LOJİSTİKTE 'YEŞİL' BÜYÜME

Barış Soydan

Turkishtime özel araştırma

 

Yeşil lojistik ve yeşil tedarik zinciri, gerek starteji belirlemede gerekse rekabet avantajı yaratmada önemli birer aktör konumuna geldi. Sektörün en önemli şirketleri yeşil lojistiğin sürdürülebilir bir gelecek adına katkısının önemli olduğu görüşünde hemfikir...

Karbon salınımı yani atmosferdeki CO2’nin yüksek oranlara ulaşması, küresel ısınma felaketine neden olan en önemli unsurlardan biri. Bu yüzden sadece ekonomik olarak değil, çevresel ve sosyal etkenlerin bir gereği olarak sektörde 'yeşil' uygulamalı yatırmlar önem kazanıyor. Dünyada ve Türkiye'de çevre sorunlarına ilişkin bilinç ve duyarlılığın artması ile lojistik sektöründe de 'yeşil büyüme' yaşanmasına neden oluyor.

Dünyada hükümetlerin çoğu, uluslararası dev şirketler, sivil toplum örgütleri ve en başta çevre bilinci artan insanlar karbon verimliliğini artırmak için bu konuda büyük adımlar atıyor. Bunun yolu ise düşük karbon ekonomisinden geçiyor. Lojistik sektörü de karbon emisyonlarının kaynağı... Hatta global sera gazı emisyonlarının yüzde 24’ünü oluşturuyor. Sadece büyük lojistik firmaların ticari müşterilerinin karbon ayak izinin düşürülmesinin bile genel CO2 emisyonunun düşürülmesinde anahtar rol oynayacağı kabul ediliyor.

Çalışmalar 80'li yıllarda başlıyor
Günümüz iklim değişikliği, hava kirliliği, gürültü, ses, atıkla, tehlikeli maddelere karşı daha çevresel yatırımlar lojistik sektörünün son 20 yıldaki deneyimleri ile daha da gelişiyor. Tüm lojistik faaliyetlerin çevre üzerindeki olumsuz etkilerini ölçen ve en aza indirmeye çalışan yaklaşım olarak tanımlanıyor. Yeşil lojistik ve yeşil tedarik zinciri, gerek starteji belirlemede gerekse rekabet avantajı yaratmada önemli birer aktör konumuna geldi.
Lojistik sektörü, çevrenin önemi ve bilinci ile 1980'li yılların baından itibaren tanımaya başladı. Bu tanıma lojistik hizmet üreten firmalar sınırlı da olsa çevre bilincine duyarlı ve çevre dostu politikalar üretmeye başladı. Ürünlerin büyük gruplar halinde taşınması, üretim ve sevkıyat için çevre dostu motorlu ve yakıtlı araçların kullanılması gibi dünya genelindeki yeşil yöntemler sektörün taşımacılık uygulamalarına dahil edildi.
Sektörün gelişimine bakılacak olursak ise, 1990'lı yıllardan itibaren sektörler ve iletmeler arasında tedarik zinciri yönetiminin öneminin artması ile birlikte çevre konuları artık lojistik ve tedarik zinciri konseptlerinin de içinde yoğun olarak yer almaya başladı. 2000'li yıllardan itibaren de lojistik sektöründe yeşil lojistik ve tedarik zinciri konseptleri müstakil olarak oluşturuldu ve bu konseptler kapsamında çevreye uygun ürünler ve hizmetler geliştirildi ve üretildi. Aynı zamanda bu konsept içerisinde tüketicilerde aktif ve etkin bir hale geldi. Balangıçta bu konseptler üretim ve taşıma ekseni üzerine oturtulmuş olsa bile, sonrasında ise, ilgi alanı ve uygulamalar tüm yapıyı kapsayacak şekilde genişletti.

500 milyar dolarlık sektör
Dünyada 500 milyar dolarlık yeşil lojistik pazarının olduğu tahmin ediliyor. Bu pazar gelecekte lojistik ve tedarik zinciri yönetiminin karşılaşacağı ve önem vereceği konulardan biri olacak. Yeşil lojistik, günümüzde geleneksel lojistik anlayışın ve faaliyetlerinin dışında çevresel konular, geri kazanım, bertaraf etme, tersine lojistik ve tedarik zinciri gibi konulara yönelik pazarlar yaratarak yeni bir alt sektörün oluşmasına da yol açıyor.

Avrupa Birliği ülkeleri yeşil lojistik konusunda sürdürülebilir politikalar üretiyor. AB bu konudaki çalışmalarına 1993'te Maastricht anlaşması hükümlerini dahil ettiği Trans European Transport Network Projesi ile ivme kazandırdı. Ticaret hacminin büyüme endeksi ele alınarak hazırlanan raporlarda konu ekonomik büyümenin lojistik ihtiyaçlarının karşılanmasında deniz yolunun öne çıkarılması ve bu konuda alınan kararlar doğrultusunda AB ulaştırma politikaları çevre merkezli olması 'Marco Polo' programı dahilinde yürütülüyor. Bu doğrultuda 2050 yılı için ulaştırma alanındaki temel hedefler belirledi. Bu hedefler arasında taşımacılıktan kaynaklanan emisyonlarda ve havacılık sektöründe kullanılan düşük karbonlu yakıtlarda yüzde 40'lık bir düşüş ile rta mesafeli taşımacılıkta, karayolundan demiryoluna ve diğer modlara yüzde 50 oranında bir geçiş sağlanması yer alıyor. Böylece bütün bu yapılacaklarla yüzde 60'lık bir düşüş hedefleniyor. Türkiye'de ise Ulusal İklim Değişikliği Stratejisi (2010-2020) doğrultusunda oluşturulan yasal altyapıyla sera gazlarının izlenmesi, doğrulanması ve raporlanmasıyla ilgili olarak Sera Gazı Emisyonları'nın Takibi Hakkında Yönetmelik 2012 yılında yayınlandı. İklim değişikliğine karşı yapılacak mücadelede önemli bir adım olarak kabul edilen yönetmelik ile birçok tesise raporlama zorunluluğu getirildi. Bu uygulamanın yeşil lojistik uygulamalarının da önünü açacağı düşünülüyor. Yönetmelik kapsamında ulusal sera gazı emisyonlarının önemli bir kısmını teşkil eden elektrik ve buhar üretimi, petrol rafinasyonu, petrokimya, çimento, demir-çelik, alüminyum, tuğla seramik, kireç, kağıt ve cam üretimi gibi sektörlerden kaynaklanan sera gazı emisyonlarının tesis seviyesinde izlenmesi ve düzenli olarak Çevre ve ehircilik Bakanlığı'na raporlanması sağlanacak. Böylece Türkiye'nin sera gazı emisyonlarının daha kesin şekilde hesaplanması mümkün kılınacak.

Türkiye'deki durum nedir?
Türkiye'de ihracat oranın artmasıyla doğru orantılı olarak lojistik şirketlerine duyulan ihtiyaç katlanarak artıyor. 90'lı yıllardan bu yana büyüme hızıyla dikkat çeken sektör, küresel rekabette de söz sahibi. Avrupa'nın en büyük filosuna sahip olan Türkiye'nin, yeşil lojistik uygulamalarına görmezden gelmesi düşünülemez.
Lojistik süreçte taşımanın dışında verilen hizmetlerde de çevreci uygulamalar bulunuyor. Depolarda kullanılan elektrik, su ve doğalgazın daha ekonomik tüketilmesi adına yapılan çalışmalar, kullanılan elektriğin bir kısmının güneş enerjisinden elde edilmesi, deponun gün ışığını daha fazla kullanması için uygun hale getirilmesi, depo içinde gereksiz elektrik kullanımını engellemek de bu uygulamalar arasında yer alıyor. Özellikle intermodal taşımacılığın yeni modellerinin geliştirilmesi, elektrik ya da alternatif enerjiyle çalışan araçların sektörde daha yaygın kullanılmaya başlanması gibi uygulamalarda ön plana çıkıyor.

Taşımacılık karayolu ile yapılıyor
Yurt içinde taşımacılık büyük oranda karayolu ile yapılıyor. Demiryollarının yenilenmesi, intermodal taşımacılık, yolcu ve yük taşımacılığı için yolcu ve yük taşımacılığı için yüksek hızlı trenler oluşmaya başladı. Bu noktada Türkiye'de çevreci taşıma modelleri uygulanmaya başladı.
Türkiye'nin önde gelen lojistik şirketlerinden Maersk Line, karbon ayak izini rahatlıkla ölçebiliyor. 2010 Ekim ayından beri bağımsız bir kuruluş olan “Business for Social Responsibility” organizasyonunun oluşturduğu “Clean Cargo Working Group” ‘ile işbirliği yaparak gemi bazında CO2 salınımı datalarını alıyor. Maersk Line Karadeniz Bölge Müdürü Lars Oestergaard Nielsen,"Bu şekilde artık dataları sektör geneliyle de kıyaslama imkanımız oldu. Ayrıca bugüne kadar üretilmiş en yüksek kapasiteye sahip Triple-E gemilerimiz, eşsiz dizaynı ve egzoz gazını ekstra enerji üretilmesi için tekrar kullanan en son teknolojisi ile enerji verimliliğini en üst seviyede kullanıyor. Böylece taşımalarda konteyner başına karbon salınım oranını yüzde 50 azaltıyor. 2014 yılı hem finansal olarak, hem de sürdürülebilirlik performansımız açısından çok iyi bir yıldı. İşimizi büyütürken, karbon salınımında yüzde 8 iyileşme sağladık" diye konuşuyor.
Şirket, yakıt verimliliği üzerine çalışmalar da yapıyor. Bu çalışmalar karbondioksit ve diğer hava kirletici maddelerin oranlarını düşürmelerine yardımcı oluyor. 2014 yılında yüklerini endüstri ortalamasında bir hat yerine Maersk Line ile taşıyarak toplam 98 milyon yakıt tasarrufu gerçekleştirilmiş oldu.
Filosunun yüzde 10'u elektrikli araç...
DHL Express’in karbon verimliliğini arttırma çabalarının bir parçası olarak 2014 yılında 6 farklı hizmet merkezindeki ışıklandırmayı LED sistemleriyle yenilediğini söyleyen DHL Express CEO’su Markus Reckling, ayrıca şirketin araç filosunu genişletmesine karşın yakıt tüketimini yüzde 2.5 oranında düşürmeyi başardığını söyledi. Reckling, bu başarıya ulaşmak için, DHL Express kuryelerinin araç kullanımında verimli yakıt tüketimi üzerine 28 saatlik bir eğitime tabii tutulduğunu ifade etti. Yeşil lojistik hizmetleri yatırımlarına 2015 yılında da yatırım yapmayı planlayan DHL Express, bu sene elektrikli araçlara yönelecek. DHL Express bu sene sonuna kadar Türkiye’deki yeni filosunun yüzde 10’unu elektrikli araçlardan oluşturmayı hedefliyor. DHL Express aynı zamanda müşterilerinin karbon tüketimini sıfırlamaya yönelik olarak, 2014’ün Ocak ayında başlatılan ve ilk müşterisi YünSa olan Nötr İklim-Karbon Nötr Taşımacılık hizmetine de ağırlık vereceklerini söyledi. DHL Express bu sene Karbon Nötr programına en az 15 yeni müşteri daha eklemeyi hedefliyor.

SÜRDÜRÜLEBİLİR VE YEŞİL LOJİSTİK ŞİRKETLERİNİN ÖZELLİKLERİ

• Üretim ve sevkiyatta LPG, CNG gibi alternatif çevre dostu yakıtlı araçların kullanılması,

• EURO 5 gibi çevre dostu motorlara sahip araçların kullanılması,

• Araçlara gürültü ve ses önleyicilerin takılması,

• Çevre dostu verimli ulaşım ve dağıtım sistemlerinin kullanılması,

• Genel paketleme işlemlerinin ve kullanılan malzemelerin azaltılması,

• Paketlemeler plastik malzeme yerine geri dönüşümlü malzemelerin kullanılması,

• Sürdürülebilir bir şekilde saf (karışımsız) ürünlerin kullanılması,

• Çevre dostu geri dönüşüm,

• Personelin bilişsel ve duyuşsal alanda eğitilmesi,

• Müşterinin bilinçlendirilmesi...