AR-GE 250 DIGIT 250 EN-VERIM 100


Riski dağıtmak isteyen dışa açılıyor

Elif Akın

Türkiye ekonomisinin son yıllarda dünya piyasalarına tam olarak entegre olmuş bir yapısı var. Türkiye'deki iş insanlarının girişimcilik gücü de buna eklenince, yurtdışı yatırımları daha sık duymaya başladık. Büyüme stratejisi olan birçok yerli şirket artan bir şekilde yurtdışındaki yatırım fırsatlarını takip ediyor. Yerli şirketlerin fırsatçı bir yaklaşımla yurtdışına yatırım yaptığını gözlemliyoruz. Deloitte Türkiye, ‘2012-2013 Dönemi Yurtdışı Birleşme ve Satın Almalar Raporu' bu gözlemi doğruluyor. Rapora göre, 2012-2013 döneminde 106 adet işlem gerçekleşirken, geçmiş yıllara göre yıllık işlem sayısında gözle görülür bir artış yaşandı. İki yıldaki toplam işlem hacmi ise yaklaşık 6,5 milyar dolar oldu. Yerli alıcılar 2013’te yurtdışı pazarlarda, 2012’ye paralel olarak, toplam işlem hacmi 3-3.5 milyar dolar bandında işlem gerçekleştirdi. Bu yatırımlar, ihracat pazarlarının çeşitlendirilmesi, yeni marka edinilmesi, maliyetlerin azaltılarak rekabet avantajı yaratılması gibi faydaları beraberinde getirdi. Yerli şirketleri yurtdışına yönlendiren nedenler aslında uzun yıllardır biliniyor. Pazar ve ürün çeşitliliği, maliyet avantajı ve marka satın alma yoluyla daha hızlı bir büyüme hedefleyen yerli şirketler, gelişmiş piyasalardaki geciken toparlanmanın neden olduğu cazip varlık fiyatlarını avantaj olarak görerek, yoğun bir şekilde yurtdışındaki fırsatları takip edip satın alma faaliyetinde bulunuyorlar. Diğer taraftan yerli şirketlerin yurtdışına odaklanmasında know-how transferi de önemli faktörlerden birisi. Ancak bugün bunlara yeni nedenler eklenmiş durumda. Bugün yerli şirketleri yurtdışına yönlendiren ana neden şirketlerin risklerini dağıtma isteği olarak karşımıza çıkıyor. Ayrıca şu anki konjonktür çerçevesinde, özellikle büyük şirketler, Avrupa ve ABD'nin tekrar büyüme trendine girmesinden pay almak ve daha tahmin edilebilir bir ortam içinde yatırımlarını gerçekleştirmek istiyorlar.

 
Şirketler riskleri dağıtmak istiyor
Çok değil bundan birkaç yıl öncesine kadar Türk şirketleri için “büyüme”, ağırlıklı olarak mevcut işletmeye yeni üretim hatları alınması yoluyla kapasite artırımı yapmak veya yeni bir ürün ya da servisi pazara sürmek anlamına geliyordu. Neredeyse hiçbir yerli şirket, bir başka şirketle evlilik yaparak veya bir başka şirketi satın alarak büyümeyi aklından geçirmezdi. Konu bir yerli şirketle böyle bir hamle yapmaya, özellikle de yurtdışında yatırım yapma, şirket satın alma gibi alternatiflere geldiğinde pek bir sonuç çıkmazdı. Ancak, bugün, küreselleşmenin hızlı gelişimi, AB ile bütünleşme çabaları ve sermayenin sınır tanımaz hareketlerinin etkileri giderek daha fazla hissediliyor. Türk müteşebbisleri artık yalnızca kendi şirketlerinde marjinal kapasite artışı veya modernizasyon projeleri ile ayakta kalmanın pek mümkün olamayacağını görebiliyorlar. Müteşebbisler küresel oyuncu olmanın gereklerini yerine getirmeyi ciddi anlamda düşünmeye ve hatta bu düşüncelerini uygulamaya koymaya başladılar. Rothschild Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Yılmaz Argüden, “Yeni pazarlara açılmak büyüme için gerekli olsa da Türkiye'deki siyasi ve ekonomik riskler de şirketleri daha güvenilir pazarlara gitmeye itiyor” diyor.

 
Orta ve büyük ölçekli şirketler öne çıkıyor
Belli bir sermaye gücüne ve finansal büyüklüğe ulaşmış, borçlanma kapasitesi bulunan, birçok alanda faaliyeti olan orta ve büyük ölçekli gruplar bu işlemlerde alıcı olarak başı çekiyor. Bununla birlikte yurtdışı tecrübesi bulunmayan ve sektörlerinin önde gelen oyuncuları olan daha küçük ölçekli şirketler de büyümelerini desteklemek ve kendi işlerine katma değer yaratmak amacıyla satın alma fırsatlarını kovalıyorlar. Yerli alıcılar söz konusu yatırımlarda kontrol hissesi veya yüzde 100 hisse satın almayı tercih ediyorlar. Deloitte Türkiye Kurumsal Finansman Ortağı ve İşlem Danışmanlığı Hizmetleri Lideri Başak Vardar, “Yerli şirketler yurtdışında yatırım yapmayı sevdi. Belli bir sermaye gücüne sahip gruplar düzenli bir şekilde yurtdışında, çok farklı coğrafyalarda yatırım yapmaya başladı. Ayrıca sektörlerinde önde gelen yerli şirketler de finansal ve operasyonel performanslarını artırmak için yurtdışındaki yatırım fırsatlarını artık gündemlerine alıyor” diyor.

 
Anadolu Grubu, Doğuş Holding ilk sıralarda
Türkiye’de birleşme ve satın alma pazarının en önemli oyuncularından olan finansal yatırımcılar, 8 işlemde, portföy şirketlerinin yurtdışında yaptığı yatırımlarla göze çarpıyor. Özel sermaye fonları, ağırlıklı olarak halihazırdaki portföy şirketlerinin operasyonlarını güçlendirmek ve büyümesini hızlandırmak amacıyla yurtdışında aynı sektördeki şirketleri satın aldılar. Ayrıca, sayısı az da olsa, yeni yatırımlar ile mevcut portföylerini genişleten yerli fonlar da oldu. Büyük holdingler yurtdışı birleşme ve satın alma işlemlerindeki hareketliliğin temel aktörleri olurken, Anadolu Grubu, Doğuş Holding, Esas Holding, Yıldırım Holding ve Yıldız Holding gibi gruplar öne çıkıyor. Ayrıca, sektörlerinin önde gelen oyuncuları olan ve finansal gücü yüksek büyük ve orta ölçekli şirketlerin de büyümelerini hızlandırmak amacıyla yurtdışı yatırımlara giriştiği gözleniyor. Yerli gruplar yurtdışında ihale yoluyla satışı yapılan veya imtiyazı devredilen varlıklara ilgi gösteriyor.

 
Yerli şirketlerin adresi, Avrupa
Hedef pazar olarak Avrupa ülkeleri, 2012-2013 yılında yaklaşık 2,8 milyar dolarlık hacme sahip toplam 56 işlemle öne çıktı ve yerli yatırımcılar arasındaki popülaritesini bu dönemde de sürdürmeye devam etti. Avrupa’yı, 12 işlem ve toplam 1,1 milyar dolarlık işlem değeri ile Rusya, Ukrayna ve Türki Cumhuriyetler izliyor. Ülkeler bazında ise İtalya ve ABD 10’ar işlem ile listelerde ilk sırada yer aldı. Rusya, komşu pazar Irak, ana ticaret ortakları Almanya ve İngiltere ile finansal sıkıntı yaşan İspanya ve yerli şirketlerin, Brezilya, Meksika ve Tayland gibi gelişmekte olan ülkelerde faaliyet gösteren şirketlere de yönelmesi sonucunda, bu ülkeler de hedef şirket listelerinde ilk defa yer almış oldular.

 
Hazırgiyimde atak bekleniyor
Yerli şirketlerin en fazla rağbet gösterdikleri sektörlerin başında enerji, üretim ve gayrimenkul geliyor. Geçmiş dönemlerde olduğu gibi gıda, hizmet, finansal hizmetler gibi alanlarda ilgili olsa da yurtdışındaki altyapı ve turizm varlıklarına da yerli şirketlerin ilgisi yoğun. Finansal krizin süregelen etkilerinin yoğun bir şekilde hissedildiği Avrupa ülkeleri ile Çin, Hindistan ve Brezilya gibi önemli maliyet avantajları sunan ülkelerdeki üretim varlıkları Türk şirketlerin ana hedefleri arasında yer alıyor. Ayrıca çeşitli Avrupa ülkelerindeki turizm, gayrimenkul ve altyapı varlıkları da Türk şirketlerinin ilgi alanına giriyor. PwC Türkiye Danışmanlık Hizmetleri Lideri Hüsnü Dinçsoy,  “Önümüzdeki dönemde değerli markaları olan giyim şirketlerine yüksek talep olacağını düşünüyoruz. Diğer taraftan finans, gıda işleme ve lojistik alanlarında aktivite bekleniyor” diyor. Ayrıca gelişmekte olan piyasalarda da Türkiye'ye daha fazla ilgi olacağını düşünüyorlar. İç büyümenin nispeten düşük olacağı önümüzdeki birkaç yılda daha hızlı büyüyen ekonomilerin yerli yatırımcıları cezbedeceğini tahmin ediyorlar.

 
İnorganik büyüme için satın almak şart
Sektör temsilcileri 2014 ve sonrasında da satın almaların devam edeceğini düşünüyor. Ancak Türk lirasındaki devaluasyonun satın almaları negatif olarak etkileyeceğini, bu anlamda bir yavaşlama olacağının altını çiziyorlar. Bu nedenle şirketler daha fırsatçı yaklaşacaklar. PwC Türkiye Danışmanlık Hizmetleri Lideri Hüsnü Dinçsoy, “Bizim artık çok sayıda uluslararası şirketimiz var ama maalesef global şirketimiz hala yok. Bunu sağlamanın bir yolu da inorganik büyüme yani şirket satın almalarından geçiyor. Bu sayede mevcut ürünlerinizi bu pazarlarda satma fırsatının yanı sıra satın aldığınız firmadaki ürün ve hizmetleri Türkiye piyasasında pazarlama imkanı buluyorsunuz. Tedarikçisi olduğunuz bir firmayı satın alarak münhasır tedarikçisi olabileceğiniz gibi ürün geliştirmeyi birlikte yaparak kalitenizi de artırabiliyorsunuz. Türkiye'de artık yerli sermaye oluşmaya başladı. Satın alma yoluyla şirketlerin daha da büyüyeceğini düşünüyoruz” diyor.