Türkiye’yi ihracatta yukarı taşıyan sanayi ürünleri sektörleri
Her ay açıklanan ihracat verilerinde otomotiv sanayinin en çok ihracat gerçekleştiren sektör olduğu dikkat çekiyor. Ülkeler bazında değişiklikler olsa da otomotiv sektörünün ardından sanayi ürünleri ve tekstil en yüksek payı alıyor.
Otomotivin yanında Türkiye’nin lokomotif ihracat sektörlerini demir-çelik ve gemi inşa sektörleri oluşturuyor. Yazının devamında bu sektörlerin Türkiye’deki mevcut durumu ve risk gruplarını bulabilirsiniz.
Otomotiv Ana ve Yan Sanayi Sektörü
Otomotiv ana ve yan sanayi sektörü Türkiye imalat sanayinin lokomotif sektörlerinden birini oluşturuyor. Türkiye, Avrupa’daki en büyük hafif ticari araç ve otobüs üreticisi konumunda bulunuyor. Aynı zamanda savunma sanayi ve gemi inşa sanayinin de altyapısını da otomotiv sektörü oluşturuyor. Otomotiv ana ve yan sanayinin toplam imalat sanayi içindeki payı yaklaşık yüzde 5 civarında seyrediyor. Otomotiv ana sanayinde 50 bin, yan sanayinde ise 200 bin olmak üzere yaklaşık 250 bin kişinin istihdam edildiği ve bu sayının dağıtım, pazarlama ve satış ağlarında çalışanlar ile birlikte 400 bin kişiyi aştığı tahmin ediliyor.
Otomotiv sektörü teknoloji ve ilaç endüstrisinin hemen ardından dünya Ar-Ge yatırımlarının büyük bir bölümünün sahip. Üreticilerin sıfır kazaya ve daha az yakıt kullanımına yönelik çalışmaları Ar-Ge faaliyetleri içinde önemli bir yer teşkil ediyor. Şirketler için inovasyonun gücü rekabetin gücünü de belirliyor. Dolayısıyla otomotiv sektörünün hem en avantajlı hem de en riskli kısmını Ar-Ge çalışmaları oluşturuyor. Eğer şirketlerin planlı ve gelişime elverişli bir Ar-Ge planı varsa kazanan taraf oluyor. Ancak Ar-Ge’ye yatırım yapılmazsa küçülerek yok olma tehlikesiyle karşılaşıyor.
Her bir otomobil şirketinin aynı zamanda bir teknoloji şirketi gibi davranması ve geleneksel üretimin, yeni trendlerle evrilmesi bir zorunluluk halini aldı. 2017 yılının öncelikli gündemi olan elektrikli araçların geliştirilmesi 2018 yılında da sektörün en gündem maddesi oldu. Giderek sıkılaşan çevresel regülasyonlar hibrit ve elektrikli araçların gelişimine hız kazandırıyor. Bu da Ar-Ge faaliyetlerinin bu alanda yoğunlaşmasına neden oluyor.
Endüstri 4.0 ile şekillenecek olan geleceğin fabrikaları Türkiye’nin Avrupa’nın gerisinde kalmamak için gündeme alması gereken konular arasında. Makroekonomik konjonktür sektöre yönelik en önemli tehditlerden biri olarak karşımıza çıkıyor. Doğu Avrupa, Çin, Hindistan gibi otomotiv alanında agresif büyüyen ülkelerin daha düşük maliyetle üretim yapabilme potansiyeli, Türkiye’nin yeni yabancı yatırımları çekmek için sahip olduğu düşük işgücü maliyeti avantajı üzerinde bir tehdit oluşturuyor.
Demir-Çelik Sektörü
Demir çelik sektörü ülkemizin ekonomisi ve sanayileşmesinde lokomotif sektör olma özelliğine sahip. Demir-çelik sanayinde yaşanan gelişmeler ile kalkınma süreci arasındaki ilişki incelendiğinde demir-çelikle ilgili alt sektörlerin ekonomide önemli rol oynadığı gözlemleniyor. Bu sektörün önemi en başta tüm endüstriyel dallara girdi vermesinden kaynaklanıyor. Sektör başta inşaat malzemeleri olmak üzere otomotiv, gemi, uçak, demiryolu ve vagon gibi tüm taşıt araçları ve akla gelebilecek tüm makine, cihaz ve eşya üretimine katkı sağlıyor.
Türkiye’nin toplam ham çelik üretiminin yaklaşık dörtte üçü ark ocaklı tesisler, dörtte biri ise entegre tesisler tarafından gerçekleştiriliyor. Sektörün ağırlıklı bir şekilde ark ocaklı tesislere yönelmesi, bu yatırımların entegre tesislere kıyasla çok daha küçük ölçekte finansman gerektirmesinden ve Türkiye’de entegre tesislerin temel hammaddesi olan demir cevheri yataklarının bulunmamasından kaynaklanıyor.
Ülkemiz şu an demir-çelik sektöründe dünyada ilk onda bulunuyor. Ancak başarının devam ettirilebilmesi için sektörün işlevsel bir gelecek planı yapması gerekiyor. 2018 başında yürürlüğe giren gümrük indirimleri bu sene üretimde bir miktar gerilemeye sebep oldu. İhracat pazarlarında ise jeopolitik gelişmelere bağlı talep düşüşü, bazı ihracat pazarlarının kendi çelik sanayilerini kurmaya başlamaları, birçok ülkede artan korumacı tedbirler sektörün önündeki riskler olarak sıralanıyor. Bunların yanı sıra uluslararası ticarette kur farkından dolayı yaşanan kayıplar da ihracatçıların önündeki engel olarak karşımıza çıkıyor.
Gemi – İnşa Sektörü
Gemi inşa sanayi, çelik sanayi, makine imalat sanayi, elektrik-elektronik sanayi, boya sanayi ve lastik-plastik sanayi gibi pek çok sanayi kolu ile iş birliği içinde. Bu anlamda emek yoğun karakteri ve yarattığı geniş faaliyet alanı ile Türkiye'deki istihdam sorununun çözümüne önemli katkılarda bulunuyor. Günümüzde Türk gemi inşa sektörü, modern tersanelere, gelişmiş teknoloji ve kalite sertifikalarına sahip olmanın yanında tecrübeli ve kalifiye bir iş gücü istihdam edebiliyor.
Gemi, Yat ve Hizmetleri İhracatçıları Birliği’nin ocak ayı başında yaptığı açıklamaya göre sektör 2018 yılında toplam 157 ülkeye 990 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirdi. Bu miktarın 33 milyon dolarlık kısmı aralık ayında kayda geçti. Bu veriler göz önünde bulundurulduğunda sektörün 2018 yılında bir önceki yıla göre yaklaşık yüzde 4 oranında ihracat artışı sağladığı görülüyor.
Türkiye’nin gemi – inşa sektöründe daha da ilerlemesi ve kendini geliştirmesi için gereken şey ise proje geliştirme. Kaliteli bir proje geliştirme çalışmasıyla birlikte tasarım yapma, inşaat ve malzeme ilişkisinin sağlanması, kaliteli inşaat ve yüksek standartlarda imalat sağlanabilir. Yıllarca kimyasal tanker imalatında lider konumunda olan Türkiye, sektörün diğer kollarında da kendini geliştirmeli ve projeler üretmeli.
Tekstil Sektörü
Tekstil sektörü 2018 yılını bir önceki yıla göre yüzde 3,6 oranında artış sağlayarak 17 milyar 642 milyon dolar ihracatla kapattı. Miktar bazında yüzde 7'lik bir yükseliş var. Net ihracatta ise açık ara lider konumda bulunuyor. 2018'de ülkemizin cari açığının kapatılmasına 15,8 milyar dolar katkı sağladı. Tekstil sektörü şu an ihracattaki ikinci büyük sektör konumunda bulunuyor.
Bu başarıda artan rekabet ve ekonomideki kısmi olumsuzluklara rağmen hazır giyim ihracatının yüzde 71’ini yaptığımız Avrupa Birliği ülkelerine, daha fazla ihracat yapmayı başarmış olmamızın payı büyük.
Özellikle İspanya, Hollanda ve Rusya pazarlarındaki yüksek performansımız hem ihracatımıza hem de ekonomimize olumlu yönde yansıdı. Öte yandan 2016 ve 2017 yıllarında ülkemize gelmekte tereddüt eden alıcıların yeniden Türkiye'ye yönelmeleri de bu artışta etkili oldu.
Sektör 2019 yılına da yüzde 10'luk ihracat artışı hedefi ile başladı. Anadolu’daki yeni yatırımlar ve yüzde 10’luk ihracat artışı hedefiyle şu an istihdam edilen 510 bin kişiyi koruyup ek istihdam yaratmak da sektörün hedefleri arasında.
Dünya tekstil pazarından yüzde 3,5 civarında pay alan Türk tekstil sektörü, Çin, ABD, Almanya gibi ülkelerin başı çektiği sıralamada 7. tekstil ihracatçısı. Dünya ev tekstili pazarından da yüzde 4.5 civarında pay alan Türk ev tekstili dünyanın dördüncü büyük ev tekstili ihracatçısı konumunda.
Türk tekstil ve hazır giyim sektörünün gelişim gösterebilmesi için artık sadece maliyete dayalı olarak gelişmekte olan ülkeler grubundaki rakipleriyle rekabet etmesi yeterli değil. Aynı zamanda Ar-Ge, inovasyon, tasarım ve yüksek teknolojiyle üretim için yatırım bütçeleri çok yüksek olan gelişmiş ülkelerle de rekabet edebilecek seviyeye gelmesi gerekiyor.