarj boruları dahil olmak üzere biz sanayicilerden alıyorlar.
PROF. DR. EMRE ALKİN: Kayda geçsin diye söylüyorum. Kalkınma teorisi, size önemli bir görev veriyor. Diyor ki, “Müteşebbis beşeri sermayenin kalitesini arttırmalı ki, birinci sermayenin değeri yükselsin.” Bu çok önemli bir şey. Devlete de diyor ki, “Mal ve hizmet üretenin maliyetini düşürmek için yatırım yap.” Şaka değil, 150 yıl önce söylenmiştir bu ilkeler.
Burada ise büyük bir sorunu özel sektöre havale edip, “Zaten onların derdi, para kazanmak istiyorlarsa yapsınlar” tarzında bir yaklaşım olduğu görülüyor. Ben anlıyorum ki, organize sanayi bölgelerini tekrar ele almak gerekmektedir. Bunun fiziki şartlarını tamamen hallettikten sonra bu işlere girişmek gerekir. Devlet buna öncülük yapacaksa, gerekli yatırımları yaptıktan sonra “Buyurun” demesi gerekiyor. Toplantımızın değerli katılımcılarının hiç birinin hüsnüniyet haricinde davrandığını düşünmüyorum. Herkes hüsnüniyet gösteriyor fakat ortada bir sorun var. Sayın Bakan’la bu konuyu konuşmak gerekmektedir.
CEM ÖZYILDIRIM: Aslında bizim bugün burada altyapıyı konuşmamız doğru değildir. Bu altyapıyı bizim yapmaya çalışmamız da yanlıştır. Zaten bu devletin yapması gereken bir şeydir. Benim düşünceme göre altyapı olsa bu bölge uçar gider. Zaten burada altyapı olsa OSB daha hızlı gelişecektir. Yatırımlar artacaktır. Yolumuz olsaydı, diğer temel meseleler çözülseydi, bugün çok farklı şeyler konuşuyor olurduk. Onun için bu sıkıntının ivedi bir şekilde çözülmesi gerekiyor ki, buradaki sanayici nefes alsın. Bunlarla uğraşmasın. İleriye baksın. Çünkü bu tür ufak tefek şeylerle boğuşmaktan kaçırdığımız o kadar çok şey var ki…
Aslında devlet bize bir iyilik yaptı. Biz hepimiz bireysel yatırımcılardık. Toplandık organize olduk. Devlet iyilik yaptı ve dedi ki, “Ben sizi topluyorum, sınırlarınızı belirliyorum. Siz OSB olun” dedi. Fakat alt yapının başlaması gecikti. Bir an önce yarım kalmış alt yapıyı hızlandırmamız gerekmektedir.
PROF. DR. EMRE ALKİN: Bence Sayın Bakan bunu dinler, çözüm için gerekli adımların atılması talimatını verir.
CAVİT OTAY: Bir de internetin merkezinin organize sanayi içinde olması gerekiyor.
HASAN ÇAPKINOĞLU: Galiba bunun kararı alınmış zaten. Yönetimin, parselin kamulaştırılması ile ilgili kararı bulunuyor.
CEM FİTOLOĞLU: Yerimiz var, hazır. Orayı kamulaştırıp kullanacağız. Ama kamulaştırma kredisini bana vermesi lazım. Bu çok önemli. Eğer onu alabilirsek ondan sonra yapımı için de devlet kredi veriyor.
HASAN ÇAPKINOĞLU: Cem Bey, bundan önce altyapı meselesini yoluna koymak doğru olur. İnternet altyapısının yapılması sonraki konumuz olsun.
CEM FİTOLOĞLU: Bu konu Bakanlık’a aktarılmıştır. İzzet Başkan, arıtma tesisinin bu şekilde kalamayacağını anlattı. Arıtmada şu anda çürüme yoktur. Gereken kontrollerini yapıyoruz. Belli periyotlarla mutlaka gidip çalıştırıyoruz. Ama bu, uzun süre sürdürülebilir değil. Sayın Bakan’a, Çorlu 1 OSB’nin ihalesinin yapılması gerektiğini ifade etti. Hakikaten dediğiniz gibi biz altyapımızı yaptığımızda Çorlu OSB bölgenin yıldızı olacak. Daha fazla sanayici de gelecek. Avantajlarımız çok.
HASAN ÇAPKINOĞLU: Cem Bey, biz sanayiciyiz. Yolda gelen makinanın altyapısını bitiririz. Makine geldiğinde onu 30 günde değil, 15 günde bitirmeye çalışırız. Bu arıtmayı ne zaman bitirdiniz?
CEM FİTOLOĞLU: Arıtmanın baştan yapılması hataydı. Burada haklısınız.
HASAN ÇAPKINOĞLU: Arıtma konusunun görüşüldüğü toplantıya, buradaki arıtmaları olan sanayicileri de çağırdılar. Toplantı saat 11:00’daydı. Biz 11’e 10 kala gittik. Toplantıya başlamışlardı. 30 kişi vardı ve hiçbirini tanımıyorduk. Bize sorulmadan ihale yapıldı ve bitirildi. Normalde arıtmanın bittiği günden önce kanalizasyonun bitmesi lazımdı. Yolu olmayan bir dağa hastane kuruldu. Oysa ben “Acele etmeyin, yanlış yapıyorsunuz” demiştim. Herkesin arıtması vardı zaten, yazık günah.
CEM FİTOLOĞLU: Arıtmanın projelendirilmesi ve yapılması ıslah şartıydı.
CAVİT ATAY: Biz Dal Akademi adlı bir birim kurduk. Namık Kemal Üniversitesi ile bir protokol yaptık. Belirli bir teste tabi tutarak 12 kişiyi alıyor ve belirli bir dönem onları eğitiyoruz. Ayrıca da burs veriyoruz. Ve bizimle çalışmayı kabul ederlerse onlarla çalışmak için sözleşme imzalıyoruz. Şu anda eğitimler aktif olarak veriliyor. Eğitimi bünyemizdeki mühendis grubumuz veriyor. Dışarıdan hocalar da geliyor. Koordinatör kurum Namık Kemal Üniversitesi. Böylece akademikten pratik eğitime dönüş yapıyoruz.
HASAN ÇAPKINOĞLU: Dışarıdan katılımcı da alıyor musunuz? Yoksa sadece kendi içinizde bir eğitim sistemi mi uyguluyorsunuz? Size dört kişi göndersem eğitime alır mısınız?
CAVİT ATAY: Tabii alırız, hiç sorun değil. Diyelim ki, termodinamik dersini orada verebilirsiniz. Çünkü eğitimciler zaten makine mühendisi. Ayrıca dışarıdan bir hoca aracılığıyla dil eğitimi de veriyoruz. Türkgücü’ndeki idari binamızda bir dersliğimiz var. Bu eğitimi orada veriyoruz. Faydalı da oluyor. Eğitime Makine Fakültesi mezunu veya 4. sınıf öğren- cilerini alıyoruz. Bir yıl eğitimden geçiyorlar. Şu anda bizde çalışanlar var. Burada çalıştıramıyorsak, kadro yetersizliği varsa, şantiyeye gönderiyoruz veya merkeze alıyoruz. Ya da diğer fabrikalara gönderiyoruz.
PROF. DR. EMRE ALKİN: Bence çok güzel bir şey yapmışsınız. Ben öteden beri iddia ediyorum, Türkiye’deki üniversitelerin veya yüksek okulların derslik sayısı sizin ihtiyacınız olan eğitimi verecek kapasitede değil. Öğrencileri sizde de eğitmek zorundayız, başka çaremiz yok. Haklı olarak, bu çocuklar mezun olup geliyorlar, biz yeniden eğitimden geçiriyoruz, diyorsunuz. Başka çare yok. Biz size lazım olacak olan temel eğitimi zar zor verebiliyoruz. Çünkü çocuklar liseden temel eğitimleri çok zayıf olarak geliyorlar. Biz üniversitede bütün müfredatı değiştirmek zorunda kaldık. İlk iki sene tamamen temel eğitim, sonraki iki yıl ise mesleki eğitimi veriyoruz. Gereken eğitim süresi aslında altı yıl. İki temel, iki bizden, iki sizden.
FULYA HAŞHAŞ: OSB yönetiminin üniversitelerle protokolü var mı?
CEM FİTOLOĞLU: Yok. KÜSİ var, Kamu Üniversite Sanayi İşbirliği. Orası ile ortaklığımız var, oraya temsilci gönderiyoruz. Bu çalışma, Sanayi Ticaret İl Müdürlüğü kanalı ile yapılıyor. Ama bunun dışında ciddi anlamda organik bir faaliyetimiz yok. Ama eğitim konusunda bölgemizde ciddi anlamda çalışma var. Biliyorsunuz okulumuz açıldı.
PROF. DR. EMRE ALKİN: Bizim de Altınbaş Üniversitesi olarak İkitelli Organize ile anlaşmamız var. Bizim KOOP adlı bir programımız var. Bu kapsamda iş insanları çıplak ücret ödüyorlar. Sigorta bizden. Öğrenci 17 gün bile çalışsa, asgari ücretin 17 günlük çıplak hali veriliyor. Program üçüncü sınıftan itibaren başlıyor. Öğrenciler, sadece makineyi kullanmayı değil, aynı zamanda firmanın nasıl çalıştığını da öğreniyorlar. Namık Kemal Üniversitesi ve Trakya Üniversitesi ile de KOOP programları yapılabilir.
CEM FİTOLOĞLU: Bizim ortaokul seviyesinde bir kolejimiz var. Şimdi 160 dönümlük bir alanda çok büyük bir tesis yapılıyor. Küçük sanayi sitesi gibi bir tesis. Orada da iki yıllık yüksekokul ve endüstri meslek lisesi açılacak.
LEVENT POLAT: Organize sanayi toplantılarına Halkbank’tan sürekli üst düzey yöneticileri de katılıyorlar. Halk Bankası bu işin neresinde?
PROF. DR. EMRE ALKİN: Ben başlayıp sözü üstadıma teslim edeceğim. Özel bankalardaki yöneticiler de iyi insanlar ama özel bankalar sanayiciye bir şey satmaya çalışıyor. Fakat Halk Bankası’nın kuruluş amacı, vizyonu, misyonu, felsefesi farklı. Başta saygıdeğer genel müdürümüz Osman Arslan olmak üzere, teşekkür ediyorum.
Piyasayı duymak istiyoruz, çünkü duymazsak al-satçı oluyoruz. Bu toplantılara piyasayı duymak için başladık. Halkbank bir özel sektör bankacılığı refleksi vermiyor; tam tersine geleceğe sizinle beraber yürüdükleri için talip oldular.
HAKAN BAŞARAN: Biz organize sanayiler ile çalışıyoruz. Ama organize sanayinin kurulmasına yönelik devletin verdiği kredilerde bizler aslında aracıyız. Biz, organize sanayinin ve sizlerin bütün kredilerinde zaten varız. Yatırım kredilerinde çok tecrübeliyiz. Şu anda KOBİ kredilerinin de dahil olduğu ticari kredilerimiz 217 Milyar TL’ye ulaşırken, KOBİ kredileri pazar payımız ise % 15,2 oldu. Kısacası biz, sadece işletme kredilerinde değil, yatırım kredilerinde de lideriz. Dünya Bankası, Avrupa Yatırım Bankası gibi uluslararası kuruluşların aracılığını yapıyoruz. Bu kredilerimizi 2+5 yıl, 2+8 yıl gibi vadelerle sizlere sunuyoruz.
KOBİ’lerimize en uygun şartlarda, faiz ve vade olanakları ile kredi veriyoruz. Yatırımların yanında olmaya çalışıyoruz.
Toplantı sonunda katılımcılarla uzlaşarak kamuoyuna sunulacak bir sonuç raporu hazırlandı.
İşte ÇORLU 1 OSB’NİN GÜNDEMİNDEKİ10 TEMEL PARAMETRE:
1- ISLAH OSB STATÜSÜ
Islah OSB’ler diğer bölgelerinden farklı bir prosedür ile kurulmuş organize sanayi bölgeleri olarak tanımlanıyor. Islah organize sanayi bölgesi, sanayileşmiş olan bir yerin daha sonradan 2562 sayılı organize sanayi bölgeleri kanununa istinaden organize sanayi bölgesi olarak çevrilmesi, prosedüre uygun hale getirilmesi anlamına geliyor. Bu zorlu süreç, Çorlu OSB’de altyapı yatırımlarının henüz tamamlanmamasına neden oldu. Islahtan geldiği için OSB’nin herhangi bir mülkiyeti bulunmuyor. Bölge altyapı yatırımları için kredi kullanmak, veya kendi imkanlarıyla OSB’nin ihtiyaçlarını gidermek durumunda. Kredili yatırım, güvenlik soruşturmasının uzaması nedeniyle gecikti.
2- YÖNETİMDE SANAYİCİ TEMSİLİ
OSB yönetiminde sanayici bulunmamaktadır. Bu nedenle yönetimde alınan kararlardan sanayicinin haberi olmuyor. Yönetimde temsil, sorunların çözümünü hızlandırır. Sanayici arasında iletişim zayıf. Sanayicilerin toplanıp problemleri kendi aralarında konuşarak sorunlara çözüm yolları üretmesi gerekiyor.
3- ENERJİ MALİYETLERİNDEKİ ARTIŞ
Elektrik fiyatında ve doğal gazda OSB’nin herhangi bir avantajı kalmadı. Sanayide kullanılan elektrik ve doğalgaza bireysel kullanıcıya yapılan zammın iki misli zam yapıldı. Sanayici, OSB ve sanayiciye özel fiyat talep ediyor.
4- YOL SORUNU
Bölgede altyapı eksikleri var. Yolların yapılması şart. Bölgede ulaştırma altyapısı ciddi şekilde bozuk. Bir yılda dört defa otomobilinin lastikleri patlayan sanayiciler var.
5- İNTERNET SIKINTISI
Nesnelerin interneti, Endüstri 4.0 gündemdeyken bölgede internet bulunmaması çelişki oluşturuyor. Bazı firmalar uydudan özel internet almak zorunda kalıyor. Telefon bağlantısında da sorunlar var. Hat olmadığı için telefon ve internet bağlatamayan şirketler bulunuyor.
6- ARITMADAKİ GECİKME
Arıtma konusu da bir sorun olarak varlığını sürdürüyor. Fabrikaların foseptiğini vidanjör alıyor. Arıtma altyapısının bir an önce tamamlanması şart.
7- İŞGÜCÜ İSTİHDAMI
Başka OSB’lerde olduğu gibi Çorlu 1’de de işgücü bulma zorluğu, temel sorunlardan biri. Çorlu eskiden göç alıyordu. Son beş-altı senedir göç yavaşladı. Mevcut işgücü de AVM’lerde çalışmayı sanayide çalışmaya tercih ediyor.
8- BÖLGE GÜVENLİĞİ
Bölgenin girişinde güvenlik personelinin olmaması, özellikle yabancı misafirler tarafından yadırganıyor. Bölgeyi çeviren tel örgülerin altındaki oyuklar da dikkat çekiyor.
9- İTFAİYE
Yabancıların dikkat çektiği bir başka sorun, itfaiye yetersizliği. Bazı yabancı paydaşlar, bölgedeki şirketlere, “Ani bir yangın olsa itfaiye nereden gelecek? OSB alanı içerisinde size ilk müdahalede bulunacak bir itfaiye var mı?” sorularını yönelttiklerinde doyurucu yanıt alamıyorlar.
10- BÜROKRATİK SÜREÇLER
Bürokratik süreçler, yatırım planlarının gecikmesine neden olu- yor. İmar iznini alamamak, yatırımların gecikmesine neden oluyor. Bu da bazı şirketlerin müşteri kaybetmesine yol açıyor...
Toplantının sonuç raporunu .pdf olarak okumak için tıklayınız.