Uluslararası Rekabet Stratejileri E -Ticaret Sektörü Ortak Akıl Toplantısı

E-Ticaret, Teşviklerle İvme Kazanmayı Bekliyor
Turkish Cargo ve Turkishtime’ın birlikte düzenlediği Ortak Akıl Toplantıları’nın üçüncüsü e-ticaret sektörünün temsilcilerini aynı masa etrafında topladı. ETİD’in ikinci ev sahibi olarak yerini aldığı toplantıda; e-İhracat Müdürlüğü’nün kurulmasından KOBİ’lerin e-ihracata dahil edilmesine, e-ihracatı artırmaya yönelik teşvik modellerinin devreye girmesinden lojistik merkezlerinin kurulmasına kadar sektörün gündemini oluşturan kritik konular ele alındı.
Turkish Cargo, büyüme ivmesini sürdürüyor
Türkiye’nin bayrak taşıyıcısı ve yükselen değeri Türk Hava Yolları’nın hava kargo markası ve dünyanın 126 ülkesine hizmet sağlayarak, en hızlı büyüyen hava kargo markası olan Turkish Cargo, 1933 yılından beri hava kargo sektöründe hizmet veriyor. 2000 yılında ‘’Turkish Cargo’’ ismiyle markalaşan hava kargo taşıyıcısı, 24’ü direkt kargo olan, 351 uçaktan oluşan filosuyla hareket ederek, dünya genelinde 90’ı direkt kargo olan toplam 300’den fazla destinasyona hava kargo hizmeti sağlıyor.
Nitelikli kadrosu, genişleyen uçuş ağı ve yaş ortalamasıyla Avrupa’nın en genç filolarından birine sahip olan hava kargo markası, artan kapasitesi ve kabiliyetleriyle birlikte büyüme ivmesini sürdürüyor. Turkish Cargo, hava kargo veri hizmet sağlayıcısı WACD’nin (World Air Cargo Data), 2019 yılı Aralık ayı kümülatif verilerine göre; yüzde 4,4 oranında daralan sektörde, tonaj oranını yüzde 7.1 oranında artırdı ve hava kargo pazarında 7’nci sıraya yükseldi.
Yıllık 4 milyon ton kargo elleçleme kapasitesi
Dünyada 300’den fazla destinasyona hava kargo operasyonu düzenleyen Turkish Cargo, 60’ın üzerinde başkente yedi saatlik uçuş mesafesinde olan Mega Hub İstanbul Havalimanı’nda, toplam alanı 300 bin metrekare olacak tesisinde, yıllık 4 milyon ton kargo elleçleme kapasitesine sahip olacak.
İki faz şeklinde tamamlanacak olan tesiste; IT geliştirmeleri ve optimizasyon, robotik otomatik depolama sistemleriyle (ASRS - Automated Storage and Retrieval System & PCHS - Pallet Container Handling System) donatılan tesis, özel kargo hizmetleri olan bozulabilir kargo ve canlı hayvan (PER-AVI) ve Ekspres - e-ticaret operasyon alanları olacak. Iot&Big Data (Internet of Things) ile tüm sistemlerin ve operasyon katılımcılarının birbiri ile olan iletişimi, UGV (Unmanned ground vehicle) & UAV (Unmanned aerial vehicle) ile operasyonel verimliliğin artırılması, alan kazanımı ve insana bağlı operasyonların minimuma indirilmesi, e-freight ile kağıt süreçlerinin dijitale aktarılması, RPA (Robotic process automation) ile hata oranı ve maliyetlerin azaltılması gibi teknoloji destekli hizmetler ile operasyonlar yürütülecek.
Dünyanın farklı lokasyonlarında bulunan havalimanları arasında hava kargo taşımasında uzmanlaşan Turkish Cargo, e-ticaret sektörünü de yakından takip ediyor ve yatırımlarını buna göre şekillendiriyor. 2018 yılında, 32 bin ton e-ticaret taşıması yapan Turkish Cargo, bu rakamı 2019 yılında 35 bin tona çıkardı ancak bununla yetinmedi. ZTO Express ve PAL Air Limited ile birlikte Çin’de kurulan ortaklık olan ‘’We World Express’’ şirketi ile 2019 yılının Haziran ayı itibarıyla operasyonlarına başladı. İlk ay ay içinde 750 tondan fazla genel kargo taşıması yaparak ayrıca; 100’den fazla ülkeye 400 binden fazla small packet taşıması gerçekleştirdi. Turkish Cargo, hayata geçirilen Hong Kong merkezli ortak şirket ile kapıdan kapıya lojistik faaliyetleri, toplama, taşıma, adresten alma ve dağıtım, navlun taşıma, çapraz sevkiyat ve son noktaya kadar taşıma hizmeti sağlıyor.
Hava kargo trafiğinin kesişme noktası olan İstanbul’da operasyonlarını sürdüren Turkish Cargo; altyapısı, operasyonel kabiliyetleri, filosu ve dedike personeliyle sürdürülebilir büyümesine devam ediyor. Turkish Cargo, geniş hizmet yelpazesini ve operasyonel yeteneklerini, Türkiye’nin coğrafi avantajlarıyla birleştirerek, 2023 yılında dünyanın ilk beş hava kargo markası arasına girmeyi hedefliyor.
Turkish Cargo ve Turkishtime’ın işbirliği ile düzenlenen Ortak Akıl Toplantıları’nın üçüncüsü e-ticarete ve dijital ekonomiye baş koymuş oyuncuları, geleneksel perakende ve üretim sektöründen de dijitalleşmeyi en çok benimseyen markaları bir araya getirdi. Elektronik Ticaret İşletmecileri Derneği’nin (ETİD) ikinci ev sahibi olarak yerini aldığı Ortak Akıl Toplantısı’nda; e-ticaret sektörünün sahip olduğu potansiyel ve bu potansiyeli nasıl kullanıldığı, sektörün ihtiyaç ve beklentilerinin ne yönde olduğu tüm detayları ile konuşuldu. Yapısı gereği birçok bakanlıkla temas halinde olan e-ihracat alanında her geçen gün e-İhracat Müdürlüğü’nün kurulmasına duyulan ihtiyacın arttığı belirten temsilciler, yeni dairenin kurulması ile aynı zaman kendilerine teşvik verilmesini de konuşabileceklerinin altını çizdi. Lojistik harcamalarında devletin desteğine gereksinim duyduklarını ifade eden katılımcılar, mikro ihracattaki potansiyeli performansa dönüştürmek için bunun bir gereklilik olduğuna dikkat çekti. e-ihracat yapan platformların bölgesel ve global platformlara dönüştürülmesi gerektiğini düşünen temsilciler, e-ihracat iadelerindeki vergilerin de regüle edilmesini talep etti.
YEKTA ÖZÖZER: Bu organizasyonun düzenlenmesine vesile oldukları için ETİD Yönetim Kurulu Başkanı Emre Ekmekçi’ye, sponsorluğu için Turkish Cargo Genel Müdür Yardımcısı Turhan Özen’e ve organizasyonun en ince detaylarıyla uğraştıkları için bütün Turkishtime ekibine teşekkür ediyorum. Böyle bir çalışmaya moderatörlük yaptığımdan dolayı ben de son derece heyecan duyuyorum. Bu tür çalışmalara son derece inanan biriyim. Birçok firmaya danışmanlık hizmeti veriyorum ve hepsinde tek bir kriterim var; ülkemize ekonomik faydası olan işletmeler olması. Bu oluşum da, ülkenin kalkınması açısından son derece kritik olan bir özelliğe sahip. Ülkemizin kilogram başına 1.53 dolar olan ihracatını 1.70 dolara çıkardıysak bu katma değerli ürünler sayesinde oldu. Sizlerin bakış açılarıyla gelen değişiklikler sayesinde bu ülke kalkınacaktır. Bu nedenle hepinize geldiğiniz için hem teşekkür ediyor hem de bu işin içerisinde son derece istekli bir şekilde bulunduğumu paylaşmak istiyorum. İlk olarak ETİD Başkanı Sayın Emre Ekmekçi’den bir açılış konuşması rica edeceğiz. Ardından da Turkish Cargo Genel Müdür Yardımcısı Sayın Turhan Özen’e mikrofonu vereceğiz.
EMRE EKMEKÇİ: Öncelikle katılımlarınız için hepinize çok teşekkür ediyorum. Biz Filiz Hanım’la yaklaşık iki senedir böyle bir seri başlatmak için çalışıyorduk. Dernek olarak Ankara’da çok kabul görmeye başladıktan sonra bazı şeyleri konuştuğumuzu ama artık idarenin önüne sektörün kendi çalıştığı yazılı dokümanları koymamız gerektiğini hissettik. e-ticaret ve e-ihracata yönelik dijital ekonominin büyümesi konusunda Türkiye’de hazırlanmış yazılı bir belge bulunmuyor. Ankara’da bu iş için çok ciddi bir heves var ama nasıl yapılacağı konusunda sektörden destek bekleniyor. ETİD olarak Cumhurbaşkanlığı seviyesinde yaptığımız görüşmelerde bize; “gidin çalışın, bize bu işin nasıl olması gerektiğini net taleplerinizde birlikte anlatın” denildi. Dolayısıyla bu toplantı serisinin ana amaçlarından bir tanesi ortaya yazılı bir dokümanın ortaya konulması ve böylece ilerleyen günlerde herhangi bir idarede bir şeyler konuşulduğunda, “bakın sektör bunları söylüyor ve talepleri budur” diyebileceğimiz somut bir ürün ortaya çıkarmak istiyoruz. Bu yüzden bugün, bu masa etrafında aslında Türkiye’de e-ticarete ve dijital ekonomiye baş koymuş en büyük oyuncularını, geleneksel perakende ve üretim sektöründen de dijitalleşmeyi en çok benimseyen markalarını bir araya toplamaya çalıştık. “e-ticarete dair bu firmalar ne diyor?, Sektörün sahip olduğu potansiyel neler ve bu potansiyel nasıl kullanılıyor?, İhtiyaçları ve beklentileri neler?” bunları ortaya koyalım istedik.
Ben şimdilik teşekkür ederek sözü diğer arkadaşlarımıza bırakmak istiyorum.
TURHAN ÖZEN: Değerli Yekta Bey, Emre Başkanım, e-ticaret ile perakende sektörünün değerli başkanları ve çok değerli sektör temsilcileri hoş geldiniz. Sektörün temsilcileri olan siz değerli katılımcılarımızı, Türk Hava Yolları’nın global hava kargo markası olan Turkish Cargo adına selamlıyorum.
Milli hava yolumuz olan Türk Hava Yolları’nın global hava kargo markası Turkish Cargo olarak, hava kargo taşımacılığı alanında geniş bir vizyona sahibiz. Bayrak taşıyıcı bir hava yolu olma misyonumuz ile hareket ediyor, ticari olarak en ideal konumda olma iddiamızı sürdürüyoruz. Ayrıca; Türkiye’nin ekonomisine, Türk insanına ve tüm ülkeye bir katma değer yaratma misyonumuzun olduğunu samimiyetle biliyor ve buna inanıyoruz.
Dünyada katma değerli ürün ihracatı ile büyüyen ekonomilerin çok büyük bir kısmı, aynı zamanda ülkelerini bir hava kargo merkezi haline getirmiş durumda, dolayısıyla hava lojistiğinin, dünyada katma değerli ihracatını azami ölçüde destekleyen bir yönü var.
Turkish Cargo olarak, 2016 yılında kurumsal bir hedef belirledik ve ‘’2023 Vizyonunu’’ çizdik. Bu vizyon doğrultusunda; dünyanın en büyük beş hava kargo markasından biri olma hedefini koyduk. Bu da takriben; global olarak yüzde 6.3’lük bir pazar payı anlamına geliyor.
2023 Vizyon hedefini belirlediğimizde pazar payımız; yüzde 2 civarındaydı, şu an itibarıyla yolun tam ortasındayız ve pazar payımızı yüzde 4.1’e çıkarmış durumdayız.
Bütün bu büyüme hedefi içerisinde en kritik olan nokta; kendi ülkemizin ve kendi ülke ekonomimizin ihracat potansiyelinin hava kargo içerisinde çok güçlü olması gerekiyor, eğer bunu sadece transit olarak yaparsanız ki, Körfez’de yer alan bazı komşularımız hava kargo sektöründe bu şekilde yapıyor, kendi ekonomileri daha çok tüketim ekonomisine dayalı, yani ihracattan çok tüketime dayalı bir seyir izliyorlar. Ama dönüp Avrupa, Amerika, Uzak Doğu’daki ekonomilere baktığımızda, çok güçlü bir milli ihracat ve katma değerli yani hava lojistiğini destekleyen bir ihracat yapısının oluştuğunu görüyoruz.
Biz de Turkish Cargo olarak; kendi misyonumuz içerisinde, genel çerçevede ülkemizin katma değerli ihracatının yükselmesini, özel olarak da; perakende, e-ticaret ve diğer bağlantılı bütün sektörlerde e-ihracatın yükselmesini, ülkenin uzun vadeli başarısının bir temel şartı olarak görüyoruz. Bugün bu çalışma içerisinde, bir paydaş olarak yer almamızın altında yatan asıl neden budur.
Dünyada uluslararası e-ticaret taşımacılığı, her yıl yüzde 12 ile 15 bandında büyüyor ve şu anda taşımacılık yönündeki ciro; yıllık olarak 250-300 milyar dolar civarında seyrediyor. Bu rakamların, 2023 yılında yüzde 24 bandına yerleşerek, ekonomik olarak da 400 milyar doları aşması bekleniyor. Biz, şu anda dünyadaki benzer büyüklükteki hava yollarına paralel olan işimizin sadece yüzde 4-5 kadarını e-ticaret ürünleri üzerinden yapıyoruz, büyüme hızımız göz önüne alındığında önümüzdeki beş yıl içerisinde, bu oranın yüzde 20 bandına çıkacağını tahmin ediyoruz. Dünya lojistiğinde olduğu gibi, hava kargo sektöründe de en büyük tetikleyicinin önümüzdeki yıllarda e-ticaret ve e-ihracat olacağına inanıyoruz.
YEKTA ÖZÖZER: Toplantımızda önünüzde bulunan dosyalarda yer alan konular üzerinden ilerleyeceğiz. Bu anlamda; Türkiye’nin e-ticaret ve e-ihracat konusundaki mevcut durumu nedir? Potansiyeli, fırsatları ve sorunları nelerdir? İlk etapta bu başlıklarda tespitlerinizi bizlerle paylaşmanızı bekleyeceğiz. Şimdi bu başlıklar altında söz almak isteyen katılımcılarımızı dinleyebiliriz.
ERKAN DALYAN: Şimdi burada potansiyel, fırsatlar ve sorunlar dediğimiz zaman bugün canlı olarak yaşadığımız bir örneği sizlerle paylaşmak istiyorum. Türkiye’deki potansiyelin büyüklüğünü anlatmak adına bir örnek vermek istiyorum. ETİD’in de üyesi olan Amazon Türkiye’nin başındaki Atilla Bey de şu anda İzmir Ticaret Odası ile beraber “bir tıkla e-ihracat” isminde bir program yapıyor. Yani şu anda aynı anda Türkiye’de bu alanda iki ayrı toplantı oluyor. Bu, sektörün potansiyelini, daha doğrusu büyüklüğünü ortaya koyan güzel bir örnek.
Apple’ın firma değeri 2019 yılı itibarıyla 1.3 trilyon dolar, Google’ın 923 milyar dolar, Amazon’un 916 milyar dolar, Facebook’un 585 milyar dolar. Türkiye’nin gayrisafi milli hasılasının 900 milyar dolarlarda olduğunu düşünürsek, Amazon gibi büyük bir oyuncunun Türkiye’ye gelmesi ve burada faaliyet yapması bence Türkiye’de ciddi bir potansiyel olduğunu açık bir şekilde ortaya koyuyor.
Her sektörde olduğu gibi bizim de tabii ki bir takım sorunlarımız var ve bunları göz ardı etmemek gerekiyor. Bence şu anda en büyük sorun ürün iadesi konusunda yaşanıyor. Yurt dışından iade gelen mallar tekrar Türkiye’ye döndüğünde, yüzde 20 oranlarında bir KDV, yüzde 18 ve değişen oranlarda da tekrar ÖTV ödemek zorunda kalıyoruz. Yani burada aslında ciddi bir kumar oynuyoruz. Özellikle bizim gibi yapı- market sektöründe çok sorun olmayabilir ama tekstil sektöründe ciddi bir problem olduğunu düşünüyorum. Biz bu konu için Almanya’da dijital olarak bir şirket kurduk ve bu işin tamamını o şirket üzerinden yapmayı planlıyoruz. Almanya’da şirket kurmamızın gerçekleşmesi sürecinde şunu anladık, e-ithalatın yoğun olduğu ülkeler bu işi fırsata çevirmeye çalışıyor. Biz yurt dışına satışları yapmaya başladıktan bir kaç ay sonra hemen Almanya’dan bize bir uyarı geldi; “Siz eğer belli bir ölçeği ulaşacaksanız burada şirketinizi kurun. Şu tarihten itibaren böyle bir müeyyide uygulayacağız” denildi. Hazırlıklarını o kadar sistematik ve düzenli yapmışlardı ki, biz ülkeye geldiğimizde hangi şehrin vergi dairesine kayıtlı olacağımıza kadar her şey hazırlanmıştı. Orada prosedür enteresan bir şekilde çok hızlı işliyor. Alman Finans Bakanlığı siz oraya gitmeden bütün evraklarınızı düzenliyor ve oradaki şirket kurulumunu sağlıyor. Yılın sonunda da sizden yüzde 10 gibi bir vergi alacağını söylüyor. Bu noktada da bizler için şöyle bir sorun ortaya çıkıyor; orada kurduğumuz şirket, buradaki ana şirketimizin şubesi mi olacak, ayrı bir şirket mi olacak? Çünkü aynı isimde farklı bir vergi numarası ve farklı adreste bir şirket söz konusu. Bu noktada buradaki mali müşavirler de bir netliğe kavuşamıyor. Ayrıca Almanya örneğini ele alırsak (Türkiye’nin en çok ihracat yaptığı Avrupa ülkesi) ülkemizin Almanya ile çifte vergilendirme anlaşması var, bizler ülkemizde vergimizi ödüyoruz, ama aynı zamanda gidip bir de yılın sonunda Almanya’da vergi ödemek durumunda kalacağız bu sistemde. Bakanlığımızın hali hazırda yürürlükte olan çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmasını fiili olarak uygulamasını bekliyoruz. Türkiye tarafındaki mevzuatlar ilerleyen yıllarda bizleri gittikçe zorlayabilir. Burada da ETGB (Elektronik Ticaret Gümrük Beyanı) konusunda hükümetin yardımcı olduğu gibi bizim de yönümüzü çizmesi gerekiyor. Araştırdığımız zaman bu konuyla ilgili pek bir data olmadığını görüyoruz. Bizim de kendi mevzuatımızın mümkün olduğu kadar yurt dışında bize yol gösterecek şekilde düzenlenmesi gerekiyor.
Ayrıca e-ihracatçının üvey evlat olarak kalmaması, diğer ihracatçılarımız ile aynı konumda değerlendirilmesi gerekiyor. Eximbank’a gidip kredi talebinde bulunduğunuzda e-ihracat ile ilgili mevzuatlara hiç hakim olmadıklarını görüyoruz, en büyük sorunlardan birisi e-ihracatın neredeyse ihracat sayılmıyor gibi muamele görmesi. Bu konu da e-ihracatın ana sorunlarından diye düşünüyoruz.
CENGİZ GÜRER: e-ticaret ve e-ihracat açısından baktığımız zaman Türkiye’de müthiş bir potansiyelin olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle güçlü olduğumuz moda ve tekstil sektörü yönünden gerçekten ciddi bir potansiyel söz konusu. Çin de aslında şu anda bunun çok güzel bir örneğini yaparak, tüm dünyaya bütün ürünlerini e-ihracat üzerinden gerçekleştiriyor. Biz şu anda sahip olduğumuz bu potansiyeli yeteri kadar kullanıyor muyuz?, Bunu performansa dönüştürebiliyor muyuz? Sahip olduğumuz potansiyelin çok altında olduğumuzu düşünüyorum.
Temel sorunlarımızı önceliklerine göre sıralarsak; bence birinci sırada kargo maliyetleri var. Data ile de konuşmak gerekirse; DeFacto’da şu anda üç tip e-ticaret modeli olduğunu söyleyebilirim. Birinci tipi global marketlerde ürünleri satmak gibi düşünürsek; Amazon ve AIiExpress gibi platformlarda var olduğumuzu söyleyebilirim.
İkinci tipte Trendyol gibi lokal marketlerde ürünlerimizi satıyoruz. Üçüncü tip ise kendi e-ticaret sitemizi açmış olmamız. Buradaki her üç modelde yaşadığımız en önemli problem, kargo maliyetlerinde kendini gösteriyor. Örnek vermek gerekirse; PTT Kargo’dan bir fiyat aldık, Rusya ve İsrail’e gidecek 500 gram ağırlığa kadar bir paketi AliExpress üzerinden satarsak 7 dolar 20 cent gibi bir kargo ücreti ödüyoruz. Bu, PTT Kargo’nun AliExpress’e verdiği kargo fiyatı. Biz DeFacto olarak direkt teklif aldık ve bize 35 dolar 90 cent gibi bir fiyat verildi. Yani Türk firmasına beş kat daha fazla teklif veriliyor. Bizim bu şartlarda mikro ihracat yapmamız mümkün değil. Mikro ihracattaki potansiyeli performansa dönüştürmek için kargo maliyetlerinin ciddi anlamda iyileştirilmesi gerekiyor. Çünkü burada gerçekten ciddi bir fırsat söz konusu.
İkinci konu; Erkan Bey’in bahsettiği iade konusu. Yurt dışına gönderdiğimiz bir ürünü tekrar Türkiye’ye getirmek gerçekten ciddi bir maliyet. Bu nedenle ürünü söz konusu ülkede bir şekilde satmamız gerekiyor. Bir de ilgili ürünü Türkiye geri getirirken şöyle bir sıkıntımız var; mevcut Elektronik Ticaret Gümrük Beyannamesi’ne göre biz e-fatura mükellefi olmamıza rağmen bunu kullanamıyoruz, e-arşivi kullanmamız isteniyor. Burada da şöyle bir eksiklik var; tek pencere sistemi dediğimiz iade faturalarını işlediğimiz sistemde e-arşiv faturalarını görüntüleyemiyoruz. Dolayısıyla manuel bir işlem yapmak gerekiyor. Bu da iade sürecini çok uzatıyor. Otomasyon için faturaların da bu tek pencerede görüntülenmesi gerekiyor. Bu sayede e-fatura kullanımının önünü açmamız önemli. İade süreçlerini kolaylaştırmak için buna ihtiyacımız var.
Üçüncü problem de; mikro ihracatta gümrük işlemlerinin zorluğu. Bu noktada da işlemlerin kolaylaştırılmasına ihtiyacımız var. Nedir bu zorluklar derseniz, şu anda bütün mikro ihracatlar ihracat alanlarına alınıyor. Orada tesirli seçimlerle örnekleme yapılarak kontrol ediliyor. Daha sonra gerçekten ürünün faturadaki ürün olup olmadığı kontrol edilerek ihracatına onay veriliyor. Bu da bize zaman kaybettiriyor. e-ihracat biliyorsunuz müşteri deneyimi açısından teslimat süreleri önem arz eden bir alan. Bu nedenle bu süreçleri biraz iyileştirebilirsek çok daha sağlıklı bir şekilde işlerimizi sürdüreceğiz.
YEKTA ÖZÖZER: Kargo alanında yaşanılan sorunlardan bahsedildiği için bu noktada sözü Sayın Turhan Özen’e vermek istiyorum.
TURHAN ÖZEN: Milli bir hava yolu olmakla birlikte, Türkiye ihracat ve ithalatındaki payımız yüzde 60’lar seviyesinde seyrediyor. e-ticareti de ayırmadan, dünyadaki hava kargo maliyetlerine baktığımızda kilogram başına 2 dolar olduğunu görüyoruz. Bu rakam, 2000’lerin başında 4-5 dolar civarındaydı, maliyetin düşmesinin tek sebebi; taşıyıcı hava yolu firmalarının artmasıdır. Dünyada turizm ve iş seyahati başta olmak üzere milyarlarca insan, hava yolunu kullanıyor ve hava yolu sektörünün yolcu taşımacılığı, kargo taşımacılığına göre çok daha hızlı bir şekilde büyüyor ve yolcu uçaklarının sayısı her geçen gün artıyor. Hava kargo sektöründe, yolcu uçaklarının kargo kapasitesini kullanmak çok ciddi bir maliyet avantajı sağlıyor, sektörde son 15 yılda fiyatların yarı yarıya düşmesinin asıl sebebi de bu zaten.
Hava kargo taşımacılığında, yolcu uçaklarının kargo kapasitesini kullanmak, direkt kargo uçağı operasyonlarına göre çok daha avantajlı olmaktadır. Kargo uçaklarını, yolcu talebinin yüksek olmadığı ama kargo ihracatının yüksek olduğu pazarlarda kullanarak networkümüze kargo çekiyoruz, sonraki aşamada ise yolcu uçaklarının kargo doluluklarını artırmak için çalıştırıyoruz, aslında dünyada trend genel olarak bu şekilde ilerliyor. Bu nedenle kargo fiyatlarını aşağıya çekmek için talebi artırmak ve biraz daha yolcu dahilinde taşımacılık networkünü geliştirmek çok önemli.
Hava kargo taşımalarında maliyetin neredeyse yüzde 85’ini uçak ve yakıt giderleri oluşturuyor. Bu anlamda hava kargo şirketlerinin hareket edebileceği alan yüzde 15’lik bir dilimi oluşturuyor. Pazarın içerisindeki ürün hizmet kalitesini ve sektörün buraya odaklanmasını sağlayabilirsek, talebi artırarak belli bir ölçüde maliyetleri aşağıya çekebiliriz.
SAMİ GÜZEL: Ciromuzun yüzde 80-85’ini yurt dışı satışlarımız oluşturuyor. Yaklaşık 130 ülkeye her gün on binlerce ürün gönderiyoruz. Ben bugün e-ihracatın genel ve lojistik tarafı ile ilgili konuşmak istiyorum. Normal ihracat yaptığınız zaman geri gelen ürünler iade kapsamında alınabiliyor ama bu e-ihracat da geçerli değil. Mavi mühür nedeni ile aksama oluyor. e-ihracatta işlemler elektronik ortamda olduğu için ortada bir belge olmuyor. Bakanımız bununla çok ilgilendi ve 20 gün içerisinde bu konu ile ilgili bir muafiyet oluştu derken, bu sadece bir muafiyet yazısı olarak kaldı, uygulamaya geçemedi.
Biliyorsunuz Ticaret Bakanlığı’nda e-Ticaret Müdürlükleri kuruldu. Bu müdürlüklerde e-ticarete dair mevzuatlarla ilgili işlemler yapılıyor. Biz de çok hızlı bir şekilde e-İhracat Dairesinin kurulmasını talep ediyoruz. Çünkü bu alanda çok büyük sorunlar ve regülasyon gündemleri var. e-ihracat denildiğinde herkeste bir kafa karışıklığı söz konusu. e-ihracatın iki yönü vardır birincisi; servis ve hizmet yönü yani hiçbir fiziksel ürün olmayan e-ihracat, bir tarafı da fiziksel olan ihracat. Her ikisinin de teşvikleri ile ilgili net bir durum yok. Bu alandaki desteklerin netleştirilmeye ihtiyacı var. Bu nedenle e-İhracat Dairesinin bir an önce kurulması gerekiyor.
Çözüme kavuşturulması beklenen diğer konuları sıralarsak; birincisi kara yolu. Bu konunun lojistik ile ilgisi var. Hiç bir kara yolu gümrüğünde ETGB ile ilgili hiç bir işlem yapılamıyor. Diğer yandan iade konusunun çözümü için kara yolu ETGB’si ve kara yolu gümrükleri çok kritik. Çünkü ürünümüz giderken ciddi anlamda bir hıza ihtiyacımız var ve hava kargonun da gerçekten ciddi bir maliyeti söz konusu. Ama ürünlerin geri dönüşünde yani iade edilmesi durumunda acil bir durum söz konusu olmuyor. Biz ürünleri 10 gün sonra da alsak olur, bir ay sonra da. Kara yolu ile ürünlerin iade edilmesi hava kargoya göre çok daha uygun fiyatlarda oluyor ama bu defa da ürünü gümrükten içeri alamıyoruz. Gümrüklerdeki ihracat ambarlarında bir takım sıkıntılarımız var bunların da düzeltilmesine ihtiyacımız söz konusu. Yine mavi mühür nedeni ile çıkan bir sorun da; e-ihracat yapanların yeşil hat alamaması. Bu nedenle gümrük işlemlerinde normal ihracatçıya göre çok daha uzun süreler bekletiliyoruz. 1 milyon doların üzerinde ihracatınız varsa yeşil hatta girerek bazı desteklere tabi olursunuz. Yani yeşil hatta girip, yeşil pasaport alıyorsunuz ve işlemlerimiz daha kolay sürüyor. Baktığınızda bizim içeride 100 milyon doların üzerindeki ürünlerimiz gümrük işlemlerinde bekletilirken diğer taraftan 1 milyon dolarlık normal ihracat yapanların işlemlerinin bizden çok daha kolay yürütüldüğünü görüyoruz. Yine iadedeki tek pencere sisteminin çok hızlı bir şekilde yaygınlaştırılmasına ihtiyacımız var. Hala e-ihracat kaydı tutulamamaktadır. Bu nedenle e-İhracat Dairesinin kurulması, bu alanda konsolide bir planın oluşturulması ve uygulanmasına ihtiyacımız var.
e-ihracatta Türkiye’nin en büyük avantajı; sahip olduğu kaliteyle birlikte ucuz bir ülke olması. Batı’da hızlıyız, doğu ve güney tarafında ise korkunç bir şekilde kaliteli olmamızın yanı sıra Türk malına aşık olan ve de üretimin olmadığı bir coğrafya söz konusu. Bu durum, ihracat için ciddi bir potansiyel taşıyor. Sahip olduğumuz bu potansiyelin önünde duran en büyük engel ise lojistik maliyetlerin yüksek olması. Özellikle mikro ihracatta bu durum kendini belirgin bir şekilde gösteriyor. Buradaki 3 ya da 5 dolarlık bir kıyafeti Suudi Arabistan’a göndermek için 15-20 dolar kargo ücreti ödememiz gerekiyor. Bu maliyetleri aşağıya çekmemiz gerekiyor. Sebebi ise şu; dünyada e-ihracatla büyüyen tüm şirketlerin lojistik maliyetleri çok düşük. Bu durum, teşvik almaları ya da başka bir konu ile ilgili olabilir, ama günün sonunda lojistik maliyetleri son derece düşük. Bizim hem hava yolu kargolarına dair fiyatları aşağı çekmemiz hem de kara yolu kargosunu hızlı ve efektif bir şekilde kullanmamız gerekiyor. Avrupa ve Orta Doğu bize çok yakın olan coğrafyalar ve lojistik anlamında sahip olduğumuz bu avantajı lojistik maliyetleri de aşağı çekerek doğru bir şekilde kullanabiliriz.
Son olarak bir şey daha eklemek istiyorum; e-ihracat ile gittiğimiz pazarlarda ucuzuz ama maliyetlerimizin üzerine ek maliyet eklendiğinde bu avantajımız da ortadan kalkıyor. Özetle iki temel sorunumuz var birincisi lojistik, ikincisi regülasyonlar. Bu ikisi aşılırsa daha iyi bir noktaya geleceğimize inanıyorum.
HİLAL SUERDEM: Amerika’ya gidip bu işi araştırdım. Amazon’u ve AliExpress’i inceledim. Bizim aslında burada konuşacak çok bir şeyimiz yok. Ben birazcık özeleştiri yapacağım. Amazon’u ve AliExpress’i incelediğimizde, devlet desteklerinin ne olduğunu iyice incelediğimizde aslında çözümü zaten görüyorsunuz. Öncelikle biz buna niyetli miyiz? Önemli olan bu. Bu işin imalatını yapanlar, bu işin ne kadar ve neresinde var olacaklar bunları çok iyi bilmek gerekiyor. Böyle bakıldığında aslında bu iş çözülecek. Biz daha kendi içimizde yaşadığımız sorunları aşamıyoruz. AliExpress ve Amazon gibi firmalar bizim gibi imalat yapan firmaların platformlarında sunduğu koleksiyonları ile global pazarın büyük kısmına ulaşıyor. Çok detaylı bir sistem kurmuşlar, onlarca firmayı aynı platform içinde rekabete sokarak çok stratejik hamleler yapıyorlar. Biz gerçekten çok flexible ve çok çalışkan bir ülkeyiz fakat bu pazarlama şirketleri ile rekabet edemiyoruz. Bizim bu işi çok iyi araştırıp, devleti yönetenler de dahil olmak üzere bir case yapıp, buna uymamız lazım. Devlet nasıl destekliyor?, İmalatçılar nasıl ürünlerini veriyor?, Hangi şartlarda rekabet ortaya çıkıyor? Bunları çok iyi tespit etmek gerekiyor.
Markam adına da bir şeyler söylemem gerekirse; ben offline piyasada varım, online piyasada da olmak isterim. Fakat marka olarak online platformda ürünlerini satmak istiyorum. e-ihracatta rekabet dolayısı ile 1,50 dolara kadar satılan benzer ürünleri bugün offline’da 45-50 dolardan satıyoruz. Kıyasıya rekabet etmemiz için e-ihracata girdiğimizde fiyatlarımızı aşağı çekmemiz gerekecek. Online’da marka değerini aşağıya çekerseniz de bu kez farklı bir problemle karşı karşıya kalmış oluyorsunuz. Bu nedenle her şeyden önemlisi, markayı doğru tanıtmak ve markayı ön plana çıkarmak. Bizim ne yaptığımızı çok iyi bilmemiz gerekiyor. Eğer devlet desteği gerekiyorsa bunun devreye girmesi önemli. Hem Türk bayrağını dalgalandırmak adına hem de imalatlarımızın doğru bir marka değeriyle satılması adına bu işin içerisinde olacağız. Ama Amerika’yı yeniden keşfetmeyelim. Olmuş projelerin üzerine ne katabiliriz onu düşünebilmemiz gerekiyor. Söz verdiğiniz için çok teşekkür ediyorum.
ORHAN EKİNCİ: Burada birçok şey söylendi. En çok duyduğum şey; maliyet ile birlikte teşvik konusu oldu. Ben de bu konulardan biraz bahsetmek istiyorum. Yurt dışına e-ticaret yapmak istiyorsanız iki tane yolunuz var; ya mikro ihracat yapıp yüksek kargo maliyetlerine katlanarak müşterinize hızlı şekilde ulaşacaksınız ya da ilgili bölgede bir depo kuracaksınız (kurulu bir depodan da hizmet alınabilir) ve daha hızlı bir şekilde müşteriye satın aldığı ürünü ulaştıracaksınız. Avrupa’da bir depo kurmak, orada bir stok tutmak ve de hızlı bir şekilde hizmet vermek bir maliyet ama diğer taraftan baktığınızda ilgili pazara mikro ihracat yapmak da ciddi anlamda maliyetler getiriyor.
Baktığınız zaman ürünlerin offline pazarı var ama online da çok hızlı bir şekilde büyüyor ve artık offline’a çok ciddi bir rakip. Bu aşamada markaların yurt dışı e-ticaret işini geliştirmek ve yurt dışında rekabet edebilmek için Turquality benzeri destekleri alması gerekiyor. Benim buradaki önerim; bu uygulamanın e-ticarette de yapılması yani e-ticaretin Turquality’sinin özel olarak tasarlanması ve hızlıca uygulamaya alınmasıdır.
RAMAZAN ALTINAY: Aslında burada birçok şey söylendi. e-ticaretin en büyük problemlerinden birisi kargo maliyetleri. Ben burada işin biraz daha yaygınlaştırılması gerektiğini düşünüyorum. Şimdi Çin örneğine bakarsak ya da Amazon’daki satış yapan firmalara bakacak olursak; orada KOBİ’lerin ve üreticilerin çok fazla işin içine dahil olduğunu görüyoruz. Türkiye’de ise genelde bu işi bizim gibi büyük markaların yaptığını, KOBİ’lerin ya da üreticilerin biraz daha bu işten uzak kaldığını, çok fazla bilinçli olmadıklarını, e-ihracat denildiği zaman bir bilinmezliğin içerisine girildiğinden KOBİ’lerin bu sisteme dahil olamadığını görüyoruz. Burada bir şekilde prosesleri kolaylaştırıp, sistemi yaygınlaştırıp, onların önlerini açacak şekilde eğitimler veya teşviklerle sisteme dahil edersek, Türkiye’deki tüm ticaret yapan birimlerin sistemin içinde yer almasını sağlarız.
Yine AliExpress örneği üzerinden konuşursak; bu sisteme ufak işlerle başlayarak dahil olan firmalar o kadar ilerlemişler ki, satış anlamında bizim buradaki çok büyük montanlı iş yapan firmaların seviyelerine ulaşmışlar. Türkiye’deki üretim potansiyeli özellikle de ucuz üretim potansiyelini ve bizim gerçekten Anadolu’da yaşayan KOBİ’lerin ürünlerini bir şekilde e-ihracata dönüştürüp satışını yapabilirsek, buradaki sürecin daha hızlı bir şekilde ilerleyeceğini düşünüyorum.
TANER TİMİRCİ: Öncelikle böyle bir ortamı oluşturdukları için başta ETİD olmak üzere Turkish Cargo ve Turkishtime’a teşekkür ediyorum. Hükümet tarafından da zaten açıklandığı üzere e-ihracat, Türkiye’nin geleceği açısından, döviz getirisi açısından çok önemli bir program. Ve bu programın büyütülmesi, buradaki paydaşların ortak menfaati. Daha önce tekrar edilen konular üzerinde durmayacağım. Evet mevzuat anlamında yapılması gereken konular var, kargo konusu büyük bir sıkıntı ama bu konuda nasıl çözüme gidileceği de belli. Bununla ilgili geçmişte bazı bakanlıklarda çalışmaların belirli bir aşamaya getirildiğini duymuştuk. Burada teşvik olmadan e-ticaretin büyümesinin çokta mümkün olmadığını herkes biliyor.
Az önce potansiyeli sordunuz. Evet, burada çok ciddi bir potansiyel var. Türkiye’nin coğrafi konumuna baktığınız zaman dört saatlik uçuş mesafesinde dünya nüfusunun yarısına yakın bir coğrafyaya hitap etme şansımız olduğunu görüyoruz. Turkish Cargo gibi büyük bir kaldıracın desteğini görüyoruz, bu bizim için çok büyük bir avantaj. Bizlerin de bu alanda kötümser değil, daha çok pozitif alanda yer alarak, “Sektör paydaşları olarak neler yapabiliriz”e odaklanmamız gerekiyor. Burada var olan hareketi nasıl destekleyebiliriz ona bakmamız gerekiyor.
Kargo tarafındaki sorunların devlet desteğiyle çözülebileceğine inanıyorum. Bu konuda hükümetin önümüzü açmasında fayda var. Bir diğer önemli konu ise; buradaki tüm firmaların lokaldeki masrafları tarafında 2019 yılında üzerlerine yüklenen bazı vergiler söz konusu. Bunların başında 2019’un başında gelen reklam stopaj vergileri yer alıyor. Burada yaklaşık olarak yüzde 15’lik bir pay söz konusu. Yurt dışındaki harcamalar kapsamında da Google tarzındaki firmalara yapılması gereken ödemeler oluyor. Buradaki bütün paydaşlar bu yüzde 15’lik yükü kendileri bir şekilde yüklenmek durumunda kaldılar. Bu da yetmedi, bunun üzerine yüzde 7,5’lik bir vergi daha eklendi. Tam olarak yürürlüğe girmedi ama yürürlüğe girdiğinde, oradaki çözümler nasıl olacak bence bunların da bir an evvel açıklığa kavuşturulması gerekiyor.
Türkiye’deki e-ticaret potansiyeli çok büyük. 2018 yılında e-ticaret lokalde yüzde 42 büyüdü. 2019 verileri henüz açıklanmadı ama geçtiğimiz yılın rakamlarının altında kaldığını düşünmüyorum. 2020 yılında da çok daha büyük başarılar kaydedileceğine inanıyorum.
Kargo alanında hem lokalde hem yurt dışında yatırımların yapılması, gerek firmalar tarafından gerek kargo oyuncuları tarafından büyük bir potansiyele sahip olduğumuzu gösteriyor. Bu alanda en son Kasım-Aralık aylarında yaşanılan sorunlar herkesin malumu. Burada atılması gereken adımlar gerektiği zamanda atılmadığı için artık piyasada bir darboğaz yaşanıyor. Bu darboğazdan çıkış için başta sektörün ana kargo oyuncularından PTT olmak üzere diğer lokal firmaların hepsine sorumluluk düşüyor. Tabii ki bizim de bazı sorumluluklarımız var. Bunların da üstesinden 2020 yılı içerisinde kesin gelmemiz gerekiyor.
Lokalde bizim KOBİ tarzındaki firmalara yol göstermemiz gerekiyor. Bu konuda da biz şirket olarak kendi çalışmalarımız dahilinde depolama çözümlerimizi gerçekleştiriyoruz. Yurt dışında büyük global oyuncular var, bir çoğunun ismini arkadaşlarım benden önce saydılar. Biz lokal e-ticaret platformlarının yurt dışındaki platformlardan hiçbir eksiği yok. Kendi güçlerimizi birleştirirsek, Türkiye’de çok daha başarılı hikayeler çıkarabiliriz. Burada asıl olan kendi gücümüze inanmak ve bu güçleri birleştirmek.
HAKAN ÇEVİKOĞLU: Pttem firması PTT iştiraki olduğu için burada bana bir söz hakkı doğdu. Biz de e-ticaret ve e-ihracatla uzun yıllardan bu yana uğraşıyoruz. Sizlerin az önce bahsettiği problemleri uzun yıllardır bizler de yaşıyoruz. Yurt dışında depo açmak aslında bir çözüm olarak gözükse de bu da ciddi bir maliyet gerektiriyor.
(Cengiz Gürer Bey’e cevaben) PTT’nin internet sitesinde fiyatları görebildiğiniz bir alan var. Şimdi ben orayı kontrol ettim. Mesela 500 gramlık bir gönderiyi yurt dışına 26 TL’ye kayıtsız olarak taşıyabiliyorsunuz, kayıtlı taşıdığınızda da maliyeti 44 TL. Ama orada bazı parametreler var ve bunları çok iyi bilmek gerekiyor. Koli ile taşıma olduğunda iş değişiyor, yüzey taşımasında ayrı, uçak taşımasında ayrı… Burada kompleks bir yapı var, bu yüzden neyi, nasıl istediğimizi iyi bilmemiz gerekiyor. Bu konu, yeni yeni uygulamalarla PTT tarafında çözüme kavuşturulmaya çalışılıyor ve birkaç ay sonra önümüzde yeni bir dönemin açılacağına inanıyorum.
Turkish Cargo tarafında da problemlerin çözülmesi adına bazı gelişmeler olduğunu düşünüyorum. İstanbul gibi 3-5 saatlik uçuş mesafesinde 2 milyara yakın kişiye ulaşabildiğimiz bir lokasyonda yer alıyoruz. Yolcu altı kargosu ile bu avantajımızı daha iyi kullanmamız gerekiyor. Belki avantajlı olan destinasyonları THY bize önerebilir ve biz de o ülkelere konsantre olabiliriz.
e-ticaret ile ilgili burada söylenenlere katılmamak mümkün değil. e-ticarette aslında bir sorun yok gibi. Türkiye’de bu iş gerçekten iyi yapılıyor. Bu alanda dünya ile yarışabilecek iyi platformların varlığı söz konusu. Hizmet ve yazılım tarafımız son derece güçlü. Ama asıl sorun, e-ihracat tarafında yaşanıyor ve bunu da el birliği ile çözmemiz lazım.
Ben biraz da rakamlara değinmek istiyorum. e-ihracat olarak dünyaya baktığımız zaman, dünyaya yapılan e-ihracatın yüzde 25’lere ulaşmış durumda olduğunu görüyoruz. Bu ihracatın yüzde 50’si aslında üç büyük organizasyon (Amazon, Ebay ve AliExpress) tarafından gerçekleşiyor. Bu, sürdürülmemesi gereken bir şey. Bunun kırılması için el birliği ile oraya müdahale etmemiz gerekiyor. Türkiye’deki perakende sektörünün e-ihracattaki oranı yüzde 5.3’lerde. Bu oran, gelişmiş ülkelerde yüzde 11 civarlarında seyrediyor. Bizim de bu seviyelere ulaşmamız için elimizde bulunan tüm argümanları harekete geçirmemiz şart.
e-ihracat tarafında az önce bahsedilen insan kaynağı ciddi problemlerden bir tanesi ve bu konuda önlem alınması gerekiyor. Her gün her yerde bir eğitim var, ama bu eğitimleri kimler veriyor, ne kadar yetkinlikleri var, bu noktada soru işaretleri söz konusu. Bu eğitimlerin denetim altına alınması gerekiyor. Biz Pttem olarak PTT ile birlikte şehir şehir düzenlediğimiz organizasyonlarla hem KOBİ’leri e-ihracat konusunda; hem de PTT personelini e-ticaret gönderileri konusunda bilgilendiriyoruz. Sadece ürün ihracatı değil; hizmet ihracatına da ihtiyacımız var.
Diğer yandan lojistik alt yapısı ayrı bir problem. Dünyaya baktığımız zaman bir “şehir lojistiği” kavramı oluşmaya başladığını görüyoruz. Bizim de PTT ile birlikte düşündüğümüz bir konu bu. Biz de bu sistem içerisinde yer almak istiyoruz. Bu sistem içerisinde; küçük küçük depoların bulunduğu, aynı gün teslimatların söz konusu olduğu bir yapı bulunuyor ve bizlerin bu yapıya uygun olduğunu düşünüyorum. Bu konuda firma olarak sektöre önayak olabiliriz.
Bunların dışında e- ihracat yapacak küçük firmaları desteklemek adına risk sermayesi ile ilgili bir düzenleme yapılabilir diye düşünüyorum. Şimdilik söyleyeceklerim bu kadar. Teşekkür ediyorum.
YEKTA ÖZÖZER: Bu noktada, çözümler açısından bir çatı oluşturması için sözü Emre Bey’e vermek istiyorum.
EMRE EKMEKÇİ: Aslında bazı şeyleri devletten bekliyoruz ama bunları neden devletten beklediğimizin de açıklamasını yapmak gerekiyor. Çünkü; ilk itici gücün aslında devletin olması gerekiyor. Ve ihracat zaten stratejik hedef olduğundan şu anda baktığımızda Türkiye aslında ihracata teşvik veren ama toplu ihracata teşvik veren bir ülke. Sektör olarak zaten bir tanımımız yoktu, ama diğer yandan Ticaret Bakanlığı’na gidip gelerek en azından bir e-Ticaret Dairesinin oluşmasını sağladık. Ama iş e-ihracata geldiğinde bir tanımımız yok. Türkiye’deki ihracat teşvikleri de inanılmaz derecede korumacı. Biz belki de sektörler arasında teşvik almaya en hazır sektörüz. Bizim ne ürettiğimiz, nerede ürettiğimiz, nasıl ürettiğimiz, kime sattığımız neyle taşıdığımız, içindeki gramajın ne olduğu en belirgin olan sektörüz. Baktığımızda devletinde bu konudaki mevzuları kolaylaştırmak için kurduğu bazı teknokentlerin olduğunu görüyoruz. Bu teknokentlerde belirli bir sayıda personel çalıştırıyorsanız devlet buradaki SGK harcamalarına destek veriyor, gerektiğinde elektrik ve su maliyetlerinizi de bu kontrollü yapı içerisinde destekliyor.
Benim buradaki somut bir önerim ise şu; aynı teknokentler ve serbest bölgeler gibi bizim de ihracat lojistik merkezine ihtiyacımız var. Diğer yandan orada 24 saat gümrük işlemleri yapılacak, gümrükteki çalışanlar bizim gümrük işlemleri için ne gerekiyorsa bunların hepsini bilecek. Dolayısıyla bizim KDV’mizi geri almamız noktasında yaşanılan aksaklıkları ortadan kaldırmış olacağız. Kısacası bizim öncelikle içerideki savaşımızı vermemiz gerekiyor ki, ardından dışarıdaki savaşımızı verebilelim.
e-ihracat desteklerine bakıldığında, sanırım devletin 100’ün üzerinde kalemde ihracata desteği var. Ama hiçbiri e-ihracat olarak düşünülmemiş. Turquality ve marka desteklerinde bile bunların olmadığını görüyoruz. Mağaza açarsanız oradaki çalışanlarınız için destek alıyorsunuz. Evet bu çok güzel, onlara destek verilmesin demiyoruz, bize de verilmesini istiyoruz. Örneğin bizim çağrı merkezinde çalışan personellerimiz var. Bu çağrı merkezlerinde; Almanca, İngilizce ve Arapça gibi farklı dillerde müşterilerimize hizmet veriyoruz. Bunun Londra’da açılan bir mağazadaki verilen hizmetten hiçbir farkı yok. Aynı teknokentlerde ve serbest bölgelerde olduğu gibi bizim de çağrı merkezlerimiz denetlenebilir. Ve “bu çağrı merkezi sadece yurt dışındaki satışlar için yetkilendirilmiştir” denilerek belgelendirilebilir. Evet tabii ki korumacılık olsun ama buradaki insanlar ihracat için çalışıyor dolayısıyla da bunun desteğinin verilmesi gerekiyor. Herkes e-ihracatı bir şekilde yüzeysel olarak konuşuyor ama tek bir birim bunu alıp götüremiyor. Dolayısıyla Ticaret Bakanlığı’nın altında e-İhracat Müdürlüğü’nün kurulması ve yapacağımız işlemlerde bu müdürlükle muhatap olup, işlerimizi yürütmek istiyoruz. Merkezileştirilme belki her noktada iyi değildir ama burada bir çözüm olabilir.
ÇAĞRI CEBE: Aslında e-ticaret sektöründe hem platformların hem büyük firmaların hem de KOBİ’lerin ana problemi; kârlılık. Bu problem büyüyerek devam ediyor. Birincisi ek gelen vergi. Az önce bahsettiğimiz yüzde 7.5 gibi oranlardaki ek maliyet. İkinci problem ise yurt içindeki kargo gönderimlerindeki fiyat artışları. Geçtiğimiz kasım ayında kargoda fiyat artışı yaşanması, ardından yeni senede bir fiyat artışı daha yaşanması problemleri daha da büyüttü. Bunlar tüm ekosistemde düşük kârlılık oranlarını daha da zorluyor olacak.
Diğer bir problem ise kargo partnerlerimizin sınırlı ve yeteri kadar büyümeyen gönderi kapasiteleri. 2020 ve ilerideki dönemde yurt içi e-ticaretin önündeki en büyük engel bu. Kargo gönderi maliyet artışı da aslında bu sınırlı kapasitenin bir sonucu. Bu yüzden kargo partnerlerimizin kapasitelerini artırabilecek devlet teşvikleri veya bu olamıyorsa yeni kargo şirketlerinin pazara girmesi için teşvikler yararlı olabilir.
Bir diğer önemli konu ise büyük potansiyeli olan fakat e-ticaret ile büyük çoğunluğu (yüzde 80-85) henüz tanışmayan KOBİ’lerimiz. Amacımız e-ihracatı artırmak ise ilk olarak Türkiye’de e-ticarete yoğunlaşmalıyız, çünkü firmalar e-ticaret hakkında uzmanlaşmadan e-ihracata başlayamaz. KOBİ’lerimize e-ticaret operasyonu, sistem alt yapı gereksinimleri, fırsatlar anlatılmalı ve bu büyük potansiyeli Türkiye e-ticaret pazarına dahil etmeliyiz. Sonrasında burada ulaşılan hacim ile bazı e-ihracat gereksinimlerimize de çok daha hızlı çözüm buluyor olacağız. Bunu başarmak için Trendyol olarak çok çalışıyoruz.
SEVİL TUTCU: Yataş olarak üretici bir firma olduğumuz için biraz daha farklı hamlelerimiz var. Farklı pazarlara ve online’a özel tasarım ve boyut çalışmamız gerekiyor. Şu anda Yataş olarak Amerika pazarına ayrı bir ürün gamı çalışıyoruz, Almanya’ya ayrı. Bu da içerideki işleyişi ve e-ticarete yönelimi biraz zorlaştırıyor. Ama yapılamayacak şeyler değil çünkü gerçekten dünya çapında büyük bir üreticiyiz ve bunlar eninde sonunda aşılabilecek problemler.
Mobilya tarafı için özellikle bir şeyler söylemem gerekirse; Türkiye’de halen montaj yetkinliği beklediğimiz düzeyde değilken bunu dünyada yapabilmek çok daha zor oluyor. Ama bunu yurt dışında da kurgulamamız gerekiyor ki, toplam bir çözümle tüketicilerimize gidebilelim. Bu tip sorunlar üzerinde biz hala çalışıyoruz. Tabii ki lojistik bizim için de en büyük problemlerden bir tanesi. Çünkü bizim ürünlerimiz büyük montanlı ürünleri içeriyor. Her gün ihracata özel ürünler çalışsak da konsept ürünlerimiz de var. Ama bu ürünlerin iadeleri de daha yüksek olduğu için yine eski geleneksel yatak satışlarımız devam ediyor. Dolayısıyla da mecburen gittiğimiz ülkelerde lojistik depolar açmak zorundayız. Şu anda Yataş’ın Almanya’da lojistik deposu var. Hali hazırda Almanya’daki büyük platformlara satışlarımız söz konusu. Ama kısıtlı sayıda ürünle bu pazara girebiliyoruz. Bir kere her şeyden önce buradaki ürün sayımızı artırmayı ve mümkünse sahip olduğumuz bütün ürün gamıyla bu pazara girmek istiyoruz.
Gittiğimiz yol, güzel bir yol ve yapılması gereken çok şey var. Bu konuda da şirketimizde bir istek var. Bu da beni son derece heyecanlandırıyor. Firmamızda şu anda e-ticarete her türlü destek veriliyor. “B2C direct ile mi çalışmalıyız, yoksa kendi depomuzdan sevkiyat mı yapmalıyız” diye sürekli düşünüyoruz. Ve kargo konusu tabii ki hepimiz için ciddi bir problem. Keşke birlikte ürünlerimizi taşıyabileceğimiz kargo çözümleri üretebilsek. Diğer üreticilerle birlikte yurt dışına akış sağlayabilecek bir kargo platformunun kurulmasını çok isteriz.
YEKTA ÖZÖZER: Orhan Bey’in bahsettiği gibi burada iki ihracat modeli var. Birincisi; mikro ihracat, ikincisi de toplu yapılan. Bu konuda ben özellikle Mahmut Salih Bey’e söz vermek istiyorum. Mahmut Salih Bey bu konuda LC Waikiki içerisindeki deneyimlerini bizlerle paylaşırsa seviniriz.
MAHMUT SALİH YILMAZ: Yaşanılan sorunlardan bahsetmeden LC Waikiki’nin iş modeli adına konuştuğumun altını çizmek isterim. Bu anlamda örneğin gümrükle ilgili problemlerin hepsinin çözüldüğünü, iadelerin sağlıklı bir hale geldiğini varsaysak bile e-ihracat modelinin LC Waikiki için verimli olmadığını deneyerek öğrendik. Offline’da 500’ün üzerinde mağazamız olmasına rağmen Turquality programına dahil değiliz ve olmak için bir başvurumuz bulunmuyor. LC Waikiki’nin ürün fiyatları belli, marjları belli, mağazaları belli. Markamızın altında yazan bir ibaremiz var; “İyi giyinmek herkesin hakkı.” Bu nedenle mümkün olduğu kadar en iyi fiyatlarla herkesin en iyi şekilde giymesini amaçlıyoruz. Bugün itibarıyla 48 ülkede varlığımızı sürdürüyoruz ve bütün ülkelerde de aynı politikayla yolumuza devam ediyoruz. 2015-2016’ da e-ihracat modeli ile denemeler yaptık ve e-ihracat modeli ile LC Waikiki’nin vizyonunda olan hedefleri başaramayacağımızı fark ettik.
e-ihracatla hangi pazara girersek girelim o pazarın bütün potansiyeline ulaşamayacağımızı gördük. Örnek olarak Rusya’dan bahsediyorsak; Rusya, yüzde 90-95 oranında kapıda ödeme kullanılan bir ülke. e-ihracat yapan bir firma olarak eğer kapıda ödeme almıyorsanız, geliştirdiğiniz model buna uygun değilse, dolayısıyla ülkenin kalan yüzde 5’ine hitap edebiliyorsunuz. O yüzde 5 içerisinde de e-ihracat yoluyla ürün almayı tercih edenlere kalıyorsunuz. Bu da en fazla yüzde 2,5 oluyor. Bu yüzde 2,5’lik kesimden elde edeceğiniz ciro ülke potansiyelinin çok altında kalır. Önce Türkiye’den bilinen yollarla ihracat yaptıktan sonra lokal e-ticaret operasyonu ile ülkenin geneline iki-üç günde teslimat yapabilecekken, e-ihracat ile bu süre iki-üç hafta gibi zaman dilimlerine çıkabiliyor. Dolayısıyla pazarın çok küçük bir kesimine oynamış oluyorsunuz. Bu durum, LC Waikiki’nin Rusya pazarı ile ilgili kendi önüne koyduğu vizyona son derece ters. Bu örnekleri diğer ülkeler üzerinden de çoğaltabiliriz. Bu, bizim iş modelimiz için kârlı bir yol değil. Her ne kadar kargo maliyetleri düşse de offline’dan elde ettiğimiz kâr marjlarını e-ihracat modeli ile yakalamak çok zor.
Eğer bir ülkenin misyonu ihracat yapmak ise bunu ihracat ya da e-ihracatta yapmışsınız çok bir şey fark etmiyor. Bizim benimsediğimiz model, e-ihracat olarak bilinen önce e-satış sonra ihracat yerine, önce ihracat sonra e-satış modeli ile ilerliyoruz ve bu modeli de “ihracat-e” olarak tanımlıyoruz.
LEVENT ARAR: Öncelikle bu organizasyonu düzenledikleri için Turkish Cargo’ya teşekkür ediyorum. Ben biraz genel bir çerçevede konuşmak istiyorum. Özellikle bizim ürünlerimizin hassasiyetinden dolayı özel günlerde hem kendi sitemizde hem de diğer sitelerde kampanyalarımız oluyor. Bu anlamda lojistikte ciddi anlamda bir yetersizlik gördük. Bununla ilgili depolarda haftalarca bekleyen ürünlerimiz oldu. Takım elbiseler, paltolar, ceketler ve tabii ki tüketicinin de beden kaygısından dolayı aynı takım elbisenin iki bedenini alması, kargonun ambalaj ve şeklini birazcık değiştiriyor. Ama burada da biz ürünleri kargoya teslim ettikten sonra bunların geç gönderilmesi noktasında ve daha sonra da bunların iadeleri için geçen süreçte ürünler çok deformasyona uğruyor. Bu noktadaki görüşüm; kargo firmalarının bu tarz ürünlere yani tekstil sektöründeki farklı ürün gruplarına bir şekilde daha itina gösterecekleri bir yöntem izlemeleri. Bu durumun iade oranlarımızı düşüreceğini düşünüyorum. İkincisi de özellikle tekstil sektöründe müşteriler daha çok fiyat avantajı olan kampanyalı ürünlere yöneldiği için zaman zaman sezon ürünlerini satmakta zorlanıyoruz. Bu anlamda da daha fazla reklamın yapılmasına ihtiyacımız var. Fakat burada da devletin bize yüklemiş olduğu vergilerden dolayı bu alanlara yatırım yapmaktan geri durmak zorunda kalıyoruz. Bu nedenle üzerimizde olan yüklerin tekrar gözden geçirilmesine ihtiyaç var. Bu şekilde devletin sektöre destek verebileceğine inanıyorum.
EREN ÇAMURDAN: Bizim e-ticaret oranımız Türkiye’deki offline perakende içerisinde hatırı sayılır bir noktada. 2019 yılını yüzde 10 ile kapattık ve yılın son iki ayında da yüzde 12-15 arasında bir e-ticaret oranımız oldu. Bildiğiniz üzere biz firma olarak multi-brand bir yapıdayız. Farklı markaları bünyemizde satıyoruz. Operasyonlarımız içerisinde ürettiğimiz markalar daha sınırlı bir oranda. Açıkçası omni-channel olma yolunda çok yoğun çalışmalar içerisindeyiz. Yani sadece online odaklı ya da offline odaklı bir yapımız yok. Bir taraftan da grubumuzun online operasyonu var. Buradaki satışlarımızı da ekleyince 2019 yılındaki online satışlarımızın toplam içindeki oranını yüzde 20’ye çıkardık. 2020 hedefimiz ise bu oranı yüzde 40’a çıkarmak. e-ihracat, bizim daha çok ön hazırlığını yaptığımız, çok küçük adımlarla ilerlediğimiz bir alan.
Biz perakendeciler bazen çok offline düşünüyoruz. Online da çok hızlı bir büyüme söz konusu, seneye de belki bunun dört katı gibi bir büyüme olacak. Bizim gibi bir operasyon bile yüzde 95 büyüme ile yılı kapattı. Buradaki firmaların birçoğunun da yüzde 50’nin altında olduğunu sanmıyorum. Bu alanda yapısal olarak düzeltilmesi gereken konular var. Burada, diğer önemli konulardan biri de oyunun çok fazla fiyat odaklılık üzerine kurulu olması. Biz bu yapıya biraz alaturka geldik sanki. Dolayısıyla hem teknolojik alt yapı hem de lojistik alt yapı içeriği sağlıklı bir şekilde büyüme için soru işaretleri taşıyor. Bu kadar büyük uğraşlar karşısında bu kadar emek harcarken, engellerle karşılaşılması gerçekten çok üzücü. Operasyon anlamında okyanusları aşarken derelerde boğuluyoruz.
Lojistikte de aşılması gereken yapısal konular var. Bunların en önemlilerinden biri fiyat odaklılığı. Hem ürünü indirimli satalım, hem de lojistik maliyetlerini aşağıya çekelim derken bir yerde tıkanıyoruz. O zaman da yatırımı büyütmeye, daha ileri gitmeye enerjiniz kalmıyor. Sanırım sağlıklı büyüme kısmında biz birbirimize de etki ediyoruz. Müşteriyi de çok yanlış bir yöne çekiyoruz. Yani internetin sadece ucuz ürünlerin satıldığı bir platform olduğu izlenimi yaratmak en kötü etki. Halbuki yurt dışındaki bir çok internet sitesinin sahip olmadığı imkanlara sahibiz. Ürünlerimiz son derece kaliteli ve burada kalite derken sadece tekstilden bahsetmiyorum. Biz üretim kökenli bir ülkeyiz, dolayısıyla birçok internet sitesinin kolay kolay ulaşamayacağı şeye biz çok rahat ulaşıyoruz. Hem kaliteli hem de uygun fiyatlı ürünleri müşterilerimize ulaştırıyoruz. Dolayısıyla bunun akışkanlığını sağlamamız lazım.
RAMAZAN ALTINAY: Sami Bey ve Emre Bey’in belirttiği birkaç konuya ben de katkı sunmak istiyorum. Bir kere her şeyden önce e-İhracat Müdürlüğü’nün kurulmasından yanayım. Çünkü e-ihracata dair bir konu ile ilgili muhatap bulmak için birden fazla noktaya gitmek zorunda kalıyoruz. Bu nedenle e-İhracat Müdürlüğü’nün kesinlikle kurulması gerekiyor. Yine e-ihracata dair operasyon merkezinin mutlaka kurulması gerekiyor. Bu konuda en doğru olan yapının PTT çatısı altında olacağına inanıyorum. Hatta şöyle bir önerim olacak; PTT’de e-İhracat Müdürlüğü gibi bir müdürlük kurulursa ve o birime de Türkiye’deki e-ihracat rakamlarının yükseltilmesine yönelik yeni hedefler verilirse, bu birimin daha da aktif olacağını düşünüyorum. Bu nedenle PTT Genel Müdürlüğü ile görüşülerek PTT’nin altında e-ihracat ile ilgili hedeflendirilecek şekilde bir birimin kurulmasının bizi teşvik etmesi ve düzgün fiyatlandırma yapılması noktasında faydalı olacak.
Bizim yurt dışındaki en büyük masraflarımızdan biri de dijital marketing masrafları. Dijital marketing masraflarının daha anlamlı noktalara çekilmesi, özellikle bu işe yeni başlayacak olan KOBİ’lerin teşviki açısından önemli. Yurt dışı operasyonlarındaki en önemli masraflarımızdan bir diğeri ise müşteri hizmetleri. Müşteri hizmetlerine dair masrafların teşvik içerisine alınarak, operasyonel maliyetin altında olması gerektiğini düşünüyorum.
Son olarak, bir şekilde başından beri savunduğum yurt dışındaki örnekler gibi küçük firmaların da bu sisteme dahil edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Buradaki KOBİ’leri, üreticileri, hatta Anadolu’daki gerçek üreticileri kapısından ihracat yapabilecek hale getirirsek e-ihracatta çok daha iyi noktalara geleceğiz. Bunun da yine PTT’nin hamlesi ile mümkün olacağını düşünüyorum. PTT’nin Anadolu’nun herhangi bir noktasına giderek bir ürünü imalatçının kapısından alıp, dünyanın herhangi bir noktasına taşımasını sağlayacak kolay bir prosesin kurulması gerekiyor. Ancak bu şekilde e-ihracatı üretici ve KOBİ’lere yayabiliriz.
EMRE İLBAN: Burada birçok şey konuşuldu. Konuşulanlar aklımdaki birçok şeyle aşağı yukarı aynı. Bence çözüm önerisi noktasında en temel özet Sami Bey’den geldi. Buradaki konuları; aslında kargo maliyetleri ve regülasyonlar şeklinde özetleyip, bunun çözümleri noktasında da bir yol haritası çıkartırsak en sağlıklı ve sürdürülebilir noktaya varacağımıza inanıyorum. Biz bir üretim ülkesiyiz ve konvansiyonel bir ihracatımız var. Tüm sektörler için de ihracat gerçekten önemli bir seçenek ve de bir fırsat. Türkiye’deki e-ticaret, tekstil ve moda perakendesiyle birlikte çok hızlı büyüdü. Aslında geldiğimiz nokta ve dünyanın gittiği nokta çok farklı. Evet tekstil ve perakende kolay taşınabilir, hafif ürünler ve de bizim de üretici bir ülke olmamızdan dolayı avantajlı ürünler ama, onun dışında da sanayi, yan sanayi gibi alanlarda da çok büyük fırsatlar söz konusu. Fırsatları göz ardı etmememiz gerekiyor. Afrika pazarı bugün konvansiyonel ihracat için daha yeni yeni büyüyen bir pazar. Öbür tarafta Güneydoğu Asya pazarı yine büyüyen bir pazar. Yakın gelecekte oradaki e-ihracat ve e-ticaret ekosistemi de büyüyecek. Evet, biz yanı başımızdaki coğrafyaya ihracat yapmaya odaklanıyoruz ama bu bahsettiğim bölgeleri de göz ardı etmememiz gerekiyor.
Bunların dışında, yaklaşık bir buçuk yıl önce özel sektör temsilcileri olarak Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) ile birlikte bir toplantı yaptık. Belki biliyorsunuzdur TİM, değişik sektörlerde değişik ülkelerde ticaret ofisleri kuruyordu. Bu çalışma, ilgili ülkelerdeki ihracatı geliştirmeye yönelik yapılıyor, bu ofislerde firmaların müşterileriyle bir araya gelmesi sağlanıyordu. Ardından buna benzer bir yapılanmayı e-ihracat için de düşündük. Sektör olarak orada bir ofise değil depoya ihtiyacımız olduğunu söyledik. Bir şekilde müşteri hizmetlerinin içerisinde bulunduğu, elleçlemenin yapıldığı, operasyonlarımızı yapabileceğimiz bir alana ihtiyacımız olduğunu söyledik. Aslında internet sitesindeki satış işlemi bittikten sonra tüm operasyonlarla ilgili ülkede uçtan uca yürütebileceğimiz bir yapı oluşturabiliriz demiştik. Bu önerimiz gündemden düştü ama ilerleyen dönemlerde bu konu tekrar gündeme gelebilir. İhracatın “e” kısmına da adapte olmamızda fayda var.
BARIŞ AKYÜREK: Biz; Amerika, Kanada, Almanya ve Rusya’da ihracatı ihracat olarak yapan bir firmayız yani e-ihracat tarafında henüz yokuz. Küçük denemeler yapıyoruz. Bunun da belli nedenleri var. Almanya’yı tüm Avrupa için hub olarak kullansanız dahi last mile dediğimiz son noktaya kadar giden maliyetlerin çok yüksek olduğunu biliyoruz ve görüyoruz. Ayrıca lokalde iade oranları ve ödeme yöntemleri gibi alışkanlıklar, şirketleri kâr-zarar anlamında çok fazla yoruyor. Örnek vermek gerekirse; Rusya’da, yüzde 80 kapıda ödeme olan bir yerde Moskova’dan Rusya’nın doğusunda bir şehire ürünün gitmesi 20-25 günü alıyor. Burada kapıda ödeme yapıp da teslim edemediğiniz noktada da 25 günde ürün geri geliyor. Bu ciddi anlamda maliyet kaybını beraberinde getiriyor. Ürün gamı ve fiyat olarak nispeten mevcut Türk perakende firmalarına ve markalarına göre daha yukarıda olmamıza rağmen bu durum bizim için dahi oldukça zorlayıcı.
Hep AliExpress örneği verildi, KOBİ’lerin işin içine girmediği onları da işin içine sokmamız gerektiği doğru ama KOBİ’lere bu işin tam olarak ne olduğunu göstermek gerekiyor. Hep beraber büyük markalar olmamıza rağmen e-ihracat anlamında gri alanları/kârlılık risklerini konuşuyoruz. Bu noktada KOBİ’lere yol gösterecek bir kitapçığın olması gerekiyor. Bu kitapçıkta; operasyonların nasıl yapılacağı, gümrüklemenin nasıl olacağı, riskler ve potansiyellerin bölge bazlı neler olduğunun anlatılması gerekiyor. Bu sayede en azından KOBİ’lerin hangilerinin bu işe girmesi gerektiği, hangilerinin nispeten kendi içerisinde iki kere düşünmesi gerektiğini anlatmış oluruz.
ÖMER FARUK KILIÇ: Turkish Cargo olarak, ihracatın ve e-ticaretin bir parçası olmaya çalışıyoruz. Bu çalıştayda söylenen her fikrin doğruluğu var ancak bu fikirlerin bir araya getirilmesi noktasında bir sorun olduğunu düşünüyorum. Lojistik maliyetlerinin yüksek olduğu bir gerçek ama lojistik maliyetlerin yüksekliğinin alt kırılımlarına da bakmak gerekiyor. Türkiye’de maalesef bir konsolidasyon mantığı hala yok, hiçbir aşamada yok aslında, dolayısıyla bütün maliyetler yükseliyor. e-ticaret ve perakende sektöründe herkes kendi ürününü, kendi e-ticaret sitesi üzerinden nasıl pazarlarıma bakıyor. Bu aşamada; “ortak bir platform kurulması ve bu platform üzerinden herkesin kendi ürününü pazarlamasının, ortak deposunu işletmesinin ya da ortak gümrüklemesini yapmasının’’ çözüm yolunda atılacak çok önemli bir adım olduğunu düşünüyorum ve bu oluşumun ETİD çatısı altında olması mantıklı olabilir. Devletin bu tarz konularda daha hantal bir yapıda olduğunu, çok kolay karar alamayacağını, en azından iş süreçlerini çok kolay belirleyemeyeceğini düşünüyorum. Burada kılavuz olacak, rehberlik yapacak olan ETİD’in çatısı altında olup, bu işi profesyoneli olan sizlerin yürütmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu anlamda, ETİD çatısı altında bir komisyon kurulması ve bu komisyon üzerinden işlerin takip edilmesi lazım. Bence kritik nokta şu; Türkiye’nin rekabet edebileceği birçok ürün var, özellikle Anadolu’da birçok imalatçı var, sadece tekstil sektöründe değil, birçok sektörde var. Biz, bugün AliExpress ve Amazon’dan bahsediyoruz ama bu devasa yapılar bir anda oluşmadı. Biz, bir kere tüm dünyaya aynı anda e-ticaret üzerinden ürün satamayız, öncelikle bunu kabul etmemiz gerekiyor. Bu anlamda belirli bölgeler oluşturmamız ve belirli ürünlere odaklanmamız lazım. Daha sonra sahip olduğumuz katma değeri ortaya çıkaracak, yani kendi potansiyelimizi kendimiz büyüteceğiz.
EMRE EKMEKÇİ: Lojistikle ilgili suistimal edilmeden şöyle bir yapı kurmamız gerekiyor; yani kabaca kamyonun mazotu ödeniyorsa kargonun da uçak yakıtı ödenebilir. Böyle bir mantıkta kalem kalem aslında nelerin sübvanse edilebileceğine dair bir yapıya gitmemiz gerekiyor. Biz bunu Turkish Cargo ile birlikte çalışarak hızlı kargoda en görülebilir maliyetlerden birinin sübvanse edilmesi konusunu gündeme getirmek isteriz.
Ben de konsolidasyon ve yurt içi merkezlerin kurulması gerektiğine inanıyorum. Bugün burada çok büyük firmalar var. Bu firmalar arasında da kendi depolarından ihracat yapan firmalar bulunuyor. Yani bu büyük firmaların var olan depolarının da desteklenmeye ihtiyacı var. Yerinde gümrükleme diye bir konu var. Dolayısıyla sadece ihracat merkezleri değil firmalar kendi deposunda da ihracat yapıyorsa, oralarda da hızlandırılmış teşviklerin verilmesi gerekiyor. Diğer yandan devlette bir biriminiz olmadığı zaman maalesef neyi, kime soracağınızı bilemiyorsunuz. Bu anlamda e-Ticaret Dairesi varken bir de e-İhracat Dairesinin olması bizler için son derece faydalı olacaktır. Ancak bu birimin kurulması ile teşvik konusunu gündeme getirebiliriz.
KOBİ’ler konusunda Hakan Başkanıma katılıyorum. Bu konuda Türkiye’de dağınık eğitimler veren belki de suistimale kadar giden “e-ihracatı anlatıyorum” diyen bir furya var. Yanlış, belki de eksik bilgi verilerek KOBİ’lerin işin içine yanlış bir şekilde çekildiği yönünde bir tedirginliğimiz var. KOBİ’lerin bu alana doğru bir şekilde çekilmesi ve o alanda doğru aksiyonların olması gerekiyor.
Bir de hali hazırda, “Onay Verilen e-Ticaret Siteleri’ne Üyelik Destek” adı altında bir teşvik programı var. Özünde doğru olan bu yapının tekrar ayağa kaldırılması gerekiyor.
Biz ölçülemiyoruz. Yani ETGB eşittir e-ihracat deniliyor. Geçen sene için “1 milyar doların üzerinde e-ihracat var” dediler. Aslında böyle bir rakam yok. Dolayısıyla her ETGB, e-ihracat değildir. ETGB geleneksel ihracatın kolaylaştırılmış halidir. Dolayısıyla biz bugün burada ETGB’yi değil e-ihracatı büyütmekten bahsediyoruz. Doğru ölçümlenmenin de bir metodu gerekiyor ve doğru ölçümlenme dediğimizde, 8-10 tane ayrı daire başkanlığına dokunuyorsunuz yine de bir merkezileşmenin olmadığından dolayı işler karışıyor.
TURHAN ÖZEN: Lojistik ve kargo maliyetlerin yüzde 20 ile yüzde 35’lik kısmı, port to port kısmında yer alıyor. Geri kalan kısmın neredeyse yüzde 50’si last mile, yüzde 15’i ise first mile’dan oluşuyor. e-ticaret ve perakende sektörünün lojistik maliyetlerinin; aşağı yukarı yüzde 20’sini, uzun hatlarda da belki yüzde 30’unu Turkish Cargo’nun oluşturduğunu düşünerek planlama yapılabilir.
Hava kargo maliyetlerinin yönetilmesi önemli bir husus, bu nedenle Turkish Cargo olarak, dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de de; B2B (Business-to-Business) çalışıyoruz. Hava kargo acente yetkisine sahip olmayan hiç bir firma ile iş yapmıyoruz ama belli bir büyüklüğün üzerinde olan firmalarla acenteler olmaksızın, çözüm üretmek adına görüşüyoruz.
e-ticaret ve perakende sektöründe pek bilinmiyor ama; Türk Hava Yolları ve Turkish Cargo, dünyanın 126 ülkesinde bulunan 300’den fazla destinasyona ulaşıyor. Direkt kargo operasyonu düzenlediğimiz destinasyon sayımız, sadece üç dört yıl içerisinde; 55 noktadan 90 uluslararası destinasyona kadar çıktığını söyleyebilirim. Bu aradaki 35 tane yeni destinasyonun e-ticaret potansiyeline, ciddi yansımalar yapacağını düşünüyoruz. Sektör temsilcilerinin; ‘Turkish Cargo’nun kapasitesi yeni kurulduğuna göre tam dolu değildir ve bununla ilgili bir hacim toplarsak, belki ekonomik anlamda bir esneklik olur’ şeklinde düşünmesi ticari anlamda sağlıklı olabilir.
Biz, e-ticaret odaklı kapıdan kapıya global ölçekte hizmet verecek “We World Ekspres” iştirakimizi bu yıl içerisinde Hong Kong’dan başlayarak yapılanmasını başlattık. Kapıdan kapıya hizmet verecek bir iştirakle de sanırım önümüzdeki yıldan itibaren daha belirgin bir şekilde pazarda olacağız.
Türk Hava Yolları’nın networkünün ilk başta aklınıza bile gelmeyecek bazı tüketim merkezlerinde, ihracat potansiyelinizin ciddi fiyat avantajı sağlayabilecek bir ticarete gidebileceğini göreceksiniz. Asıl talebi yaratan e-ihracatçılar olarak bunları araştırmanızın, bu ülkelere odaklı pazarlama yapmanızın sizlere ayrıca bir avantaj sağlayacağına inanıyoruz.
TANER TİMİRCİ: Şu anda Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın görüşe açmış olduğu bir tasarı var. Muhtemelen birçok paydaş bundan haberdardır ama ben kaç kişinin bu tasarıya görüş verdiğini merak ediyorum. Biz bundan TÜSİAD vasıtası ile haberdar olduk ve şirket olarak buraya kendi görüşlerimizi katıyoruz. Evet, şu anda Türkiye’de lojistik merkezleri kuruldu ama lokasyonlarının seçiminde ciddi hataların olduğu aşikar. Şimdi lojistik merkezi kuralım denildi ama bu öyle kolay değil. Çıkan tasarıda bakıyorsunuz 1 milyon metrekarenin üzerinde (A tipi için) lokasyonlardan bahsediliyor. Belki burada Turkish Cargo ile beraber sektörün önde gelen bazı firmaları ile birlikte görüşlerini birleştirip, somut adımlarla ilerlenmesinde fayda olabilir. Bunun güzel bir örneği Ankara’da kurulmuş olan lojistik merkezi. Yanlış hatırlamıyorsam 20-30 civarında girişimcinin adımlarıyla hayat bulan, bugün ise yer bulmakta zorlanılan popüler bir merkez haline gelmiş durumda. Bunun benzerinin yine sektör içerisinde yapılmasında fayda olduğunu düşünüyorum.
Somut öneri olarak lojistik merkezlerinin hem yurt içi hem de yurt dışında kurulması konusunda devletle beraber hareket edilebilir ya da TİM tarzı organizasyonlarla da hareket edilebilir. Hedef pazar Almanya ise Almanya’ya gidilip 50 bin metrekarelik bir yer tutularak ihracat ofisleri yerine işe yarayacak şekilde lojistik merkezleri oluşturulabilir. Firmalar buradan ürünlerini gönderir ve söz konusu lojistik merkezleri üzerinden bu ürünler tüm Avrupa’ya yayılabilir. Burada paydaş olarak Turkish Cargo gibi farklı kargo şirketleri de bu işin parçası olabilir. İhtiyaç duyulan noktalarda da e-ticaret platformları olarak bizler her zaman hizmet vermek isteriz.
Diğer yandan sektörün üzerinde Perakende Yasası gibi bir giyotin var. Bu, hem e-ticaret hem de offline tarafını ilgilendiren bir konu. Bu konuda da kurulacak denetim mekanizmaları ile sektörün regüle etmesine kadar gidecek riskler söz konusu. Bu anlamda Perakende Yasası tarafında da hem e-ihracatın hem de e-ticaret sektörünün görüşlerinin ciddiye alınmasında fayda var.
Hem Türkiye’deki lokal e-ticaret için hem de yurt dışı için bazı sektörlerde bariyer oluşturan bazı konular var; örneğin tıbbi cihazların satışı. Şu anda bir tansiyon aleti ya da ateş ölçer almak istediğinizde, yasal mevzuata göre bunun e-ticaret üzerinden satılmaması gerekiyor. Çünkü vakti zamanında yapılmış mevzuata göre bunlar kalibrasyon gerektiren bir cihaz olarak tanımlandığı için yetkili tıbbi personel, eczacı veya doktor tarafından kullanıcılara anlatılması gerekiyor. Bununla ilgili belli çalışmalar yapıldı, Sağlık Bakanlığı bilgilendirildi, tam geçmek üzereyken yine bizim bürokrasimizden kaynaklı bazı aksaklıklar yaşandı. Bu alanda yapılacak değişikliklerin de e-ihracata faydası olacağını düşünüyorum.
Son olarak da vergilerin sektör üzerinde tekrardan değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Lokal e-ticaretteki firmaların hem marj yapılarını koruyup hayatlarına devam edebilmesi hem de ihracat tarafında daha kuvvetli rekabet edebilmeleri için vergi konusunda devletin desteğine ihtiyaç duyuluyor.
YEKTA ÖZÖZER: İnsanın beyin nöronları aslında mevcut sisteme göre şekilleniyor. Sisteme göre şekillendiği için e-ticaret gibi dijital dönüşüm gibi devrimsel bir dönüşüm geldiğinde insan beyni mevzuat alışkanlıklarından dolayı buna bir türlü adapte olamıyor. Dolayısıyla sistem değişikliği ciddi bir düşünme yapısı değişikliğini de beraberinde getiriyor. Bu da önemli konulardan bir tanesi.
CENGİZ GÜRER: Aslında hepimiz burada e-ihracat modelinin büyük bir potansiyel barındırdığının farkındayız. Ben şuna inanıyorum; belki bugünkü toplantı da bunun ilk versiyonu olacaktır. Hep birlikte bir e-ihracat komisyonu kuralım. Bu konuya bu masanın etrafında olan herkesin gönüllü olarak destek verebileceğini düşünüyorum. Bu komisyon e-ihracat stratejimizi oluştursun, hangi coğrafyalarda, hangi sektörde, hangi kategoride hangi ürünlerimizi pazarlayacağımızın bir stratejisi olsun. Esasında milli bir stratejimiz olsun. Ömer Bey’in bahsettiği gibi ortak bir platform açarak, Türk markalarını hangi pazarlarda ve hangi sektörlere satacağımızın bir stratejisi olsun. Diğer yandan “hangi coğrafyalarda lojistik merkezleri kuracağız” diye düşünerek, mevzuya bütünsel bakmamız gerekiyor.
Son olarak ben de diğer arkadaşlarım gibi e-ihracat teşvik yasasının olması gerektiğine inanıyorum. Bu da çok önemli bir boşluğu dolduracaktır. e-ihracata hizmet eden bütün sektörlerin bu teşvik yasasından faydalanması gerekir.
HAKAN ÇEVİKOĞLU: Yurt içi ve yurt dışında e-ihracat lojistik alt yapısının tesis edilmesi gerekiyor. Aslında az önce Turkish Cargo’nun planlarını duyunca THY ile PTT’nin ortak olacağı bir pilot proje denenebilir diye düşündüm. Her gün Turkish Cargo’yla taşımacılığı yapılan milyonlarca ürün var. Bu projeye göre Turkish Cargo ile birlikte hedef bir ülke belirleyip, last mile delivery’i o ülkede PTT araçlarıyla deneyebiliriz.
Diğer yandan e-ihracat yapan platformların bölgesel ve global platformlara dönüştürülmesi gerekiyor. Turkish Cargo’nun daha uygun fiyatlarla taşımacılık yapabileceği ülkeler olduğu gibi Bakanlığın da bazı ülkeleri ön plana çıkarması durumu var. Bu anlamda ülkelere göre çalışma grupları kurulabilir ve belirlenen 20-30 hedef ülkeye gidebiliriz.
Diğer ülkelerin yanı sıra Türkiye’de de her bölgenin ihtiyacı farklı. Bu anlamda Türkiye’de bölgesel e-ihracat kümeleşmeleri kurulabilir. Çünkü ülkenin doğusundaki insanların ihtiyaçları ile batısındaki insanların ihtiyaçları çok farklı.
Taşımacılıkta kilogram çok önemli bir konu. Belli bir hacmi yakalayınca fiyat avantajı sonradan geliyor. Ben çok fazla kabul görmese de şunu iddia ediyorum; Çin’in e-ihracatçılarına taşıma ile ilgili artık bir teşvik verdiğini düşünmüyorum. Çünkü Türkiye’ye gelen ürünlere baktığınızda; 50-100 gram ağırlığında ürünler olduğunu görüyorsunuz. Bu ağırlıktaki ürünler zaten çok ucuz fiyatlarla taşınabiliyor.
İnsan kaynağı ve risk sermayesinin yanı sıra ihracatta satış sonrası destek de önemli bir başlık. Satış sonrası destek için ortak bir altyapı geliştirmek gerekiyor. Yani hepimizin; İngilizce, Almanca, Fransızca ya da Arapça call center’lar kurmasına gerek yok. Belki devletin destekleyeceği bir call center’dan hepimiz yararlanabiliriz. Kamu tarafında da bu desteklerin B2C’ye açılması gerekiyor. Desteklerin birçoğu B2B’de var. Mesela Turquality B2B’ye açık ama B2C tarafında yok.
TURHAN ÖZEN: Bu çalıştayın, ülkemiz için de Türk Hava Yolları için de uzun vadede düşünüldüğünde son derece faydalı çıktılarının olacağını düşünüyorum. Burada bir paydaş olarak, sizlerle beraber olmaktan ve ihracatın daha da artması ile ilgili bir çalışma içerisinde yer almaktan son derece mutluyuz. Burada kararı alınan, belli bir noktaya gelinen veya gelinecek olan her konuda, sizlerle beraber çalışmaya açığız. Biz, bu değerli çalıştayı; hem kendi büyüme stratejimiz içerisinde bir potansiyel yaratma hem de bir pazar oluşturma faaliyeti olarak görüyoruz. Hem de zaten milli bir hava yolu olarak, Türkiye’nin katma değerli ihracatını desteklemek adına çok önemli bir girdi olarak değerlendiriyoruz. Değerli zamanınızı ayırıp, bu toplantıya katıldığınız için hepinize tek tek teşekkür ediyorum.
EMRE EKMEKÇİ: Burada değerli fikirlerinizi paylaştığınız için çok teşekkür ediyorum. Ben şahsen e-ihracata inanıyorum. Daha önceden denedik olmadı, hala denemeye devam ediyoruz ve hala birçok problem var. Bu gibi toplantılar bazen tekrar gibi gelse de, bu masanın etrafındaki insanları bile motive etmesi, aslında doğru bir sonuç üretiyor olduğumuzu gösteriyor. hepsiburada.com’daki son iki senemde Taner Bey ile de birlikte çalışarak, e-ihracata kafa yorduk. Ve gördük ki aslında dünyada apayrı bir e-ticaret var. Dünyada son tüketiciye direkt giren “cross border” ticaret denilen pazar 3.4 trilyon dolar. Ve biz belki Türkiye’de şahsen şunu çok hissetmiyoruz; Bizim gümrüklerimiz kapalıydı, hatta daha da kapattık. Bu noktada dernek olarak ciddi uğraşlar verdik. Özellikle Çin’den gelen paketlerin gümrüklere girmesi konusunda çok uğraştık. Türkiye cross border ülkesi değil. Cross border yapıyoruz ve alıyoruz. Ama baktığımız zaman Avrupa’nın yüzde 70’i, Rusya pazarının neredeyse yüzde 50’si cross border ile dönüyor. Ukrayna pazarının neredeyse yüzde 80’i, Güney Amerika’da da çok ciddi bir potansiyel var. Ama ben bu yolculukta şunu hissediyorum; adım adım gideceğiz, Hep birilerine bir şeyler anlatacağız, bu konudaki desteklerin esirgenmemesi gerektiğini rica edeceğiz. Çünkü burada Süpermen olup, hemen çözebileceğimiz bir durum yok. Tek tek, konuları işleye işleye, anlata anlata ilerleyeceğiz. Bu nedenle bu gibi toplantılarda aynı konuları ne kadar fazla konuşursak bir çözüme ulaşacağımıza inanıyorum.
Ben işe biraz daha milliyetçi tarafından bakıyorum. Türkiye e-ihracata ihtiyacı olan bir ülke ve son 15 seneden beri ihracatımızın gayri safi milli hasılaya oranı yüzde 25’te kalmış ve tıkanmış durumda. Bu açılımı belki de e-ihracat ile yapacağız çünkü B2B ihracatın dengeleri artık dünyada oturmuş durumda. Burada yeni bir düzen kuruluyor. Biz de üretici bir ülkeyiz, coğrafi olarak ise Türkiye zaten dünyanın merkezi durumunda. Dört saatte neredeyse tüm dünyaya ulaşabiliyoruz. Bu nedenle çok ciddi bir potansiyele sahip olduğumuzu düşünüyorum. Bu noktada Turkish Cargo’ya şu anda ve ileride vereceği destek için şimdiden teşekkür etmek istiyorum. Tekrar geldiğiniz için çok teşekkür ediyorum.
E-TİCARET SEKTÖRÜNÜ GELECEĞE TAŞIYACAK 10 PARAMETRE
E-İhracat Müdürlüğü’nün kurulması
Yapısı gereği bir çok bakanlıkla temas halinde olan e-ihracat alanında her geçen gün e-İhracat Müdürlüğü’nün kurulmasına duyulan ihtiyaç artıyor. Keza kime neyi nasıl soracağını bilemeyen firmalar, bu karmaşık yapı içerisinde yaşadığı sorunlarda hükümet kanadında muhatap bulmakta zorluk yaşıyor. Bu nedenledir ki, e-ticaret dairesi varken bir de e-ihracat dairesinin bulunmasının kendileri için faydalı olacağını savunan firmalar, dairenin kurulması ile aynı zaman kendilerine teşvik verilmesini de konuşabileceklerini söylüyor.
KOBİ’lerin de e-ihracata dahil edilmesi
Küçük ölçekli firmaların da e-ihracata dahil edilerek sistemin daha geniş bir alana yayılması sağlanabilir. Bu noktada, KOBİ’lerin işin içine yanlış bir şekilde çekildiği yönünde tedirginlik duyan sektör temsilcileri, söz konusu firmaların bu sistem içerisine doğru bir şekilde entegre edilmesi gerektiğine dikkat çekiyor.
Lojistiğe verilen destek taleplerinin devreye girmesi
Yurt dışındaki gönderilerinde ciddi maliyetlerle karşı karşıya kalan e-ihracat firmaları, Çin örneğinde olduğu gibi lojistik harcamalarında devletin desteğine gereksinim duyuyor. Turkish Cargo gibi milli bayrak taşıyıcısı bir hava yolu firması ile beraber çalışma yapılarak e-ihracattaki lojistik maliyetlerin asgari seviyeye çekilmesi, mikro ihracattaki potansiyeli performansa dönüştürmek için bir gereklilik. Lojistik maliyeti anlamında kalem kalem nelerin sübvanse edilebileceğine dair bir yapıya gidilmesi de öneriler arasında yer alıyor.
Doğru ölçümlenmeye dair bir metodun geliştirilmesi
Sektörde her ETGB’nin (Elektronik Ticaret Gümrük Beyanı) e-ihracat anlamına gelmediği ifade edilirken, bu durumdan kaynaklı olarak yanlış hesapların yapıldığı belirtiliyor. Temsilciler şimdi ve ilerleyen yıllarda e-ihracata dair süreçlerin daha iyi savunulabilmesi için ellerinde bir takım verilerin olması gerektiğini söylüyor. Bu nedenle doğru ölçümlenmenin yapılabilmesi için bir metoda ihtiyaç duyulduğunu ve bu standardı şimdiden oluşturmanın önemli olduğu ifade ediliyor.
Lojistik merkezlerinin kurulması
Turkish Cargo ile beraber sektörün önde gelen bazı firmalarının da görüşleri alınarak devlet desteği ile e-ticarete yönelik hem yurt içinde hem de yurt dışında lojistik merkezlerinin kurulması bekleniyor. Örneğin hedef pazar Almanya ise Almanya’ya gidilip 50 bin metrekarelik bir yer tutularak ihracat ofisleri yerine lojistik merkezleri oluşturulabilir.
E-İhracat iadelerindeki vergilerin regüle edilmesi
Lokal e-ticaretteki firmaların hem marj yapılarını koruyup hayatlarına devam edebilmesi hem de e-ihracat tarafında daha kuvvetli rekabet edebilmeleri için vergi tarafında devletin desteğine ihtiyaç duyuluyor. e-ihracat yoluyla yapılan gönderilerin tekrar iade edilmesi halinde ilgili firma; yüzde 20 oranlarında KDV, yüzde 18 ve değişen oranlarda da tekrar ÖTV ödemek zorunda kalıyor. Özellikle tekstil sektörü için ciddi bir sorun teşkil eden bu durumun yeniden düzenlenmesinin firmalar için maliyet anlamında ciddi bir yükü ortadan kaldıracağı düşünülüyor. Firmalar aynı zamanda çifte vergilendirme konusunun da çözüme ulaşması noktasında çağrıda bulunuyor.
Perakende Yasası, e-ihracata gölge düşürüyor
Temsilciler, sektörün üzerinde Perakende Yasası gibi adeta bir giyotinin var olduğunu belirtiyor. Bu konuda da kurulacak denetim mekanizmaları ile sektörün regüle etmesine kadar gidecek risklerin söz konusu olduğuna dikkat çekiliyor. Bu noktada Perakende Yasası tarafında da yine hem e-ihracatın hem de e-ticaret sektörünün görüşlerinin ciddiye alınmasının sektörün geleceği için faydalı olacağına inanılıyor.
E-İhracatı artırmaya yönelik teşvik modellerinin devreye girmesi
Teşvik olmadan e-ihracatın büyümesinin pek de mümkün
olmadığı belirtiliyor. Bu noktada e-ihracat gibi ciddi bir potansiyele sahip olan bir alanın verilecek teşviklerle önünün açılması gerekiyor. Türkiye gibi dört saatlik uçuş mesafesinde dünya nüfusunun yarısına yakın bir coğrafyaya hitap etme şansı olan bir ülkenin coğrafi özelliğinden doğan bu gücünün doğru teşvik hamleleri ile doğru
yöne çekilmesi gerekiyor.
Mevzuatın basitleştirilmesi
e-ihracata dair mevzuatların mümkün olduğu kadar yurt dışına uyumlu hale getirilerek, işlemlerin orada nasıl yürütüleceğine dair düzenlenmesi gerekiyor. Hali hazırda Türkiye’deki mevzuatların yurt dışına uyumlu olmadığı ve ilerleyen yıllarda bu durumun e-ihracat alanında faaliyet gösteren firmaları ciddi sıkıntılara sürükleyeceği belirtiliyor. Burada da hükümetin ETGB konusunda olduğu gibi e-ihracatçıların da biraz daha yönünü çizmesi bekleniyor.
E-İhracat yapan platformların bölgesel ve global platformlara dönüştürülmesi
Türkiye’de e-ihracat alanında sahnede olan oyuncuların bünyelerindeki farklı markalardan aldıkları gücü, bölgesel ve global ölçekte en iyi şekilde değerlendirmesi için çalışma gruplarının kurulmasına duyulan ihtiyaç giderek artıyor.
Yekta Özözer’in moderatörlüğünde düzenlenen e-Ticaret Sektörü Ortak Akıl Toplantısı’na; Türk Hava Yolları Genel Müdür (Kargo) Yardımcısı Turhan Özen, ETİD (Elektronik Ticaret İşletmeciler Derneği) Yönetim Kurulu Başkanı Emre Ekmekçi, Turkish Cargo Müşteri İlişkileri Başkan Yardımcısı Ömer Faruk Kılıç, ePttAvm.com / Pttem CEO’su Hakan Çevikoğlu, Mavi E-Ticaret Genel Müdürü Barış Akyürek, Defacto CIO & e-Ticaret ve Bilgi Teknolojilerinden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Cengiz Gürer, Trendyol Kategori Grup Direktörü Çağrı Cebe, ebebek E-Ticaret Direktörü Emre İlban, Boyner Büyük Mağazacılık Genel Müdürü Eren Çamurdan, Dalyan Makina Genel Müdürü Erkan Dalyan, Kiğılı CEO’su Hilal Suerdem, Orkatek Teknoloji A.Ş. Kurucu Ortağı Levent Arar, LC Waikiki Genel Müdür Yardımcısı (E-Ticaret) Mahmut Salih Yılmaz, n11.com Tedarik Zinciri ve Uluslararası İş Geliştirme Direktörü Ramazan Altınay, Koton Mağazacılık İş Geliştirme, e-Ticaret ve Toptan Satış Direktörü Orhan Ekinci, Modanisa.com Genel Müdürü Sami Güzel, Yataş E-Ticaret Direktörü Sevil Tutcu, Hepsiburada Operasyon Grup Başkanı Taner Timirci ve Turkishtime Yönetim Kurulu Başkanı Filiz Özkan katıldı.