TARIM ve GIDA SEKTÖRÜNÜN YOL HARİTASI
En Kritik 4.0: Tarım ve Gıda
Turkishtime ve BAU ortaklığında gerçekleştirdiğimiz endüstri 4.0 ortak akıl toplantılarımızın sonuncusunu tarım ve gıda sektörü üzerine gerçekleştirdik. Hem dünya hem de ülkemiz için, daha doğru ifadeyle toplumlar için çok kritik ve hassas irdelenmesi gereken bir alan olduğu herkesin hem fikir olduğu en önemli konulardan biriydi. Aslında bu özelliği dolayısıyla da diğer bütün sektörlerden daha fazla kamu ve bürokrasi ile iç içe bir sektör olduğuna vurgu yapıldı.
Tüm bu tartışmaları en iyi özetleyen iki cümle ise yine değerli sektör duayenlerinden geldi. Bunlardan bir tanesi “politikanın tarımı olmaz, tarımın politikası olur” ifadesiydi. Bir diğeri ise ‘Alim-Emir-Tacir’ modeliydi. Buna göre tarım ve endüstri 4.0’ın entegrasyonu için uzun vadeli politika ve stratejilere ihtiyacımız bulunduğu varsayımıyla akademi ve sivil topluma düşen görevin doğası gereği bu uzun vadeli politika ve stratejiler için AR-GE ve proje üretmesi, bunu emirin yani karar alıcıların değerlendirmesine sunması, emirin onayladığı projelerin ise tacir tarafından yine emirin çizdiği yasal çerçeveyle ekonomiye kazandırılması gerektiği görüşüne yer verildi.
Bununla birlikte başka bir önemli konu Türkiye’nin tarım sektöründeki bölgesel potansiyelinin çok yüksek olduğu gerçeğiydi. Bunu en güzel ifade eden cümle ise “Ülkemizi merkeze alıp 4 saatlik bir uçuş dairesi çizerseniz, bunun içinde takriben 1.7-1.8 trilyon dolarlık bir gıda ticaretinin var olduğunu görürsünüz ve burada da 1 milyar insan yaşıyor, çok ciddi bir tüketim alanı var” oldu.
Tarım 4.0’ın Türkiye’deki uygulamaları, tarım 4.0’ın istihdam, gıda güvenliği ve gıda lojistiği üzerine etkileri, potansiyeli açığa çıkarmak için markalaşma ve yerli teknoloji üretiminin önemi, endüstri 4.0’ın tarım dahil tüm sektörlere entegrasyonunda büyük veri analitiğinin en kritik alanlardan biri olduğu gibi konulara da değinilen toplantı, Türkiye’nin “tarım 4.0” için oluşturulacak yol haritasına önerilerle sona erdi.
Yine sektör liderlerinden çok fazla şey öğrendiğim verimli bir toplantı gerçekleştirdik. Emeği geçen ve katkı sağlayan herkese teşekkür eder, keyifli okumalar dilerim.
Doç. Dr. Burak Küntay
BAU Hükümet ve Liderlik Okulu Başkanı - Turkistime Toplantı Moderatörü
Toplantının sonuç raporunu .pdf olarak okumak için Tıklayınız.
Dijitalleşme ve Endüstri 4.0 Derneği liderliğinde Bahçeşehir Üniversitesi ev sahipliğinde Turkishtime tarafından düzenlenen Ortak Akıl Toplantıları’nın altıncısında bu kez tarım ve gıda sektörü temsilcileri buluştu. Tarımda Endüstri 4.0’ın yaygınlaşmasıyla, üretim maliyetlerinin düşeceği, kimyasalların kullanımının azalabileceği hatta sıfırlanacağı, böylelikle insan sağlığının korunabileceği ve verimin birkaç misli artacağı konusunda hemfikir olan sektör temsilcileri, bu geçiş sürecinde yapılması gerekenleri masaya yatırdı.
Türkiye bir tarım ülkesi. İklimsel avantajları sayesinde hemen her türlü tarım ürünün yetiştirilebildiği topraklara sahip. Tarım ve sanayi sektörleri de birbirine bağlı iki sektör. Tarımsal faaliyetler, sanayiden bağımsız olarak düşünülemez. Ekonomik gelişme sürecinde tarım ve sanayi sektörleri arasında bir paralellik sağlanamazsa dünya piyasalarındaki konjonktürlerin karşısında güçlü olmak mümkün değil. İşte bu yüzden tarım ve gıda sektöründeki endüstri 4.0 geçiş süreci ve bu süreçte izlenecek strateji çok önemli. Türkiye’de toplam 42 bin işletmeyle çalışan senede 375 milyar TL’lik GSMH yaratan bir gıda sanayi var. 42 bin işletmede 450 bin kişi çalışıyor. Gıda sanayini ülkemizdeki diğer sanayilerden ayıran en önemli özelliği ülkemizin her ilçesinde, kazasında, hatta köyünde bile olabilmesi. Yaygınlık açısından hiçbir sanayiye benzemiyor. Bahçeşehir Üniversitesi ve Turkishtime’ın birlikte düzenlediği Ortak Akıl Toplantısı’nda bir araya gelen tarım ve gıda sektörünün temsilcileri endüstri 4.0’ın sektörün gelişimi ve hak ettiği düzeye gelebilmesi için önemli bir araç olacağını düşünüyor. 4.0’ın tarıma ve gıdaya entegrasyonunun sağlık ve tasarruf getirirken, iş gücünü de hafifleteceğini ifade eden sektör temsilcileri, bu dönüşümü gerçekleştirirken üniversitelerle işbirliği yapılması gerektiğini vurguladı. Türkiye tarımının dünya ile rekabetinde daha üst sıralara tırmanabilmesi için daha katma değerli ürünler üretmesi gerektiğini kaydeden temsilciler, tarım 4.0 için bir yol haritası ihtiyacı olduğunun da altını çizdi.
Burak Küntay: Turkishtime ile gerçekleştirdiğimiz Ortak Akıl Toplantıları’nın altıncısı için buradayız. Bugüne kadar tekstil, otomotiv, bilişim, lojistik, turizm, perakende gibi çok önemli konularda bu toplantıları yaptık ama belki de şu an en önemlisini yapacağız. Çünkü Türkiye her ne olursa olsun bir tarım toplumu. Ancak ne yazık ki tarım bu kadar önemli olmasına rağmen toplumsal olarak ona bakış açımızda eskiden beri süre gelen bazı yanlışlar mevcut. Sektörlere ilişkin inovasyonlar konuşulurken tarım ne yazık ki en son akla gelen bir sektör. Oysa ki siz değerli sektör duayenlerinin tarıma yapmış olduğu teknoloji yatırımları gitgide had safhaya geliyor. Bugün burada iki tane ev sahibimiz var biri biz Bahçeşehir Üniversitesi, diğeri de Dijitalleşme ve Endüstri 4.0 Derneği. Bu yüzden açılış konuşmasını yapması için Derneğin Başkanı değerli Ali Rıza Ersoy beyefendiye de sözü vereceğim. Burada konuşacaklarımızı üçe bölelim. Birinci bölümde dijitalleşme ve endüstri 4.0 alanlarında tarım sektörünün bulunduğu konumu, ikinci bölümde de bu dönüşüme bağlı yapılabilecek gelişmeler ne olabilir, 4.0 tarıma uygun mu, uydurulabilir mi, yapılıyorsa hangi noktalarda neler yapılabilir konularını konuşalım. Son olarak da endüstri 4.0’ın sektöre entegrasyonu sırasında devletten ve üniversitelerden beklentileriniz nedir konusunu ele alacağız.
Ali Rıza Ersoy: 2010 yılından itibaren batının sanayi üretimi doğunun gerisinde kalmaya başlayınca batıda panik baş gösteriyor. Bu paniğin ilk reaksiyonunu Almanya’da görüyoruz. Alman Federal hükümeti 2013 yılında yaklaşık 40-50 kişilik bir takım kuruyor. Bu takımda benim de bünyesinde çalıştığım Siemens’ten 10 kişi, kamu, üniversiteler, sanayiciler ve teknoloji üreticisi şirketler var. Bu ekip bir yıl süresince çalışıp bir yol haritası hazırlıyorlar ve 2013 yılının sonunda da dünyaya endüstri 3.0’dan 4.0’a geçişin planını açıklıyorlar. Hepinizin malumu olduğu gibi endüstri 4.0 kavramı işte böyle ortaya çıkıyor. Yani başlangıç sebebi batının krallığını doğuya kaptırması ve Almanya’nın buna ilk reaksiyonu gösteren batı ülkesi olması. Akabinde dünyanın en büyük sanayi fuarı Hannover Messe’nin mottosu 2015 yılında endüstri 4.0 olarak belirleniyor ve böylece sadece Alman sanayiciler değil, bütün dünya sanayicileri 4.0’ı konuşmaya başlıyor. Hemen arkasından biz bu manifesto açıklandıktan 10 ay sonra Türkiye Siemens olarak ülkemizde büyük bir basın toplantısı düzenliyoruz ve diyoruz ki: “Birinci sanayi devrimini birkaç yüzyıl, ikinciyi, üçüncüyü 40-50 yıl ıskaladık, ne olur gelin şu 4. sanayi devrimini ıskalamayalım.” Ve bugün çok net biliyoruz ki Türkiye, 4.0’ı ıskalamıyor. Sadece ben şirketim adına bugüne kadar 170’ten fazla etkinlikte 50 binden fazla sanayici, 10 binden fazla öğrenciyle ile göz göze geldim. 2016 yılının başındaki Davos’taki motto da 4.0 olunca bu sefer sadece sanayiciler değil, işletmeciler, hukukçular, finansçılar da 4.0’ı konuşmaya başladı. Türkiye’nin Davos’u olarak adlandırılan Uludağ’daki Türk Ekonomi Forumu’nun da konusu 4.0 olunca ülkemizde bu konu daha yaygın konuşulmaya başlandı, ardından TÜSİAD'ın 4.0 raporu açıklandı. Medya çok yakın ilgi gösterdi ve gerisini hepimiz biliyoruz zaten. Bugün gelinen noktada neredeyse her şeyin sonuna 4.0 konmaya başladı. Aslında 4.0, dijitalleşmekten başka bir şey değil. Burada bulunma sebebimiz: Tarım 4.0. Ben 32 yıl çalıştığım Siemens’ten emekli olduktan sonra köy çocuğu olduğum ve toprağı çok özlediğim için memleketim Urla’ya döndüm ve bundan bir yıl kadar önce işte bu Tarım 4.0’la karşılaştım. Tarım bilgim ve görgüm yok, sizler çok daha iyi biliyorsunuz ama inşallah olacak. Tarım 4.0 konusunda ne yapabiliriz diye araştırırken İzmir’de düzenlenen ülkemizin en büyük tarım fuarının mottosunun geçen yıl 4.0 yapma kararını aldık. Daha fazla nasıl yaygınlaşabiliriz diye düşünürken de Dijitalleşme ve Endüstri 4.0 Derneği’ni kurmaya karar verdik. Sadece dijitalleşme demedik çünkü endüstri 4.0 öncelikli konular olsun ama asıl ülkenin dijitalleşmesinin önünü açalım istedik. Dernek çok yeni, Kasım ayında açıldı. Dokuz şirket bir araya geldik. Altı aydır, web sitesi, eğitimler, akademik çalışmalar, pazar yeri araştırmaları gibi faaliyetler yapıyoruz. Önümüzdeki aylar ve yıllarda faydalı işler yapmak için elimizden geleni yapacağız.
Müjdat Sezer: İstanbul Su Ürünleri ve Hayvansal Mamuller İhracatçıları Birliği Başkanıyım. 40 senedir bu sektörün içinde olan biri olarak tavukçuluk veya hayvancılık olsun, geçmişte bir endüstri olarak kabul edilmediğimizi görmekten üzüntü duyduğumu söyleyerek söze başlamak istiyorum. Ama son 5-10 yıldır gerek dünyada, gerek Türkiye’de bu işin bir endüstri olduğu artık kabul edilmiş durumda. Tarım ve hayvancılık, kesinlikle endüstri 4.0 ile ilgili bir konudur, öncelikle bunu vurgulamak isterim. Hayvancılığın birincil tedarikçisi tarımdır. Tarım, yine üzülerek söylüyorum, ne yazık ki ülkemizde gerektiği ilgiyi görememektedir. Oysa ki tarıma biraz daha fazla ilgi gösterilse gerek üretim, gerek kalite açısından şimdi çok daha güzel bir konumda olurduk. Tarıma bugünkünden en az 10 misli önem verilmesi gerekmektedir. Kaldı ki beyaz et olsun, diğer hayvancılık sektörlerinde olsun, ana girdi ham maddesinin oldukça büyük bir kısmı ithal edilmek zorundadır. Ben İhracatçılar Birliği Başkanı olarak bir malı ihraç ederken her zaman şunu düşünmüşümdür; evet bu malı satıp, bu kadar dolar gelir getirdik ama bu malı üretmek için ne kadar dolar dışarıya ödedik? İşte bunun hesabını yapmak zorundayız. Tarımla ilgili diğer sektörlerde olsun; meyve ve sebzede olsun çok verimli topraklara ve iklime sahibiz. Yineliyorum; tarıma daha fazla önem verilmesi şarttır. Buna bağlı olarak endüstri 4.0 konusuna gelirsek; tabii ki bu işin duayenleri benden çok daha iyi bileceklerdir ama; siz bir tarlayı endüstri 4.0’a uygun olarak ekebilir, sulayabilir, toplayabilirsiniz. Bunların otomasyonlaşması dünyada çok daha yaygın olarak kullanılıyor. Dijitalleştirilmesi en kolay olan yerler. Bunun gıda kısmına da bakarsak. Türkiye’de beyaz et sektörü dünya kalitesinde ürünler üretebilecek durumdadır. Japonya bile bizim kalitemizi kabul etmiş ve ihracat yaptığımız ülkeler arasına girmiştir. Bizim sektörümüz oldukça emek yoğun bir işe dayalı, inanılmaz bir biçimde insanların kas gücüyle çalıştığı bir ortam. İşte bu da bizi endüstri 4.0’a götürüyor. Çok robotlaşmaya uygun bir sektör. Bu noktada konu buna yapılması gereken yatırıma geliyor. Bunlar ayrı konular tabii. Son olarak tarım ve hayvancılıktaki önemli bir konuya dikkat çekmek isterim: Bürokrasi. Tarım ve hayvancılık, diğer sektörlere göre çok daha bürokrasiyle iç içe olan bir sektör. Özelikle tarım, siyaset ve bürokrasinin ortaklaşa gitmesi gereken bir yer. Yapılacak o kadar çok şey var ki, ama önce bakanlık adı önemli değil bürokrasiye endüstri 4.0’ın ne olduğunu, tarım politikalarında neler yapılması gerektiğini gerek üniversiteler, gerek biz sektör temsilcileri olarak iyi anlatabilmeliyiz. Tarım bürokrasinin buna çok ihtiyacı olduğunu bulunduğum platformlarda her zaman görüyorum.
Rint Akyüz: Öncelikle tarım ve gıdayı kısmen ayırmak istiyorum. Tarım gıdanın olmazsa olmaz bir komponentidir ama tarımın ve gıdanın içindeki sanayi faaliyetlerini ikiye ayırmak lazım. Türkiye’de toplam 42 bin işletmeyle çalışan senede 375 milyar TL’lik GSMH yaratan bir gıda sanayi var. Bu sanayi, AB sanayisine birebir çok yakın. Ülkemizdeki sanayinin % 98’i KOBİ. 42 bin işletmede 450 bin kişi çalışıyor, demek ki işletme başına 10 kişi filan düşüyor. Ama gıda ve içecek sanayini diğer sanayilerden ayıran en önemli unsurlardan bir tanesi konsantrasyon meselesi. Diğer sanayileri alıp işte demir çeliği Karabük-Ereğli arasına belli bir eksene sıkıştırabilirsiniz, otomotivi Bursa-Kocaeli eksenine bir yere koyabilirsiniz ama gıda sanayi Türkiye’nin her ilçesinde, kazasında var. Bir kere yaygınlık açısından hiçbir sanayiye benzemiyor. %2’lik paya sahip büyük şirket sayısı, aslında ufak gibi görünüyor ama, üretime gelince neredeyse %50’ye yaklaşıyor. Yani tüm tarım ve gıda üretimini yapan büyük gıda şirketlerinin sayısı %2 ama üretimde %45’in üzerindeler. Bu yapı AB’ye çok benziyor. AB de gıda sanayine gerekli önemi 15 sene önce vermeye başlamıştır. Son 10 senedir gıda, Avrupa’nın en büyük sektörüdür; AB’nin GSMH’sinin %13’ü gıda oluşturur. Biz şu anda Türkiye olarak 2. ve 3. sıra arasında dolaşıyoruz. Bizim Türkiye Gıda ve İçecek Sanayi Dernekleri Federasyonu’muz (TGDF), aslında gıda sektörünün en büyük temsilcisi; içinde gıda ile ilgili tüm üretim birimlerini temsil ediyor. Sanayi 4.0 meselesiyle TGDF çok heyecenlandı. Bu 4.0’ın dünyada iki tane öncüsü var: Siemens ve General Electric. Biz işte bu ikisiyle de birer toplantı yaptık. Sanayi 4.0 nedir, bizim buna nasıl bakmamız lazım, nasıl uygularız diye bize ders verdiler. Gıda sanayini burada ister istemez ikiye ayırmak zorundasınız. %98’i bir kenara koyalım bir kere, çünkü örneğin fırın da bir gıda sanayi, o da bir işletme. Ama diğer %2’nin Sanayi 4.0’la gideceği çok yol var. Bunun için de doğru tespitler yapmak lazım. AB gıda sanayi 1.1 trilyon Euro üretim yapıyor. Bizdeki rakamı az önce söyledim 375 milyar TL, bu rakamı AB ile kıyasladığınız zaman onların tamamen %10’u olduğumuzu göreceğiz. AB’ye son giren 11 ülkenin toplamı bir Türkiye etmiyor aslında. Bizim bunun da farkında olmamız lazım. Türkiye’nin etrafında çok ihracatçılar var diye söylüyorum, ülkemizi merkeze alıp 4 saatlik bir uçuş dairesi çizerseniz, bunun içinde takriben 1.7-1.8 trilyon dolarlık bir gıda ticaretinin var olduğunu görürüsünüz. Ve burada da 1 milyar insan yaşıyor, çok ciddi bir tüketim alanı var. Bizim bu alanlara ulaşabilme imkanımız var. Türkiye’nin daima çok büyük özellikleri, imkanları, avantajları mevcut ama bunun yanında da dezavantajları var. Ülkemizin bulunduğu coğrafyanın jeopolitik önemi, bizi hem çok güçlü kılıyor hem de yanı sıra çok büyük sıkıntılar getiriyor. Serbest bir piyasa ortamı bulmadan bu şartlar altında büyüyüp ileri gitmemiz mümkün değil. Serbest piyasanın adı olmasına rağmen serbest olmaması en önemli konumuz; ülkemizde serbest piyasa dinamikleri maalesef çalışmıyor. Dünyada tarımını sanayisine entegre edemeyen hiçbir ülkenin kalkınması mümkün değilken, bu çerçevede bizim ülkemizde de devletin düzenleyici rolüne geri dönüp, idareci rolünü bırakıyor olması lazım. Benim en büyük özlemlerimden biri bu. Çünkü bizim sektör olarak çok büyük kabiliyetimiz ve avantajımız var.
Burak Küntay: Sayın Halim Aydın, MÜSİAD’ta çok önemli bir konumda bulunuyorsunuz, aynı zamanda bir iş adamısınız. Olaylara akademik perspektiften de bakabiliyorsunuz. Rint Bey’in burada önemli bir eleştirisi var. Özel sektör tecrübelerinizi bir kenara bırakıp devlet yerine kendinizi koysanız sizce bu sorun aşılabilir mi, aşılmalı mı?
Halim Aydın: Aşılabilir elbette. Türkiye’nin siyaseti genelde çıktıları çabuk olan projeler üzerinden yapılır; çünkü siyaset popülariteyi sever, çünkü kısa sürede oya dönüştürür. Bilindiği üzere demokratik ülkelerde de seçimler sık sık yapılmaktadır. Çıktıları çabuk olan projeler de bu işe çok hizmet eder. Ben bir siyasetçi değilim, bir sosyal dernek temsilcisi olarak yıllarca takiplerim sonucunda bunu gördüm. Üniversiteler ve sivil toplum örgütleri ise uzun süreli projelerin, sivil toplum yararına olanların sahipleri konumunda olmalıdırlar. O yüzden de büyük projelerin başarılı olabilmesi için şu 3 önemli sacayağının birlikte/bir arada olması şarttır: Emir, Alim ve Tacir. Alim, Ar-Ge yapar, proje üretir, Emir’in önüne koyar, tüccar da bu projeleri Emir’in hukuki vs. desteği-teşviki ile ekonomiye dönüştürür. İşte bu üç sacayağı uzun ve büyük projelerde bir araya gelmedikçe biz bu problemleri aşamayız. Sanırım sorunuzun cevabı için bu bence yeterli bir açıklama olsa gerek. Ben, bitki beslemeciyim. Tarımda sanayi 4.0’a bu çerçevede bakacak olursam; biz tarımda 4.0’ın neresindeyiz? Seralarda başındayız, açık tarlalarda biraz uzağındayız, duvar bitkilerinde ise biraz da içerisindeyiz. Ben üç sektöre de besleme ürünleri üreten bir kişiyim-şirketim. Bana 4.0 bu sektöre ne getirecek diye sorsanız sağlık, tasarruf getirip iş gücünü hafifletecek derim. Bundan 10 yıl önce Ceylanpınar’da uydu ile idare edilen ilaçlama traktörüne bindiğimde aynı yere iki doz ilacın düşmesinin engellenebildiğini gördüm. Sağlık açısından bu çok önemli. Yine bir 7-8 sene önce Süleyman Demirel Üniversitesi’nin elma ile ilgili bir Ar-Ge çalışmasına tanık oldum. Elma ağaçlarına koydukları bir çiple kara lekeyi önceden haber alabiliyorlar ve böylelikle 4 saat önce ilaçlama yapabiliyorlardı. İlaçlama tabii traktörle yapılıyordu. İşte o büyük veri dediğimiz o veriler elde edildiğinde bu verilerden komut alacak insansız traktörler harekete geçecek, doğru zamanda, doğru dozda ve doğru metotla bitkilere koruma sağlayacak. Yani gelecekte tarımda sanayi 4.0 sayesinde; sulama, gübreleme ve ilaçlama aletleri otomatik, birbiri ile uyumlu ve entegre olarak çalışacak kara leke, külleme ve fungusal hastalıklar bitkilere gelmeden, makineler harekete geçecek ve bu şekilde ilaçlama ve gübrelemeyle hem sağlıklı besleme hem tasarruf sağlanmış olacak. İlaçların kalıntı problemi de nispeten çözülmüş olacaktır. Artık yapraklara bakarak nitrat birikmesini pH’sını ve bir sürü arızaları-noksanlıkları teşhis edilebiliniyor daha iyisi tarımda sanayi 4.0’la ileri derecede yapılabilinecek. Yani elektronik olarak noksanlık/fazlalıklar teşhis edilecek ve gübrelerin kullanım miktarları ona göre belirlenecek ve nitratlar insanlara ulaşmayacak. Büyük 20 bin dönümlük arazilerde bunların bazılarının başlamış olduğunu sevinerek görüyorum. Mesela Atasancak tarım alanında bunların bir kısmı uygulanıyor. Öte yandan duvar bitkileri için de artık akıllı vanalar, programlar yapılıyor. Sulama veya gübrelemeyi istenen saatte, istenen miktarda yapmak mümkün. Seralarda sanayi 4.0’ı temsil edecek, henüz tam dijitalleşme yok. Eğer bu sağlanırsa toprakta ilaç vs. kalıntıları, çoraklaşma gibi problemlerin de çözümlerini kolaylaştıracaktır. Bizim MÜSİAD olarak en çok ilgilendiğimiz sahalardan bir tanesi Türkiye’de tarımın stratejik olarak tasnifi konusudur. Dünyada 8 milyara yakın insan yaşıyor, bunlardan 6 milyarı konvansiyonel, 2 milyarı da fonksiyonel tüketici. Fonksiyonelle organik, koşer, vejetaryen, helal gıda gibi özel gıdaları kastediyoruz. Dijitalleşmenin kontrol ve denetim alanlarına yayılmasıyla insan sağlığına en büyük katkı sağlanacaktır. Siz eğer domuzdan sığır ve/veya koyuna gen aktarılarak üretilen GDO’lu bir eti helal gıdada kullanmak istemiyorsanız bu dijitalleşme sayesinde başından engellenebilir ve bir sürü kritik noktaların denetimler ine gerek kalmaz. Gıda da 4.0’la dijitalleşme sağlanırsa, sağlık ve tasarruf alanlarında çok büyük ilerleme sağlanacaktır. İşgücü konusuna gelince; bizim şu anki tarımdaki işgücümüzün büyük kısmını yurt dışından gelen muhacirlerden sağlamaktayız. Tarlalarda makineleşme arttıkça o insanların refahını sağlayacak bir ekonomi oluşabilecek. Böylece insanlar daha az çalışarak daha fazla kendilerine zaman ayırabilecek diye düşünüyorum.
Melisa Tokgöz Mutlu: Ben İstanbul Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği Başkanıyım. Rint Bey, gıda tarafını konuştu. Ben biraz ihracat ve tarım tarafını konuşmak istiyorum. Türkiye, bir tarım ülkesi. Benim bulunduğum ortamlarda ilk sorduğum soru şu: Tarım, size ne ifade ediyor? Özellikle burada ben meyve-sebzeyle ilgiliyim ama bu işte hububat var fındık var vs… Biz çıkan meyve-sebzeyi işliyoruz, dolayısıyla endüstriyi konuştuğunuz zaman dijitalleşmeyi de konuşmuş oluyoruz. Ama maalesef ki, herkes tarıma bizim baktığımız kadar önemli bir düzeyde bakmıyor. Bazı rakamlar vereceğim: Sadece meyve-sebze sektörüne baktığınız zaman 250 bin tarımsal ürün tedarikçisi söz konusu. 6 bin 100 ton toplam hammadde kullanılıyor. 2 milyon dekar toplam ekili alanımız var. Tarlada veya fabrikada çalışan toplam 850 bin işçi mevcut. Sektörün net döviz girdisi de yaklaşık 1.2 milyar dolar. Eğer konuştuğumuz gibi tarıma yeteri kadar önem verilir, üretim arttırılır ve bir sonraki etapta dijitalleştirilirse ülkemizde tarım alır başını gider. Ve Rint Bey’in söylediği gibi 4 saatlik uçuşla ulaşabileceğimiz 1 milyarlık insana da çok büyük bir hammadde kaynağı olur. Tarım sektörünün en büyük özelliği bir çok işçiye ekmek kapısı olmasıdır; tamamıyla dijitalleşmesi bu insanları sistemin dışında bırakır. Bu insanları biz bir şekilde tarıma dahil edip günün sonunda ekonomiye katmamız gerekir. Yoksa şu anda yaşadığımız gibi bu insanlar bize daha sonra problem olarak geri dönerler. Şu andaki en büyük problemlerimizden biri bu. Konya Ereğlisi’ndeki fabrikamızda biz bırakın meyveyi toplayacak, fabrikalarda çalışacak insan bulamıyoruz. Niye bulamıyoruz, çünkü çalışmayı tercih etmiyorlar. Eğer biz tarıma destek verir, onu iyileştirirsek ihracatımız artar. Tarım girdisini de ithal etmek zorunda kalmayız ve desteklemek zorunda kaldığımız toplumun bir kesimine de ekmek parası olmasını sağlarız. Onlara biz zamanında dijitalleşmeyle ‘hangi gün ne kadar yağmur yağacak’ veya ‘hangi ağaca ne kadar ilaç atacak’ gibi konularda bilgileri verebilirsek; toprağını analiz ettirip ne yetiştirirse ne kadar verim alacağını önceden söyleyebilirsek her şeyden önce büyük şehirlere göçü engellemiş oluruz. İşte bu yüzden tarımın ne kadar önemli olduğunu anlatmak gerekiyor. Ben her yerde şunu söylüyorum: Dünyada şu anda bir ekonomik kriz var, kimse gidip araba almak için sıraya girmiyor ama her gün herkes yemek yemek zorunda. Ve bunun da kaynağı tarım. O yüzden tarıma önem vermeliyiz, endüstrileştirmeliyiz, dijitalleştirmeliyiz, toplumla entegre hale getirmeliyiz.
Burak Küntay: Acaba bu sektörün içinde çalışanlar 4.0 algısına haiz mi? Bu konuya da değinirsek çok iyi olacak.
Bedri Girit: Ege Su Ürünleri ve Hayvansal Mamuller İhracatçıları Birliği Başkanı’yım. Biz tarımdan daha çok ara bir istasyondayız. Hayvancılık sektörü olarak beslenebilmemiz için tarıma ihtiyacımız var. Kuluçkahanelerden tutun diğer bütün tesislerimizde teknolojinin son olanakları kullanılmakta. Bir anaç tavuğun ona sağladığı tüm imkanları makine ortamında sağlayabiliyoruz, 21 günde civcivlerimiz çıkıyor. Bir başka örnek kesimhanelerden vereyim; tavuklar giderken x-ray cihazlarıyla filmleri çekiliyor herhangi bir problemi varsa onlar bütün tavuk olarak sizin sofranıza gelmiyor. Örneklerde görüldüğü gibi aslında sektör olarak 4.0’ı bazı ünitelerde kullanıyoruz ama yeterli düzeyde değil elbette. Yem hammaddelerin yetiştirilmesi konusunda daha fazla kullanılması ve önceliğin orada olması gerektiğini düşünüyoruz. Ben, İhracatçılar Birliği’ni temsilen de burada olduğum için biraz ihracat konusuna odaklanmak istiyorum. Yılın ilk 4 ayında Türkiye geneli ihracatımız 54 milyar dolara gelmiş durumda. Geçen yılın aynı dönemine göre %10.4’lük artış söz konusu. Bizim içinde bulunduğumuz yani hayvansal ürünler sektörü ise %20.2 büyüme kaydetmiştir. Görüldüğü üzere bizler aslında ülkemizin genel ihracat değerleri üzerinde büyümekteyiz. Tarımın ise tüm ihracatın içinden aldığı pay %13.7. Acaba nüfusumuzun yüzde kaçı tarımla uğraşıyor merak ediyorum. Nerede hangi ürünü yetiştireceğimize kendimiz karar veremiyoruz, iklimler karar veriyor. İşte endüstri 4.0’dan beklentimiz bu alanda öne çıkıyor. Nerede, hangi hayvanı yetiştireceğimize tamam iklim karar veriyor ama bunun senkronizasyonu veya modernizasyonu konusunda teknolojiden faydalanmak istiyoruz. Dünyaya baktığımızda ihracatın gelişmişlik ve sektörel derinliğin göstergesi olduğunu görüyoruz. Örneğin alabalık ve çipura üretimimizin yaklaşık %20-35’i arasındaki oranını ihraç ediyoruz. Kanatlı sektöründe yumurtada %25-28 bantında, kanatlı etinde %25 civarında ihracatımız var. Yani toplam üretiminizin ne kadarını ihracat yapıyorsanız o sektörde derinlik oluyor. O sektör, sadece iç piyasaya mal vermediği için dünyanın beklentilerine cevap veren düzeyde bunu yapmak zorunda. Bu manada özellikle endüstri 4.0’ın bizim sektörümüze girmesinin dünyadan aldığımız payı yükselteceğini düşünüyoruz. Balık, süt ürünleri, kanatlı sektöründe gerek yumurtada gerekse ette dünyanın en büyük ilk 10 üreticileri içindeyiz. İhracat potansiyelimizin aslında şu anki rakamdan çok daha fazla olması gerekiyor. Sürdürülebilir ihracat veya maliyetlerimiz için mutlaka farklı bir şeyler yapmak zorundayız. Ben şunu özellikle vurgulamak istiyorum: Bana göre politikanın tarımı olmaz, tarımın politikası olur. Siyasilerle ortak paydamız işte bu olmalı.
Burak Küntay: Teknoloji, sahaya inip evlerinize girdiğinizde kullanılabilir oluyor. Aynı şey Endüstri 4.0 için de geçerli. Fiyat analizi, kullanılabilirliği ve gerçekten maliyet düşürücülüğünü hesapladığınızda tarım sektörü henüz bahsedilen muazzam gelişmeleri sizce bu noktada entegre etmeye hazır mı?
Melih İşliel: Ben ‘Endüstri 4.0’da bu yatırımları yapmaya hazır mıyız?’ konusuna değinmek istiyorum. Çok uygun bir coğrafyadayız, çok yere erişimimiz var ama hayvansal gıda sanayisi dendiğinde Türkiye’de akla sütçülük, süt ürünleri, kanatlı eti ve yumurta ve balık geliyor. Kırmızı etle ilgili konuşmak istemiyorum. Süt ve balık ön planda bazı şeyler söylemek istiyorum. Türkiye, toplam hayvansal ürün ihracatının yaklaşık %40’ını Irak’a yapıyor. Yumurtada bu oran %80. Bu komşu ülkede yokluktan ve sanayinin yeteri kadar gelişmemesinden kaynaklanan bir fırsat söz konusu. Balıkta ise bütün dünyaya herhangi bir kısıtlama olamadan ihracat yapabiliyoruz. Süt ürünlerinin AB’ye ihracatı yasak. Kanatlı eti ve yumurtanın da AB’ye ihracatı yasak. Birtakım siyasi ve hayvan hastalıkları bahane edilerek ihracat yasağı gelmiş durumda. Süt, çok yüksek vergilerle korumacılık altında ancak ihracat yapılabiliyor. Süt ürünlerinin ihracatı Ortadoğu’da yoğun bir şekilde mümkün. Şimdi bu perspektifle bakıldığında şunu göreceğiz: Mesela mısır en önemli hammadde, üretimine devlet karar veriyor. Soya grubunda da ülkemiz büyük ölçüde ithalatçı, ihtiyacın %3-5’ini bile karşılayamaz konumda. Biz bu kadar büyük datayı yakalasak toplasak da bununla ilgili Türkiye’de yeteri kadar bu bilginin işlenebileceği yazılımı geliştiremezken, buna uygun bir şekilde teknolojiyi ucuza mal edemediğiniz takdirde artan maliyetleri de göz önünde bulundurarak zaten rekabet etme şansınız yok. Çok büyük markalar yaratamazken bu işin neresinden girmeliyiz, ne zaman girmeli ve ne kadar para harcamalıyız esas sorular bunlar. Bu işin neresinde olmalıyız, işin ekonomik tarafındaki cevap işte buralarda olmalı. Bize benzeyen ülkeleri incelemeliyiz. Ülkemizde önemli bir işsizlik sorunu olduğu da bir gerçek. Öte yandan eğitim konusunda da zayıf yönlerimiz çok. Niteliksiz işgücü bulmakta da sorunumuz var. Bu yüzden otomasyon önemli. Gıda sanayinde sezonluk işçi veya ucuz işgücü ile kaliteyi yakalamak mümkün değil. İşin bu tarafını çözmekte zorlanırken, işsizlik diye gerçekten ciddi bir üniversite mezunu sayısı olmasına ve bunlara iş alanları yaratılamazken gerekli bu dönüşüm, bilgi işleme, yazılım geliştirme tarafında yol alamazken tutup biz bu işe ne kadar hazırız, ne zaman yatırımı yapmalıyız, rekabetçilik anlamında da bu bize ne getirecek bunları iyi özümsememiz lazım. Bu geçişi ne zaman yapmalıyızın cevabını bulmalıyız. Bizim sektörlerimiz 2. ve 3. sanayi devrimleri arasında gidip gelen sektörler. Bu dönüşümü rekabetçi olabilmek, değer yaratabilmek için yapmalıyız.
Tanzer Bilgen: Endüstri 4.0 amaç mı, araç mı? Öncelikle bu soruya yanıt vermek lazım. Buradakilerin de ortak kanısı araç olduğu yönünde. Bizler de araç olarak görüyoruz, amacımız da tarım endüstrimizi büyütmek. Şu andaki tarım endüstrisindeki 62 milyar dolarlık olan bir değeri 150-180 veya 200’e çıkartmak gibi bir hedefimiz olmalı. Ben kısaca bunu nasıl yapmamız gerektiğine ilişkin stratejiyle başlayıp ondan sonra endüstri 4.0’a ve tarım 4.0’a değineceğim. Tarımda bilgiye dayalı iş yapış modelleri nereye oturuyor onlardan da söz etmek istiyorum. Öncelikle mevcut ürün portföyümüzle bu rakamları 2-3’e katlamamız mümkün değil; ürün portföyümüzü değiştirmemiz gerekiyor. Az önce gıda ticaretinde dünyadaki 1.8 trilyon dolarlık bir ekonomiden söz edildi. Bu rakamın içinde olan ülkelerden çoğu iklim olarak o ticaretini yaptıkları meyve-sebzeyi üretebilecek uygunluğa sahip olmamalarına rağmen bunu başaran ülkeler. Dolayısıyla bizim bir kere ürün portföyümüzü değiştirerek, yüksek değerli ürünlerin tarım alanları içindeki yerini arttırmamız gerekiyor. O ürünler hangi ürünler, o ürünleri hangi şekilde işleyip, ne şekilde ambalajlayacağız ve bunları nasıl pazarlayacağız? İşte temel sorular bunlar. Bir ürünün arkasında bir hikayesi olduğu zaman değeri artıyor. Kalıntısız, isteğe uygun veya bir market için spesifik üretilmiş olması ve minimum zamanda dağıtılabilmesi yani ulaşımının hızı pazarlamadaki gücü artırıyor. Bir başka önemli konu lojistik. Dolaysıyla ülkemizdeki bu izlenecek strateji, sadece tarlalardaki çiftçileri ve onlardan yetiştirdikleri ürün alıp satanları değil, değer zincirindeki bütün aktörleri ilgilendiriyor. Bu zincirdeki eksiklerden bir tanesi de pazarlama. Pazarlama tarafında zayıf olduğumuzu düşünüyorum. Bir örnek vermek gerekirse Unilever, Procter and Gamble kalitesinde insanların çalıştığı kendimize ait pazarlama şirketlerimizin olması lazım. Dağıtım alanında da pazara erişimi hızlandırmak için yurtdışındaki belli başlı yerel dağıtıcıları satın almamız gerekiyor. Bu saydıklarım genel olarak stratejik olarak yapmamız gerektiğine inandığım konular. Peki tarım 4.0 denilince aklımıza neler geliyor? Burada üç önemli konu var: Verim, izlenebilirlik ve portföy yönetimi. Verim konusunda tarımsal ve finansal operasyonlar diye iki önemli başlık söz konusu. Bir çifçinin diğerlerinden neden daha iyi olduğunun iki nedeni var. Birincisi teknik bilgi; yani ben patatesi nasıl ekip, yetiştireceğim, işleyeceğim. İkincisi de denetim; yani ben ne kadar çalışkanım tarlama ne sıklıkta gidiyorum, problemleri zamanında görüp müdahale edebiliyor muyum? İşte bu iki konuyu siz birleştirebiliyorsanız başarılı bir çiftçi olma yolunda adımlar atmaya başlıyorsunuz. Peki teknoloji geldiği zaman burada neler değişecek? Özellikle denetim alanında işler çok daha kolaylaşacak. Örneğin bir mısır tarlanız var, 100 dekar bir alan. Siz bu tarlayı 4 günde bir ancak %5’ini dolaşabiliyorsunuz. Çünkü mısır bitkisinin boyu uzun, bir köşeden diğer köşeye dolaşıp sadece %5’ini denetleyebiliyorsunuz. Şu anda bizim üzerinde çalıştığımız teknolojilerden bir tanesi uydu üzerinden tarla takibi sağlamak; tüm Türkiye’yi her gün takip edebiliyoruz. Yani tarlanızı 4 günde bir yerine her gün; %5’i yerine tamamını takip edip problemli alanı direkt görebiliyorsunuz. Böylece %80 verim arttırabilirsiniz. Bir diğer konu ilaçlama. Üç şeyi takip etmemiz gerekiyor hava, toprak ve bitki. Toprakla hava ne kadar sulayacağımızı belirleyen faktörlerden bir tanesi. Havaya bağlı olarak toprağın belli bir eşik seviyesine kadar nemini sağlamamız lazım. Hava bir yandan da en önemli kalıntı yaratan problemlerden bir tanesi olan mantar türü hastalıklara da neden oluyor. Bunun için doğru zamanda doğru miktarda müdahale etmenizi kolaylaştıracak yöntemler geliştirmek için havayı takip etmemiz şart. Bir başka konu finansal verimsizlik.Mesela çiftçilerin toplam tarımsal finansmanının %45’i bankalar tarafından sağlanıyor, geri kalanını piyasalar sağlıyor. Çiftçiler halen doğru ve düzgün finansmana erişemiyor. Bankaların da çiftçi bazında bir kredi derecelendirme veya performans sistemleri yok. Bölgesel kar-zarar ve nakit akışı tablolarına dayanan bir yöntem var. Finansal tarafta da dijitalleşmenin işi kolaylaştıracağını düşünüyorum. Çünkü çiftçinin performansını uydu üzerinden takip etmek mümkün. İzlenebilirlik konusuna gelince; iyi geliri olan pazarlardaki müşteriler, ürünün nereden geldiğini, ilaçlı olup olmadığını takip edip görebilmek istiyorlar. Dolayısıyla kalıntı ve kalitenin izlenmesi konusu dijitalleşmemiz gereken alanlardan bir tanesi. Son konu portföy yönetimi; portakaldan bir örnek vereceğim. Yaş sebze-meyve ihracatında örneğin İngiltere’den TESKO’dan 4 bin ton portakal isteniyor. Diyelim ki bunun fiyatı 1.5 dolar. Bizim bu taraftaki işleyiciler diyor ki, tamam benim bunu yapmam için 15 bin mal toplamam gerekiyor. Çünkü kimin nerede, ne kadar, ne kalitede mal ürettiği bilinmiyor. Onları ayrıştırma tesislerinde A-B-C kaliteye ayırıyor. 4 bin ton A kaliteyi ancak 15 bin tonun içinden seçip satabiliyor. Burada çiftçilerin takip edilip nasıl ürün kalitesini arttıracağına yönelik öneriler götürmek gerektiği ortaya çıkıyor. Bu da teknoloji kullanılarak yapılabilir.
Selim Uçer: Ben işin finansal boyutundan devam etmek istiyorum. Zaten sorulardan bir tanesi ‘finansal yatırım yapmaya hazır mıyız?’dı. Yatırımı yapabilmek için iki önemli konu var; biri teknolojiyi kendimiz üretebilmeliyiz konusu. Üretebilmeliyiz ki, uygun seviyelere gelelim. İkincisi de doğru modelle sunmalıyız. Tarımda ortada bir toprak, tarla var, üzerine tohum atıyoruz, işçiliğimizi koyuyoruz, traktörle sürüyoruz, gübreliyoruz, ilaçlıyoruz. Bunun yanı sıra finansman, bilgi kullanımı gibi başka şeyler de var. Toprak ve işgücü dışında %100 yerli diyebileceğimiz alan çok az. Tohumlar, gübreler, ilaçlar yabancı menşeili. 4.0’ın katma değeri iki katına kadar arttırma potansiyeli var. Peki bu iki katına arttıracak olan bilgiyi de dışarıdan alırsak, o bilgiyi getiren o katma değeri almayacak mı? Öyle ya da böyle bunu biz üretmeliyiz. Bu da son derece mümkün. İşin içinde bazı teknolojiler var, sensör, uydu, izlenebilirlikte block chain elbette var ama sonunda çok fazla veriyi entegre edip çözüme gidebilmek önemli. Bunun da Türkiye’de yapılması mümkün, çünkü ülkemizde çok farklı iklimlerle çok geniş yelpazede ürün üretilebilecek imkanlar var. Yani testleri yapıp veriyi elde edebileceğiniz bir ortam var. İşte bu kadar elverişli bir ülkede o teknolojiyi biz üretmezsek tarım gittikçe küçülecektir. İkinci önemli konu ürettikten sonra yaygınlaşmasını doğru şeklide sağlamamız gerekiyor. O teknolojileri kullanacak kişiler için birim yatırımı minimize edecek kadar servis sağlamak. 4.0 aslında teknoloji yatırımı değil, 4.0’la bazı şeyleri akıllandırıyorsunuz, o akıllandırdığınız şeylerden gelen bilgiyi işleyerek neyi daha iyi yapacağınızı öğreniyorsunuz. Bu modellerle çok yüksek penetrasyona gidilebilir. Yabancı kaynaktan aldığınızda 5 bin Euro’ya alacağınız teknolojileri 10’da birinin aşağısında, finansman anlaşmalarıyla da sıfır yatırım maliyeti, aylık sadece kazandıkça ödenebilecek şeyler. Bu şekilde yaygınlaşması sağlanırsa çok fazla kullanılır, kullanılırsa büyük veri oluşur. İşte o büyük verinin analiziyle de tarımsal verim anlamındaki optamizasyonu yapmak da mümkündür.
Burak Küntay: Bu alanda üniversiteleri ne kadar kullanıyoruz o da ayrı bir konu. Eğer bir teknoloji üretilemiyorsa üniversiteler olarak biz üretelim.
Rint Akyüz: Teknolojiden söz ederken en önemli konulardan bir tanesi biyoteknolojiyi kullanabilmek. Bizim ülkemiz ise bu alanda geri kalıyor. Dünyada 2050 yılında gıda rezervlerinin tükeneceği varsayılıyor. Biz buna nasıl hazır olacağız?
Celil Serhan Tezcan: Tarımdaki sorunları yapay zekayla çözme işine değinmek istiyorum. 2009-2010’da İtalya’daydım. Oradaki hayvanlara takılan ölçü cihazlarıyla hayvan ne yemiş, yediği nereden gelmiş onları araştırıyorduk. Yüksek lisansta da yaşam döngüsü analizi; üretim zincirinin çevreye olan etkisinin hesaplanması, su-karbon ayak izi vs. konularını çalışmaya başladım. Süt üretimine odaklandım. Türkiye olarak en az 3 kat çevreye zararlı üretim yaptığımız ortaya çıktı. Bunu azaltmak üzere araştırmaya başladığım zaman hassas tarım diye bir şey olduğunu gördüm, o konuda doktoraya başladım. Şu an İTÜ’de hassas tarımda yapay zeka uygulamaları üzerine doktoram sürüyor. O konuyla ilgili TÜBİTAK’a 3 yıl önce proje başvurusu yaptım ve sonunda proje çıktı ve geçtiğimiz Ağustos ayında şirketimi kurdum. Fakat önceki konuşmacıların söylediği gibi devlet işimize karışmasa her şey daha güzel olacak. Tarım Bakanlığı’na gittim yapılması imkansız dediler. Geçen Şubat ayında beni Abu Dhabi’de bir etkinliğe çağırdılar, orada demomu yaptım. Şu anda Abu Dhabi Food Control Authority ile çalışma olasılığımız var. Yavaş yavaş oradan verileri alıp işliyoruz, uydu gözlemde kullanacağız. Uydu görüntüsü ile hassas tarım yapabildiğini söyleyenler var, fakat bizim ülkemizde arazi toplulaştırması gibi bir olgu var, o yüzden uydudan aldığımız verileri arazi toplulaştırmasında kullanabilmek imkansıza yakın. Arazinin yeri değiştiği zaman toprağın seceresini çıkaramıyoruz. Önümüzdeki ay da Japonya’ya gidip oradaki bir etkinliğe katılacağım. Benim şu anda geliştirdiğim iki cihaz var. Birisi kablosuz sensör ağları. Bununla bir seranın ayda 100 TL maliyetle iki yıl içerisinde tamamen sıcaklığını, atmosferik basıncını ve aydınlanması dahil her şeyini uzaktan kontrol etmek mümkün. Ama uygulamada maalesef BTK’nın Kişisel Telsiz Kanunu Mevzuatı’na takıldık... Buradan bizden her ay belli bir ücret ödememiz istendi, ki aslında kullandığımız frekans ISM diye geçiyor ve orası için ayrı bir mevzuat yok. Çünkü bluetooth, wireless, mikrodalga hepsi o frekansta çalışıyor. Şu anki doktora çalışmamda da bitki sağlığına yönelik gerçek zamanlı bir kamera yaptım, şu an çalışır durumda. Buğday bitkisini bitirdik, pirinç, domates ve Konya Üniversitesi ile şeker pancarı üzerine devam edeceğiz. Orada da Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü kayasına çarptık. İnsansız Hava Aracı Kullanım Lisansı istediler. Bu konuda fazla eleştiri yapmak istemiyorum çünkü Amerika’da da benzeri var. Amerika’da drone’la ilaçlama konusu uçakla ilaçlama mevzuatı kapsamına alındı, orada da izin almanız gerekiyor. Drone’larda yaptığınız tek iş arazi koordinatlarını çizip, telefonu kumandaya takmak ve drone’u göndermek. İnsan bile uçurmuyor, kendisi uçuyor. Blue River adında bir firma var; tarımda ilaç kullanımını %99 azaltacağını söylüyor. Pamuk bitkisinde yabancı otu algılayarak sadece yabancı ota eski, bildiğimiz mürekkep püskürtmeli kartuş sistemi gibi ilaç püskürtüyor. Sadece yabancı ota püskürtüyor, çünkü bitkiye de ilaç atılırsa gelişimi azalıyor. Şu anda o firmayı John Deere 305 milyon dolara satın aldı. Çünkü John Deere’in hedefi Bayer’i ve diğer ilaç firmalarını köşeye sıkıştırmak. Endüstri 4.0’la beraber hassas tarımda ilacı %99 azalttığınız zaman ve bu makineyi de 24 saat tarlada kalabilir bir robot haline getirdiğiniz zaman başarılı olacaksınız. Öte yandan tarladan insanı uzaklaştırmıyorsunuz aslında. İnsan şu anda zaten yok. Bir çiftçi çocuğu olarak söylüyorum; kendi topraklarımızdaki mevsimlik işçiler bitti, artık Suriyeliler var. Türkiye’de tarım işçisinin 5 yıl sonra geleceği yok. 5 yıl içerisinde biz bu robotu yapamazsak işte o zaman üretim sıkıntılarımız başlar. Biraz önce katma değerli ürünlerden bahsedildi. Sadece elma ve portakalla insanları besleyemeyiz, tahıl da yetiştirmemiz lazım. Tarım Bakanlığı’nın açıkladığı tarım bölgeleri var oraların desteklenmesi gerekiyor. Arazi toplulaştırma konusu gönüllü toplulaştırma köy CE0’luğu, köy müdürlüğü olmalı, tıpkı eski ağalık sistemine gidiyor. Bunun bir şekilde yapılabilmesi lazım. Her 5-10 dönüm arazisi olanın traktör alması gerekmemeli, makine parkları kurulmalı. Bu şekilde tarımsal dönüşümleri en kısa zamanda yakalamamız gerekiyor.
Halim Aydın: Türkiye bitkisel biyoçeşitlilik açısından çok zengindir ve çok fazla yerel nitelikli lezzetlere sahiptir. Mesela yamula patlıcanı çok özeldir ve başka bir yerde yetişmez. Kayseri’nin Yamula ilçesinden kent merkezine getirin fenotipi-genotipi değişir. Kağızman’ın uzun elması, mesela o da aynı. Endemik mikro çiftliklerde yapılabilecek fonksiyonel tarımla işsizliği azaltabiliriz. Böylece buralarda hem katma değerli ürünler üretilir, hem de gıda turizmi yapılabilir. Türkiye’nin tarım potansiyelini yönetemezsek işsizlik olacaktır. Fonksiyonel tarımı yönlendirip ona göre teşvik sistemini geliştirebilirsek biyoçeşitliliğimizin devamı sağlanacaktır. Neden İspir fasulyesinin özel bir yeri olmasın? Coğrafi işareti alıp sadece 5 yıldızlı otellerde tüketilmeli mesela. Konvansiyonel pazara sunarsanız rekabet imkânı olmaz, zamanla yok olur. MÜSİAD olarak Gıda Tarım Üst Kurulu kurarken amacımız tarımda stratejik politika üretmekti. Çünkü biraz önce söylediğim gibi siyasiler kısa çıktıları olan, sonuçları hemen görülen projeleri doğal olarak tercih ediyorlar. Ama sivil toplum örgütleri ve üniversiteler uzun süreli, toplum yararına olacak projeler peşinde koşuyorlar. Öte yandan konvansiyonel alanda da 4.0 uygulanarak dünya tarımında söz sahibi olabiliriz. Mesela Sudan bize 12.500 hektarlık arazi bağışladı, burada 4.0’a göre bir tarım yaptığınız zaman Türkiye’nin 3 milyar dolar ihracata verdiği parayı kendi çiftçisine vermesi sağlanabilir ve böylelikle dolar dönüp dolaşıp Türkiye’ye geri döner. Böylece cari açığımız da bir şekilde kapanmış olur. Bizlerin artık uluslararası sahada düşünmemiz lazım. Kendi ülkemizin katma değerini kırsal kalkınma çerçevesinde planlarken, işsizliği o bölgelere yönlendirirken bir taraftan da tüccarlarımızı konvansiyonel alanda uluslararası sahada rekabet edebilecek ortamlara yönlendirmeliyiz. Sivil toplum örgütleri bu projeleri siyasilerin önüne getirdiğinde hiçbirisi hayır demez diye düşünmekteyiz.
Halim Aydın: Devletlerin bir dili vardır. Devletler kendi bekasına bakar. Biz onun içerisinde bir varlığız ona savaş açmanın bir anlamı yok. Bir şekilde onu kendimize dönüştürmemiz için bu tür projeler önüne koymamız lazım. Tarım, hiçbir zaman bitmez, sadece tarımsal sermaye el değiştirir. Tıpkı borsada ve başka alanlarda olduğu gibi. Yabancı sermaye gelir, bir güzel tarıma girer, olacağı odur. Çünkü hiç kimse bu alanı boş bırakmak istemez.
Demir Şarman: Tarım ve gıdayı birlikte konuşmamak lazım. Kuruluşundan bu yana içinde olduğum şirketimiz Anadolu Etap 8 yaşında. Ülkemizin en büyük meyve üreticisi ve en büyük kurumsal çiftçisiyiz. 25 bin dekar arazide mevsimlik tarım işçileri ile beraber çalışıyoruz. 7 vilayette, 8 çiftliğimiz var. Avrupa’da da bizimle rekabet eden bizim ölçeğimizde sayılı çiftlik bulunuyor. Diğer yandan Türkiye’nin en büyük meyve suyu üreticisiyiz. 3 fabrikamızda, Japonya’dan Kanada’ya kadar bilinen bütün markalara meyve suyu konsantresi ve meyve suyu satıyoruz. Türkiye’nin gıda ihracatı aslında bizim ölçebildiğimizin çok üzerinde. Geçen yıl sadece Anadolu Etap olarak biz, 230 bin ton meyveyi 3 bin köyden aldık. Bunun %50’sini meyve suyu olarak ihraç ettik. Avrupa’da agro ekonominin payı %13 iken Türkiye’de yüksek potansiyelimize rağmen 7-8’ler mertebesindeyiz. Endüstri 4.0 konusunda ülkemizin bazı handikapları var. Bunlardan biri ‘ölçek ekonomisi’. Bizim gıda sanayimiz çok gelişmiş bir sanayi; meyveden çıkmış her şeyi biz üretebiliyoruz. Meyve suyu, püresi, konservesi, dondurulmuşu gibi… Tarım tarafında ise rekabetçiliğimiz hızla aşağı doğru gidiyor. Topraktan üretim kısmında rekabetçiliğimizi hızla kaybediyoruz. Bu durumla ilgili bir an önce önlem alınmalı. Dünyada dijital devrim oluyor. Birçok küçük ülke daha endüstrileşmesini tamamlayamadan dijitalleşmeye atladı ve bunu geliştirerek ekonomilerini büyütüyorlar. Ancak biz 4.0’ı konuşurken Türk tarımı henüz teknolojiye uyum sağlayamadı. Teknolojiyi kullanma yetisine erişmeden dijitalleşmeye geçemeyiz. Ölçek ekonomisi, çiftlikleri birleştirmek gibi problemlerimizi aşamadan küçük çiftçiden teknolojiye yatırım yapmasını bekleyemeyiz. En fazla sulama, gübreleme gibi konularda fikir alıp verimliliği artırmaya çalışılabilir. Bu tabii çok büyük bir katma değer ama sıçramalar yapmak için tarım işletmelerimizin daha büyük ölçekte olması lazım. Şirketimize 350 milyon dolar yatırım yaptık. Çiftliklerimizin hepsinin üstünde gece gündüz drone’lar uçuyor. Hedef, bir bahçede 1 kilo yerine 3 kilo şeftali üretmek değil. Hedef bunu kalıntısız, daha kaliteli, kayıp vermeden üretmek. Türkiye’de bahçeden toplar toplamaz frigo kamyonlarının arkasına meyve koyan ilk şirketiz. Kamyonlarımıza taktığımız çipler ile meyvelerin ne sıcaklıkta gittiğini kontrol ediyoruz. Ama o meyveyi sattığımızda kimi müşterimiz güneşin altına koyuyor ve iki gün orada tutuyor. Tarımın stratejik önemi biliniyor. Hükümetimiz de teşvik programları konusunda oldukça cömert davranıyor. Bu kapsamda 2050 yılını düşünerek tarımsal teknolojiye, tarımda dijitalleşmeye yatırım yapılmalı. Küçük ya da büyük, bunu kullanacak firmalara teşvik verilmeli. Biz bu teknolojiyi kendi içimizde üretebiliriz. İTÜ Çekirdek’te, ODTÜ Teknokent’te ve BAU gibi üniversitelerde büyük potansiyele sahip gençler var. Bu konuda gençlerimizi yönlendirmeliyiz. Ülkemizde yüzlerce firmanın kamudan fon alıp AR-GE yapması lazım. Türkiye’de tarım ve gıda diğer endüstrilerden çok ayrı yerde duruyor. Yıllar önce ODTÜ’de gördüğüm derslerden birinde Fransa’da şöyle denildiğini konuştuğumuzu hatırlıyorum: “En büyük ödünler çiftçilere verilir kimse de bunu engelleyemez.” Bugün de kısmen değişmekle beraber aynı şey geçerli, bunu kabul etmek lazım. Kamunun içinde, bakanlıklar arasında ilgili birimler arası koordinasyonunun gelişmesi gerekmektedir. Bu da önümüzdeki dönemin öncelikli konularından birisi olmalıdır.
Bedri Girit: Bakın burada ilginç bir örnek vereyim. Biz alabalık satışında Avrupa’da antidamping soruşturması geçiriyoruz. Avrupalılar, bizim bakanlık tarafından desteklendiğimiz için fiyatlarımızın haksız olduğunu iddia ediyor. Biz de ilgili Bakanlığımıza gidip, ‘bu desteği kaldırın çağrısı’ yaptık çok kez. Çipura ve levrekte de bunu yaşadık. Altı aydır bunu kaldırtamıyoruz. Teşvik istemediğimizi söylüyoruz, dinletemiyoruz.
Ümit Güvenç: Balıkçılık sektörü uzun yıllardır hakikaten çok ıstıraplı bir süreç yaşıyor. Genel olarak insanımız günlük beslenmesinde büyük çoğunlukla balık yerine et tüketimini tercih ediyor. İstatistikler Türk insanının yılda ortalama 6 kg. balık yediğini gösteriyor. Bu sene onu da yiyemedik, çünkü avcılık kaynaklarımızı gittikçe tüketiyoruz. Ben %100 Norveçli bir şirkette çalışıyorum. Norveç, 1960’lı yıllarda orta halli bir ülke iken, 1980’li yıllardan sonra petrol ve balıkçılık alanında büyük gelişme göstermiş bir ülke. Bu ülkede endüstri 4.0 gereği gibi değerlendirilmeye özen gösteriliyor. Balıkçılık sektöründen örnekler vererek tespitlerde bulunmak istiyorum. Leröy’ün Norveç’te Ocean Forest adı altında bir projesi var. “The Future is in the Ocean” diyoruz. Ocean Forest, Norveç’in Greenpeace’i ile ortak ve hükümetin denetimde çalışıyor. Bu şirket, %2 olan okyanus kullanımını, dünyayı gelecekte bekleyen açlığı önleyebilecek kaynak yaratması amacıyla, daha da yükseltmeyi hedefliyor. Klasikten biraz daha gelişmiş bir balık çiftliği var ve yanında da denizin dibine kadar uzanan halatlar var. Belirli bir derinliğe kadar bu halatlarda midye yetiştiriyorlar ve bu midyelerden çıkan organizmalar da çiftliği besliyor. Yani kendi içinde bir yaşam döngüsü var. Ben bunu hem çok başarılı buluyor hem de geleceği yönlendirecek bir yapı olarak görüyorum. Bizim ülkemizde de böyle bir iş neden yapılmasın? Katma değerli üründen söz etti konuşmacılar. Balıkçılık sektöründe bu elbette mümkün ama ne yazık ki gereken ilgiyi göremiyor. Ülkemizde deniz ürünleri sektörüne baktığımızda endüstri 4.0’ın öncelikle tedarik zincirinde gelişmeyi ve rekabetçiliği gerçekleştirmesi gerekiyor. Müjdat Başkan tavukçuluğun son 4 senedir gündemde olduğunu söyledi, balıkçılık ise hala gündemde değil. Ben bir mikro biyoloji sıkıntısını anlatmak için bakanlığa gittim, ilgili kişiler bana aynen şu cümleyi sarf ettiler: “Böyle bir konuyu görüşmek için yıllardır buraya gelen olmadı”. Şu an hala o konuyu çözmeye çalışıyoruz. Endüstri 4.0 neleri çözecek dersek; önce ülkemiz açısından katma değerli ürünü yapmamız gerekiyor. İnsanımızı daha iyi beslememiz ve gelecekteki gıda kaygısını ortadan kaldırmamız lazım. İşte bunu inşallah su ürünleri ile yapacağız. Bunların yanı sıra kullanılmayan gıdaları, zamanı gelmiş, zincir içerisinde çürüyen, bozulan gıdaları, israf olmadan önce geliştirip, gıda kıtlığı çeken insanlara aktarabilmemiz gerekiyor. Bu da lojistikle mümkün. Endüstri 4.0’ın gerçekleştireceği ilk konu, Tanzer Bey de bahsetti, ürün portföyü ve ülkeye uygun rekabetçi ürün sağlarken, aynı zamanda da bunu hem ülkenin en ücra köşesine ve hem dünyaya ulaştıracak yapıyı sağlayabilmek. Şu anda insanımıza nasıl daha çok balık yedirebileceğimizi düşünen ve bu konuda proje geliştiren bir kurumsal oluşum yok. Balıkçılık sektörü olarak ne yazık ki hepimiz mevcut pastayı paylaşmaya çalışıyoruz. Geçmişte 300 bin ton civarında olan hamsi, Karadeniz’de bir çukurda bulunuyor ve suyun sıcaklığına göre Karadeniz’de hareket ediyor. İşte bu hamsiyi bizim tarafa çekecek bir teknoloji geliştiremiyor muyuz? Bu soruyu sorduğumda herkes topu taca atıyor. Biz şirket olarak endüstri 4.0’ın daha mekanizasyon sürecinde orta ileri seviyelerindeyiz. Biz firma olarak son bir yıldır daha büyük miktarda MAP ambalajda balık üretimine başladık. Ette ve tavukta yapılan MAP ambalaj sistemini, balığı daha çok tüketicimizin daha yüksek miktarda beğenisine sunmak için yapıyoruz. Bu konuda çok gelişmiş bir ulusal zincirin balık reyonu olmayan 700 mağazasında, soğuk dolaplarda ürünlerimizi satıyoruz. Daha fazla tüketimi teşvik etmek için temizlenmiş taze balık satıyoruz. Haftanın 6 günü sevkiyat yapıyoruz. Hijyenik ve pratik kullanımlı olduğundan, en lezzetlisi olduğundan güvenle tüketebilirsiniz. Bunun endüstri 4.0’la ne ilgisi var derseniz bulunduğumuz nokta ve gitmemiz gereken yol açısından önemli olduğunu düşünüyorum. Sadece Norveç meneşili balıklar değil, ülkemizin çipurası, levreği, istavriti, palamutu ile hamsisini de satıyoruz. Satışlarımız çok iyi gidiyor. Demek ki böyle bir ihtiyaç varmış. Görüldüğü üzere ihtiyaç noktasında katma değerli ürünü iyi tespit ettiğinizde bunun devamını getirebiliyorsunuz. Bunun yanı sıra ülkemizdeki balıkları ihraç etmek istiyoruz. LERÖY çok büyük bir kuruluş, Norveçli bu şirketin görgüleri, bilgileri ve tecrübelerinin bizim ülke sektörüne çok faydalı olacağını düşünüyorum. Kendi CEO’ma ve şirketimizin diğer ülkelerdeki yetkililerine ben senden balık alıyorsan sen de benden almalısın diyorum. Balık fiyatları arz ve talebe bağlı, borsa emtiası gibi. Ben de diyorum ki bu fiyatı sana ayda bir değiştiririm. İşte böyle küçük başarılar peşindeyiz. Balık ekmeği herkes bilir ve çoğunlukla da yaygın tüketilir. Genellikle tüketici balık-ekmekteki balığı yerli uskumru zanneder. Oysa yerli uskumrulu ekmek tarihte kalmış vaziyette. Artık uskumrular tamamen Norveç’ten donuk olarak geliyor. Biz de şirket olarak hem onu daha iyi bir ürün haline getirmek, hem de bir yerli balık ile bu nostaljiyi yeniden canlandırmanın peşindeyiz. Yani 10 TL’nin altında fiyatla satılabilecek balık-ekmekli bir öğün alternatifi üzerine çalışıyoruz. Bu ürünün altyapısını yine Norveç’li dostlarımızla geliştirmeye çalışıyoruz. Türkiye’de böyle bir platformu teknolojik destek ile oluşturacağız. Özetle deniz ürünleri endüstri 4.0’ün en hızlı uygulama alanları; katma değerli ürünler geliştirmek ve bu ürünleri en sağlıklı hali ile tüketiciye soğuk zincir içinde ulaştırabilecek lojistik ağı kurabilmektir derim.
Burak Küntay: Özgür Bey ve Irmak Hanıma söz vermeden önce bir ricam var. Artık biraz çözüm önerilerimizi de konuşalım. Tarım ve gıdada 4.0’a geçişte neler yapmamız lazım?
Özgür Yalta: Endüstri 4.0 amaç mı araç mı, evet araç ama bir başka önemli nokta daha var o da tek başına geleceğimizi şekillendirecek ana konu olması. 10 sene sonra şu anda tasavvur edemeyeceğimiz bir dünyada yaşayacağız ve buna ekonomik ve sosyal olarak nasıl adapte olacağız? İşte bu sorunun cevabı 4.0’daki dönüşümüze bağlı olacak. Bu, bizi tahminimizin ötesinde zor durumda bırakabilir veya çok güzel bir noktaya da getirebilir. İlk 10’daki bir ülke de olabiliriz veya çok gerilerde kalabiliriz. Devlet tarafı çok önemli. Her ülkede 4.0’da veya bu tip dönüşümlerde devlet ana nokta konumunda. Devlete yaklaşım konusunda ödevimizi tam yapamadığımızı düşünüyorum. Yaklaşık 12 yıldır Turquality programıyla haşır neşir olduğum için orada bütün sektörlerin ihtiyaçlarını da dinleme fırsatı buldum. Benzer bir nokta var; devlete karşı kaybettiğimiz nokta şu: Birincisi devletin çaresiz kaldığı noktalar oluyor çünkü elindeki kaynak yetersiz, ikincisi sektör temsilcilerine karşı mesafeli oluyorlar, çünkü sadece kendisi için bir şey istediği düşünüyorlar. İşte orada devletimiz tarafsız bir göz le ‘Türkiye olarak kime öncelik vermeliyiz?’ diyebilmeli. Çok zengin bir ülke değiliz ama her sektöre eşit mesafede yaklaşıyoruz, teşviklerimiz her sektör için. Sadece 2017’de bir değişiklik yaptılar yüksek teknolojili ürünleri arttırmak ihtiyacı hissediyoruz, ancak orada bir eksiklik oldu ileri teknoloji bugünkü ileri teknoloji üzerinden yapıldı. Yani televizyonlar ileri teknoloji oldu. Halbuki tarımdan çıkacak 4.0 ürünleri de ileri teknoloji olabilir. Tabii bunu anlatmak için çok uğraşmanız gerekir. Bence yapılması gereken en önemli düzenlemelerden biri bu olmalı. İkincisi tarım sektörünün bazı şeyleri ileriye götürmesi konusunda da önceliklendirme yapılması lazım. Dünyada bazı önemli değişiklikler var Türkiye’yi de etkiliyor; mesela kentleşme, sağlıklı ürüne yönelme… İhracat yaptığımız pazarlarda sağlıklı ürüne gidiş çok önemli. Gıda güvenliği yine bununla bağlantılı. Bir başka şey var üretildikten sonra tüketiciye gidene kadar %35 kaybımız var. Bunu %30’a indirsek bu seneyi kurtarırdık, çünkü dünya ortalaması da %30 seviyesinde. Endüstri 4.0’ın önemli noktalarından bir tanesi de yalnızca tüketici olarak değil de değer zinciri olarak bakmak. Son noktaya kadar üretim kaybını azaltmamız lazım. Üretim kaybında da en gelişmiş ülkeler aslında en az kayıp yaşayanlar oluyor. Kentleşme oldukça işler zorlaşıyor. Ama bunu da çözmek mümkün. Ama bu mu öncelikli? İşte burada devlet çözüm bulamıyor. Biz, “bu yüzden 4.0’a yatırım yapın” diyebilmeliyiz ki onlar hayır diyemesinler. Şu anda gördüğüm hayır diyemeyecekleri noktalardan biri de fiyat. Fiyat konusunda devleti etkilemek istiyorsak ton başına ihracat tutarını yükseltmek gerekiyor. Bu ya portföyünüz değiştirerek veya aynı portföyünüzün fiyatını arttırarak yapılabilir. Benchmark’lara baktığımızda 5’e 1, 10’a 1 olduğunu görüyoruz, demek ki biz bunu çok kötü yapıyoruz. Bu farkı kapatabilmek için de devleti ikna etme şansı yüksek. Bir başka nokta; su ve iklim değişikliği, bu da çok kritik. Su konusunda sıkıntılarımız var ama çok iyi tarım yapmamız lazım. Şimdi bu 5-6 tane ana maddeden sektörün seçim yapıp devleti etkileyecek 2-3 tanesini belirlemesi lazım. Ve onların üzerine oynaması lazım. Bu daraltmayı yapmadıkları takdirde devlet tarafından çok bir şey beklememeleri lazım. Endüstri 4.0’da devletten beklentimiz konusundaki ödevimiz dışında kendimizden beklentimiz ne? Hiç detaylara girmeyeceğim herkesin müthiş sorunları var ama çok önemli bir noktaya değineyim. Önce bakış açısını değiştirmemiz gerekiyor; bunlardan bir tanesi: Büyük Veri. 4.0’da her şeyi atlayalım ama bunu atlayamayız. Veriden yararlanarak değer üretmeye başlamak zorundayız. Buna maalesef bizim sanayicilerimiz inanmıyorlar, bugüne kadar onlar daha elle tutulur şeylerden hoşlanmışlar. Arsa olsun, en büyük fabrika olsun vs… Bu değişti, artık yok onlar. Her şey dijital. Üniversitelere de önemli rol düşüyor. Eğitimde 5 sene sonra dünyada önünüze ne gelecek konusuna iyi hazırlıklı olmanız lazım. Geleceğe hazır gençler yetişmezse şimdi konuştuğumuz ne startuplar çıkar ne de girişimci çıkar. Son olarak yalnızca ürettiğiniz ve içinde bulunduğunuz sektörden düşünmeyin derim. Bugün en büyük rakiplerimiz kendimizin olmadığı sektörler. Ve bu tarımda da böyle olacak. Çünkü biyoteknoloji ürünleri, susuz, topraksız tarım vs. ile beraber bizim olmadığımız sektörlerden gelecekler. Artı kendi sektörlerimizde de yenilikleri de takip etmemiz lazım.
Irmak Tan: Türkiye’nin en büyük, Avrupa’nın ilk dört büyük tarım fuarından biri olan Agroexpo Uluslararası Tarım ve Hayvancılık Fuarı’nı düzenleyen Orion Fuarcılık’ın yönetim kurulu üyesiyim. Şirketimiz 1986 yılında bir aile şirketi olarak kuruldu. Ve kurulduğu günden bu yana tarım ve hayvancılık sektörüne hizmet veriyor. Türkiye’nin ilk tarım fuarını Söke’de gerçekleştirdik. Orion Fuarcılık Yönetim Kurulu Başkanı Fatih Tan; Endüstri 4.0’daki gelişmeleri çok uzun zamandan beri takip ediyor ve Endüstri 4.0 çatısı altında ortaya çıkan akıllı tarım teknolojileri konusunda bizlerin ve tarım sektörünün bilinçlenmesi adına bir adım atmayı hayal ediyordu. Bizler ülke olarak henüz buna hazır olup olmadığımızı düşünürken Ali Rıza Ersoy’la tanışma fırsatı yakaladık. Ve kendisi bizi Endüstri 4.0 ve Tarım 4.0’la gerçek anlamda tanıştırmış oldu. Ali Rıza Ersoy’un ön ayak olmasıyla beraber 1–4 Şubat 2018 tarihlerinde gerçekleşen fuarımızın mottosunun Tarım 4.0 olmasına karar verdik. Bunu yapmaktaki amacımız; Türk tarım sektörünü yeniliklerle tanıştırmak, Tarım 4.0’ın önemini sektör profesyonelleri aracılığıyla çiftçilerimize uygulamalı olarak anlatmak ve bu konuda sektörü elimizden geldiğince bilinçlendirebilmekti. Bu amacımıza en doğru şekilde ulaşabilmek adına, öncelikle bir Tarım 4.0 Danışma Kurulu oluşturduk. Danışma Kurulu’nda bu konu hakkında bilgi sahibi birçok değerli isim yer aldı. Ali Rıza Ersoy’un başkanlığında gerçekleşen danışma kurulu toplantılarımızda alınan kararları fuarımıza taşıdık ve Tarım 4.0 ile ilgili birçok çalışmaya imza attık. Bu kapsamda; birçok önemli isimle panel ve seminerler gerçekleştirdik. Üreticiye ve tüketiciye Tarım 4.0’ı anlatmaya çalıştık. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’mız tarafından Türkiye’de ilk defa fuarımızda Çok Uluslu Tarım İş Forumu gerçekleşti. Ve bu foruma Sayın Bakanımız Ahmet Eşref Fakıbaba ile birlikte 12 ülkenin tarım bakanı katıldı. Altını çizerek belirtmem gerekir ki; bakanlığımız bu konuya çok önem veriyor ve bu konuda gereken tüm desteği sektöre sağlayacaklarına inanıyorum. Tarım sektörüne hizmet veren firmalar olarak bizlerin de elimizden geldiğince 4.0’ı anlatmaya çalışmamız gerekiyor. Belki ülke olarak hazır değiliz ama hayal etmeden de bir şeyleri gerçekleştirmek mümkün değil. Teknoloji çağında yaşıyoruz. Avrupa Tarım 4.0’da aldı başını gidiyor. John Deere, bundan yıllar önce insansız traktörü üretti. Ve Avrupa ülkeleri zaman içerisinde teknolojik gelişmeler
konusunda çok büyük aşama kaydetti. Bizim de ülke olarak bu gelişmeleri yakından takip edip sektöre entegre etmemiz gerekiyor. Çağı yakalamamız gerekiyor. Evet Tarım 4.0 ülkemizde sürekli konuşulan bir konu halinde geldi. Ama böylesine önemli bir konuyu doğru bir şekilde anlatabiliyor muyuz? Alt yapısında neler var? Bunları en doğru şekilde anlayıp, alt yapısını hazırlayıp, en hızlı şekilde uygulama aşamasına geçmemiz gerekiyor. Önceleri göçlerin büyük bir kısmı kırsaldan kente yaşanırken günümüzde kentten kırsala göç ediliyor. Birçok insan tarım ve hayvancılığa ilgi duymaya başladı. Bugün birçok tanıdığım beni arayıp hayvancılık yapmak istediğini çünkü iyi para olduğunu söylüyor. Elbette tarım ve hayvancılıkla uğraşan kişi sayısının artması güzel, ama acaba sektörü ne kadar iyi biliyoruz bunu konuşmamız gerek. Bu işi yapmak için gerekli olan bilgi birikimimiz var mı? Bu birikime ulaşmak için gereken çabayı ve emeği gösteriyor muyuz? Kendimize bunları sormamız gerektiğini düşünüyorum. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün verilerine göre; 2006 yılından bu yana %70 daha fazla yiyecek üretmek zorunda olduğumuz ortaya konulmuş. Bu inanılmaz bir rakam, çok büyük bir tehdit. Tarım 4.0’ı elimizden geldiğince doğru anlatıp doğru bir yol izlememiz gerekiyor. Çünkü 4.0 doğru yönetilmezse karşımıza işsizlik gibi büyük bir sorun çıkabilir, bu da çok büyük bir tehdit oluşturabilir. Sizler bu sektörün duayenisiniz ve belki ben sizlere göre daha farklı bir yönden bakıyorum. Ama ben çiftçiyi de çok iyi tanıyorum. Çiftçiler akıllı tarım teknolojileri deyince öncelikle fiyatına bakıyor. Ve bu teknolojiler onlara pahalı geliyor. Az maliyetle daha çok verim alacağını bilmediği için aslında kazancının daha fazla olacağını öngöremiyor. İşte yapılması gereken ilk iş, üreticimize bu bakış açısını kazandırabilmek. Bunu yapabilmek için de bu bilgilerin en doğru şekilde çiftçimize ulaştırılması, işin ciddiyetinin anlatılması gerekiyor.
Özgür Yalta: Çitfçilerin yüzde kaçı bankalardan finasman sağlıyor?
Irmak Tan: %90’ı denebilir.
Özgür Yalta: Çiftçiye bankalar üzerinden bu olanak sağlanabilir. Bankalar ‘bunu kullanın o zaman bu uygulama var' gibi bir yaklaşımla teknolojinin tarıma entegresini kolaylaştırabilir.
Irmak Tan: Tarım 4.0’la ilgili hali hazırda birçok banka yatırım yapıyor.
Özgür Yalta: Peki ziraat mühendisleri bunları çiftçiye anlatabilecek yetkinlikte mi? Çitfçilere en yakın kişiler onlar.
Melisa Tokgöz Mutlu: Öncelikle ülkemizin güçlü bir tarım politikası olması gerekir. Sonra da çiftçilerin, ziraat mühendislerinin iyi eğitilmesi şart. 4.0 yapabilmemiz için bu ikisinin yapılması şart. En önemli problemlerden bir tanesi tarımda toprağın bölünmüş olması. Bankalar bu konuda büyük finansör ama bankalar kredi vermek istemiyor, çünkü toprağın sahibi net değil. Mesela toprak benim üzerime ama krediyi başka isim almış, hop para uçtu gitti. O yüzden banka da buna finanse olmuyor. Çiftçi, üretici, gıdacı hepsi bir arada çıkması lazım. Evet konuşulan teknoloji, teknoloji… Ama teknoloji bir noktadan sonra düşmanımız olabilir. Oysa ki insanların en temel ihtiyacı yemek ve içmek. Özgür Bey size çok katılıyorum; bunu Ankara’ya çok iyi anlatmamız lazım. Halim Bey dedi k; hükümetler maalesef kararlarını kısa çıktılar üzerine alıyor. Bir takım politikası uygulanacaksa kararlar uzun dönemli alınmalı. Bütün paydaşlar, herkes elini masanın üstüne koymalı.
Bedri Girit: Ülkemizde ilk 4 ayda gerçekleşen 55 milyar dolarlık ihracatın 45 milyar doları sanayiden. Bu yüzden söz alma sırasında arkalara düşüyoruz.
Halim Aydın: Bence devlet ilk yapacağı 4.0 teşviklerini konvansiyonel tarıma yapmalı. Çiftçilik değişti artık kurumsallaşıyor, yani sermaye el değiştirmek zorunda. Küçük ve butik aile çiftlikleri fonksiyonel tarıma yönlenecek, ki gidiş bunu gösteriyor. Saat önce duvar saati olarak kullanıldı, sonra kol saati olarak kişilere yayıldı, telefonlarımızla da her yerde artık. 4.0’ın hikayesi de böyle olacak. Önce konvansiyonel tarımda yani dünya ile rekabet eden kesimde devlet 4.0’ı teşvik etmeli ama politika olarak fonksiyonel tarım da arkada bırakılmamalı, desteklenmelidir. Kaynağı dışa bağımlı olanlarda reel ve rekabetçi (liberal), öz kaynağı içeride olan kaynaklar için ise korumacı ve destekleyici bir tarım politikası üretmemiz lazım. Böylelikle konvansiyonel alanda rekabet ederken, fonksiyonel alanda da öz değerlerimiz koruyabiliriz. Tarımın ortaya çıktığından beri çiftçinin başı doğal afetlerle derttedir, 4.0 işte bu doğal afetlerle mücadelenin en önemli unsuru olacak. Ar-Ge‘ler bu alana yönlendirilmeli. Bakanlık veya devlet bize artık ciltler dolusu rapor istemediklerini söylüyorlar, diyorlar ki: Kanunun gibi, teklifinizi yazın getirin. Ben de MÜSİAD’a bütün tarafların içinde olduğu bir Tarım Meclisi kurma teklifi götürdüm. Burası sorunları dile getirsin, akademisyenlerimiz de akademik bir dille yönetmelikler hazırlasın ve biz böylece ‘Emir’in önüne hazır tablet koyalım. O zaman da karşı tarafın söyleyeceği bir şey kalmaz diye düşünmekteyiz. Bu meclisi inşallah tekrar gündeme getireceğim. Sizlerin de bu konuda katkısını bekliyorum. Devlet gibi sivil toplumun da bekasını ilgilendiren bir konu bu, sadece devlete bırakılmayacak kadar da sivil toplumu ilgilendiren bir konu.
Melih İşliel: Bir ürün tuttuktan sonra ülke geneline açılıp ihracatı yapılabilir. Bunun gibi gıda sanayinde belirli alanlarda pilot bölgeler belirleyip önce bir denemesi yapılabilir. Bu işin nasıl bir aksta gittiğini test etmek mümkün. Önce pilot bölgede sınanan uygulama yaygınlaştırılabilir. Yoksa böyle küçük adımlarla hiçbir şey gitmiyor. Türkiye’de kuvvetli bir e-ticaret var ama o fonksiyonel gıdalar ancak yerel lezzetler olarak pazarlanıyor. Ancak bu şekilde tüketiciye ulaşıyor. Ama konvansiyonel tarımda, ilaçlama, uydudan kontrol, pestisit ölçme gibi şeyler yapılacaksa bir pilot bölgede bunu denedikten sonra devleti ikna edebiliriz. Unutmayalım, devletin belirli havzalarda tarıma izin vermemesi gibi durumlar da var. Bunların hepsini birleştirip ortak bir akıl çıkarmak mümkün. Kurumsal büyük yapılarda otomasyon ve robotlaşma zaten var ama hassas ürünler üretip raf ömrünü geliştirmek için pilot denemeler yapılabilir. Öte yandan sanayi Bakanlığı ile Endüstri 4.0 çalışmalarıyla ilgili temasa geçip, ortak bir akıl aramanın da faydası olabilir.
Ümit Güvenç: Artık radikal çözümler üretmenin gerektiği kanısındayım. Diğer konuşmacılarımızın belirttiği üzere devlet ‘tablet-hap’ teklif önerilerine açık olduğunu ifade ediyorsa, kaynakların bir şekilde özel sektör ve sivil toplum tarafından balık tüketimini teşvik edecek yenilikçi ürünlerin yararına kullanılması da sağlanabilmelidir.
Ali Rıza Ersoy: Üç somut öneriyle kapatmak istiyorum. Geçen ay katıldığım Konya Tarım Üniversite’ndeki “Tarım 4.0 Konferansı “beni çok etkiledi. Özel sektörün katkıları ile üniversitelerle yapılacak etkinlikler arttırılmalı. Biz TÜSİAD’ta bundan 1,5 sene kadar önce Endüstri 4.0 Çalışma Grubu’nu kurmuştuk. Kurucu Başkanı bendim, MÜSAİD’la beraber çok ciddi çalışmalar yapıldı. Sanayi Bakanlığı ile üzerinde 2.5 yıldır çalışıyoruz. Aslında Türkiye’nin Endüstri 4.0 Yol Haritası bitmiş durumda, açıklanmasını bekliyoruz. Buna benzer bir yapı tarım sektöründeki siz saygın STK’lar tarafından kurulabilir. Adı Tarım Konseyi mi olur, Çalışma Grubu mu olur her neyse öyle bir yapıya ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Bu tür toplantılar tamam ama bunlar tek çatı altında toplanarak devlete verilecek kanun tekliflerinin, reçetelerin üretildiği bir yapı oluşturulması gerekir. Sektörünüzde çok sayıda STK var, her birinden kişiyle mesela böyle bir çalışma grubu kurulabilir. Son önerim de şu: Nasıl Sanayi Bakanlığı Türkiye’nin Endüstri 4.0 Yol Haritası’nı hazırladıysa, Tarım Bakanlığı da Türkiye’nin Tarım 4.0 Yol Haritası’nı hazırlamalı. Tabii ki STK’ların desteğiyle ama Tarım Bakanlığı’nın liderliğinde bunu yapmak mümkün.
ENDÜSTRİ 4.0 VE TARIM 4.0
Tohumdan manava ve gıda fabrikasına kadar olan süreçlerin dijitalleşmesine Tarım 4.0; fabrikanın kapısından tüketiciye kadar olan süreçlerin dijitalleşmesine ise Endüstri 4.0 diyebiliriz.
Son yıllarda, dünyada, sanayinin komple otomasyona geçmesi “3.0” ve komple dijitalleşmesi ise “4.0” diye adlandırılıyor. Ancak artık 4.0 sadece sanayi için değil, sağlık, lojistik, eğitim gibi dijitalleşme yolundaki neredeyse her sektör için de kullanılmaya başlandı. Tarım da ayrı tutulamazdı. Endüstri 4.0 hareketi dünyada hızla yayılmaya başlayınca tarım için daha önce kullanılan, “akıllı tarım”, “hassas tarım” gibi başlıklar, yaklaşık son 1 yıldır, yerini Tarım 4.0’a bırakmaya başladı. Bu son derece doğal zira tarım da bir endüstridir. Fabrikalarda sanayi ürünü üretmekle, toprak üstü üretim açısından, aşağıda bahsedeceğimiz teknolojilerin kullanımı konusunda, hiçbir fark yoktur. Artık gelecekte yukarıda büyük şemsiye olarak “dijitalleşme” yani 4.0 altında ise her sektörün kendi 4.0 teması olacak. Başlık ismi olarak ne kullanırsak kullanalım sonuçta o sektörün komple dijitalleşmesini konuşuyor olacağız. Belki herkes tarafından daha iyi anlaşılsın diye şöyle bir tanımlama yapabiliriz: Tohumdan manava ve gıda fabrikasına kadar olan süreçlerin dijitalleşmesine Tarım 4.0; fabrikanın kapısından tüketiciye kadar olan süreçlerin dijitalleşmesine ise Endüstri 4.0 diyebiliriz.
Bugün için dünyanın üzerinde mutabakat sağladığı 9 teknoloji 3.0’dan 4.0’a geçiş için, topluca gerekli görülmektedir. Bunlar: Siber-Fiziksel Sistemler, Yatay ve Dikey Entegrasyon, Nesnelerin İnterneti, Büyük Veri ve Analizi, Otonom Robotlar, Bulut teknolojileri, Arttırılmış Gerçeklik, Katmanlı Üretim ve Siber Güvenlik. Bu teknolojiler son birkaç yılda gerek fiyat, gerekse teknolojik olarak geçmişte olmadığı kadar erişilebilir hale gelmiştir ve artan hızda kullanılmaya başlanmıştır. Bu ülkemiz sanayisi için de geçerlidir. Dijital teknolojilerin Tarım 4.0 kapsamında kullanımı Hollanda ve Kanada gibi ülkelerde birkaç yıl önce başlamış ve diğer ülkelere hızla yayılmaktadır. Bizde de, bu yıl İzmir’de düzenlenen tarım fuarının teması ilk kez Tarım 4.0 oldu ve iki gün boyunca değişik etkinliklerde Tarım 4.0 tartışıldı. Ege Üniversitesi ve İzmir Ticaret Borsası ortaklaşa Tarım 4.0 etkinliği düzenledi. Konya Tarım ve Gıda Üniversitesi keza Tarım 4.0 etkinliği düzenledi. Bahçeşehir Üniversitesi ve TurkishTime ev sahipliğinde Tarım 4.0 tartıştık ve çıktılarını bu sayfalarda bulacaksınız. Eminim başka mecralarda da tartışılmaktadır. Son 2.5 yılda Endüstri 4.0 algısını sanayimizde nasıl iyi yönettik isek, aynı şekilde, önümüzdeki bir-iki yılda Tarım 4.0 algısını yönetmek gibi zorlu bir görevimiz var. Yeni kurmuş olduğumuz Dijitalleşme ve Endüstri 4.0 Derneği’nde (www.digit4turkey.org) buluşalım ve bu yolda beraber çalışalım. Tarım 4.0 yolculuğumuzda, dijital teknolojilerin kullanımı sayesinde, üretim maliyetlerinin düşmesi, kimyasalların kullanımının çok azalması hatta sıfırlanması, verimin bir kaç misli artması, kararların insanlar değil algoritmalarca alınması dolayısı ile sıfır hataya yaklaşılması, tarımda nitelikli iş gücü sorununa çare bulunması, tarımın cazip ve karlı hale gelmesi ile şehirden kırsala göçün hızlanması, kadının daha çok nitelikli katılım sağlayabilmesi gibi birçok devrimsel cazibeler bizi beklemektedir. Geleceğin en stratejik konusu tarım, ülkemiz için büyük bir fırsattır.
Ülkemizin, 10.000 dolarlık kişi başı gelir yani orta gelir tuzağından, 25.000 dolarlık seviyeye yani gelişmekte olan ülke statüsünden gelişmiş ülke statüsüne geçişinin yol haritası bellidir: Kentlerimizde Endüstri 4.0 ve kırsalda Tarım 4.0.
Buna tüm gönlümüzle inanalım.
Hepimize kolay gelsin...
Ali Rıza Ersoy
Dijitalleşme ve Endüstri 4.0 Derneği YK Başkanı
TARIM VE GIDA SEKTÖRÜNÜN YOL HARİTASINI BELİRLEYECEK 10 ŞART
Serbest piyasada devlet düzenleyici rolünde olmalı
Ülkemizin bulunduğu iklim ve coğrafyanın jeopolitik önemi, tarım ve gıda sektörünü hem çok güçlü kılıyor hem de yanı sıra çok büyük sıkıntılar getiriyor. Serbest bir piyasa ortamı bulmadan bu şartlar altında sektör çok zorlanıyor. Serbest piyasanın adı olmasına rağmen ‘serbest’ olmaması en önemli konuların başında geliyor; ülkemizde tarım ve gıdada serbest piyasa dinamikleri maalesef çalışmıyor. Dünyada tarımını sanayisine entegre edemeyen hiçbir ülkenin kalkınması mümkün değilken, bu çerçevede bizim ülkemizde de devletin ‘idareci’ rolünü bırakıp, ‘düzenleyici’ rolüne geri dönmesi gerekiyor.
Büyük Veri altyapısı hazırlanmalı
Tarım 4.0 bu sektöre öncelikle sağlık ve tasarruf getirirken iş gücünü de hafifletecek. Tarım 4.0 için oluşturulacak Büyük Veri, işte bu yüzden çok önemli. Büyük verilerden komut alacak insansız araçlar, doğru zamanda, doğru dozda ve doğru metotla bitkilere koruma sağlayacak. Yani gelecekte tarımda sanayi 4.0 sayesinde; sulama, gübreleme ve ilaçlama aletleri otomatik, birbiri ile uyumlu ve entegre olarak çalışacak; kara leke, külleme ve fungusal hastalıklar bitkilere gelmeden, makineler harekete geçecek ve bu şekilde ilaçlama ve gübrelemeyle hem sağlıklı besleme, hem de tasarruf sağlanmış olacak. Böylelikle ilaçların kalıntı problemi de nispeten çözülmüş olacak. Böylelikle kanser gibi hastalıkların önlenmesi ve insan sağlığının korunması da mümkün olacak.
Toprağa dönüş için dijitalleşme doğru anlatılmalı
Endüstri 4.0’la tarımda nitelikli iş gücü sorununa çare bulunması, tarımın cazip ve karlı hale gelmesi ile şehirden kırsala göçün hızlanması mümkün. Çiftçilerimize zamanında dijitalleşmeyle ‘hangi gün, ne kadar yağmur yağacak’ veya ‘hangi ağaca, ne kadar ilaç atacak’ ve bu gibi konularda bilgileri verebilirsek; toprağını analiz ettirip ne yetiştirirse, ne kadar verim alacağını önceden söyleyebilirsek her şeyden önce büyük şehirlere göçü engellemiş oluruz.
Ürün portföyümüzü genişletmeliyiz
Dünyada gıda ticaretinde 1.8 trilyon dolarlık bir ekonomi söz konusu. Bu rakamın içinde olan ülkelerden çoğu iklim olarak o ticaretini yaptıkları meyve-sebzeyi üretebilecek uygunluğa sahip olmamalarına rağmen bunu başaran ülkeler. Dolayısıyla Türkiye’nin var olan kısıtlı ürün portföyünü değiştirerek, yüksek değerli ürünlerin tarım alanları içindeki yerinin arttırılması gerekiyor. O ürünler hangi ürünler, o ürünleri hangi şekilde işleyip, ne şekilde ambalajlayacağız ve bunları nasıl pazarlayacağız? Bu soruların cevaplarını hayata geçirmemiz lazım.
Lojistikte de 4.0 geçerli olmalı
Tarladan ve bahçeden toplanan meyve ve sebzelerin lojistik zincirinde maruz kalacağı herhangi bir aksaklık o ürünlerin hem tazeliğini yitirmesine neden olurken, hem de insan sağlığını tehdit edecek düzeye gelmesine de yol açabilir. Keza gıdada da durum aynı. O yüzden 4.0’ı sadece tarım ve gıdada değil sektörün tüm paydaşlarında uygulamalıyız. Öte yandan dağıtım alanında pazara erişimi hızlandırmak için yurtdışındaki belli başlı yerel dağıtıcıları satın almak önemli bir atak olabilir.
Tarım 4.0 teknolojilerini kendimiz üretebilmeliyiz
Tarımda ekme, biçme, ilaçlama, gübreleme, vs.’nin yanı sıra finansman, bilgi kullanımı gibi başka yan unsurlar da söz konusu. Toprak ve işgücü dışında %100 yerli diyebileceğimiz alan çok az. Tohumlar, gübreler, ilaçlar yabancı menşeili. 4.0’ın katma değeri iki katına kadar arttırma potansiyeli var. Peki bu iki katına arttıracak olan bilgiyi de dışarıdan alırsak, o bilgiyi getiren o katma değeri de ülkemize bırakmayacaktır. İşte bu teknolojieri kendimiz üretmeliyiz. Sensör, uydu, izlenebilirlikte block chain bunların hepsinin Türkiye’de yapılması mümkün, çünkü ülkemizde çok farklı iklimlerle çok geniş yelpazede ürün üretilebilecek imkanlar var. Üniversiteler ile yapılacak işbirlikleri ile Tarım 4.0 için yeni projelerin kapıları aralanabilir.
Sorunlar önceliklendirilmeli, sonra devlete gitmeli
Tarım ve gıda sektörü devletten teşvik beklemeden önce kendi içinde sorunlarını önceliklendirmeli. Bu daraltma yapılmazsa devlet tarafından kısa vadeli çözümler bulmak zor oluyor. Devletin sektörlere kaynak üretme konusunda bazen çaresiz kaldığı noktalar oluyor, çünkü elindeki kaynak yetersiz. Öte yandan devlet, sektör temsilcilerine karşı mesafeli duruyor, çünkü sadece kendileri için bir şey istediklerini düşünüyor. O yüzden tarım ve gıdanın devlet nezdinde temsili konusunda iyi bir strateji şart.
Çiftçiyi ikna etmeliyiz
Çiftçiler akıllı tarım teknolojileri deyince öncelikle fiyatına bakıyor. Ve bu teknolojiler onlara pahalı geliyor. Az maliyetle daha çok verim alacaklarını bilmedikleri için aslında kazançlarının daha fazla olacağını öngöremiyorlar. İşte üreticimize bu bakış açısını kazandırabilmeliyiz. Bunu yapabilmek için de bu bilgilerin en doğru şekilde çiftçimize ve ziraat mühendislerine ulaştırılması, işin ciddiyetinin anlatılması gerekiyor.
Devlet teşviği konvansiyonel tarıma yapılmalı
Devletin tarım ve gıda sektörleri için ilk yapacağı 4.0 teşvikleri, konvansiyonel tarıma yapılmalı. Çünkü konvansiyonel tarım, bu sektörün dünya ile rekabet eden kesimini temsil ediyor. Devlet, 4.0’ı teşvik ederken politika olarak fonksiyonel tarım da arkada bırakılmamalı, desteklenmeli. Kaynağı dışa bağımlı olanlarda reel ve rekabetçi, öz kaynağı içeride olan kaynaklar için ise korumacı ve destekleyici bir tarım politikası üretmemiz lazım. Böylelikle konvansiyonel alanda rekabet ederken, fonksiyonel alanda da öz değerlerimiz koruyabiliriz.
Tarım 4.0 Yol Haritası çizilmeli
Nasıl Sanayi Bakanlığı Türkiye’nin Endüstri 4.0 Yol Haritası’nı hazırladıysa, Tarım Bakanlığı da Türkiye’nin Tarım 4.0 Yol Haritası’nı hazırlamalı. Sektör meslek birlikleri, STK’lar ve üniversitelerin desteğiyle Tarım Bakanlığı’nın liderliğinde çizilecek bu rota ile 4.0’a entegrasyon süreci hem iyi planlanmış hem de iyi yönetilerek hayata geçiş sürecindeki dağınıklık önlenmiş olur.