KONYA ORGANİZE SANAYİ BÖLGESİ
Yarım asırdır Konya’nın sanayileşmesinde en önemli aktör: Konya Organize Sanayi Bölgesi
Coğrafya kitaplarında Türkiye’nin tahıl ambarı olarak anlatılan Konya ezberleri bozdu ve ülkemizin yeni sanayi merkezlerinden birisi haline geldi. Şehrimiz, otomotiv endüstrisi, makine imalat sanayi, gıda sanayi, savunma sanayi, döküm, ayakkabı gibi pek çok sektörde küresel markalar çıkardı. Konya artık, Anadolu’da Türkiye’nin yeni yatırım ve üretim merkezlerinden birisi. Konya Organize Sanayi Bölgemize ise şehirdeki sanayileşmenin mimarı diyebiliriz.
Konya Organize Sanayi Bölgemizin temelleri 1976 yılında, 3 milyon metrekareden oluşan 2. OSB'nin kurulmasıyla atıldı. 1996 yılında 3. Kısım Genişleme Bölgemizin kurulmasıyla 12 milyon metrekare, 2006'da 4. Kısım Genişleme Bölgemizin kurulmasıyla toplam 16 milyon metrekare büyüklüğe ulaştık. Şu anda tahsis süreci devam eden 5. Kısım Genişleme Bölgemizle birlikte toplamda 23 milyon metrekare alanla Türkiye'nin en büyük 3. organize sanayi bölgesi olarak faaliyetlerimizi sürdürmekteyiz. Şu anda 2, 3, 4 ve 5. kısım genişleme alanlarımızda sanayi üretiminin yapıldığı bölgemizde 613 fabrika faaliyet gösteriyor. Fabrikalarımız 42 bine yakın insanımıza doğrudan istihdam sağlıyor.
KOS, dünya standartlarında hizmet sunuyor
Konya Organize Sanayi Bölgemizde sanayicilerimize dünya standartlarında bir sanayi alt yapısıyla hizmet veriyoruz. Fiber optik altyapımız, elektrik-yol-su-kanalizasyon alt yapılarımız, içme suyu arıtma tesisimiz, atık su arıtma tesisimiz, Innopark Teknoloji Geliştirme Bölgemiz, hava kargo alanımız, geçici depolama alanımız, Türkiye'nin en başarılı mesleki ve teknik eğitim liselerinden birisi olan Mesleki ve Teknik Anadolu Lisemiz, fidanlık ve sera alanımız, itfaiye teşkilatımız ve daha pek çok çalışmamızla tam bir şehir görünümündeyiz. Konya Organize Bölgesi yönetimi olarak, bu yapının tamamına kendi modern imkanlarımızla hizmet üretiyoruz.
Konya Organize Sanayi Bölgesi, yarım asra yakındır Konya'nın sanayileşme hikayesinde önemli bir aktör olarak yer aldı. İnanıyorum ki, bundan sonraki hedeflerimizde daha büyük katkılar sunacak. Özellikle yatırıma henüz açtığımız 5. genişleme alanımızdaki 166 parselin ve yer seçim sürecini yürüttüğümüz 6. genişleme alanımızın üretime geçmesiyle birlikte Konya, Marmara Bölgesi'ne alternatif bir sanayi üretim şehri olma iddiasını çok daha güçlendirecektir. Bu şehrin sanayicileri olarak, bereket dolu bu topraklara her zaman güvendik. İnsanımıza güvendik. Birlik ve beraberlik içerisinde çalışarak Konya'yı Türkiye'nin parlayan sanayi şehirlerinden biri haline getirdik. Bundan sonra da birlik ve beraberlik içerisinde ülkemizin, devletimizin kalkınması için çalışmaya, üretmeye devam edeceğiz.
Memiş KÜTÜKCÜ
Konya Organize Sanayi Bölgesi Başkanı
OSBÜK (Organize Sanayi Bölgeleri Üst Kuruluşu) Başkanı
Yatırımcılarına; 580 kilometreye ulaşan fiber optik kablo ağı, kesintisiz enerji altyapısı, SCADA sistemi, hava kargo alanı, geçici depolama imkanları, lojistik yatırımları, mesleki eğitim yatırımları ve güçlü tek durak ofis hizmeti sunan Konya OSB’nin en güçlü yönlerinden biri de “InnoPark” adıyla faaliyetine devam eden teknokent.
Konya OSB, 23 milyon metrekarelik büyüklüğüyle Türkiye’nin en büyük üçüncü OSB’si. Ancak 6’ıncı genişleme bölgesiyle ilgili yer seçim çalışmalarının tamamlanmasının ardından 40 milyon metrekareye ulaşmış olacak ve Türkiye’nin ikinci büyük OSB’si haline gelecek. Kurulduğu 1976 yılından bu yana sürekli genişleyen Konya OSB’de, 40 farklı sektörde üretim yapılıyor. Burası yaklaşık 42 bin kişinin istihdam edildiği, şu anda aktif olan 613 fabrikada üretim faaliyetinin gerçekleştirildiği bir üretim üssü. 5’inci kısımdaki yeni tahsislerde üretime geçildiği zaman istihdam sayısı yaklaşık 47 bine ulaşmış olacak.
Emre Alkin: Konya OSB Türkiye’nin en büyük üç OSB’sinden biri. Kuruluşundan beri çok hızlı bir gelişme gösterdi. Mutlaka sizin de sorunlarınız ve çözümleriniz var. Benim gözlemlerime göre bu zamana kadar görüştüğümüz OSB’leri üçe ayırmak mümkün. Bunlardan bir kısmı “Islah OSB” dediğimiz, sorunu çok olan, aslında OSB olarak kurulmamış fakat bir bölge içerisindeki fabrikaları toplayarak organize hale getirilmeye çalışılmış, çok da boğuşulan OSB’ler. Halkbank orada da yanımızdaydı. Sorunları dinledik, çözüm önerilerini konuştuk.
İkinci tür OSB’ler güçlenmeye çalışan, yükselen yıldız diye gördüğümüz, hala bazı altyapı sorunları vs. yaşayan ama ihracat yapmaya başlamış, kıymetli firmaların bulunduğu OSB’ler. Eğitime, Ar-Ge’ye önem veriyorlar. Bir de üçüncü tip OSB’ler var. Konya gibi artık oturmuş, birçok sorununu halletmiş, bugün başka sorunlarla uğraşan, yeni dünyaya adapte olan, ihracatını yapan, üretim süreçleri üzerinde kafa yoran, insan kaynağı üzerinde yeni fikirler üretmeye çalışan OSB’ler. Bugün birçok açıdan şanslıyız ki, çok köklü, aynı zamanda Türkiye’deki OSB’lere öncülük yapan bir başkanın da başında bulunduğu bir OSB’deyiz. Sohbetimize değerli ev sahibimiz Memiş Bey’le başlayalım.
Memiş Kütükcü: Teşekkür ederim. Sayın Emre Alkin hocamla birlikte Halkbank daire başkanımız Özer Bey’i, Filiz Hanım ve misafir heyeti Konya’da ağırlamaktan onur duyduğumuzu ifade edeyim. Değerli sanayici arkadaşlarımız sizler de hoş geldiniz. Aslında bugünkü programın ev sahibi misafirlerimiz, yani Turkishtime. Turkishtime bu organizasyonu Türkiye genelinde, onlar tarafından belirlenmiş olan OSB’lerle yapageliyorlar. Bugün de Konya’da bu programı hep birlikte icra etmiş olacağız. Ben OSB’mizle ilgili hem misafirlerimize hem de belki sanayici arkadaşlarımızın da bilgi güncellemesi bakımından kısa kısa bazı notları aktarmak istiyorum. Devamında esas sizler söz alacaksınız. Çünkü bu bir “ortak akıl” toplantısı. Sizlerin daha fazla konuşmanızı, daha fazla düşüncelerinizi aktarmanızı istediğimiz bir ortak akıl toplantısı… Biz de bu toplantıdan kendimize bir yol haritası ve öneriler demeti çıkaracağız. Bu önerilerle ilgili gerek kendi OSB’mizde, gerekse de başkanlığını yürüttüğüm OSB Üst Kuruluşu marifetiyle diğer OSB’lerimizde bu deneyimlerden yararlanmış olacağız.
Konya OSB, Türkiye’nin, büyüklük olarak, tek çatı altında toplanmış üçüncü büyük OSB’si. Türkiye’nin en büyük OSB’si Gaziantep OSB, ikincisi Eskişehir, üçüncüsü de şu anda 23 milyon metrekare büyüklüğüyle Konya OSB’miz. Ancak 6’ncı genişleme bölgemizle ilgili çalışmalarımız, sürdürüyoruz. Bu bölgedeki yer seçme çalışmalarımızın sonuçlanmasını takiben Konya OSB 40 milyon metrekareye ulaşmış olacak ve Türkiye’nin ikinci büyük OSB’si haline geleceğiz. Organize sanayi bölgeleri bu ülkenin en kıymetli, planlı sanayi üretim alanlarıdır. Dolayısıyla, hangi OSB’miz olursa olsun, bu topraklar üzerinde yatırım yapan, üretim yapan, gelişen ve genişleyen OSB’lerin hepsi ülkemizin en kıymetli değerleri. Bu bölgelerimiz; kümelenen, üreten, istihdam oluşturan ve ihracat yapan, ülkeyi taşıyan, adeta sırtlayan birer üretim üssü. Dolayısıyla bu bölgelerimizin tabiri caizse ülkenin en kıymetli varlıkları olarak el üstünde tutulması, büyütülmesi, geliştirilmesi de bizim için çok kritik.
Konya OSB’miz şu anda 2-3-4 ve 5’inci kısım olmak üzere dört genişleme alanından oluşuyor. 5’inci kısmın tahsisini geçen yıl başlattık, şu anda parsellerimizin 3’te 2’sini tahsis ettik ve tahsis sözleşmelerini imzaladık. 5’inci bölgede tahsis sürecimiz devam ediyor. 6’ncı bölgeyi tahsise açma çalışmalarımız da devam ediyor. Şu anda burada yer seçim sürecimiz işliyor.
Konya OSB’de, 40 farklı sektörde üretim yapılıyor. Burası yaklaşık 42 bin kişinin istihdam edildiği, şu anda aktif olan 613 fabrikada üretim faaliyetinin gerçekleştirildiği bir üretim üssü. Dolayısıyla 5’inci kısımdaki yeni tahsislerimiz de üretime geçtiği zaman yaklaşık 5 bin kişilik daha ek bir istihdam öngörüyoruz. Böylece istihdam sayımız 47 bine ulaşmış olacak.
Konya OSB, kurulduğu 1976 yılından bu yana sürekli yatırım halinde olan, genişleyen, büyüyen bir OSB. İlk kuruluşundan itibaren bugüne kadar görev yapmış olan, daha önce başkanlık görevini icra etmiş arkadaşlarımıza, yönetim kurulunda görev icra etmiş dostlarımıza ki, onlar da şu an aramızdalar, şükranlarımızı sunuyoruz. Hepsi bu şehre ve bu OSB’ye büyük katkılar verdiler. Biz de “bir tuğla daha koyabilir miyiz”in derdindeyiz.
Şu anda Konya OSB’de, mülkiyeti bölgemize ait 580 kilometreye ulaşan fiber optik kablo ağı altyapımız var. Bu sistem bizim en güçlü yönlerimizden bir tanesi. Bu fiber optik alt yapısıyla bölgemizde kesintisiz internet hizmeti, görüntüleme ve ses hizmeti veriyoruz. Ayrıca kendimiz güvenlik kontrollerinde, MOBESE sistemlerinde, SCADA sistemlerinde bu altyapıyı kullanarak hizmet üretiyoruz. Sunduğumuz kesintisiz elektrik altyapısı kalitesi ve SCADA sistemiyle güçlü bir elektrik altyapısına sahibiz. OSB’mizin tamamında sanayicilerimize birinci sınıf su tedarik ediyoruz. Yeraltından çektiğimiz içme suyumuzu arıtarak, içme suyu, operasyon suyu ve kullanma suyu seviyesinde takdim ediyoruz.
Bölgemizin en güçlü yönlerinden bir başkası da üç yıl önce hizmete aldığımız teknoloji geliştirme bölgemiz. Yani “InnoPark” adıyla faaliyetlerine devam eden teknokentimiz... OSB’ler içinde teknoloji geliştirme bölgesi olarak faaliyete geçen bölgemiz, üç yıl gibi kısa bir süre içinde büyük bir ivmeyle Türkiye’deki bütün teknoloji geliştirme bölgeleri içerisinde 24’üncü sıraya oturdu. Bu ilk defa listeye giriş yapan, 24’üncü sıradan listeye girmiş olan başarılı bir teknoloji geliştirme bölgesi olarak geliştirme faaliyetleriyle büyümeye devam ediyor. Bildiğiniz gibi bu arada yeni yatırımlarla kapasitemizi ciddi oranda geliştirdik.
Türkiye’nin en başarılı meslek liselerinden olan Mehmet Tuza Pakpen Mesleki ve Teknik Anadolu Lisemiz de Türkiye’nin sayılı mesleki ve teknik Anadolu liselerinden bir tanesi haline geldi. Üç bölümde eğitim faaliyeti yürütüyoruz. Bunlardan bir tanesinde Türkiye birincisiyiz, bir tanesinde de Türkiye üçüncüsüyüz. Yani Konya’nın en çok tercih edilen endüstri meslek lisesi ve Türkiye’nin 8’inci proje okulu. Biz bu okulu Milli Eğitimle yaptığımız protokol dahilinde proje okul haline getirdik, şu anda Milli Eğitimle birlikte yönetiyoruz ve yürütüyoruz. Okulumuz; 200 kişilik bir öğrenci yurdu, dört bloktan oluşan atölye kompleksi, sosyal tesisleri, spor salonları ve destek binalarıyla özellikle eğitim altyapısı alanında yaptığımız güçlü yatırımlarla ciddi bir atölye ve teknolojik eğitim altyapısına sahip. Son teknoloji ürünü eğitim ve atölye donanımlarıyla öğrencilerimize eğitim veriyoruz.
Ayrıca, bölgemizde geçici depolama alanı hizmeti veriyoruz. Yeni bir yatırımla bu alanımızı genişlettik. Yeni bir altyapı alanı faaliyete geçirdik, burada geçici depolar ve antrepo hizmeti vermeye başladık. Bu çerçevede hava kargo hizmeti de vermeye başladık OSB olarak. Bu Türkiye’de bir ilktir. Hava meydanında, eski terminal binasını kiralayarak, burada sanayicilerimize hava kargo hizmeti vermeye başladık ve OSB olarak böyle bir hizmeti veren ilk OSB’yiz. Modern bir itfaiye teşkilatımız var. Şu anda Konya’da bulunmayan, uzaktan kumandalı yüksek tazyikli köpük sıkabilen, kimyasal yangınlara müdahale edebilen tek itfaiye aracı bizde. Bu itfaiye teşkilatımız ve itfaiye araç gereçlerimizle hem şehre hem de OSB’mize hizmet veriyoruz.
Ayrıca OSB’mizde güneş enerjisi yatırımlarını 4,5 MW’a ulaştırdık. Bunun yanı sıra OSB’mizde Tek Durak Hizmet Ofisi’yle, sosyal tesislerimiz, ortak sağlık hizmeti yatırımlarımız ve diğer tesislerimizle de sanayicilerimize hizmet vermeye devam ediyoruz.
Peki işimiz bunlardan ibaret mi? Tabii ki değil. Konya olarak ihracatımızı Türkiye ortalamasının yaklaşık üç kat üzerinde artırmaya devam ediyoruz. Dönem dönem bu daha da yukarılara çıkabiliyor. Şu anda ihracat artış oranımızla 2019 yılı için koyduğumuz 2 milyar dolarlık ihracat hedefimizi aşacağız. Güncel rakamlar bunu teyit ediyor ancak Konya’nın potansiyeli bunun çok üzerinde. Bizim ihracatımızı artırırken kilogram/ihracat fiyatımızı da artırmamız gerekiyor. Daha teknik deyimiyle ihracatımızdaki katma değeri ve ihracatımızın birim fiyatını artırmamız gerekiyor. Bununla alakalı faaliyete geçen teknoloji geliştirme bölgemizde, 15 şirketimiz ve altı üniversite bu bölgenin kurucu ortağı. Bu merkezin ciddi bir fonksiyon icra edeceğini düşünüyoruz. Bu arada Konya’da son dönemde şirketlerimizin oldukça yoğun olarak ilgi alanlarına giren Ar-Ge merkezlerimizin sayısı 30’a ulaştı. Bu Ar-Ge merkezlerinin gerçek Ar-Ge faaliyetleri yapan ve burada hakikaten know-how üreten, patentle teknoloji üreten merkezler olması ve buradan doğrudan ihracat yapılan merkezler olmasıyla ilgili önümüzde yapacak çok işimiz var. Yine OSB’mizde bu teknolojik dönüşümü gerçekleştirebilmek için devletin yürüttüğü faaliyetlerle birlikte biz de bazı faaliyetler yürütüyor olmak durumundayız. Model fabrika diye anılan teknoloji dönüşüm merkezi ya da yalın üretim merkezi adlarıyla ayrı ayrı ifade edilebilen bir merkezi Konyamıza kazandırıyoruz. Ben buna “yalın üretim merkezi” demeyi tercih ediyorum çünkü burada faaliyet, yalın üretim faaliyeti olacak gerçekten de. Dolayısıyla bu faaliyetle, kendi şirketlerinde yalın üretim faaliyeti yürütemeyen KOBİ’lerimizin, burada aldıkları eğitimle kendi işletmelerinde yalın üretim şartlarını sağlamaları mümkün hale gelmiş olacak.
Biz tüm sanayicilerimizle, şehrimizdeki diğer kurumlarla birlikte elbirliğiyle hem OSB’mize hem şehrimize hem de ülkemize hizmet üretmeye devam ediyoruz. Ülkemizin geleceği sanayi üretiminde ve ihracatta. Bu alanlarda yapılabilecek her şeyin çok kıymetli olduğunu ifade ederek sözlerimi tamamlıyorum. Çok teşekkür ederim.
Emre Alkin: Teşekkür ederim. Efendim şimdi de Halkbank’ın saygıdeğer üstadı Özer Bey’e söz vereyim, ondan sonra söz serbest olacak.
Özer Torgal: Çok teşekkür ediyorum sayın başkan, değerli hocam, değerli sanayiciler. Ben de sizlerin arasında bulunmaktan son derece memnuniyet duyuyorum. Turkishtime’la yaz sezonunda ara verdiğimiz toplantılarımıza eylül ayı itibarıyla tekrar başladık, yıl sonuna kadar da devam ettireceğiz bu toplantılarımızı. Sanırım 5-6 toplantımız daha var. Filiz Hanım’la birlikte toplantı yapacağımız OSB’leri önemli merkezlerimizden seçiyoruz. Konya’yı da elbette başa yazdık. Konya’da olmazsa olmaz dedik bu toplantı. Bizim için neden Konya? Tabii Banka olarak 1954 yılında açtık ilk şubemizi, şu anda Konya içerisinde 10, ilçelerinde 11 olmak üzere toplam 21 şubeyle hizmet vermekteyiz. 35 bine yakın KOBİ’nin yer aldığı Konya, tüm bankalar gibi bizim için de son derece önemli. Konya büyüyor, sanayi gelişiyor, biz kredi veriyoruz. Kredi verdiğimizde bizim yüzümüz gülüyor, ülkenin yüzü gülüyor. Neden ülkenin yüzü gülüyor? Çünkü Konya’da 1,8 milyar dolara ulaşan bir ihracat hacmi var. İhracat demek bu ülkenin kurtuluşu demek. Biz üretip dışarıya satmadığımız sürece hedeflerimize ulaşamayız. Başkanımızın dediği gibi hedef 2 milyar dolar. Bu son derece sevindirici bir haber.
Biz Konya’da ticari kredilerde 5 milyar büyüklüğüne ulaştık. Özellikle 2019 yılının gergin ve sıkıntılı geçen ilk 6 ayında Halkbank genel likiditenin bir garantörü olmuş durumda. Sırf Konya’da kredilerimizi 500 milyon kadar artırdık. Hiç durmadan kredi vermeye devam ettik ve buna da devam edeceğiz. Burada olmamızın sebebi hem sizlerin dertlerini dinlemek, hem de banka olarak üzerimize düşen ne varsa gerekeni yapmaya çalışmak... Konya, özellikle otomotiv ve makine alanında ileri teknolojiye yatırım yapan bir merkez. Yani biz yurdun birçok yerini geziyoruz ancak Konya her türlü üretimin yapıldığı ender yerlerden bir tanesi. Ayrıca hem tarımı hem sanayiyi birlikte götüren bir ilimiz. Yıllık 250 milyon doları aşan bir hububat ihracatı var Konya’da. Bunu hem tarımsal alanda hem de sanayi alanında ileriye götürmek sizlerin ve de sürece katkıda bulunmak anlamında bizlerin en büyük arzusu. Ben sözlerimi burada noktalamak istiyorum. Hepinize tekrar teşekkür ediyorum, hoş geldiniz diyorum.
Ahmet Şekeroğlu: Öncelikle davet ettiğiniz için teşekkür ediyorum. Sayın başkanın dediği gibi daha evvel hem OSB hem de sanayi odası başkanlığı, odalar birliği yönetim kurulu üyeliği yaptım. Israrla her mecrada söylediğim bir konu var; benim ilk başkan olduğum dönemde OSB’lerin bir yasası yoktu. Sadece Sanayi Bakanlığında OSB Genel Müdürlüğü diye bir genel müdürlük vardı ama OSB’lere ait bir yasal düzenleme yoktu. O süreçte Odalar Birliğinin desteğiyle biz yasanın çıkmasında Sayın Bakan Ali Coşkun’la beraber ciddi bir çalışma ortaya koyduk. İlk yasanın yapılmasında da Odalar Birliği kanadını temsilen ciddi etkilerimiz oldu. Daha sonra kanun değişikliklerinde de yeni gelen bakanlar sağ olsunlar bize hürmet ettiler, onlarla da çalışma fırsatımız oldu. Tabii ki çok ideal bir düzenlemenin yapılması 80 milyonluk bir ülkede pek mümkün olmayabiliyor. Ki geçmişte de tam istediğimiz, arzu ettiğimiz çerçevede bir yasa çıkartılması pek mümkün olmadı. Bu çerçevede, mevcut OSB’lerin geldiği nokta itibarıyla bir konuya dikkat çekmek istiyorum. Anayasa Mahkemesi, OSB’lerin kullanacağı bazı yetkileri, devlet yetkileri olması hasebiyle özellikle anayasamızdan kaynaklanan nedenlerle elimizden aldı. Bu süreçte de ısrarla dile getirdik; odaları işin içerisinde tutalım, çünkü odaların anayasada tanımı var, oradan istifade ederek bu yetkileri en azından odaların üzerinden kullanalım diye… Ama ne hikmetse odalar ile OSB’leri birbirinden ayırmak gibi bir heyecan vardı. Bu halen de devam ediyor. Bunun doğru olmadığına, geçmişte bu görevleri yapmış bir kardeşiniz olarak ben yürekten inanıyorum. Bizim kendi içimizde çözmemiz gereken problemlerin başında, bazı OSB’lerin “Odalarla irtibatımızı tamamen keselim, biz yegâne bir yönetim haline gelelim” demelerini anlamış değilim. Eğer bu ısrar devam edecek olursa, mevcut anayasamız değişmediği müddetçe, bir süre sonra sanayi siteleri haline geleceğiz. Önümüze bazı hukuki sorunlar çıkacak ve biz şu anda kullandığımız yetkilerin birçoğunu tekrar belediyelere, vilayetlere, başka yerlere devretmek durumunda kalacağız. Bu süreç uzun olduğu için kimse bunun farkında değil. İnsanlar zannediyor ki, OSB’ler, odalardan çok ayrı, özgür, kendi başına yönetimini seçen, her şeyini kendisi yapan bir yapı haline dönüştüğü zaman çok özgür olunacak... Ama bu doğru değil. OSB yönetimleri ve OSB’deki sanayicilerin bu konuyu doğru algılaması lazım. Bunu ısrarla vurgulamak istiyorum. Çünkü OSB’lerin geleceği açısından hayati öneme sahip. Bizim daha üst düzey yetkilere ihtiyacımız var. Geçmişte vardı, kamulaştırma yetkimiz elimizden alındı mesela. Bu çok çok önemli bir şeydi. Başkan bunu yaşadı, biliyor, o yetki elimizden alınınca yeniden işi toparlamamız 2 yıla mal oldu bizlere. O dönemde aşırı derecede bir talep vardı. Bugün yaşadığımız sıkıntılar yoktu. Bugün 5’inci organizede yerlerin tamamı bitmiş, hatta bütün fabrikalar kendi altyapılarını tamamlamış, OSB yönetimi de işletme ruhsatlarını vermiş olacaktı. Bu bence kendi içimizde çözmemiz gereken problemlerden bir tanesi. Siyasiler meseleye başka bir pencereden baktıkları için bizim gibi görmüyorlar hadiseyi. Sonuçta biz, “OSB olmazsa valilikle işi götürürüz” deyip geçiyoruz ama pratikte öyle olmuyor. 1’inci OSB’de bunları ciddi anlamda yaşamış bir kardeşiniz olarak söylüyorum.
Ben bu bölgeye ilk başkan olduğumda ana caddedeki arsaları satmak için herkese ricaya gidiyordum, “Ne olursunuz buradan arsa alın” diye. Ana caddede arsalar bomboştu, hiç talep yoktu. Ama günümüzde OSB’ler gerçekten inanılmaz bir noktaya geldi ve bir cazibe merkezi halini aldı. Financial Times her yıl yaptığı sıralamada Türkiye’yi bu konuda hep 1 numaraya koyuyor. Yıllardır 1 numaradan aşağıya hiç düşmedi OSB’ler. Ben de halihazırda naçizane olarak hem Sayın Cumhurbaşkanının hem de Sayın Rıfat Hisarcıklıoğlu’nun teşvikleriyle bu deneyimlerimizi yurtdışına taşıyan bir anonim şirketin yönetim kurulu başkanlığını yürütüyorum.
Mevlüt Tosunoğlu: Öncelikle böyle bir toplantıyı hazırladığınız için teşekkür ederiz. Konyamıza ve ülkemize hayırlı olmasını temenni ederim. Bürotime yönetim kurulu üyesiyim, aynı zamanda yeni kurulan Kamer Koleji’nin de yönetim kurulu başkanıyım.
Üretimden sonra eğitime de başladık. 90’lı yıllarda OSB’ye gelen bir firma olarak, o dönemlerde çok sıkıntı yaşadık. Şimdi geldiğimiz noktada gayet güzel bir konumda olsak da maalesef hala OSB’de ulaşım problemimiz var. Bölgemizde çalışan sayımız 45 binlere yaklaşmış durumda. Personel taşımalarının tamamı şirketler tarafından özel servis araçları ile yapılıyor. Bu nedenle de yaklaşık 1700 servis aracı hizmet veriyor. Bu durum çevre için, ülke ekonomisi için ve de şirket ekonomileri için önemli maliyetleri olan bir unsur. Bunun yerine çok daha çevreci ve ekonomik olan raylı sistem ivedilikle gündeme alınmalı. Bölgemizin şehirle entegrasyonunu artıracak toplu taşıma çözümleri hayata geçirilmeli. Toplu taşıma imkanlarının yok denecek kadar kısıtlı olması, OSB’mizin şehirden kopmasına da neden oluyor. Bu nedenle toptan ya da perakende satış imkânı kalmıyor.
İkinci olarak değinmek istediğim husus enerji maliyetleri… Maliyetlerimiz çok yükselmeye başladı. Yani bizim piyasada gerçekten üretimi daha iyi yapabilmemiz, ihracata yönelebilmemiz için maliyetleri düşürmemiz lazım. Burada 4-5 MW’lık bir güneş paneli yapılmış ama güneş panellerinin yeri normalde çatı katlarının üzeridir. Bekçiye ihtiyaç yok, güvenliğe ihtiyaç yok. Altında bir toprağımız var, değerli. Oraya bir işyeri yapılıp kiraya verilebilir. Oranın geliriyle de OSB’nin masrafları kısılabilir ve yönetim giderlerine katılım tutarları düşürülebilir.
OSB’mizde, üretim yapmadığı halde beş tane fabrika binası olan insanımız var. Burada bir tane dahi üretimi yok ama fabrika binası var. Orayı kiraya vererek kendini finanse ediyor ama asıl büyük sıkıntı üreticiye. Kira gelirleri yükseldiği için maliyetler de yükseliyor. OSB’lerdeki maliyetleri düşürmek için ne yapılması gerekiyorsa yapılmalı. Zorunlu, çevreyle ilgili geri dönüşümlerimiz olabilir, tıbbi atık olabilir, kontamine atık olabilir… OSB’ler asıl bunları kendi bünyesine taşımalı. Oradan da rant geliri olan firmalar var. Sırf zorunlu olduğu için, çevre belgesi düzenlemek adına imza atıyoruz. Küçük küçük rakamlar ama 700 tane işletmenin tamamına baktığımızda ciddi rakamlar tutuyor. Bunlar sanayicinin elini güçlendirecek, maliyetlerini düşürecek şeyler olmalı.
İşletmelerimizin atölye bakış açısından endüstriyel üretim bakış açısına dönüşümün sağlanması en önemli konu bence. Bunu başaramadığımız için devasa fabrika binaları yapıyoruz ancak içerideki üretimi verimli bir şekilde yönetemiyoruz. Görünmeyen çok önemli atıl kapasitelerimiz mevcut. Verimlilik ve daha çok üretebilmek için acilen teknoloji girdilerimizin artırılması, Endüstri 4.0 konularının uygulamasına ilişkin projelerin geliştirilmesi, yalın üretim tekniklerinin kültür haline getirilmesi gerekiyor. Bunun için Sanayi Bölgesi yönetiminin liderlik yapması, eğitimler yapması, danışmanlık imkanlarını geliştirmesi, uygulamada destek olması lazım.
Ar-Ge konusunda şu an desteklerden nasıl yararlanırız noktasındayız. Gerçek anlamda Ar-Ge çalışmaları noktasında eksiklerimiz olsa da gelecekte önemli katkıları olacağı bir gerçek. OSB yönetiminin firma profillerine uygun çalışmalar yapan akademisyen ve de kurumları bulup, bunları işletmelere önermesi ya da ortak çalışmalar yapılmasını sağlaması öğrenme süreçlerini hızlandıracak düşüncesindeyim. Bu süreç ihracat açısından da çok önemli. Konya OSB firmaları açısından Ortadoğu ve Afrika pazarları önemli bir ağırlığa sahip. Ancak katma değer oluşturabilmek için Avrupa ve Amerika pazarlarında yarışacak forma kavuşmamız gerekiyor. Bunun için Ar-Ge, marka ve pazarlama yatırımlarına ağırlık vermeliyiz.
Son olarak insan kaynağı konusuna da değinmek isterim. Şehrimizdeki dört üniversiteye, onlarca meslek lisesine rağmen bu konu en büyük problemimiz. Üniversitelerimizden analiz ve araştırma yeteneği olan mühendisler mezun olmuyor ya da biz bulamıyoruz. Sorgulayan, yorumlayan, gelişmeye ve geliştirmeye, kendinden emin, ne yaptığını bilen mühendislik nosyonuna ihtiyacımız var.
Mustafa Büyükeğen: OSB’nin öncelikli sorunları ve çözüm önerileri deyince, bunları 5 madde halinde sıralayabiliriz: Birincisi, nitelikli personel tedarikiyle ilgili sorunlar. OSB’lerde özellikle mesleki teknik eğitim almış, nitelikli ara eleman tedarikinde sıkıntı yaşanmaktadır. Mesleki teknik eğitim liselerinde ara eleman yetiştirirken işletmelerin istek ve beklentilerinin dikkate alınması gerekmektedir. Buna uygun örgütsel ve yapısal dönüşümlerin gerçekleştirilmesi lazım. Müfredatın sanayicilerle görüşülerek hazırlanması gerekmektedir.
İkincisi, arkadaşımızın da ifade ettiği gibi enerji maliyetleri… Bizim tek çıkış yolumuz üretim ve üretimi de ihracata dönüştürmek. Önemli bir konu bu. Dolayısıyla bunları yaparken de enerji maliyetleri bizim üretimdeki maliyetlerimizi inanılmaz derecede zorlamaktadır. Bunun için, rüzgar, güneş, hidrojen, jeotermal gibi yenilenebilir enerji kaynaklarından faydalanmamız gerekir. Bunun için ne yapılması gerekiyorsa yapılmalı, gerekli teşvikler, yatırımlar hatta zorlamalar bile gündeme gelebilmeli. Üçüncüsü, ulaşım sorunu, biraz önce de değinildiği gibi. Gerçekten OSB, Konya’ya 20 kilometre mesafede. Şu anda ulaşımı OSB’deki şirketler servisler aracılığıyla kendi imkanlarıyla yapmaktalar.. Burada en büyük sıkıntı kaza riski. Burada 650 tane fabrika var, bu fabrikalardan aynı saatte ikişer tane servisin kalktığını düşünelim, minimum 1300 tane yapar. Bunlar Ankara veya Aksaray yolundan gidip geliyorlar şehre. O yollardaki yoğunluğu da düşünürsek, ciddi bir kaza riski var. Onun için toplu taşıma araçlarına önem verilmeli. Metro mu olur, raylı sistem mi olur veya buna benzer ulaştırma imkanları neyse bunları sağlamamız gerekiyor.
Dördüncüsü de imarla ilgili sorunlar. Bölgemiz çevresinde yapılacak projelerin OSB’nin personel ihtiyacına göre yapılması gerekmektedir. Yani vasıfsız işçiyse TOKİ ona göre proje üretmeli. Beyaz yakaysa da onların ihtiyaçlarını giderecek derecede bir imar planı yapılması gerekiyor. Bunu dikkate alarak OSB’lerdeki yapılaşmayı da buna göre dikkatli bir şekilde gerçekleştirmemiz gerekiyor. Beşincisi de çevre sorunları. Çevreye duyarlı sanayileşmede ve çevre sorunlarını önlemede OSB’ler önemli bir etkiye sahip. Ancak çevre ve atık yönetimi uygulamalarında da sanayicileri teşvik edici yasalar ve faaliyetlerde bulunmak gerekiyor. Arıtma sistemiyse arıtmalara teşvik verilmesi lazım, atıklarsa atık imha bedellerini bertaraf edecek tesislerin yapılması gerekiyor.
Muzaffer Büyükyüzbaşıgil: OSB’deki sıkıntılarımızdan birkaç madde halinde kısaca bahsetmek istiyorum. Bunlardan birincisi yatırım maliyetleri. Yatırım maliyetlerimiz gerçekten çok yüksek. OSB’de arsa fiyatları düşük, birtakım avantajları var gibi bahsedilmekle beraber, basit bir misal olarak şunu söyleyebilirim: Mesela 20 bin metrekare bir arsa düşünelim, sanayici, yatırımcı bu arsayı alıyor, aşağı yukarı bu arsanın bedeli 6 milyon TL civarında bir ödeme gerektiriyor. Tabii OSB’miz birtakım taksitlerle bu ödemeleri kolaylaştırıyor ancak yıllara sarih olarak TEFE ve TÜFE’den dolayı bu rakamlar oldukça yüksek değerlere çıkıyor. Bu da sanayiciyi zorluyor. İlk etapta peşin olmasa bile 6 milyon TL’yi taksitlerle ödeyen sanayicimiz, buna yapmış olduğu tesis, basit olarak 4 bin metrekare atölye yapsa, bir de idare binası ve saire en basitinden bu da bir 6 milyon TL gerektirir, toplamda 12 milyon TL: En azından 3-4 milyon da bir sermaye gerekecektir bu yatırıma, dolayısıyla 16-17 milyon gibi bir rakam sanayiciyi ürkütmektedir. Yani buraya talep eskisi kadar olmuyor.
Biraz önce Ahmet Bey bahsetti; 2, 3 ve 4. OSB’lerde çok fazla talep oldu, elemek ve noter huzurunda kura çekmek suretiyle arsalar tahsis edildi. Ama şu anda 5’inci OSB’nin üçte ikisi ancak dolabildi. Bir kısmı vazgeçti, bir kısmı hala vazgeçme pozisyonunda bir tereddütte bekliyor. Yani piyasayı kokluyor. Duruma göre bakacak, o da vazgeçebilecek belki.
Emre Alkin: Kapasiteyi artırmak isteyenler mi sıfırdan gelenler mi daha çok?
Muzaffer Büyükyüzbaşıgil: Genelde kapasite artırmak isteyenler oluyor ama sıfırdan gelenler de var. Tabii bir kısmı da yatırım amaçlı düşünüyor. Bir de bu arsa bedelleri ve altyapı yatırımlarından kaynaklanan rakamlardan dolayı yüksek bedeller çıkıyor. Burada TEFE-TÜFE, bazen enflasyonun çok yüksek olduğu dönemlerde afaki rakamlara ulaşıyor. Bunu TOKİ bazen yapıyor. Mesela diyor ki, atıyorum, TEFE-TÜFE yüzde 20’yi geçerse yüzde 10’a ben bunu sabitledim diyor. Böyle bir şey yapılsa çok daha yerinde olur kanaatindeyim. Bu rahatlatır sanayicimizi.
Diğer bir husus olarak, üniversitelerle olan ilişkimizin çok fazla faydalı olduğu kanaatinde değilim. Yani daha doğrusu üniversitede yetişen yeni mezunlar, sanayicilikle ilgili problemleri bilmiyorlar. Mesela bir inşaat mühendisi diplomayı almış geliyor ama tecrübesi çok az. Üniversitelerin sanayi ile işbirliği yaparak, bu gençlerin en azından pratik konularda tecrübe kazanmalarını sağlamaları gerektiği düşüncesindeyim. Diğer bir konu da kalifiye eleman sorunu elbette. Arkadaşlarımız zaten bahsettiler.
Emre Alkin: Sizlerin iş yerlerinizde bu arkadaşların son sınıfa gelmeden önce biraz tecrübe kazanmalarını sağlayabilir miyiz acaba?
Muzaffer Büyükyüzbaşıgil: Tabii ki. Hatta bunu yapıyoruz, staj olarak da yapıyoruz ayrıca bazı hocalar şahsi tanışıklığımızdan dolayı özel olarak geliyor, “Ben buraya üç tane öğrenci göndereceğim yaz tatilinde, bu arkadaşları burada çalıştıralım” diyor. Ama bunlar daha çok özel ilişkilerle oluyor. Oysa bu konuda daha resmi veya kanuni düzenlemelerinin olması lazım. Bununla ilgili bir çalışma olması gerektiği kanaatindeyim. Kalifiye eleman şu anda bile büyük sorun. Piyasanın çok durgun olmasına rağmen, yani işsizlik problemi yok şu anda, buna rağmen bazı elemanları hala bulamıyoruz. Mesela bizim özel olarak montajcı dediğimiz prefabrik elemanları, yüksekte montaj yapan elemanları bu koşullarda bile bulamıyoruz. Çünkü böyle bir eleman yetiştirecek müessese yok. Kaynakçı mesela. Hala kaynakçı problemi yaşıyoruz. Bu tür elamanları yetiştirecek müesseselere ihtiyacımız var.
Bir de arkadaşlarımız da bahsetti, toplu taşımacılık çok önemli. Burada geçen gün cumhurbaşkanımız da müjdesini verdi metroyla ilgili. Ancak tabii bu yapılacak olan metro projesinin bizim OSB yönetimi tarafından çok iyi takip edilerek, OSB’ye hitap edecek şekilde rantabl bir proje olmasının sağlanması gerekmektedir. Aksi halde kenarından köşesinden bir istasyon konarak geçip giderse çok fazla faydası olacağı kanaatinde değilim. Çünkü burası çok büyük. İstanbul’da her tarafa, ara istasyonlarda aktarma yapmak suretiyle istenen her yere gidilebiliyor. Burada da OSB’ye bir hat yapılarak çözülebilir. Yani bunun takip edilmesi gerektiği kanaatindeyim.
Arkadaşlar değindiler ama tekrar söylemekte fayda var. Girdilerin maliyetleri çok yüksek, elektrik, doğalgaz… Tabii bu sadece OSB’nin problemi değil bütün Türkiye’nin problemi ama bunlar tabii ki bizim sanayicimizi sıkıntıya sokuyor. Şu anda ciddi bir kriz var sanayide. Halkbank yetkilisi Özer Bey 5 milyar TL kredi verdiklerinden bahsetti, ben merak ediyorum acaba bu krediler tam yerine ulaştı mı? Maksadına ulaştı mı? Çünkü benim bildiğim şu anda Konya OSB’de pek çok firma var kredi alan ama pek çok firma da çok ciddi sıkıntılarla karşı karşıya. Batanlar oldu, hatta intihar edip ölen kimseler bile oldu yani. Böyle çok ciddi trajedilerle karşılaşıldı. O bakımdan bu kredi faizleri de tabii çok yüksek. Yani bu hastalığa çare oldu mu onu merak ediyorum. Yüzde kaçı tam manasıyla yerine ulaştı? Onu cevaplandırabilirseniz memnun olurum.
Fuat Kunduracı: Ben belki de OSB’nin en yeni üyelerinden biriyim. 2015 yılında geldim. Aslına bakarsak Türkiye’de 2009’dan sonra, daha doğrusu Tüm dünyada çok hızlı değişimler oldu ve İşlem hacimleri bir hayli büyümeye başladı. Konya müteşebbis bir ruha sahip; çok hızlı büyümek ister, hızlı yatırımlar yapmak ister, üretmek ister. Bizim sorunlarımızdan bir tanesi bu organize dönüşüm karşısında hem markalaşmamızı hem de Ar-Ge’mizi tam net yapamamış olmamız. Dolayısıyla krizlerden de inanılmaz derecede etkileniyoruz. Arkadaşlarımızın dile getirdiği tüm sorunlarımız evet var, ancak bu aslında Türkiye’deki tüm işletmelerin sorunu, sadece OSB ile sınırlandırmayalım. Benim gördüğüm kadarıyla en büyük sorunlarımızdan biri markalaşma. Markalaşmada büyük mesafe alan ender gruplardan birisi olarak Mustafa Bey’i tanıyorum diye söylüyorum; markalaşma konusunda Safa Tarım çok iyi bir noktaya doğru gidiyor. Yurtdışında 20-30 tane ülkeye gidiyoruz, Safa Tarım ürünlerini gördüğüm zaman ben mutlu oluyorum. Bu markalaşma da Safa Tarım’ı kriz dönemlerinde en az zararı gören kurumlardan bir tanesi haline getiriyor. Dolayısıyla bizim önce bu markalaşma sorunumuzu aşmamız gerekiyor.
Ar-Ge’lerimizi birleştirip, markalaşmamızı tamamlayamadığımız için, ufak krizlerden bile büyük zararlar gören gruplardan oluyoruz. Tabii sonuçta ticaret yapıyoruz. OSB’deki bazı yatırımlar da fizibıl değil zaten. Evet önceden çok güzel paralar kazanılıyordu, “Ahmet çok güzel iş yapıyor, ben de yapabilirim” diye onlarca işletme açıldı burada. Hatırlıyorum, ben buraya gelirken iki kez kuraya girdim. Birinci kurada yedektim, ikinci kurada birinci yedektim ve dua ediyordum, “İnşallah biri bırakır da ben girerim” diye. Böyle bir noktadan, bu krizlerle beraber bir anda, “işletmeciliğe devam etsek mi etmesek mi”yi tartışır hale geldik. Eğer biz uzun vadede kalıcı işler yapacaksak, uzun vadede projeksiyonlar ortaya koyacaksak, ülkeye katma değer üretmeyi düşüneceksek, bu krizleri de hesap etmek zorundayız. Sonuçta ülkemiz bir Ortadoğu ülkesi. Düşmanı da çok, dostu da çok şükürler olsun. Bunlar hep yaşanacak. Çünkü bizim ırmaklarımızdan petrol akmıyor, dağlarımızdan da altın madenleri çıkmıyor. Üretmek zorunda olan bir ülkeyiz. Bu anlamda Konya doğru bir yer, bu OSB muazzam bir yer. En azından buralara giriş yapılırken ya da yerler verilirken firmalardan fizibilite raporu alınsa, tek tek kontroller yapılsa, söz konusu yatırımın makul ya da mantıklı olup olmadığı hakkında o yatırımcı en azından bilgilendirilse diyorum.
Ulaşım sorun mudur? Aslında şu anda içinde bulunduğumuz konjonktürde, ulaşım son sıralarda bir sorundur. OSB de 42 bin insanımız var doğru ve benim işletmemde de 4 tane servis çıkıyor, diğer işletmelerde belki çok daha fazla ama kapıda da 40 tane özel araba var. Onlarla gelip gidiyor beyaz yakalılar. Yahu servis çıkıyor ya… Lüks bir milletiz anlayacağınız.
OSB bünyesinde markalaşma üzerine komisyonlar ve birimler kurmamız gerekir diye düşünüyorum. Çünkü markalaşma cidden çok inanılmaz bir maliyet. Bu maliyetleri ortaklaşa karşılayabileceğimiz bir konsorsiyum oluşturulabilirse hem bunları oluşturmuş oluruz hem de Ar-Ge bütçemize buradan kalan kısımları aktarabiliriz. Çünkü Ar-Ge bütçelerimiz çok zayıf. Yani sonuçta bakıyorum, dünyadaki firmalarla hepimiz çalışıyoruz, inanılmaz Ar-Ge bütçeleri var. Hatta bazılarının Ar-Ge bütçeleri Konya’nın tüm tarımından daha fazla. Sonuçta biz o firmaları yakalayacaksak bu konulara önem vereceğiz.
En çok yaşadığımız ikinci sorun da insan kaynakları. Kalifiye eleman bulamıyoruz, üniversitelerden de almıyoruz. Çünkü staj bizim için çok önemli değil. Biz son 4-5 yıldır birinci sınıf öğrencilerinden seçerek 4 yıl boyunca onları çalıştırmaya çalışıyoruz. İçlerinden iyi olanları seçip, onları belli noktalara aktarmaya çalışıyoruz ama bu işin çok ciddi bir maliyeti de var. Çünkü stajyer olmadıkları için normal çalışanlar gibi maaşlarını ödüyoruz, normal sigortalarını yatırıyoruz. Yaklaşık 4-5 yıllık yatırım da 150 milyara mal oluyor. Bu bizim biraz canımızı yakıyor. Eğer bu konuda OSB çatısında birlik olunup, hiç değilse sigorta konusunda devletin yardımı alınırsa hem eleman yetiştirmiş oluruz hem de üniversiteyle aramızda bir köprü oluşabilir. Yoksa üniversiteden gelen çocuklarla ilgili hepimiz sıkıntı yaşıyoruz. Gelenleri eğitiyorsunuz, maliyetine katlanıyorsunuz, akabinde sabun gibi kayıyor ve gidiyorlar. Bunların da önüne geçmek lazım çünkü yatırım yapıyorsunuz. İnsana yatırım en pahalı olan şeylerden bir tanesi, enerjiden de ulaşımdan da daha pahalı bizim için.
Mehmet Ali Acar: Eğitim deyince yaramıza tuz bastınız. Biraz canımız yandı, konu hakkında ben de konuşmak istiyorum. Ben bir mühendisim, işletmemi de kendim kurdum, kendim büyüttüm. Aklımın aldığı kadar, belli bir seviyeye kadar da getirdim. Ben Selçuk Üniversitesi mezunuyum. Makina Mühendisliği’ni bitirdim. Ben başladığım zaman yanlış değilsem bizim okul Türkiye sıralamasında 12-13’üncü sıradaydı galiba. Şu anda Selçuk Üniversitesi Makina Mühendisliği Bölümü’nün Türkiye’deki sıralamasını söylersem şaşırırsınız; yaklaşık 290 bininciyi alıyor. Bu bir devlet üniversitesi, zaten 300 bin sınırı var ve son sıralara doğru düşmüş durumda. Eğitim konusunda devletimizin ne yazık ki çok büyük yanlışları oldu. Herkesi okutacağız, herkesi mühendis yapacağız derken, hiçbir şey yapamıyoruz, bomboş çocukları işsiz olarak sokağa salıyoruz, bir dünya kadar masraf ediyoruz. Ailelerine de yazık ediyoruz. Onlar zannediyorlar ki bizim çocuğumuz mühendis oluyor, iki gün sonra 8-10 bin lira maaş alacak…
Almanya’dan örnek verecek olursak; Almanya’da bir senede mezun olan maksimum mühendis sayısı, bütün mühendislikler dahil olmak üzere, 4000-4500 civarı. Türkiye’de bu sayı ne kadar biliyor musunuz? Yaklaşık 80 bin kişi! Mühendis kalitesi olmayınca da birçok sorun yaşıyoruz elbette. İş başvurusunda yazıyoruz, “Makina mühendisi aranıyor, şu şu özellikleri olan” diyoruz. Mühendis arkadaş geliyor, onu dahi okumamış. Yani “o özellikler bende var mı” bile demiyor arkadaşlar. Geliyorlar başvuruyorlar, iş görüşmesine giriyoruz. İşte tabii belli sorular var, bunun yanında “Ne ücret talep ediyorsunuz?” diye de soruluyor. Şimdi çocuk mühendis olmadığının bilincinde ki “asgari ücret” diyor. Yani bilincinde çocuk. Olmadığını da biliyor, hiçbir şey veremeyeceğini de biliyor. Asgari ücret veya asgari ücretin yaklaşık 500-1000 lira üzerini söylüyor.
Bugün gerçek bir mühendisin bana göre 8-10 bin liradan aşağı çalışmaması lazım. Verimli bir çalışma sergileyecekse de bu çok yüksek bir rakam değil. Şimdi bu çocuklar geliyorlar ve hiçbir şey bilmiyorlar. Hadi diyoruz artık içlerinden temiz aile çocuğu, ahlaklı, işe sebat edebileceğini kendi öngörülerimizle yaklaşık olarak tespit ettiğimiz kişileri alıyoruz. Bunun üzerine o çocuğa 80-100 bin lira, bazen 200 bin liraya yakın değişik eğitimler aldırıyoruz. Çizim programlarını, kalite kontrol proseslerini öğretiyoruz. Bunlarla ilgili belli kurslara devam ettiriyoruz, yabancı dil öğretmeye çalışıyoruz, o kursların bedellerini ödüyoruz ama bu bizi çok yoruyor. Yani gerçek bir mühendis olması, bize yararlı hale gelmesi 3-4 seneyi buluyor. Ben devlet değilim ki, bu maliyeti niye ben üstleniyorum? Eğitim eğer anayasada yazdığı gibi devletin göreviyse, bunu yapmak zorundaysa, devletin yapması gerekenler biz sanayicilerden bekleniyor.
Deniyor ki, sanayi-üniversite işbirliği... Ben daha staja gelen çocuğu stajda tutamıyorum ki. Bir gün gelmiyor, ne oldu? Annem hasta. Ertesi gün bir başka yalan, ertesi gün bir başka… Süresi bitince de “Benim 30 günüm doldu, staj defterimi imzalar mısınız?” diye çıkıp geliyor. “Eh arkadaşım, sen buraya gelmemişsin bile?” diyorum. “Aman abi, benim okulum uzar imzalamazsanız”, şöyle olur, böyle olur, artık duygu sömürüsü başlıyor. Devletin acilen bu mühendislik problemine çözüm bulması lazım. Yani mühendisi seçecekse ilk 40-50 binden seçsin. Okutacaksa bu çocuklara emek versin. Ortalaması 40-50 bininci olamayan çocuktan zaten mühendis olmaz.
Geçenlerde Twitter’da bir paylaşım vardı, o kadar ilginç ki. Karabük Makina Mühendisliği’ne, eksi fizik neti ve üç matematik sorusuna verdiği doğru cevapla öğrenci alınmış. Şimdi bu çocuktan makina mühendisi olur mu? Bunlar bizim sorunumuz değil ama biz bu sorunu üstlenmek zorunda kalıyoruz. Ondan sonra da diyoruz ki üniversite - sanayi işbirliği. Mümkün değil. O çocuk burada, fabrikamda 10 yıl dursa da bana fayda sağlamıyor ki. Biz o kadar baskı kurduk, siyasi baskı kurduk, yanımızdaki 900 bin metrekare araziyi teknik üniversite olarak ilan ettirdik, şimdi bir yandan hocalar ayak diretiyor, “Orada üniversite olmaz” diye, öbür taraftan başkaları ayak diretiyor, “Burada üniversite olmaz” diye. Büyük ihtimalle olmayacak zaten. Hemen yan tarafımız. Olsa ne olur? O çocuk sanayinin kokusunu alır mı? Bence yine almayacak ama belki diyoruz işte, bir ihtimal.
Ben iki sene önce karşılaştırma imkanı bulmuştum. O zaman Konya Büyükşehir Belediyesi sadece merkez içindi, daha sonra Konya ili kadar büyüdü ama o zamanki bütçesi Selçuk Üniversitesi’nin bir yıllık bütçesinden daha düşüktü. Yani Selçuk Üniversitesi’nin bütçesi Konya Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın bütçesinden daha yüksekti. Şimdi ben vergi veren bir insan olarak sormak istiyorum: Bu paralar nereye gidiyor? Hani, eğitilen çocuklar nerede? Biz arıyoruz bulamıyoruz. Benim şimdi bir yurtdışı projem var, firmanın bizden istediği bir tane proje mühendisi. Yani bizimle o firma arasında bağı kuracak, sorduğu sorulara anında cevap verip alabilecek bir mühendis istihdam etmemizi istiyorlar. İnanın, kariyer.net’te yaklaşık üç aydır ilanımız var. İstediğimiz özellik anadili gibi yabancı dil bilmesi. Çünkü karşı firma istiyor. Teknik bilgilerde en azından belli bir tecrübe sahibi olması, teknik İngilizce konuşabilmesi... Daha da kısaca söyleyeyim, aslında ODTÜ, Boğaziçi mezunu bir mühendis arıyoruz. İşin kısası böyle. İnanın bir tane başvuru olmadı. Vereceğimiz rakam da döviz cinsinden bayağı yüksek. Ama bir tane bile başvuru gelmedi.
Fuat Kunduracı: İdarecilikte de bu sorunu yaşıyoruz. İnsanlar geliyor, bir hafta kalıyorlar, ağırlıyoruz güzelce. Maaş falan konuşamıyoruz zaten. Adam yazacak, ben tamam diyeceğim yani. Artık o noktadayız. “Tamam bu olabilir, ben bir ailemle görüşeyim” diyor ama giden bir daha gelmiyor. Dört tane Antalya’dan, altı tane İstanbul’dan adayla görüştüm, gelen insanlardan bir tanesi hariç hepsi hayır dedi. O da “Ben yapabilirim sanıyordum ama ayda bir haftamı İstanbul’da geçirmek istiyorum” dedi. Sonuçta, siz ODTÜ diyorsunuz, Bilkent diyorsunuz, sosyal yaşantısı daha iyi olan, İstanbul, Ankara, İzmir gibi yerleri daha çok tercih ediyorlar. Çünkü oralarda sosyal hayat var. Biz Konya’da bunu sağlayamıyoruz.
Emre Alkin: Acaba bu OSB toplantısının bir numaralı konusunu ben insan kaynağı diye yazsam size sıkıntı olur muydu? Hiç olmaz, çünkü altyapı tamam, enerji maliyetlerinin hepinizin derdi olduğunu söylüyorsunuz, ulaşımla alakalı sorun da bir numarada değil. Anlaşılan bence burada, Konya güzel bir şehir ama gençlerin beklentileriyle sanayinin beklentilerini sizler örtüştürüyorsunuz fakat eğitim sektörü sizin beklentilerinizi tam anlamamış durumda. Dolayısıyla biz bunu bir numaralı sorun olarak yazarsak size sıkıntı olmaz herhalde diye düşünüyorum. Bir numaraya alıyorum insan kaynakları sorununu.
Vasıf İnan: Konya’nın bir algı problemi var, sosyal problemi yoksa bile, büyük bir kitle Konya’yı yeteri kadar tanımıyor. Burada da sinema, tiyatro var mı var, konserler var mı var. Öğretmenler, bankacılar, doktorlar, birçok yüksek eğitimli insan var, insanların gezeceği parklar, kafeler var ama Konya hakkında yanlış bilinen bir algı sorunu da var. Gelmiyorlar sonuçta. Ben iş yerimiz için ODTÜ mezunu insan aradım, yirmi yılda mezun olmuş insan başvuruyor. Gelen kişi kalacak mı, onu bile bilmiyorum ki. Ailesini getirmiyor, kendisi geliyor. Bir sorun var o zaman. Sosyal sorun demeyelim ama algı sorunu var açıkçası.
Ahmet Şekeroğlu: Vasıf Bey bakın şu anda Konya’ya bir dünya markası yatırım yaptı. İki tane tesis kurdu. Bu tesislerin çalışanlarının tamamı Konya dışından geliyor ve çok memnunlar. 550 milyon dolarlık yatırım yaptılar, bu algıyı ilk önce Konyalılar olarak bizim silmemiz lazım.
Vasıf İnan: Biz bu algıyı görmezsek zaten sorunu çözemeyiz. Ben bizzat orada çalışanlara sordum. “Memnun musunuz Konya’dan” dedim, “Sosyal ortam biraz sorunlu” dediler. Orada siz müdürüne, patronuna sormuşsunuzdur belki, onu bilemem. Şimdi otomasyon sistemleri, birini al diğerini koy, sorun olmaz. Biz bu insanlara işi öğretene kadar 1-2 sene harcayacağız, ondan sonra bırakıp gidecekler.
OSB’lerin stratejik açıdan güçlendirilmesi konusunda birkaç notum vardı, onları da paylaşmak isterim. Öncelikle Anadolu’ya sanayiyi yaymamız lazım. Yani İstanbul’un nüfusunu 30 milyon yapmak Türkiye’nin çözümü değildir. Şimdi yer problemi var orada. Fabrikalar birbirine yanaşmış, çatılar birbirine uzanmış, araya itfaiye giremez vs. Büyüme şansı yok. Burada ise her taraf arazi. Almanya’ya bakıyorsunuz, sanayiyi bütün ülkeye yaymış. Hatta köyde adam teknoloji üretiyor. Kuş cıvıltıları içinde yürüyerek, oksijenli ortamda işe gidiyor. Burada hem oksijen alamıyor hem ses artıyor. Bu bir örnek. İkinci örnek, ABD’de sanayi şehirleri var, Fransa’da var. Bunlar da çok güzel organize edilmiş. Sadece sanayi parseli olarak değil, etrafındaki yaşam alanı, okulları, alışveriş merkezi… Biz zaten buraya bu konut alanını yayarsak trafik sorunu da kalmayacak belki. Bunları yaparsak sanayi de Anadolu’ya yayılabilir. Bilgi her yerde bilgi, üretim her yerde üretim, makina her yerde makina. Anadolu’ya yayılma noktasında özel politikaların oluşturulması gerekli diye düşünüyorum.
Sanayi envanteri konusunda ise şu noktaya dikkat çekmek isterim; Öncelikle OSB’lerin envanteri oluşturulmalı. Her OSB kendisiyle ilgili bilgiyi OSBÜK’e gönderirse Türkiye’de her arayan kişi istediği verileri OSBÜK üzerinden hemen bulabilir. OSBÜK bu farkındalığı nasıl yaratabilir? Bence her fuara bir stant açması mümkün. Bu şekilde bütün firmaların tanıtımını yapmış olacak. Örneğin bir girişimci, “Ben şöyle GTIP kodlu bir makina arıyorum, şöyle GTIP kodlu bir ürün arıyorum, bunları kimler üretiyor?” diye bir arayışa girdiğinde ilk elden istediği sonuçlara ulaşabilme imkanına sahip olur.
Üniversite sanayi işbirliği için, çevre, iş güvenliği vb. ya da bürokratik işler için, finans için ya da farklı konular için şöyle bir öneride bulunmak istiyorum: OSB içinde bir danışma merkezi gibi bir yer olsa. Mesela sanayici diyor ki, “Gelsin baksın benim işletmeme. Ne lazım? Planlama mı, yatırım mı lazım? Ben neyi yanlış yapıyorum? Neyi daha iyi yapmalıyım? Ürünüm çok iyi de pazarlama mı yapmalıyım?” “Verimliliğimi nasıl artırabilirim?“ gibi… Böyle bir danışma ofisi olsa. Bunun içinde üniversiteden kişiler olabilir, sanayiciler olabilir. Şahsen ben bir günümü ayırırım böyle bir sürece. Faydam olacaksa, kendi branşımda edindiğim tecrübeleri bir başkasına rahatlıkla aktarabilirim. Bilgi paylaştıkça çoğalır. Bunun faydası hepimize olur.
Biz 1. OSB’deyken ihracata açıldık, burası bize dar diyorduk. O sene Avrupa’ya açılınca üç katı üretim yaptık aynı yerde. Buradan yeni bir yere geçtik. MRP sistemini kurduk, yeni bir fabrikaya ihtiyaç kalmadığı gibi yüzde 60 fazla üretim yapıyoruz, hala yüzde 30 fazla yerimiz var. Bunlar masrafsız yaptığımız şeyler. Ya da diyoruz ki bizim için enerji maliyeti çok önemli. Evet, çok önemlidir enerji maliyeti. Ama biz iyi ürün yapıp pazarlarsak, enerjinin ya da maliyetinin çok önemi kalmıyor zaten. Danışma ofislerinde, “Ar-Ge’ye önem verin, katma değerli ürün yapın” gibi bunları güçlendirebiliriz. OSB’lerin yurtdışı tanıtımlarında sloganlar koyabiliriz. “En iyi ürün / fiyat orantısı Türkiye’de” gibi mesela. Bu şekilde Türkiye’ye ilgiyi de artırabiliriz diye düşünüyorum.
Meslek liseleri ve eğitim çok önemli. Ben birkaç araştırma yaptığımda Belçika çok hoşuma gitti. A, B, C diye üç kulvar belirliyorlar ilkokuldan sonra. Veli, öğretmen, öğrenci, “Senin çocuğun başarılı, üniversiteye gider”, “Seninki orta düzey”, o da meslek lisesini hedefleyen öğrenci. Dersleri sevmiyorsa da uygulamaya geçer, meslek lisesine gider, üniversite masrafı yapmazsınız ve o 4-5 yılda tecrübe kazanıp hem seviyesini yükseltir hem de para kazanmış olur. TÜİK’in bir sürü işi var ama bence en önemli işlerden biri bu. Yani mesleği sevmeyen, meslek bilmeyen boşta bir sürü üniversite mezunu… Ama mesleği seven meslek lisesi mezunlarına ihtiyaç var. Ekip olmadan, işçi olmadan biz üretim yapamayız, gelişemeyiz, yeni fikirler çıkartamayız.
Bir de arazi konusuna değinildi. Bence arazi ucuz olmalı. Altyapı yatırım maliyetlerini biraz daha düşürmeye çalışılmalı. Genelde fikirlerim bu şekilde.
Mustafa Ceylan: Sanayicinin derdi öldükten sonra biter. Çünkü sanayici ya makine yatırımı ya da bina yatırımı yapar, bu yüzden de borcu hiç bitmez. Arkadaşların fikirlerinin hepsi çok doğru ama derman yok gibi. Konya Organize Sanayi Bölgeleri 1,2 ve 3 proje hataları çok olsa da 4 ve 5’de bunlar aşıldı. Ulaşımı, yolları çok güzel oldu. Ama devlet sanayiciyi desteklemiyor. Devlet sanayicinin arkasında değil, aksine engel. Mesela yatırımcıya konut kredisi gibi uzun vadeli kredi verilmiyor. Halk Bankası, “Ben kredi verdim” diyor. Krediyi yatırıma mı verdi, borç ertelemeye mi verdi? Oysa işyeri konutu alır, fakat konut işyerini alamaz. Bunlar tamamen yanlış. Ben 1990 yılında Almanya, Avusturya ve Hollanda’ya Bursa Yenişehir’den sebze, Mersin’den de narenciye ihraç ettim. Şu anda 20 farklı ülkeye sanayi mamulü ihraç ediyorum. KDV’lerimizi yeminlilere komisyon ödeyerek dört ay sonra ancak alabiliyoruz.
Öte yandan OSB’lerin en büyük hatalarından birisi de belediye ile diyalog içinde çalışmıyor olmaları. Mesela bölgemiz güzel ama girişlerimiz hep hatalı, düzeltilmedi. Böyle bir göbek olamaz, haftada bir kaza oluyor. Konya 5. Organize Bölgesinde arsa tahsisleri yapıldı, şu andaki fiyatları 220-230 lira arasında arasında değişiyor. Bu arsalar vatandaştan 14-20 lira arasında bedelle istimlak edildi. Altyapı üstyapı diyerek fiyatlar bu rakamlara kadar yükseltildi. Mesela Bilecik’te yıllarca bedava arsa verildi. İstanbul’daki yatırımcı firmalar yatırımlarını Bilecik’e yaptı. Aksaray’da da bu durum bugüne kadar aynıydı, bedava veriyorlardı ve yatırım teşviki yapabiliyorlardı. Gel gelelim Konya’da arsa fiyatları çok yüksek.
Sanayici, SSK ve maliyeci tarafından potansiyel suçlu olarak görülüyor. Geçenlerde sabah işyerime geldiğimde iki tane SGK denetçisi “şikayet var” diye geldiler. Şikayetin sebebini sordum önce söylemediler, sonra mühendislere düşük ücret ödüyormuşsun dediler. Öyle mi gerçekten? Koca mühendis olmuş, gitsin başka yerde çalışsın dedim. Biz bunları işe aldığımızda iki sene hiçbir beklentimiz olmaz. İki yıl içerisinde kabiliyetleri varsa işi öğrendiğinde istediğini alır. Şu anda üniversitelerimiz bunlara yeterli eğitimi veremiyor. Teorik bilgileri olmadığı için çalışan mühendislere 2-3 yıl asgari ücret de versek bir kazancımız olmuyor. Üniversitelerimiz dört dörtlük bir eğitim veremiyor. Aradan iki ay geçtikten sonra denetçiler tekrar geldi. İhbarın sebebini sordum; “telefonla ihbar var” dediler ama sebebini söylemiyorlar. Madem vatandaşın şikayeti var, derdini söylesin ki derdine çare bulalım. Yani uzun lafın kısası sanayicinin derdi hiç bitmez.
Necip Çimen: Ben de hazirunu saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlarımın birçoğu enerji maliyetlerinden bahsettiler, üniversite-sanayici işbirliğinden bahsettiler ve saire ama bunlar genelde yaşanan sorunlar. Yani buna devlet büyüklerimiz mutlaka çalışıyordur veya çalışma yapacaklardır. Arkadaşımızın bir tanesi toplu ulaşımdan bahsetti ama ihracatçı firmalar olarak, liman ve fabrika arasındaki taşımacılıkta da ciddi problemlerimiz var. Örnek vereyim; İstanbul’daki, İzmir’deki yani liman şehirlerindeki bir sanayiciyle bizim aramızda sadece iç taşımacılıkta yüzde 30-40 civarında maliyet farkı var. Dolayısıyla biz dezavantajlıyız bu durumda. Bu anlamda baktığımız zaman Devlet Demiryolları’nın (DDY) daha aktif hale getirilmesi lazım. OSB içinde DDY’nin geçici istasyon mu diyelim veya aktarma istasyonu gibi bir şeyin konulması lazım. Aslında son birkaç yıldır DDY’yle ilgili bir taşıma, konteyner taşımacılığı var ama ihaleyi alan firma DDY’nin fiyat politikasını kendi lehine kullanıyor. Örneğin bir tır bir konteyneri 2 bin liraya getiriyorsa, trenle gönderdiğimiz zaman 1800 lira diyorlar. Aslında onun maliyeti çok daha aşağıda tren yoluyla taşıdığı için. Fakat işletmeyi alan şirket o avantajı kendi lehine kullanıyor. Buna yerel yöneticilerimizin müdahil olması gerekiyor. Ayrıca sanayicimizin yaşadığı sıkıntılardan bir tanesi de şu: Kamu kurumlarındaki laboratuvarların sanayicilere açılması lazım. Bütün kamu kurumları, üniversiteler, TSE vs. TSE’nin mesela laboratuvarları çok yetersiz. Örnek vereyim; biz çok basit bir imalat yapıyoruz, ütü masası veya merdiven üretiyoruz. TSE’deki laboratuvarlar bunları bile test edemiyor. Günlerce bekliyoruz, bekledikten sonra da cevap veremiyorlar. Biz de mecburen Almanya’da test ettiriyoruz. Türkiye’de 300-500 liraya yapılabilecek olan bir test Almanya’da 3000-5000 Euroya yapılıyor. Halbuki üniversitelerimizde filan ciddi laboratuvarlar var ama işte bir ürün test edeceksiniz. “Şunu test edin” dediğiniz zaman “Biz dışarıya iş yapmıyoruz” veya ne bileyim “Test ederiz ama üç ay sonra, iki ay sonra, bir ay sonra. Yoğunluk var” gibi cevaplar alıyoruz. Bu konularda genel bir düzenlemenin yapılması gerektiğine inanıyorum.
Nitelikli eleman dedik. Nitelikli elemanı ben iki sınıfa ayırıyorum. Bir mavi yakalı dediğimiz, yani ustabaşı, makine operatörü ve saire. Konya’daki asıl sıkıntı, nitelikli elemanla ilgili, yönetici gelmiyor. Yani niye gelmiyor yönetici? Konya’da sanayici az maaş verdiği için filan değil. Arkadaşlarımız bu konuda gerçi mutabık kalamadılar ama üniversitelerin kalitesinin artırılması gerekiyor. Dışarıdan gelecek olan yönetici olaya şöyle bakıyor: Benim çocuğumu üniversitede okutmam lazım, çocuğumu iyi bir lisede okutmam lazım, yani bu sosyal yaşam dedik ya biraz göz ardı edilmiş. Örneğin ben biraz eğlenceye yatkınımdır, benim beklentimle muhafazakar bir arkadaşın beklentisi farklıdır. Asıl şehrin kalitesinin yükseltilmesi gerekiyor. Yani bunu bütün toplantılarda dile getiriyoruz. Ticaret odası, sanayi odası, STK’lar…
THY Ankara-İstanbul arasında 100-200 liraya yolcu taşıyor, Konya’da en ucuz uçak bileti 300-350 lira. Şimdi Ankara’ya serbest de bize serbest değil mi? Yani enteresan, garip bir durum var. Bunu birkaç yıldır her katıldığım toplantıda dile getirdim ama maalesef bir çözüm üretilemedi, her halde üretilmeyecek diye de düşünüyorum. Bunun formülü şu; sefer sayısını artırdığın zaman veya farklı havayolu şirketlerine Konya-İstanbul arası talep neyse uçuş izni verdiğin zaman bu fiyat kendiliğinden düşecektir ama anladığım kadarıyla yukarıda herhalde anlaşılamıyor. Birkaç havayolu şirketi belli sayıda uçak ayırıp talep de fazla olunca fiyat da hep yukarıda kalıyor. Tabii bunlar 300-500 lira olan şeyler ama örnek vereyim; benim kendi firmamda biz ayda 50-60 konteyner arasında mal yüklüyoruz. Her birinden 200-300 lira yüksek maliyet ödesek toplamda ciddi rakamlar ediyor. Şehri yönetenlerin bunlara çare bulması lazım diye düşünüyorum. Teşekkür ederim.
Semih Acar: Ben ailenin en genç üyesiyim herhalde. Aynı sorunların hepsini bizim de yaşadığımızı biliyoruz ama mevzunun çalışmak olduğunu hiçbir zaman kaçırmadık. İhracat olduğunu hiçbir zaman unutmadık. Burada bizim farklı problemlerimiz yok. Tabii biz OSB’nin daha yeni üyesiyiz, şu an inşaat aşamasındayız. Ulaşım sorunlarıdır, imar planlamasıdır, çevre atık yönetimidir, bunların hepsini dinledik. Bunları yaşayıp göreceğiz. Tekrar eleman problemine geliyorum ama ihracatla ilgili dış ticaret elemanı anlamında çok eksiğimiz var. Özellikle yabancı dil bilip de işe girmeyen çok insanımız var. Bunlarla ilgili ne yapılabilir? Bu mallar nasıl pazarlanabilir? Bu mevzunun tartışılması gerektiğini düşünüyorum. Ar-Ge projelerinde de Konya’da çok proje var ama çoğunda da proje yok. Bunların da çoğalması gerektiği kanaatindeyim. Bir de dış kaynaklı finansmanda bankalarımızın biraz daha proje bazlı değerlendirmeler yaparak, işletmeleri desteklemesini talep ediyorum.
A. Vasıf İnan: Tabii bunlar 1-2 saat içinde aklımıza gelen konular. Benim daha önceden dikkatimi çeken bir konu da finans konusu. Bizim çalışanımız diyelim 2 bin lira maaş alıyor, bana geliyor 50 bin lira borcum var diye. Aynı şekilde sanayi sektörü için de firmanın kapasitesine bakarak, firmaların toplam borçlanmasını sınırlandırmak gerekir diye düşünüyorum. Çünkü gün geliyor iş kontrolden çıkıyor. Maliyet olarak da öyle ama en azından kontrol edilebilir olmasını üst akıllar, finansa hakim kesimler daha iyi belirleyebilir diye düşünüyorum.
Emre Alkin: Sanayicilerimizin ortaya koyduğu konular insan kaynaklarında kilitlenmekte. Ne yapalım ki, Konya’nın bayraktarlık yaptığı sanayi işindeki gücünü, kuvvetini gelecek nesillere de taşıyabilelim? Bugün mavi yakalı , beyaz yakalı açığını tartışıyoruz ama gelişmeler bize sanayi üretimi yarın robotlara, yapay zekaya geçtiğinde bu işlerin üstesinden gelecek çok kıymetli insan kaynağına sahip olmamız gerektiğini söylüyor. Fakat üniversitelerimiz, YÖK’ün yapısı, Milli Eğitim’in yaklaşımları henüz sanayicimizin taleplerine cevap verecek düzeyde değil. Konya bununla ilgili ne yapabilir?
Mustafa Büyükeğen: Burada eleştiriler yaptık ama bizim OSB’lerimizde de iyi şeyler yapılıyor. Bundan 15-20 yıl öncesine döndüğümüz vakit, usta-çırak ilişkisiyle dönen atölyeler vardı ama şimdi büyük sanayi kuruluşları olmaya başladı. Özellikle Konya’nın tarıma yönelik sanayisi de gelişti. Tarım makinaları, süt endüstrisi, buna benzer kurumlar. Bununla beraber diğer sektörler de gelişmeye başladı. Konya sanayisi tarıma yönelik olmaktan ziyade farklı sektörlerde büyüyen bir sanayiye dönüştü. Bununla beraber beşeri sermaye eksikliği var. Onun nedenlerinden bir tanesi de şu: Konya gerçekten teşviklerden tam yararlanamadı. Dibimizde Aksaray var, o tamamen yararlandı. Bilecik var, Marmara Bölgesi’ne çok yakın, en büyük teşviklerden onlar yararlandı. Karaman en iyi teşviklerden yararlandı. Keza Afyon örneği var.
Beşeri sermaye Marmara bölgesinde kümelenmiş, bunu kabul etmemiz lazım. Oradaki insanları buraya getirebilmemiz için tabii sosyal yaşantıları bilmem neler ama insanlar önce cebine bakıyor geleceği zaman. “Ben gelirim, burada da çalışırım ama ne vereceksiniz?” diye soruyorlar. Dolayısıyla bizim iyi beşeri sermayeyi buraya çekmemiz için en iyi teşviklerden faydalanmamız lazım. Yaptığımız devasa sanayi kuruluşları var burada ama belli bir noktadan sonra bunların artık ciddi anlamda bilimsel çalışmalara ihtiyacı var.
Konya’da 30 tane Ar-Ge merkezi kuruldu doğrudur. Bunun 20 tanesi de OSB’de ama biz bir sanayi yatırımı yapacağımız zaman önce diyorlar ki, “ÇED raporunu getir”. Kardeşim bir dur, çalışmaya başlayalım, ben getireyim. Şu makinaları bir kurayım, sana bir ay içerisinde ÇED raporu getireyim. Niye önceden beni zorluyorsun? Bir de bizim yapımızda şu var. Biz akşam karar veririz, sabah yatırım yapmaya başlarız. Yani bu önceliklerin ilgili makamlara kesinlikle iletilmesi gerekiyor. Yatırım teşvik sisteminde bize öncelikler verilmesi gerekiyor. Dört tarafımızda var ama Konya’da yok. Yani madem ki Konya iyi ilerliyor, biraz da serbest bırakıp önünü açmamız lazım. Yatırım teşviklerini çok iyi düzenlememiz gerekiyor, bundan faydalanmamız gerekiyor. Bunun yanında beşeri kaynağın İç Anadolu’ya gelmesini sağlamak için de gayret göstermek lazım. Yani bir makine mühendisine 20 bin lira vermediğin sürece Konya’ya gelmiyor. Bunun bir kısmını da devletin karşılaması lazım.
Artık biz spesifik işler yapmaya başladık. Dolayısıyla bizim burada yardıma ihtiyacımız var. Civar illerde faydalanılan imkanlardan bizim de faydalanmamız lazım. 5’inci bölge yatırımlarından niye faydalanamıyoruz biz? Şu da önemli, deniyor ki, “5’inci bölge yatırımlarından faydalanmak için belli bir büyüklükte yatırım yapmanız gerekiyor”. Şimdi bizim fabrikalarımız var, altyapımız yapılmış, işleyen bir sistemimiz var, ben 50 milyon liralık yatırımla değil de 1 milyon liralık yatırımla bu işi yapacağım. Daha çok teşvik edilmesi gerekmiyor mu? Daha az para harcayıp daha büyük işler yapacağım. Neden bu teşvik edilmiyor? Tabii mevcut yatırımlar teşvike dahil edilmiyor. Yani o yapacağım yatırımı ben illa 50 milyon liraya çıkarmak için paramı mı harcamam gerekiyor? Altyapımız var mevcut sistemimizde, laboratuvarlarımız var, çalışan bir sistemimiz var, buna adapte edeceğiz sadece ama ben bundan da çok büyük gelir elde edeceğim.
Emre Alkin: Mustafa başkanım, bölgesel teşvik mi sektörel teşvik mi desem?
Mustafa Büyükeğen: Şöyle söyleyeyim. Bizim Konya’da un sektörü çok gelişmiş durumda. Bu var bir taraftan, bir taraftan da gelişmekte olan sektörler var. Plastik sanayi acayip bir şekilde gelişmiş, otomotiv yan sanayii gelişmiş, vinç, araç üstü ekipman sanayi gelişmiş ama bunlarla beraber sesini duyuramadığımız bir dünya sanayi kuruluşu var. Şu OSB’ye bir bakın, çeşitlilik olarak görebiliriz bunu. Onun için bölgesel teşviklerin gelmesi gerekiyor. Sektörel teşviklerin yanında bölgesel teşviklerin de uygulanması gerekir burada.
Kapsamlı teşvik planının burada uygulanması gerekiyor. Krizler oldu Türkiye’de, 1994 krizinde bizim organize sanayici çalıştı, 2000 krizinde bütün sanayide ciddi anlamda yatırımlar yapıldı, Türkiye’de her tarafta yatırımların durduğu zamandı. 2007 krizinde yatırımlar oldu, sürekli büyümede oldu bizim organize sanayimiz. Hala da büyümekte ama bunları bir şekilde de teşvik etmemiz lazım. İhracatımız günden güne artıyor. Konya’da da hızlı trenle ulaşım imkanı var fakat uçak seferleri eksik. Kesinlikle sefer sayısının artırılması gerekiyor. Yani ani bir işimiz oluyor gidemiyoruz. Yabancılar bize, “Ben İstanbul Havaalanı’na geleyim, siz de gelin, orada 3 saat toplantımızı yapalım, buradan başka bir ülkeye geçelim” diyor. Biz de mecburen oraya gidiyoruz, orada toplantı yapıyoruz. Dolayısıyla onların buraya gelmelerini cazip kılacak faaliyetlerde bulunmamız gerekiyor.
Bunların yanında çok güzel işlerimiz de oluyor, onu size söyleyeyim. Şeker pancarı üretiminde, Türkiye’nin şeker ihtiyacının yüzde 34’ünü bizim bu çevreden karşılıyoruz. Tarım da aynı şekilde. Bununla beraber Konya’da lojistik köy var, onun faaliyete geçmesi durumunda yılda 634 bin ton taşıma imkanı olacak, şu anda zaten böyle bir imkan var ama bunun 1 milyon 680 bin tona çıkacağı söylenmekte. Devlet biraz daha yatırımları Anadolu’ya çekecek önlemler almalı. Ama bu süreçte İç Anadolu’nun büyümesinde İstanbul sanayisinin engellemeleriyle de karşılaşıyoruz, bunu da kabul etmemiz lazım. Yani kendi varlıkları, kendi hükümdarlıkları orada olsun, bayrağı devretmeyelim gibi bir düşünceleri de var. Onun da devlet kanalıyla aşılması lazım.
Mustafa Veli Tekelioğlu: Arkadaşlarımız birçok konudan bahsettiler ama ben hepsini bir araya toplayacak bir kısa konuşma yapmak istiyorum. Konya sanayisi, yani 1’inci sanayimiz ve Konya OSB’miz Türkiye’nin gelişmiş OSB’lerinden bir tanesi. Birkaç tane soru oldu onlara cevap vererek başlayacağım konuya. Biz 5’inci bölgenin tahsislerinde, 99 tane tahsis yaptık şimdiye kadar. Bunların 24 tanesi bölge içinden sanayicilerimizin yeni yatırımları içindi, geriye kalan 75 tanesini de yeni sanayicilerimize tahsis ettik. Çevreyle ve arıtma tesisleriyle ilgili arkadaşlarımızın sözleri oldu. Tabii ki değerli arkadaşlar, çevreye bıraktığımız atıklar, bizim çocuklarımıza bıraktığımız bir miras. Bu bilinci bütün sanayicilerimize, bütün çalışanlarımıza aşılamamız gerekiyor.
Her şehrin kendine göre bir karakteri var. Bu karakter bu şehrin kuruluşuyla oluşmuş. Konya diyelim ki 1000 yılında kurulduysa veya 1071’de biz Konya’ya geldiysek, o tarihten bu yana Türk ve İslam kültürünün oluşturduğu bir Konya yapısı var, bir Konya karakteri var. Bu karakteri değiştirmemiz mümkün değil. Yani Konya şehrinin karakterine uygun yatırımlar ve uygun oluşumları desteklersek o zaman şehrin daha ileriye gideceğine inanıyorum. Bizler sanayi odası olarak, OSB olarak ve şirketlerin yöneticileri olarak fabrikalarımızdaki işçiler veyahut çalışanlar tarafından problemler bize iletildiği zaman bunları not alıyoruz, bir şekle sokuyoruz ve yetkililere iletiyoruz. Sanayi Bakanlığına, Ticaret Bakanlığına, gerekli mercilere bu problemleri iletiyoruz. Bizim bakanlarımız veya oradaki yetkililer de bunu bürokratlara iletiyorlar. Fakat bürokratlar öyle bir çalışma yapıyor, sonuçta öyle bir yönetmelik ya da kanun çıkarıyorlar ki, bunlar ne sanayicinin ne çalışanın işine ne de Türkiye’nin işine yarıyor. Böyle kronik bir problemle karşı karşıyayız. Bu problemi mutlaka çözmemiz gerekiyor.
Konya, Selçuklunun başkentliğini yapmış kadim bir şehir. Bu şehirdeki problemler, Afyon’un, Aksaray’ın, Karaman’ın problemleriyle karşılaştırılamaz. Konya Türkiye’nin, Türk dünyasının, İslam aleminin lider şehirlerinden bir tanesi. Onun için bizim problemlerimiz de haliyle daha büyük problemler, daha temel problemler.
Ahmet başkanımın değindiği bir konuyu ben de tekrar etmek istiyorum. OSB’ler hızla yıpranıyor ya da yıpratılıyor. Bilinçli olarak ya da bilinçsiz olarak, bilemiyorum. OSB’lerin sıradan birer sanayi sitesine dönüşmesi için sürekli bir mevzuat çalışması yapılıyor. Oysa OSB’lerin bugünkü güçlerine erişmesi yetkileri sayesinde olmuştu. Ama şu anda yeni çıkarılan yönetmeliklerle bu yetkiler tırpanlanıyor. OSB yönetimlerinin yetkilerinin kesinlikle ellerinden alınmaması gerekiyor. Ayrıca ben OSB’lerin ihtisas sanayi bölgelerine dönüştürülmesinin daha iyi sonuçlara yol açacağını düşünüyorum. İhtisas bölgeleri olamasa bile birbirini destekleyen fabrikaların, sektörlerin OSB’ler içinde aynı bölgelerde konumlandırılması çok daha işlevsel olur kanaatindeyim.
En önemli sorunlarımızdan biri de kalifiye eleman konusu. Bu noktada eğim konusu öne çıkıyor. Eğitim Türkiye’nin kronik bir sorunu. Türkiye eğitim sorununu çözmeden hiçbir sorununu çözemez. Ki eğitim konusu da uzun soluklu bir konudur. Bugün aldığınız önlemler 25 yıl sonra meyvelerini vermeye başlar. Eğitim sorununu çözemezsek birileri bizi hep kullanır. Başımıza gelen politikacılardan yabancı örgütlere kadar herkes bizi kullanabilir. Çünkü eğitimsiz insanlar daha kolay kandırılırlar. Bu çerçevede mesleki eğitimin ilk baştan itibaren programlanması lazım. Herkes çocuğunu üniversiteye göndermek istiyor ama konuda da seçici politikalarla gençlerin meslek liselerine yönlendirilmesi gerekir.
Hocalarımızla, üniversitelerimizle olan ilişkilerimizde de yine büyük ilerlemeler sağlandı ama buradaki temel problemin bir itimat eksikliği olduğuna inanıyorum. Hocalarımız sanayicilerimize güvenemiyor, sanayicilerimiz hocalarımıza güvenemiyor. Mevzuatımız, hocanın yaptığı icadın veya sanayicinin yaptığı yeni bir Ar-Ge’nin deşifre edilmesine çok açık. Bunun da mutlaka çözülmesi gereken problemlerden biri olduğuna inanıyorum.
Teşvikler konusunda ise şunları söyleyebilirim. Bildiğiniz gibi ülkemizin kaynakları kısıtlı. Bu kısıtlı kaynaklarımızı heder etmemeliyiz. Örnek vereyim; bir zamanlar ülkenin değişik bölgelerinde kalkınma ajansları kuruldu; bunlar kendi bölgelerinde yüzlerce sanayiciye 150 milyon, 200 milyon para dağıttılar. Halbuki misal Konya’da bu 150 milyonu sadece 10 tane sanayiciye vermiş olsalardı Konya şu anda bir ihracat üssü haline gelebilirdi. Teşviklerin bence kesinlikle sektörel olması lazım, bu sektörlerin de o şehrin özelliklerine göre çok dikkatli incelenerek seçilmesi lazım. Yani o şehrin avantaj ve dezavantajları göz önünde bulundurulmalı, sektörler de ona göre seçilmeli.
Üretimin ana girdilerinin devlet tarafından organize edilmesi lazım. Ucuzlasın, pahalansın anlamında söylemiyorum bunu. Vasıf Bey’in ifade ettiği gibi elektrik fiyatları iki katına bile çıksa biz katma değerli üretim yapabiliyorsak bu konu çok önem arz etmeyebilir. Bu noktada önemli olan organizasyon, o da devlete düşüyor. Ucuz arsa teminiyle ilgili olarak da devlet OSB’lere destek olmalı, bu çerçevede üreten insanlara ucuz kredi temin etmeli. Tabii ki konut kredisi de araba kredisi de verilsin ama sanayiciye bir öncelik tanınsın. Çünkü üretmek şu anda en zor iş. Her türlü rant fırsatı önünüzde açıkken siz tutup her türlü zorluğa göğüs gererek üretmeyi tercih ediyorsunuz. Bu insanların mutlaka iltifata ihtiyacı var.
Ahmet Şekeroğlu: Teşvikler konusunda şunu ifade edeyim: Dünyanın pek çok yerinde bu test edilmiş, denenmiş; artık firmalara özel teşvikler üretiliyor. Dünyanın gelişmiş ya da gelişmekte olan birçok ülkesinde bir firmaya yapılan desteği, o firmaya torpil yapılmış gibi algılamıyor insanlar artık. Bir sektörde yer alan firmaya o firmanın ihtiyaçlarına yönelik bir teşvik yapılıyor ve bu çok daha ciddi sonuçlar ortaya koyuyor. En güzel örneğini Güney Kore’de defalarca görmek mümkün. Teşvik konusunda artık bu mantıktan sıyrılmamız lazım. Biz inançlı insanlarız, bizim inancımızda üretim kutsal bir şeydir. Üretim yapıyor olmak olağanüstü kutsal bir şeydir. Yüzde 99’u Müslüman olan bir ülkede artık üretimin ön plana çıkartılması zaruretten öteye geçti.
Memiş Kütükcü: Ben genel olarak birkaç konuya açıklık getirmek istiyorum. Birincisi, anladığım kadarıyla OSB’mizdeki arsa tahsisleriyle ilgili bazı arkadaşların ifadeleri oldu. Şunu ifade edeyim, bu dönem yönetim kurulumuzda, OSB bütçemizin izin verdiği son imkana kadar sanayicimizin lehine tahsis şartlarını iyileştirmeye gayret ettik. 5-6 yıl evvel 4’üncü bölgenin tahsisini yaparken, tahsis şartları yüzde 25 ön avans ödemesi, geri kalan ödeme 4 yıl 4’er aylık dilimler halinde yılda 3 ödeme şeklinde düzenlenmişti. Biz bu düzenlemeyi 5’inci bölge tahsisinde yüzde 25 olan ön avans ödemesini yüzde 20’ye, 4 yıl olan ödeme süresini 6 yıla çıkardık. 6 yıl vadeli tahsis yapan bir başka OSB ben duymadım. Dolayısıyla biz sanayicilerimize OSB’nin mali kaynaklarını maksimum oranda kullandırma gayreti içinde olduk. Tabii ki peşin tahsis alan sanayicimizle, 6 yıl tahsis alan sanayicimizin hakkını adil olarak eşitleyebilmek için de yılsonlarında taksitli ödemelerine ÜFE-TÜFE/2 oranında bir maliyet yansıtıyoruz sanayicimize.
OSB’mizde şu anda 5’inci bölgede, içinden geçtiğimiz zor ekonomik şartlara rağmen 136 parsel çıkarmıştık tahsise, bunun 100’ünü tahsis etmiş durumdayız. Böyle bir ortamda 100 firmanın yatırım kararı verip tahsis almış olması, Konya’nın yatırım iştahının ve üretim kararlılığının ne ölçüde devam ettiğinin çok güçlü bir göstergesi. Bu firmaların büyük bir çoğunluğu Konya’nın yerel firmaları. Ya OSB’ye ölçek büyütmek için gelmek isteyen ya da bölgemizde olup da yine ölçek büyütmek isteyen sanayicilerimiz... Dolayısıyla Konya üretimle ilgili kararlılığını, üretimle ilgili yatırım iştahını her türlü zor yatırım şartlarına rağmen sürdüren bir şehir.
Bu konuda OSB yönetimi olarak sanayicilerimize çok güçlü bir altyapı sunmaya gayret ediyoruz. Bizden önce görev yapmış arkadaşlarımız, bugün üretim yapan sanayi altyapılarını bize sunmuşlarsa biz de bundan sonraki yatırım yapacak arkadaşlarımıza çok güçlü bir altyapı sunmaya gayret ediyoruz. Şu anda 5’inci bölgemizde devam eden altyapı yatırımlarını arkadaşlarımızın fırsatı olursa, bir panoramik geziyle bile olsa gezip görmelerini tavsiye ederiz. Şu anda değişen iklim şartlarına göre, ani inen yağışları karşılayabilmek için çok güçlü bir yağmur suyu hattı kuruyoruz. Bu hattın içinden kamyon geçebiliyor. Yani 3.80-4 metre çapında yağmur suyu hatları kuruyoruz ve bunları tahliye merkezleriyle taşıyarak deplase ediyoruz. Dolayısıyla yol, kanalizasyon, doğalgaz altyapısı, fiber optik ve elektrik altyapısı kesintisiz hizmet verecek şekilde ve merkezi SCADA merkezinden izlenerek, dijital olarak yönetilebilecek şekilde bir altyapıyla sanayicilerimize sunuluyor. Bunları büyük yatırımcılarımız çok iyi inceleyip, irdeleyip, analiz edip değerlendirebiliyorlar.
Biz altyapının maliyetinin ne denli yüksek olduğunu anlatmakta bir miktar zorlanıyoruz ama bu altyapı hizmetini almakta hiçbir zaman başarılı olamamış ya da bu altyapı hizmetini hiç hayatında görmemiş sanayi bölgeleri bunun ne anlama geldiğini çok daha iyi değerlendirebiliyor. Bu konuda yaptıklarımızı ve yapacaklarımızı yine sanayicilerimiz adına en ekonomik, en rantabl şekilde yapmaya devam ediyor olacağız önümüzdeki dönemde de.
Genel ekonomik sıkıntılarımız ve genel üretim sıkıntılarımızdan arkadaşlarımız detaylıca bahsettiler. Bunların hepsi hemen hemen tüm platformlarda konuşageldiğimiz konular zaten. Burada benim yapmak istediğim vurgu şu: Sanayicinin birkaç tane ana problemi var. Finansmana erişim, artan enerji maliyetleri, istihdam üzerindeki aşırı yükler, iç pazardaki daralma, dış pazardaki resesyon korkusu, dünyada küçülen ve daralan ekonomi ve bunun yansımaları gibi… Ülkemizin ve bölgemizin jeopolitik şartlarından kaynaklanan son dönem sıkıntıları da bunların üzerine geldi. Dolayısıyla bunların hepsiyle ayrı ayrı baş etmeye çalışan bir sektör üretim sektörü. Bu sektörün bunca sıkıntısını biliyoruz ve bunların çözümüyle ilgili de politika üretiyor olmamız lazım.
Şimdi biz özel sektörün, üretimin sıkıntılarını ülke olarak çok iyi görmeliyiz. Ancak hala ülkede yaşanan ekonomik daralmayı yeterince doğru okuyabilmiş değiliz. Öte yandan bir başka kesim de felaket tellallığına soyunmuş durumda ülkede. Ben bu iki grubu da ayırarak, daha makul, daha dengeli yorum ve analiz yapan yazarlarımızı, bilim insanlarımızı takip etmeye çalışıyorum. Evet, ülkemiz zor bir dönemden geçiyor, üretim çok zor, bu zor olan üretimi başaran sanayicilerimiz ülkeyi buraya taşıdı. Ancak bu insanların hakkını da teslim etmek zorundayız. Bu insanları motive edecek, onlara moral verecek dokunuşlar yapmaz, sektörleri cesaretlendirmez ve sanayiciyi yatırımlardan uzaklaştırırsak, ki şu anda bir uzaklaşma eğilimi var, bu durum ülkemizin geleceği açısından son derece ciddi riskler ve sıkıntılar yaratır. Dolayısıyla üretimi ve sanayiciyi destekleyen politikalara ve dokunuşlara ihtiyacımız var. Çok fazla parasal, çok fazla kaynak talebi de yok bu insanların. Yani bu insanların talebi sadece yine ülke adına, yine üretim adına yapılabileceklerle ilgili önlerinin açılması... Bu insanların hakikaten ülkede en yüksek seviyede onurlandırılması ve artık bu insanları dövmekten vazgeçilmesi gerekiyor. Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
Emre Alkin: Efendim, toplantımızı bitirmeden önce son olarak Özer Bey’e söz vermek istiyorum.
Özer Torgal: Bir beyefendi, “Verilen krediler yerine ulaştı mı” diye sormuştu. Krediyi biz ihtiyacı olan kişiye veririz. Ayrıca kredi bir itibar göstergesidir, geri alınmak üzere verilir, o yüzden de itibarlı kişilere verilir. “Çok kişi zor durumda” dendi. Hakikaten çok kişi zor durumda olabiliyor bu dönem ama sınırsız bir yapılandırma yetkimiz var. Her türlü krediyi sanayiciyi rahatlatmak adına yapılandırıyoruz şu anda. Bir de şu gösterge var: Mesela benim Konya ilindeki NPL oranım yüzde 3. Yani takip edilen kredilerin, verilen krediler içindeki payı yüzde 3. Dolayısıyla şu anda ben ortalamanın çok altındayım. Sektörün oranıysa yüzde 4,6. Konya gerçekten sözüne sadık bir yerdir. O yüzden ben kredilerimizin yerine vardığını düşünüyorum.
Konut kredisine verilen uzun vadelerin sanayiye de uygulanmasından söz edildi. Biz Banka olarak 2-3 yıl ödemesiz olmak üzere toplam 10 yıla kadar vadeye yatırım kredileri kullandırabiliyoruz. Bu kredilerin faiz oranlarının, bugünlerde konut kredilerine uygulanan faiz oranlarından yüksek olduğu muhakkak. Ancak devletimiz zaman zaman spesifik sektörlerde daralmayı bertaraf etmek adına kamu bankaları aracılığı ile böyle uygulamaları yapabilmektedir.
Firmaların kredi hacimlerinin sınırlanması konusuna gelince… Doğru, zaten her banka ona göre kredi çıkarır firmaya. Yaklaşık 50 banka var. Her banka aynı limiti açmayabilir elbette. Daha önce açılan limitlere bakılır ama şu firmaya bu kadar kredi verilir, onun üzerinde verilmez gibi bir kesin değerlendirme olamaz. Tüketicilerde ise zaten BDDK’nın ve Merkez Bankası’nın bazı sınırlamaları var. Eskiden her banka istediği kadar kredi veriyordu , şimdi veremiyorlar, mevzuat buna engel oluyor.
Teşvik sistemi hakkında da bir şeyler söylemek istiyorum. Yöresel mi olmalı sektörel mi olmalı? Bence ikisi de olmalı. Yani özellikle Güneydoğu ve Doğu Anadolu’yu kalkındırmak adına oralarda özel teşvikler olmalı ama özel yatırımlara dair herhangi bir firma, özellikle ihracata yönelik, savunma sanayiine yönelik, yüksek teknolojiye sahip bir imalat söz konuysa, Türkiye’nin neresinde olursa olsun teşvik olmalı. Herkese teşekkür ediyorum.
KONYA OSB’Yİ GELECEĞE TAŞIYACAK 10 PARAMETRE
Sanayicinin ve üretimin önü açılmalı
Üretim çok zor. Zor şartlarda bile üretim yapmayı başaran sanayiciler ülkeyi bugünlere taşıdı. Ancak ülkemiz zor bir dönemden geçiyor. Sanayiciyi motive edecek, onlara moral verecek dokunuşlar yapmaz, sektörleri cesaretlendirmez ve sanayici yatırımlardan uzaklaştırılırsa, gelecekte bu durum ciddi riskler ve sıkıntılar yaratır. Üretimi ve sanayiciyi destekleyen politikalara ve dokunuşlara ciddi oranda ihtiyaç var.
İnsan kaynağı
İnsan kaynağı sorunu, Konya’daki dört üniversiteye, onlarca meslek lisesine rağmen en büyük sorunlardan biri olmaya devam ediyor. Meslek liselerinin müfredatında sanayicilerin istek ve beklentileri, sektörlerin ihtiyaçları dikkate alınmalı. Keza üniversitelerden de analiz ve araştırma yeteneği olan mühendisler mezun olmuyor. Sanayicinin sorgulayan, yorumlayan, gelişmeye ve geliştirmeye açık mühendislik nosyonuna ihtiyacı var. Mesleki eğitimin kalitesi acilen yükseltilmeli.
Konya OSB’nin raylı sisteme ihtiyacı var
Konya OSB’de çalışan sayısı 45 binlere yaklaşmış durumda. Personel taşımalarının tamamı şirketler tarafından özel servis araçlarıyla yapılıyor. Bu nedenle yaklaşık 1700 servis aracı hizmet veriyor. Bu durum çevre, ülke ve de şirket ekonomileri için önemli maliyetleri olan bir unsur. Bunun yerine çok daha çevreci ve ekonomik olan raylı sistem ivedilikle gündeme alınmalı. Bölgenin şehirle entegrasyonunu artıracak toplu taşıma çözümleri hayata geçirilmeli.
Yenilenebilir enerjiye yönelmek kaçınılmaz
Her geçen gün artan enerji maliyetleri üretim maliyetlerini inanılmaz derecede zorlamakta. Bunun için, rüzgar, güneş, hidrojen, jeotermal gibi yenilenebilir enerji kaynaklarından faydalanılması gerekiyor. Bunun için ne yapılması gerekiyorsa yapılmalı; teşvikler, yatırımlar hatta yasal düzenlemeler bile gündeme gelebilmeli. Konya OSB’nin yenilenebilir enerji konusundaki farkındalığı yüksek ve güneş enerjisi santral kapasitesini şimdilik 4.5 MW’a çıkardı.
Ar-Ge ve markalaşma
OSB bünyesinde markalaşma üzerine komisyonlar ve birimler kurulması gerekir. Markalaşma çok ciddi bir maliyet. Bu maliyetlerin ortaklaşa karşılanabileceği bir konsorsiyum oluşturulabilirse Ar-Ge bütçelerine buradan tasarruf edilecek kısımlar aktarılabilir. Çünkü firmaların Ar-Ge bütçeleri çok zayıf. Oysa dünyadaki rakip firmaların Ar-Ge bütçeleri Konya’nın tüm yatırımından daha fazla.
Konya algısı güçlendirilmeli
Konya’nın hem toplumsal alan hem de sanayideki gücüne yönelik algı güçlendirilmeli. Konya günümüzde 200’e yakın ülkeye ihracat yapan bir şehir. Bu güçle ilgili farkındalık hem çalışanlar hem de yöneticiler nezdinde artırılmalı. Çünkü Konya yeteri kadar tanınmıyor. Konya’da da sinema, tiyatro, konser gibi etkinlikler var. Öğretmen, bankacı, doktor gibi birçok yüksek eğitimli profesyonel Konya’da yaşamayı tercih ediyor ve bu insanların gezeceği parklar, kafeler var. Ama Konya hakkında oluşan yanlış algı sorunu nedeniyle iyi bir eğitim almış beyaz yakalıları Konya’ya getirmekte zorluk yaşanıyor.
Yapılaşmada personelin yapısı ve ihtiyaçları dikkate alınmalı
KOS çevresinde yapılacak imar projeleri, bölgenin personel ihtiyacına göre yapılmalı. Vasıfsız işçiler için TOKİ onlara göre proje üretmeli, beyaz yakaysa da onların ihtiyaçlarını giderecek imar planları yapılmalı. OSB’lerdeki yapılaşmanın bu tür sosyolojik veriler dikkate alınarak, dikkatli bir şekilde gerçekleştirilmesi gerekiyor.
Çevre sorunun çözümü OSB’lerde
Çevreye duyarlı sanayileşmede ve çevre sorunlarını önlemede OSB’ler önemli bir etkiye sahip. Ancak çevre ve atık yönetimi uygulamalarında sanayicileri teşvik edici yasalar çıkarılmalı. Arıtma sistemlerine teşvik verilmesi, atıklar için imha tesislerinin yapılması gerekiyor.
Sanayi Anadolu’ya yayılmalı
Ekonominin sağlığı açısından sanayiyi Anadolu’ya yaymak lazım. İstanbul’un nüfusunu 30 milyon yapmak Türkiye için bir çözüm olamaz. Bu çerçevede OSB’leri sadece sanayi parseli olarak değil, etrafındaki yaşam alanı, okulları, alışveriş merkezleri ve diğer sosyal tesisleriyle bir bütün olarak ele almak gerekir. OSB’leri de stratejik açıdan güçlendirecek bu konuda spesifik politikalar oluşturulmalı.
Konya teşviklerden yeterli yararlanamıyor
Konya teşviklerden tam anlamıyla yararlanamıyor. Konya'nın sınır illeri teşviklerden çok iyi yararlandı . Artık Konya’ya da yatırım teşvik sisteminde öncelik verilmeli. Madem Konya iyi ilerliyor, önünü açmak lazım. İnsan kaynağının İç Anadolu’ya gelmesini sağlamak için de bu desteklere ihtiyaç var.
KONYA OSB ORTAK AKIL TOPLANTISI PDF
Konya OSB Ortak Akıl Toplantısı’na; Memiş Kütükcü (OSBÜK YKB, Konya OSB YKB, Konya Sanayi Odası YKB), Emre Alkin (Altınbaş Ün. Rektör Yrd. / Turkishtime Ortak Akıl Toplantı Moderatörü),̈ Özer Torgal (Halkbank Kobi Pazarlama-2 Daire Bşk.), Mustafa Veli Tekelioğlu (Tekelioğlu Cıvata YKB), Mustafa Büyükeğen (Safa Tarım YKB), Mehmet Ali Acar (Ardemir Döküm YKB), Ahmet Şekeroğlu (TOBB-BİS ve Şekeroğlu Kimya ve Plastik YKB), A. Vasıf İnan (MVD İnan Makina Ortağı ve Gn. Md.), Fuat Kunduracı (Sector Tarım Kimya Gıda Pazarlama YKB), Mevlüt Tosunoğlu (Bürotime YKÜ), Mustafa Ceylan (Mustafa Ceylan Endüstri YKB), Muzaffer Büyükyüzbaşıgil (Yüzbaşıgil Prefabrik İnşaat YKB), Necip Çimen (Medikal 2000 YKB), Semih Acar (Yıldız Pul Otomotiv YKB Yrd.) ve Filiz Özkan (Turkishtime YKB) katıldı.